top of page

Zamanın Sınırları: Ruhun Evrensel Yolculuğu ve Zamanın Rolü.

ree

Ruh…

Nereden geldiğini sorsan, cevap veremez.

Ama derinlerinde hep bir özlem taşır.

Bir yere ait değildir ama hep bir yeri hatırlıyor gibidir.

İşte bu hatırlayışın adı: yolculuk.

Ve bu yolculuğun gölgede kalan ama en belirleyici öğesi: zaman.

Bizler zamanı dakikalarla, saatlerle, yıllarla ölçüyoruz.

Ama ruh için zaman, yalnızca bir ölçü değildir.

Zaman, bazen bir perde…

bazen bir sınav…

bazen de hakikate açılan bir kapıdır.

Ruhun yolculuğu, doğumla başlamaz.

Ve ölümle de son bulmaz.

Zaman dediğimiz çizginin çok öncesinde başlar.

Ve zaman dediğimiz sınırların çok ötesine uzanır.

Kur’an’da geçen şu ayet, bu sırra kapı aralar:

“Sizi yarattık, sonra suret verdik, sonra meleklere ‘Adem’e secde edin’ dedik…”

Araf Suresi, on bir.

Yani sen beden olmadan önce vardın.

Bir suretin yokken, bir varlığın vardı.

İşte o varlık, zamanın ötesinden gelen bir nefesin taşıyıcısıydı.

İbn Arabi der ki:

“Ruh, Allah’ın ilminde sabit olan bir hakikattir.

Zaman, onu görünür kılan tecellidir.”

Bu cümle, ruhun zamana sıkışmadığını,

aksine zamanın ruh için bir görünürlük perdesi olduğunu söyler.

Zaman senin içini göstermesi için sana verilmiştir.

Ama sen onu hep dışarıda aradın.

Takvimlerde, saatlerde, tarih kitaplarında…

Oysa zaman, en çok içinde aktı.

Ve ruh, işte bu içsel akışta

kendine bir yön bulmaya çalıştı.

Bu yayında, işte bu yönün izini süreceğiz.

Ruhun sonsuzdan gelip sonsuzluğa giden

evrensel yolculuğunda zaman nasıl işler?

Zaman ruhu nasıl eğitir, nasıl sarsar, nasıl dönüştürür?

Ve en sonunda…

zaman tükenince,

ruh nereye varır?

Eğer hazırsan,

zamanın sınırlarını aşmaya başlayalım.

Ve bu yolculukta sadece saatleri değil,

kendimizi de dinlemeye çalışalım.


Ruhun başlangıcı, bizim bildiğimiz anlamda bir başlangıç değildir.

Çünkü ruh, zamanla var olmayan bir cevherdir.

Zamanın başlangıcından önce vardı.

Ve zaman sona erdiğinde de var olmaya devam edecektir.

Tasavvufta buna "ezelî varlık" denir.

Ama bu ifade seni korkutmasın.

Ezel, sonsuz geçmiş değil…

başlangıcın olmadığı bir hâl demektir.

Tıpkı bir denizin ortasında olmak gibi…

Ne kıyı görünür,

ne çıkış noktası bilinir.

Kur’an’da “Ruhlar Âlemi” olarak geçen bu ilk durakta,

sen vardın.

Ama bedenin yoktu.

İsminden haberin yoktu.

Ama Rabbinle bir misak yapmıştın.

“Ben sizin Rabbiniz değil miyim?”

“Evet, şahitlik ettik.”

Araf Suresi, Yüz Yetmiş iki.

Bu cümle, insanın Allah’la yaptığı en eski konuşmadır.

Ve işte ruhun yolculuğu, bu şahitlikle başlar.

Henüz dünya kurulmadan önce,

henüz hiçbir olay yaşanmadan önce…

sen bilince sahiptin.

İbn Arabi bu sahneyi “sabit hakikatler” kavramıyla açıklar:

“Her ruhun sabit bir hakikati vardır.

Bu hakikat Allah’ın ilmindedir.

Zaman ve mekân o hakikati ancak açığa çıkarır.”

Yani senin özün,

zamanla şekillenen bir şey değildir.

Zaman, sadece senin içindeki o özü görünür kılar.

Tıpkı tohumun toprağa düşmesi gibi.

Toprak, su, güneş…

hepsi o tohumu büyütür.

Ama o tohumun ne ağacı olacağı

zaten bellidir.

Sen de öyle.

Zaman sana sadece

kim olduğunu hatırlatır.

Peki bu ne demektir?

Demek ki doğumla başlıyor sandığın hayat,

aslında çok daha eski bir yolculuğun

dünya durağıdır.

Sen bu durağa geldin,

ama burası senin ilk gelişin değil.

Ve bu durak da

son durağın olmayacak.

İşte bu fark ediş,

insanı korkutmamalı.

Aksine,

bir ferahlık getirmeli.

Çünkü hiçbir şeyin rastgele olmadığını gösteriyor.

Hiçbir adımın,

hiçbir anın,

hiçbir karşılaşmanın…

Sen bu yolda

hem yürüyensin,

hem de yürüyüşün sebebisin.

Zaman, sana bu yürüyüşte

eşlik eden bir sırdaş.

Ama zamanı sırdaş kılmak,

onu sadece saatle ölçmemekle mümkün.

Onu hissetmek,

onunla içinden konuşmak,

onu senin için değil,

kendin için yaşamakla mümkün.

Ve bunu öğrenmek,

zamanın içinde değil…

zamanın ötesinde başlar.


Zaman, bizim için hep ileri akar.

Dakikalar saatlere, saatler günlere karışır.

Ama ruh için zaman bir akış değil…

bir açılımdır.

Her an, yepyeni bir perdenin aralanmasıdır.

Her saniye, ruhunun bir yönünün daha görünür hâle gelmesidir.

Ve bu yüzden zaman, sadece yaş almak değildir.

Zaman, ruhun görünürlüğe kavuşmasıdır.

İbn Arabi der ki:

“Allah her an bir şe’n üzeredir.”

Yani her an, her nefes,

yeni bir yaratılıştır.

Bu ne demek?

Sen sabah uyanırken bile aslında

yeniden yaratılıyorsun.

Sadece bedenin değil…

kalbin, düşüncen, yönelimin de.

O hâlde sen aslında

aynı kalan bir şey değilsin.

Ve zaman, seni değiştiren değil…

seni ifşa eden bir aynadır.

Ama bu ayna, tek yönlü değildir.

Sen zamana bakarsın,

zaman da sana.

Sen zamanı nasıl yaşarsan,

zaman da seni öyle yazar.

Eğer sen her günü sadece geçmek için yaşarsan,

zaman senin için sadece bir tekrardır.

Ama her anı derin bir farkındalıkla yaşarsan,

zaman sana kendini açar.

Sırlarını gösterir.

Ve seni eğitir.

İşte burada zamanla ruh arasında

iki yönlü bir ilişki başlar:

Sen zamanın içinde şekillenirsin…

ama aynı zamanda

zaman da senin içinde şekillenir.

Çünkü ruh öyle bir cevherdir ki,

bazen bir anı ebedileştirir.

Bir bakışı, bir duayı, bir secdeyi…

zamanın akışından koparır

ve sonsuzluğa çakar.

O hâlde soru şudur:

Zaman mı seni değiştiriyor?

Yoksa sen mi zamanın anlamını değiştiriyorsun?

İbn Arabi’ye göre her ruh,

zamanı kendi aynasından seyreder.

Bu yüzden aynı an,

iki farklı insan için

iki farklı hakikat doğurur.

Kimi için bir felaket,

bir başkası için tecellî olur.

Kimi için bir veda,

bir başkası için vuslat olur.

O zaman gerçek olan şey,

yaşanan olay değil…

olaya bakan bilinçtir.

Ve işte bu yüzden ruh, zamanı eğitir.

Sen nasıl bakarsan,

zaman sana öyle görünür.

Zamanın eğitimi,

bir sabır değil…

bir aynada kendini seyretmektir.

Ve o aynada baktığın sen,

her gün yeniden doğar.

Zamanın belki de en ağır yüzü,

beklemek zorunda kalmaktır.

Bir şey olacak… ama ne zaman?

Bir haber gelecek… ama kimden?

Bir kapı açılacak… ama hangi ana denk gelecek?

Ruh bu sorularla yoğrulur.

Çünkü zaman, sabrı öğretir.

Ve sabır, ruhun kendisini tanımasının ilk adımıdır.

İbn Arabi der ki:

“Allah, kulunu bekleyişle terbiye eder.

Zira beklemek, kulun kalbini boşaltır…

ve o boşluğa rahmet dolar.”

İnsan genelde “boşluk”tan korkar.

Zihni dolu, elleri meşgul, programı sıkı olsun ister.

Ama ruhun en çok büyüdüğü an,

hiçbir şeyin olmadığı andır.

O yüzden gecikmeler, reddedilmeler,

yanıt beklemeler aslında

manevî eğitim saatleridir.

Çünkü insan o anlarda,

gerçek ihtiyacını keşfeder.

Zaman seni sınar,

çünkü senin hangi hâlde sabit kalacağını görür.

Ne zaman umudun kırılır,

ne zaman içindeki asıl yüz ortaya çıkar…

zaman bunları gösterir.

Tıpkı ateşteki altın gibi.

Ona baktığında sadece bir metal görürsün.

Ama ateşin içinde onun

ne kadar kıymetli olduğunu anlarsın.

İşte zaman da ruh için bir tür ateştir.

Yakmak için değil…

ayrıştırmak için.

Zamanla gelen sınavlar,

aslında ruhunun hangi yöne eğilimli olduğunu gösterir.

Senin gerçek dua hâlini ortaya çıkarır.

Çünkü kişi en çok beklerken dua eder.

Ve en çok dua ederken,

kendisiyle tanışır.

Beklemekten korkma.

Çünkü beklemek,

hazırlanmaktır.

Ve sabır, sadece durmak değil…

olmak için beklemektir.


İbn Arabi şöyle der:

“Zamanı sabırla karşılayan,

zamanı rahmetle ağırlanır.”

Bu yüzden bazı dualar hemen kabul olmaz.

Çünkü duadan önce

duanın içindeki seni görmen gerekir.

Bazı işler hemen açılmaz.

Çünkü kapıdan önce

kapıya vurma şeklinin değişmesi gerekir.

İşte zaman bu yüzden vardır.

Çünkü zamanın içinde sen değişirsin.

Ve o değişimle birlikte

dua, sen olursun.

Bir an düşün.

Bir ânın içinde kalakaldığın,

zamanın durduğu, nefesin kesildiği bir an…

Belki bir dua sırasında,

belki bir gözyaşıyla,

belki de âşık olduğun anda…

İşte o ânlar,

zamanın çatladığı anlardır.

Ve o çatlağın içinden

sonsuzluk sızar.

İbn Arabi’ye göre zaman,

her an yeniden yaratılır.

Ama bazı anlar vardır ki,

onlar birden fazla anlam taşır.

Zamanın kendisiyle çeliştiği,

saniyelerin saat gibi uzadığı,

ya da bir bakışın bin yılı içine aldığı anlar…

Bir insan ölür,

zaman onun için biter.

Ama geride kalanlar için

bir takvim başlar:

anılar, yas, pişmanlık…

Ruh ise bu olayda

iki zamanı birden yaşar.

Bir yanda biten,

bir yanda başlayan…

Bu yüzden ölüm bir sondan çok,

bir zaman geçididir.

Ruhun bir kapıdan geçerek

farklı bir zamana doğmasıdır.

Aşk da böyledir.

Aşık olduğunda,

dün ve yarın silinir.

Sadece o an kalır.

Ve o an,

zamanın dışında yaşanır.

Tıpkı secde gibi.

Alnını yere koyduğunda

bedenin eğilir ama

ruhun yükselir.

Zaman akmaz orada.

Çünkü o anda

sen zamandan çıkarsın.

Tefekkür de başka bir zaman kırılmasıdır.

Bir ağaca bakarsın,

bir çocuğun gülüşüne,

ya da bir yıldıza...

ve birden

zaman durur.

O an,

her şeyin sonsuz olduğunu hatırlarsın.

İşte ruhun evrensel yolculuğunda

bu tür anlar

dönüm noktalarıdır.

Sen değişmezsin…

ama bakışın değişir.

Zamanla ilişkin değişir.

Ve bu dönüşüm,

sana zamanın sadece bir araç olduğunu öğretir.

Asıl olan şey

zaman değil…

senin zamanla ne yaptığındır.

Dünya saatleri durur.

Güneş kararır.

Ay ışık vermez.

Ve yıldızlar düşer.

Kur’an, kıyametin geldiği ânı böyle anlatır.

Ama bu sadece bir dışsal yıkım değildir.

Bu, aynı zamanda

zamanın kendisinin sona ermesidir.

İbn Arabi der ki:

“Zaman, Allah’ın yaratılmış bir perdesidir.

Kıyamet o perdenin kaldırılışıdır.

Ve hakikatin çıplak hâliyle ortaya çıkışıdır.”

Yani kıyamet, sadece dünyanın değil…

zamanın da kıyametidir.

Ve zaman bittiğinde,

artık bir başlangıç ya da son yoktur.

Sadece an vardır.

ree

Ve o an…

sonsuzdur.

Bu yüzden diriliş,

sadece bedenlerin topraktan kalkması değildir.

Diriliş, aynı zamanda

ruhların zamanın dışında uyanışıdır.

Sen zamana o kadar alışmışsındır ki…

her şeyin bir sırayla olduğunu sanırsın.

Ama o gün,

önce-sonra kalkar.

Zaman çizgisi silinir.

Ve herkes

aynı anda huzura çıkar.

“Siz tek bir çığlıkla diriltileceksiniz…”

(Yâsîn suresi, elli üç.

Bu ayet,

zamanın lineer yapısının

bir anda yıkılacağını anlatır.

Çünkü zamanın olmadığı yerde,

geçmiş ve gelecek de yoktur.

Sadece mutlak şimdi kalır.

Ve bu şimdilik içinde,

herkes kendisiyle karşılaşır.

Bu yüzden hesap günü,

bir mahkeme değil…

bir ayna gibidir.

Ve sen,

zaman boyunca inşa ettiğin

kendini orada görürsün.

Kimi zamanını öfkeyle geçirmiştir,

kimi şükürle…

Kimi zamanı taş gibi işlemiş,

kimi su gibi akıtmıştır.

Ama her biri o an,

zamanın kendisinden yüz bulur.

İbn Arabi’ye göre,

her ruh kendine ait bir zamanla dirilir.

Kimi için o an bir “vuslat”tır…

Kimi içinse bir “pişmanlık.”

Ama en çok da

bir açıklık hâlidir.

Çünkü artık zaman yoktur.

Ve zamanın olmadığı yerde

Peki, zamansızlık nedir?

Zamanın olmadığı bir bilinç nasıl bir şeydir?

Ve ruh bu sınırsızlığa nasıl dayanır?

Düşünsene…

Saat yok.

Gün yok.

Gece-gündüz yok.

Doğum yok, ölüm yok.

Hedef, beklenti, yarın… hiçbiri yok.

Sadece sonsuz bir şimdi.

İlk bakışta bu, huzur gibi gelir.

Ama düşünmeye devam edersen

ruhun bir anlığına bile olsa

paniklediğini hissedersin.

Çünkü alıştık biz.

Her şeyin bir sırayla, bir ölçüyle gelmesine…

Kahvaltının sabah, uykunun gece olmasına…

Bir şeyin bitip diğerinin başlamasına…

Zamanın bizi taşımasına alıştık.

Ama zamansızlık,

taşımayan bir boşluktur.

Ve bu boşluk,

ya seni serbest bırakır…

ya da içine çeker.

İbn Arabi,

bu durumu “mutlak an” olarak tanımlar:

“Zamanla sınırlandırılmamış olan,

sadece Allah’ın ilminde bulunan ‘an’dır.

Kul bu ana ulaşırsa,

zaman artık onun için değil…

o zaman için olur.”

Yani zamansızlık,

ruh için bir felaket değil…

bir ustalık seviyesidir.

Ruh, ancak belli bir arınmadan sonra

bu sınırsızlık içinde boğulmadan yaşayabilir.

Tıpkı balığın suyu fark etmemesi gibi…

Ancak temizlenmiş bir bilinç

sonsuzluğu “yeni bir alan” olarak görür.

Kaygı değil,

ferahlık duyar.

Ama hazırlıksız olan…

zamanın alışkanlıklarına yapışan…

bu sonsuzluk karşısında

kaybolur.

Ve ebedîlik ona ceza gibi görünür.

İşte bu yüzden,

dünyadaki zaman

bir eğitimdir.

Hazırlıktır.

Ruhun, zamansızlığı taşıyabilecek hale gelmesi için

bir prova alanıdır.

Beklemek, sabretmek, acele etmemek…

bunlar sadece erdem değil,

sonsuzlukla uyum alıştırmasıdır.

Zamanla dost olan,

zamansızlıkla savaşmaz.

Çünkü bilir:

Zaman, sadece bir perdedir.

Ve perde kalkınca…

sadece hakikat kalır.

Ruh, ezelde başladığı bu yolda

sayısız duraktan geçti.

Zamanın içinde doğdu,

bedenle buluştu,

acıyla tanıştı,

aşkla yandı,

ve nice geceyle imtihan oldu.

Ama her an, her nefes

onu bir yere daha taşıdı:

tekliğe.

İbn Arabi, bu durumu şöyle açıklar:

“Her şey tekten gelir,

ve her şey teke döner.

İkilik, ancak zuhurun perdesidir.”

Yani ruhun tüm yolculuğu,

aslında bir ayrılık değil…

bir hatırlayıştır.

Sen yoldasın, evet…

Ama ev, senden hiçbir zaman uzak olmadı.

Zaman, seni bu evden kopmuş gibi hissettirdi.

Çünkü zamanı iki kutup üzerine yaşadık:

önce ve sonra,

dün ve yarın,

ben ve öteki…

Ama zamansızlıkta bu çift kutuplar kalkar.

Ve sen birden fark edersin:

Hiçbir şey senden ayrı değildi.

Ve sen, hiçbir şeyden kopmadın.

Tüm o yollar,

tüm o seçimler,

aslında seni

tek hakikate taşıyordu.

Sen doğduğunda

sana “ben” dediler.

Ama sen çok daha önce

“Sen O’sun” duygusunu tatmıştın.

Şimdi yol bittiğinde,

yeniden o hâle dönersin.

Bedenin çözülür,

zihnin susar,

aralar kapanır…

ve yalnızca

birlik kalır.

İşte vuslat bu…

Bir kavuşma değil,

bir hatırlama.

Sen zaten ondandın.

Ve şimdi,

ona geri dönüyorsun.

Kur’an şöyle der:

“Ey huzura ermiş nefis!

Rabbine dön, senden razı olmuş,

ve senden razı olunmuş olarak.”

Fecir Suresi, yirmi yedi.

Bu dönüş,

bir mekân değişikliği değil…

bir bilinç değişikliğidir.

Ve bu bilinçte,

zaman çözülür.

Ayrılık silinir.

Ve kalan tek şey

varlığın mutlak tekliği olur.

İbn Arabi bu hâli

“zamanın ilga edildiği makam” diye anlatır.

Artık bir saat, bir gün, bir yıl yoktur.

Çünkü sen artık

sayılardan sıyrılmış bir sonsuzluk içindesin.

Ve o sonsuzluk,

ne seni yorar,

ne de senden uzaklaşır.

Çünkü ruhun son durağı,

aslında başlangıcına en yakın noktadır.

Ve bu yüzden,

bu yolculuk bir dairedir.

Başladığın yere döner,

ama değişmiş olarak.

Daha derin,

daha farkında,

daha teslim olmuş olarak.

ree

Zamanı anlamak, kendini anlamaktır.

Çünkü zaman, senin dışındaki bir şey değil…

Senin içine çizilmiş bir nehir gibidir.

O aktıkça,

senin için gizlenmiş olanlar açığa çıkar.

O derinleştikçe,

senin içindeki hakikat belirginleşir.

Zaman, sana dışarıdan gelmez.

Senin içinde yankılanır.

Bir saat gibi değil…

bir nabız gibi atar.

Bu yüzden zaman seni yaşlandırmaz.

Seni açığa çıkarır.

Ve bu yüzden zaman geçmez.

Sen, zamanın içinden geçersin.

Ve geçerken

kendi kendine sorarsın:

Ben kimdim?

Ne arıyordum?

Ve neye döneceğim?

Bu soruların cevabı

ne kitaplarda,

ne de takvimlerde gizlidir.

Cevap,

senin ruhunun zamanla olan ilişkisindedir.

Zamanı sadece bir takvim gibi görenler

ondan korkarlar.

Yaşlanmaktan, geç kalmaktan, kaçırmaktan korkarlar.

Ama zamanı

bir öğretmen, bir dost, bir sırdaş gibi görenler…

onda derin bir huzur bulurlar.

Çünkü bilirler ki:

Her an, bir davettir.

Her saat, bir kapıdır.

Ve her gece,

bir içe dönüş imkânıdır.

İbn Arabi der ki:

“Zaman, varlığın kendisidir.

Kim zamanı anlarsa,

kendini anlamıştır.

Ve kim kendini anlarsa,

Rabbini tanımaya yaklaşmıştır.”

Bu yüzden zamanla barışan insan,

kendisiyle de barışır.

Artık ona hiçbir şey geç kalmış değildir.

Çünkü bilir ki,

her şey tam zamanında olmuştur.

Her yaş, her kayıp, her kazanç…

hepsi onun için özel olarak yazılmıştır.

Ve bu yazı,

ezelî bir ilm-i ilahînin tecellisidir.

Sen bu dünyada

bir yolcu değil…

bir hatırlayıcısın.

Ve zaman, sana unuttuğun şeyi

her gün fısıldar:

Sen sonsuzsun.

Sen zamandan önce vardın.

Ve zaman bittiğinde de

var olmaya devam edeceksin.

O hâlde artık zamanla savaşma.

Ona direnme.

Onu kovalamaya da çalışma.

Sadece dinle…

Sadece kalbini ona aç…

Ve bırak o konuşsun.

Çünkü zaman konuşur…

Ama sessizce.

Zamanın Sınırlarında Fısıldanan Dua

Ey ezel ve ebed sahibi,

başlangıcı olmayan, sonu bulunmayan,

her anı hikmetle dokuyan Rabbim…

Zamanı bize emanet ettin

ama biz çoğu zaman onu unuttuk.

Ya öncesine takıldık,

ya sonrasına...

Şu anı göremedik.

Senin her nefeste

bize ne söylediğini duyamadık.

Kalbimize,

her ânın içinde gizlenmiş olan rahmeti

görebilecek bir idrak ver.

Geçmişe takılmadan,

geleceğe korkmadan,

seninle beraber olabilme gücü ver.

Ey zamanın perdesini dileyince kaldıran,

gözümüze perde olan her alışkanlığı çöz.

Her gecikmenin ardındaki lütfu,

her kaybın ardındaki hikmeti,

her bekleyişin ardındaki terbiyeyi

bize sezdir.

Sabırsızlığımızı merhametinle sar.

Kalbimize,

senin takdirine razı olmayı nasip et.

Çünkü sen bilirsin;

biz bilmiyoruz.

Sen görürsün;

biz çoğu zaman bakarız ama göremeyiz.

Ey zamanın içindeki sonsuzluk,

Ey an içinde an,

Sen ki bize zamanın sadece bir perdeden ibaret olduğunu öğrettin,

Bizi o perdenin ardına çağırdın…

Bizi senin zamanına,

senin ilmine,

senin sonsuz şimdi’ne al.

Her günü,

seninle yürüyebileceğimiz bir yola çevir.

Her saati,

kalbimizi sana çevirecek bir vesile eyle.

Ve zamanı,

bizi senden ayıran değil…

sana yaklaştıran bir dost kıl.

Zamanla gelen her sınavda,

bizi yalnız bırakma.

Zamanla açılan her kapıda,

bize yön ver.

Ve zaman bittiğinde,

karanlıkta değil…

senin ışığında uyanalım.


Zamanın Sınırlarında Fısıldanan Dua (Genişletilmiş)

Ey vakti yaratan,

zamanı kuluna imtihan kılan,

ve sabrın en ince terziliğini bizde dokuyan Rabbimiz...

Biz zamanı saatle ölçmeye kalktık.

Oysa sen,

her anı bir ömürlük ders olarak önümüze serdin.

Görmedik.

Gaflete düştük.

Zamanı ya öldürdük…

ya da onun içinde kendi kendimizi tükettik.

Sen kalbimize,

an içinde sakladığın sırları duyacak bir işitme ver.

Zamanı sadece geçiren değil,

zamanla geçen bir kul olmayı öğret bize.

Ey “bir anı diğerine denk olmayan” Yüce Kudret,

bize her ânın bir tekâmül basamağı olduğunu hatırlat.

Her güneşin doğuşunda,

senin yeni bir isminin doğduğunu sezebilmeyi nasip et.

Zamanı anlamaya değil,

hissetmeye çalışan kalbimize

senin ilminden bir damla ver.

Ki o damla,

dalgaya dönüşsün ve

bizi sana taşısın…

Ey geçmişi ve geleceği bir tek nazarda toplayan,

bize “şimdi”nin ne kadar büyük bir lütuf olduğunu anlat.

Bir anlık secdeyle,

bütün ömrü yerle bir eden günahlarımızı affeyle.

Bizi sadece zamanı “geçiren” değil,

zamanla birlikte değişen, dönüşen, arınan kullarından eyle.

Ey sonsuzluğun efendisi…

Zaman bizden aktıkça,

bize kendimizi unutturma.

Her giden yıl,

bizi senden uzaklaştırmasın.

Her gelen gün,

bizi sana bir adım daha yaklaştırsın.

Seninle geçirilen bir saniye,

sensiz geçen bin yıla bedeldir.

O hâlde bize öyle bir bilinç ver ki,

saniyeler bile seninle dopdolu olsun.

Göz kırptığımızda

senin rahmetine değelim.

Derin bir nefeste

senin affına yaslanalım.

Ey zamanı sarıp sarmalayan Kudret,

ölüm saatimize kadar

bize zamanın hikmetini sezdirecek dostlar gönder.

Bizi konuşmaktan alıkoyacak tefekkürlere

ve sustuğumuzda bile bizi anlatacak bakışlara muhatap eyle.

Ve zamanı sona erdiğinde…

Saatler durduğunda…

Toprak bizi içine çektiğinde…

ve takvim bir daha dönmemek üzere kapandığında…

bizi “pişman” olanlardan değil,

razı olanlardan kıl.

Zaman bizden razı olsun.

Çünkü biz,

zamanı senin adını anarak geçirdik.

Ve zaman bize şahidimiz olsun…

Çünkü biz,

her dakikamızda seni aradık.

Allah’ım…

zamanla öğrendiğimiz her sabrı,

zamanla döktüğümüz her gözyaşını,

zamanla ettiğimiz her duayı,

senin katında kabul buyur.

Ve en sonunda,

zaman bittiğinde,

bizi kendine al.

Sensizlikten doğan tüm acıları

sonsuz varlığınla ört.

$50

Product Title

Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button. Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button

$50

Product Title

Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button. Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button.

$50

Product Title

Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button. Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button.

Recommended Products For This Post
 
 
bottom of page