top of page

Zamanın Sırlı Kapıları. İbn. Arabi Hz.

ree

Zaman, hepimizin içinden geçtiği ama çok azımızın gerçekten hissettiği bir sırdır. O, sadece akıp giden dakikalar değil, aynı zamanda ruhun kendini tanıdığı bir aynadır. Ve o aynanın en derin noktasında bir kapı saklıdır. Her ruh, bu kapıya doğru yürür. Kimi farkında olarak, kimi bilmeden. Ama o kapı, bir gün herkese açılır. İşte İbn Arabi’nin işaret ettiği yer tam da burasıdır. Zamanın sırlarla örtülü kapısı. Kıyametin eşiği. Dirilişin başladığı o bilinmez sınır. Ruhun sadece bir sona değil, asıl başlangıca yürüdüğü o an.


Kıyamet, dışsal bir yıkım değil; içsel bir uyanıştır önce. Bir şeylerin sona ermesi değil, hakikatin perdesizce görünmeye başlamasıdır. İbn Arabi’ye göre her insanın bir kıyameti vardır. Ve bu kıyamet, onun içinde kopar. Dış dünyadaki büyük kıyamet, sadece bu içsel kıyametin kolektif yankısıdır. Ne zaman ki kalbinin iç sesi, seni bildiğin her şeyin ötesine çağırır... işte o zaman senin kıyametin başlamıştır. Ve bu kıyamet, seni yıkmaz.


Seni sana döndürür. Seni yeniden kurar.

Diriliş dediğimiz şey, ölümden sonra bedenin kalkması değil, yaşam içinde ruhun ayağa kalkmasıdır. Bir kelimeyle olur bu bazen. Bir kayıpla. Bir yalnızlıkla. Bir gecenin ortasında aniden uyanmanla. Ve içinden geçen o kırılgan cümleyle: “Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.” O cümleyle başlar diriliş. Çünkü artık sen, alıştığın dünyayı terk etmişsindir. Dışardaki değil, içindeki düzen yıkılmıştır. Ve bu yıkım, seni yeniden doğurur. İbn Arabi bunu “ikinci yaratılış” olarak anlatır. İlk yaratılış, seni bedene getirdi. İkincisi, seni ruha uyandırır.


Zamanın kapıları, sadece takvimle açılmaz. Onlar sadece hazır olduğunda görünür. Kimse sana o kapının tam nerede olduğunu söyleyemez. Ama hissettiğinde anlarsın. Ruhun bir titreşimle dolup taşar. Kalbin göğsüne sığmaz olur. Gözyaşların anlam kazanır. Ve bakışların bir başka âleme açılır. Bu âlem, ne dünle bağlıdır ne de yarınla. O, sonsuz bir şimdiye açılır. Bu şimdi, senin ilahi olanla temas ettiğin yerdir. Bu temas kıyameti korkulacak bir şey olmaktan çıkarır. Artık kıyamet, senin için bir son değil, bir geçittir.


Ve her geçitte olduğu gibi, kıyametin de ardında bir yükseliş vardır. Ruhun yeniden uyanışı. Bilgilerin gerçeğe dönüşmesi. Bildiğin her şeyin sende yaşanır hâle gelmesi. Artık sen sadece bilen değil, olan birisin. Kelimelerle değil, varlığınla anlatırsın. Çünkü zamanın sana sunduğu dönüşüm, sadece düşüncelerini değil, kalbini değiştirmiştir. Sen artık başka bir titreşimdesin. Eski korkuların, eski arzuların, eski hesapların sönmüş. Yerine daha derin bir sessizlik gelmiş. Bu sessizlik bir boşluk değil. Bu sessizlik, Yaradan’ın kalbine bıraktığı huzurdur.


İbn Arabi, kıyameti bir ayrışma anı olarak anlatır. Gerçekle sahte olanın birbirinden ayrılması. Gölgeyle ışığın birbirine karışmaması. Ve bu ayrışma en çok insanın kendi içinde olur. Ne zaman ki kendi içindeki karanlıkla yüzleşmeye başlarsın, işte o zaman kıyamet kapısı aralanır. Ve bu yüzleşme seni yakmaz. Aksine seni temizler. İçindeki fazlalıkları alır. Seni sadeleştirir. Çünkü sadeleşmeden yükselmek mümkün değildir. Ruh yüklerle yükselmez. Hafiflikle uçar. Ve bu hafiflik, zamanın hediyesidir.


Zaman sana yaş aldırmaz. Sana yaşadıklarını anlatır. O anlatımda fark ettiklerinle yükselirsin. Her gün seni biraz daha diriltir. Ama bu diriliş dışardan görünmez. Çünkü bu, kalbin içinde olur. Sen artık aynı insan gibi görünürsün ama içindeki ruh, başka bir âleme geçmiştir. Bu geçiş, zamanın sırlı kapısından içeri adım atmaktır. Orada artık eski korkular barınamaz. Orada sadece teslimiyet vardır. Çünkü o kapının ardında zaman durur. Ve sen sadece Yaradan’ın varlığında erirsin.


Zamanın içinden geçerken, bazı anlar vardır ki onları durdurmak istersin. Bir bakışı, bir geceyi, bir sessizliği. O anlar sıradan görünür ama aslında ruhun hafızasına kazınan ilahi işaretlerdir. İbn Arabi der ki, “Her an bir oluş anıdır. Ve her oluş, yeni bir tecellidir.” Bu yüzden zamanın her ânı bir fırsattır. Her nefes, sana açılan bir kapıdır. Eğer yeterince dikkatliysen, o kapıdan içeri girersin. Ve bir daha asla aynı kalmazsın. Çünkü artık zamanın sadece takvim değil, bir öğretmen olduğunu bilirsin.


Kıyamet, bu öğretmenin en yüksek sesle konuştuğu andır. O an geldiğinde artık hiçbir şey gizli kalmaz. Kalbindeki tüm niyetler, yüzeye çıkar. Ruhun neye gerçekten inandığı ortaya dökülür. Ve o anda, geçmişin, geleceğin ve bugünün birleştiği noktada, sadece çıplak bir sen kalırsın. Maskelerin düşer. Savunmalar yıkılır. Ve sen, Yaradan’ın huzurunda, sadece olduğun gibi kalırsın. Bu çıplaklık korkutucu gibi görünse de aslında en derin özgürlüktür. Çünkü o anda artık hiçbir şeyi saklaman gerekmez.


Ne isen osundur. Ve işte bu, gerçek diriliştir.

Dirilmek, bir mezardan kalkmak değil; kendini yeniden sevmeyi öğrenmektir. Kendini bağışlamayı. Kendine merhametle bakmayı. İçindeki karanlık yönleri kabul etmeyi. Onları dönüştürmeyi. Ve bu dönüşüm, sadece bilgiyle olmaz. Bu dönüşüm, zamanın sana öğrettiklerini fark ederek olur. Her kırılma, seni yontmak içindir. Her yalnızlık, seni duymak içindir. Her kayıp, seni geri döndürmek içindir. Zaman bunları yaparken senden hiçbir şey eksiltmez. Aksine seni özüyle tanıştırır. Ve o öz, sandığından daha derindir, daha güzeldir.


Kimi zaman bu yolculukta tökezlersin. Kimi zaman kaçmak istersin. Ama zaman seni hep geri çağırır. Çünkü zaman, senden vazgeçmez. Her sabah yeni bir sayfa açar sana. Her gece, seni yeniden düşünmeye davet eder. Bu davet, sana kıyametin ne zaman kopacağını değil, kalbinin ne zaman uyanacağını sorar. Asıl mesele budur. Sen ne zaman kalbinle yaşamaya başlayacaksın? Ne zaman zamanın ritmine kendini bırakacaksın? İşte bu sorular, seni sonsuzluğun eşiğine getirir.


İbn Arabi’nin kıyamet anlayışı, korku değil anlayıştır. Dehşet değil idraktir. Çünkü o bilir ki kıyamet, yalnızca bir son değil; ruhun kendine dönüşüdür. Ve bu dönüş, bir kapı gibi açılır. O kapıdan geçmek cesaret ister. Kendi karanlığına bakma cesareti. Kendi yükünü görme ve onu taşıma gücü. Ama bu kapıdan geçen ruh, artık kaybolmaz. O ruh, zamanın ötesine ulaşır. Sadece yaşamak için değil, anlamak için yaşamaya başlar. Ve her anın içinde yeni bir diriliş bulur.

Ruhsal yükseliş, bir anda olmaz. O, her anın içinden süzülen bir ışıktır. Her düşüşte biraz daha yakınlaşmaktır Yaradan’a. Her başarısızlıkta biraz daha yumuşamaktır. Her yalnızlıkta biraz daha dinlemektir içini. Ruh, böyle yükselir. Uçmadan. Gürültü yapmadan.


Sessizce ve derinden. Zaman, bu yükselişin zeminidir. Sen ne kadar sabredersen, o kadar köklenirsin. Ve ne kadar köklenirsen, o kadar yükselebilirsin. Bu yükseklik seni uzaklara değil, derinlere götürür. Derinleştikçe sadeleşirsin. Sadeleştikçe hafiflersin. Hafifledikçe huzura varırsın.

Bu huzur, dışarıdan gelen değil, içinden doğan bir ışıktır. Karanlıkla yoğrulmuş ama karanlığa teslim olmayan bir ışıktır. Zaman bu ışığı parlatmak için vardır. Ve sen o ışığı duydukça, artık gecikmeler seni korkutmaz. Çünkü bilirsin ki her şey, tam olması gerektiği anda olur. Zamanın sırlı kapıları, işte bu anlayışla açılır. Ve o kapılardan geçenler, artık geriye değil, ileriye bakar. Artık zaman onları taşımaz. Onlar zamanı taşır. Çünkü içlerinde taşıdıkları anlam, zamanı bile aşar.


Sen artık zamanın içinde bir misafir değil, zamanla konuşan bir ruh oldun. Sana sunulan her anın bir mesaj taşıdığını öğrendin. Ve o mesajlar sadece kelimelerle değil, duygularla, suskunlukla, bazen acıyla, bazen bir sevinçle taşındı sana. İşte o yüzden artık zaman senin için düz bir çizgi değil. Artık senin için zaman bir daire, bir dönüş, bir buluşma.


İbn Arabi’ye göre zaman, dışarıdan değil, içeriden akar. Ve bu akış bir ırmak gibi değil, bir nefes gibidir. An be an gelir ve geçer. Ama geçerken sana bir şey bırakır. Bir his. Bir sezgi. Bir yön. Eğer sen o hisleri görmeyi öğrenirsen, zaman artık sadece geçip gitmez. Seni dönüştürür. Seni sana ulaştırır. Bu yüzden her insanın içinde, zamanı duyan bir merkez vardır. O merkez bazen sessizdir. Ama doğru an geldiğinde konuşur.


Ve o konuşma senin hayatını değiştirir.

Kıyamet, işte bu içsel konuşmanın en yüksek sesle duyulduğu andır. Ve herkes bu sesi farklı şekilde duyar. Kimi bir kayıpta, kimi bir gözyaşında, kimi bir aşkta, kimi bir yalnızlıkta... Ama ortak olan şey, artık eski benliğinle devam edemeyeceğini hissetmendir. Artık eski düşünceler, eski tepkiler, eski kabuller yetmez sana. Ruhun genişler. Artık başka bir boyuta geçmek istersin. O istek bir hayal değil, ruhunun çağrısıdır. Ve o çağrı seni yeniden doğurur.


Diriliş dediğimiz, bu çağrıya kulak vermekle başlar. O çağrıya evet dediğinde artık dünya senin için sadece bir yer değil, bir ders olur. İnsanlar sadece figür değil, öğretmen olur. Yaşadıkların sadece olay değil, işaret olur. Ve sen artık sadece görmezsin, görmenin ardındaki anlamı da hissedersin. Bu his, seni zamandan alır ve zamansızlığa taşır. Çünkü sen artık anın değil, varlığın içinde yaşamaya başlarsın. Bu, bir sıçrama değil, bir çözülmedir.


Bir kopma değil, bir kavuşmadır. Ruh, Yaradan’a dönerken kıyametin yıkımını değil, sonsuzluğun kapısını açar.

İbn Arabi’nin sözleriyle, kıyamet bir kırılma değil, bir tamamlanmadır. O tamamlanma anı, her şeyin yerine oturduğu, anlam kazandığı ve kalbin artık sessizleştiği andır. Bu sessizlik bir son değil, bir başlangıçtır. O sessizlikte sen, artık Yaradan’ın zaman dışı bilgeliğini hissedersin. Ve bu his, sana dayanma gücü verir. Çünkü artık her şeyin bir nedeni olduğunu bilirsin. Hiçbir şeyin boşa olmadığını. Ve her şeyin seni bir kapıya, o sırlı kapıya doğru yürüttüğünü.

ree

Bu yürüyüşte zaman zaman sendeleyeceksin. Bazen unutacaksın. Bazen bekleyeceksin. Ama ne olursa olsun, o kapı senin için açık kalacak. Çünkü Yaradan hiçbir ruhu yarım bırakmaz. Her ruhun tamamlanması için zamanla işbirliği yapar. Ve sen bu işbirliğini fark ettiğinde artık geçmişin gölgesi seni ürkütmez. Çünkü sen geçmişten kaçmıyorsun. Onu anlıyor, kabul ediyor, dönüştürüyorsun. Gelecek de seni korkutmaz. Çünkü sen geleceği kovalamıyorsun. Onu bekliyor, ona hazırlanıyor, onu karşılıyorsun.


Zamanın sırlı kapıları, işte böyle bir farkındalıkla açılır. O kapılardan geçenler artık sadece yaşayan değil, anlayan olur. Sadece bilen değil, bilenle yaşayan olur. Sadece gören değil, gördüğünü özümseyen olur. Ve bu özümseme seni yükseltir. Çünkü yükselmek, yukarı çıkmak değildir. Yükselmek, derinleşmektir. Derinleşmekse zamanın sana söylediklerine kulak vermektir. Sen ne kadar derinleşirsen, o kadar yükselirsin. Ve o yükseliş seni kıyametin ardındaki dirilişe taşır.


Böylece zaman sadece seni yaşlandırmaz, olgunlaştırır. Seni tüketmez, tamamlar. Seni harcamaz, dönüştürür. Ve sen artık zamanın içinde bir yolcu değil, bir dost olursun. Onunla yürür, onunla konuşur, onunla öğrenirsin. Çünkü sen artık zamanı değil, onun içindeki bilgeliği arıyorsun.


O zaman seni zamanın merkezine götürmeye devam ediyorum. Orası öyle bir yer ki, ne dün var ne de yarın. Sadece sen ve Yaradan’ın bakışı. Orada hesap yok, sadece yüzleşme var. Orada kelime yok, sadece his var. Orada zamanın bütün sesleri susar ve sen içindeki o derin sessizliği dinlersin. İşte o sessizlikte gerçek diriliş başlar. O diriliş, dış dünyanın gözünde sessizdir ama iç dünyanda bir kıyamet gibi patlar. Ve seni alır, varlığın en saf yerine taşır.


Ruh, bu aşamada artık zamandan öteye geçer. O ne saatle sınırlıdır ne de takvimle. O artık başka bir ritimde atar. İbn Arabi buna "zamanın ötesinde olan zaman" der. Ve bu zaman, sadece yaşayanlar arasında değildir. Orada geçmişteki evliyalar, gelecekteki salihler ve şu an uyanan kalpler bir aradadır. Zamanın ortasında, zamanın dışındaki bir buluşmadır bu. Ve sen, bu buluşmanın bir parçası olursun. Çünkü sen artık zamanla yarışan biri değil, zamanla uyumlanan birisin.


Bu uyum seni aceleden kurtarır. Hırslarından sıyırır. Başkalarıyla kıyaslamaktan uzaklaştırır. Çünkü sen artık zamanın değil, anlamın peşindesin. Ve bu anlam, her şeyin özünü açar sana. Neden bu hayata doğduğunu, neden bu kadar şey yaşadığını, neden bu kadar sabrettiğini. Her şey bir bir çözülür. Artık şikâyet etmeyi bırakırsın. Çünkü anlarsın. Anladıkça şükredersin. Şükrettikçe hafiflersin. Hafifledikçe yükselirsin. Ve yükseldikçe artık ne acı sana zarar verir, ne yalnızlık seni korkutur.


Çünkü sen yalnız değilsin. Sen zamanla yürüyen bir ruhsun. Ve o ruh, İlahi olanın gözünde kıymetlidir. İşte bu kıymet, sana dirilişin ne olduğunu öğretir. Dirilmek demek, sadece yeniden başlamak değil. Dirilmek demek, içindeki öze dönmek demek. Ruhunun sesini tanımak. Onu duymak. Ve onunla birlikte yaşamak. Bu yaşamak, kalabalıklar içinde değil, derin bir içsel merkezde olur. O merkezde her şey dingindir. Her şey yerli yerindedir. Ve sen artık zamana değil, zamandaki derinliğe bağlısındır.


İbn Arabi, bu noktada ruhun sonsuzluğa açıldığını söyler. Yani zamanın sır kapısından geçerek artık ebediyete adım atarsın. Bu ebediyet ölümden sonra değil, bazen yaşamın içinde gelir. Bir gecede. Bir anda. Bir dua sırasında. Bazen bir çocuğun gülümsemesinde, bazen bir yabancının selamında. Her şey sana o kapıyı aralayabilir. Çünkü Yaradan dilerse, her şeyden ses verir. Ve o ses seni kıyametin içindeki dirilişe, dirilişin içindeki yükselişe ve yükselişin içindeki sonsuzluğa taşır.


Sen artık bu yolculuğun neresindeysen orası kutsaldır. Henüz başındaysan, adımın kutsaldır. Ortasındaysan, sabrın kutsaldır. Sonuna yaklaştıysan, teslimiyetin kutsaldır. Her hâlinde sen Yaradan’ın nazarındasın. Ve zaman sadece senin içinde dönüşmekte. Dönüştükçe çözülüyorsun. Çözüldükçe anlıyorsun. Anladıkça seviyorsun. Sevdikçe tamamlanıyorsun. Tamamlandıkça artık sen olmuyorsun. O’ndan bir parça oluyorsun. Ve zamanın sırrı da zaten burada saklı. O’nunla bir olmakta. O’nun zamanına uyanmakta.


İşte şimdi sona yaklaşırken, söylemek gerekir ki kıyamet, diriliş ve yükseliş bir zincirin halkalarıdır. Biri olmadan diğeri olmaz. Ve her biri bir kapıdır. Açılırsa bir daha kapanmaz. Kapanmaz çünkü sen artık eski sen değilsin. Artık baktığında başka görüyorsun. Konuştuğunda başka söylüyorsun. Sustuklarında bile başka hissediyorsun. Çünkü sen zamanın içinden geçerek kendine ulaştın. Ve bu ulaşma, hiçbir kelimeye sığmaz.


Zaman bazen ağır gelir insana. Geçmek bilmeyen geceler, sabaha varmayan bekleyişler, bir türlü dinmeyen sorular. “Neden buradayım?”, “Neden bu hayatı yaşıyorum?”, “Neden bu kadar yük var üzerimde?” Ve tüm bu sorulara cevap vermeyen zaman, susar. Ama o suskunluk bile bir öğretidir. Çünkü bazen cevap, kelimelerde değil, bekleyişin kendisindedir. İbn Arabi’nin dediği gibi, “Zaman konuşmazsa, kalbin dinlemeye başlar.” Belki de zamana sabretmek, sadece akışı beklemek değil, onun sana söylediğini anlamaya çalışmaktır.


Sen şimdi burada bu satırları duyarken, bir başka ânın içindesin. O an senin geçmişinle geleceğin arasındaki köprüdür. Orada verdiğin kararlar sadece yarınını değil, ruhunun yönünü belirler. Bu yüzden zamanın her anı, kutsal bir karar ânıdır. Ya uyanmayı seçersin ya da uyumaya devam edersin. Ama ne olursa olsun, zaman seni uyandırmak için oradadır. Bir rüya gibi değil, bir hatırlama gibi. Çünkü sen unuttun. Nereden geldiğini, neden burada olduğunu, neyle tamamlanacağını unuttun. Zaman bu yüzden vardır. Unuttuğunu hatırlatmak için.


Her insanın içinde zamanı duyan bir iç ses vardır. O ses kalabalıklar arasında boğulur bazen. Günlük telaşlarda susar. Ama bir gün, hiç beklemediğin bir anda uyanır. Bir şarkıda. Bir sözde. Bir vedada. Bir gözyaşında. Ve seni çağırır. Der ki: “Şimdi zamanı gelmedi mi?” İşte o anda ne yaparsan yap, o çağrıyı artık unutamazsın. O çağrı sana, içinden bir kapı açar. Ve sen geçip gitmek yerine durursun. Kendini dinlersin. Zamanı dinlersin. Ve o zaman başlar ruhun kıyameti. Çünkü eski benliğin yıkılır. Yerine yenisi doğar.


Bu doğuş kolay olmaz. Bazen sancılı, bazen karanlık, bazen karmaşık olur. Ama her karanlığın içinde doğacak bir sabah vardır. Her karmaşanın içinde bekleyen bir denge. Her yıkımın ardında açılacak bir yükseliş. Sen yeter ki yürümeye devam et. Çünkü yol yürüyene açılır. Zaman sabredene konuşur. Ve ruh, arayana cevap verir. Senin arayışın ne kadar derinse, buldukların da o kadar gerçek olur. Ve sen artık yaşadığın her anı sadece bir olay değil, bir işaret olarak görmeye başlarsın.

ree

İşte bu bakış açısı, seni yükseltir. Çünkü artık dışarıdaki olaylarla değil, içindeki yankılarla ilgilisin. Yaşadıklarının değil, onlara verdiğin anlamın farkındasın. Ve bu farkındalık seni dönüştürür. Artık zamana küsmezsin. Gecikmelere kızmazsın. Bekleyiş seni yormaz. Çünkü bilirsin ki zaman sadece dışsal bir akış değil. Zaman, Yaradan’ın seninle konuşma dilidir. Ve her gecikme bir hazırlıktır. Her duraksama bir yön değiştirmedir. Her sessizlik, büyük bir konuşmanın habercisidir.

Sen şimdi burada bu satırları dinlerken, içinde bir şeyler değişiyor. Belki fark etmiyorsun ama bazı taşlar yerinden oynuyor. Kalbinde bir odanın kapısı açılıyor. Ve o oda, senin en derin yerin.


Orada korkuların, özlemlerin, yarım kalan duaların var. Orada hiç kimseye söyleyemediğin sırların var. İşte zaman sana orayı gösteriyor. Çünkü orası dönüşümün başladığı yerdir. Ve sen bu içsel odada ne kadar kalırsan, dışarıya çıktığında o kadar aydınlık olursun.


Zamanın sırlı kapıları her zaman açık değildir. Ama sen onları çalmaya devam edersen, bir gün mutlaka biri açılır. Ve o kapıdan içeri girdiğinde, artık zaman senin düşmanın değil, dostundur. Yarıştığın değil, anladığın bir varlıktır. Ve her an sana kendini hatırlatır. “Unutma,” der, “sen bu zamana sebepsiz gelmedin.” “Unutma,” der, “bu hayat senin için yazıldı.” “Unutma,” der, “her yaşadığın seni o büyük buluşmaya hazırlıyor.” İşte sen o anda kıyametin ne olduğunu anlarsın. Ve dirilişin, sadece bedenle değil, ruhla gerçekleştiğini hissedersin.


Ey bu satırları kalbiyle dinleyen yolcu. Ey zamanla yürüyen, zamanla değişen, zamanla olgunlaşan ruh. Bil ki yaşadığın her şey bir hazırlıktı. Her kırıklığın, her yalnızlığın, her sessizliğin seni bu an için büyüttü. Zaman seni yorduğunda aslında seni güçlendirdi. Sana unutturduğunda, yeniden hatırlaman için fırsat verdi. Ve seni hep kendi içindeki merkezine, kendi kaynağına döndürmek istedi. Bu yüzden her şeyden önce kendine inan.


Sen, bu dünyaya sadece yaşamak için gelmedin. Anlamaya, fark etmeye, uyanmaya geldin. Ve bu uyanış kolay olmayacak. Bazen yalnız hissedeceksin. Bazen kimse seni anlamıyormuş gibi gelecek. Bazen bir duanın cevabını yıllarca bekleyeceksin. Ama o bekleyişte bile bir hikmet var. Çünkü zaman sadece olanları değil, seni de hazırlar. Sen yeter ki sabretmeyi, bakmayı ve kalbini diri tutmayı bil.


İbn Arabi’nin dediği gibi, zaman aslında seni Yaradan’a yaklaştıran bir aynadır. Ne kadar dikkatle bakarsan, o kadar çok görürsün. Ne kadar derinleşirsen, o kadar az korkarsın. Çünkü artık dışarıdaki gürültü değil, içindeki sükun seni yönlendirir. Artık dünya seni savuramaz. Çünkü sende sabit bir merkez var. O merkez, Yaradan’ın sana bıraktığı sırdır. O sır, seni her zaman doğru yöne çeker. Yeter ki kalbini susturmayı öğren. Yeter ki anlamadığın şeyleri aceleyle yargılama. Çünkü bazen geç gelen şey, seni beklemiş olandır. Ve geç gelmek değil, eksiksiz gelmektir.


Şimdi bir adım at. Kendine yaklaş. Zamanı artık bir düşman değil, bir dost olarak gör. Korktuğun kıyametleri artık bir uyanış olarak kabul et. Dirilişi sadece bir mucize değil, günlük küçük fark edişlerde ara. Ve yükselişi yukarılarda değil, kalbinin derinliklerinde bul. Çünkü sen orada bulduğunda, hayatının tamamı değişir.


Unutma, en büyük dönüşümler sessiz başlar. En büyük dualar içten fısıldanır. Ve en büyük kapılar yavaşça açılır. Sen yeter ki yolun sende başladığını ve Yaradan’ın seni hiçbir zaman terk etmediğini hatırla. O zaman zamanın sırrı da sana açılacak, ve sen artık sadece yaşayan biri değil, bilen bir yolcu olacaksın.


Zamanın sırlı kapıları seni bekliyor. Anahtar senin içinde. O kapıyı çalmaktan, beklemekten ve hissetmekten vazgeçme.

Çünkü zamanın sonunda seni bekleyen, sensin. Ama tamamlanmış, arınmış ve gerçek seni.

Yolun açık olsun. İçindeki kapılar hep sana açılsın.


Şunu da bil ki, bazen bir hayat boyu zamanın içinde sürüklenir gibi hissederiz. Oysa sürüklenme değil, dönüşümdür yaşadığımız. Bizi yerle bir eden günler, aslında içimizdeki en sağlam temellerin üzerine oturur. Ne zaman ki bir şeyin sonuna geldiğimizi hissederiz, işte o zaman içimizde yeni bir başlangıcın tohumu çatlamaya başlar.


Çünkü zaman sadece ilerlemez. Zaman bazen içeri çöker. Bazen derinleşir. Bazen durur gibi görünür ama aslında seni içten içe yoğurur.

Ve sen bu yoğrulma anlarını yaşarken, yalnız olmadığını unutma. Senin gibi arayan, düşünen, gece boyu bir duanın cevabını bekleyen başka kalpler de var. Belki görmüyorsun ama onlar da zamanın aynı kapılarında duruyor. Aynı gözyaşlarını döküyor. Aynı sükûneti arıyor. Bu yüzden senin sessizliğin bile yankı bulur. Senin farkına vardığın her şey, bir başkasına umut olur. Çünkü zaman sadece seni değil, seni izleyenleri de dönüştürür.


İbn Arabi’ye göre her ruh bir merkezdir. Ve her merkez etrafına ışık yayar. Sen kendi zamanında uyanırsan, başkalarının da uyanışı kolaylaşır. Sen konuşmadan bile, varlığınla bir şey anlatırsın. Bu yüzden kendi iç yolculuğun, sandığından çok daha kıymetlidir. O yolculuğu küçümseme. Ne kadar yavaş gidiyor gibi gelse de, ne kadar anlam veremesen de, o yol kendi rotasını çiziyor. Ve o rota seni eninde sonunda O’na çıkarır. Çünkü her zaman, Yaradan’a döner. Her yol, O’na ulaşır. Ve her dönüş bir kabul ile taçlanır.


Sen şimdi bu bölümde kalmış olabilirsin. Ama hikâyen burada bitmiyor. Zamanın sırrı burada tamamlanmadı. Asıl yolculuk belki de şimdi başlıyor. Sen her yeni günde bir an daha derinleşeceksin. Her sessizlikte bir şey daha duyacaksın. Ve bir gün, zamanın içinden yükselip, zamansızlığın kapısında bulacaksın kendini. O zaman sorular sormazsın artık. Çünkü cevaplara dönüşmüş olursun.


Ve işte o gün, sen artık zamanı yaşamıyorsundur. Zaman seni yaşamaktadır. Çünkü sen, Yaradan’ın ilmiyle buluşmuş bir ruh olmuşsundur.

$50

Product Title

Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button. Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button

$50

Product Title

Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button. Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button.

$50

Product Title

Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button. Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button.

Recommended Products For This Post
 
 
bottom of page