top of page

NEFS-İ EMMARE

ree

Nefsine Uyan Yolunu Kaybeder

Nefs, insana en yakın düşmandır. Onu tanımadan yapılan her iyilik, gölgede kalır; her bilgi eksik, her amel yarım olur. Abdulkadir Geylani Hazretleri bu bölümde, insanın içindeki en karanlık güçle, yani nefs-i emmare ile yüzleşmesi gerektiğini anlatıyor. Çünkü kurtuluş, nefsin sesini bastırmakla değil; onu terbiye etmekle mümkündür.

Bu satırlar, iç âlemdeki savaşı fark edenlere yazılmıştır. Şayet insan nefsine uyarsa, halkı görür ama Hakk’ı göremez. Âhireti unutur, dünyaya meyleder. Oysa marifet, nefsin perdelerini aralamadan mümkün değildir.

Eğer bu metni okuyorsan, kendi nefsinle konuşmak üzeresin. Sessiz ol, dinle: bu cümleler seninle mücadele eden yanına ayna tutacak.


Ey evlat! Nefis islâh olmayınca kötülük yapar. Onun karşısında daima muhalif kal. Kurtuluş istersen bunu yap, Hakk'a uy. Nefse muhalif ol. Nefsi Hak Teâlâ'ya itaat etmesi için yola getir. Hakk'a isyan edecek olursa hemen karşısına dur.


Nefsin kötü hâllerine kapılırsan, halka karışamazsın ve onların hâlini bilemezsin. Şayet yalnız halkı görür, öteye geçemezsen, Halik’ı bilemezsin. Nefis oldukça, Hakk'a karşı irfanlı olamazsın. Halka taptıkça ilâhî marifet sırrına ermen kabil değildir. Dünyaya daldıkça, âhireti unutursun. Âhireti düşünüp kaldıkça, onu yaratandan gafil olursun. Mülk ve mal sahibi bir arada kalamaz. Nasıl ki, dünya ile âhiret bir arada sevilemez. Aynı şekilde Yaratan ile yaratılmış bir tutulamaz.


Nefis daima kötülüğü emreder. Bu huy onun cibilliyetinde vardır. Hilelerini Hak yoldan açar, o kendini o kadar iyi tanıtır ki, kalbe dahi zaman zaman hükmeden odur. Herhâlde onunla cihad et. 

Bir âyet-i kerîmede şöyle buyrulur: “Hak Teâlâ, ona kötülüğünü ve iyiliğini ilham etti.” (eş-Şems, 91/8)


Bazı yoldan sapanlar: “İyiliği de kötülüğü de nefse Allah yaptırıyor.” derler.


Bu söz nefis tarafından gelir. Bu kelâmı hüccet olarak alma. Hak Teâlâ kuvvet ve kudretin sahibidir. İşler kimin elinden çıkarsa, sorumlu odur.


Nefsini cihad potasında erit. O, ancak varlığı eridikten sonra kalbin arzularına boyun eğer. Maddî duyguları atar. Manevî âleme geçer. Sonra sır âlemine... İşte topluluğun manevî şarabı buradadır. Her şey nefsin ıslah olabilmesinde... O ıslah olursa şu fermanı kalp canibinden duyarsın: “Nefsinizi öldürmeyiniz; Allah size rahmeti ile tecelli eder.” (en-Nisâ, 4/29)


Bu hitap, nefis kirden beri olunca gelir. Nefsin şerrinden kurtulan her zat, bu hitabı can kulağı ile dinler.


Hak Teâlâ'yı anmak, kalbin kuvvet yağıdır. Tâat ve ibadet yolları tutulursa kalbe kuvvet gelir, nefsi alt eder. İbadet ve tâat yoluna giremeyen kimse, Hak yakınlığı dilemesin. Nefsin şerri ve her cins kötülüğü ile nasıl yakınlık olur? Ona yakın olabilmek için, her cins hatalardan beri olmak lazım gelir.


Nefsin boş ümitlerini kes. Onun, arzularına uymasını diliyorsan, bunu yapmaya çalış. Peygamber (s.a.v) Efendimiz’in şu hadîs-i şerifini dinle, ona öğüt ver: “Sabaha erdiğinde akşam olacağını nefse hatırlatma. Akşama kavuşunca da ona sabaha çıkmayı hatırlatma; çünkü ismin nasıl çağrılır, bilemezsin.”


Nefsine herkesten fazla şefkat göstermen gerekirken onu yıktın. Onun bu yıkılışına acaba kim acıyabilir? Kötü hâlden onu kim esirgeyebilir. Fazla hırsın ve uzun boylu ümitlerin nefsi yıktı, perişan etti.


Boş emellere dalıp kafanı yorma, hırsını azalt. Ölümü düşün. Daima Hak Teâlâ'yı kendine yakın bil. Geçmişteki büyüklerin himmetlerini dilemek suretiyle manevî hastalıklarını tedavi et. Onların temiz kelâmı, saf anlattıkları ile ruhunu tedavi eyle. Geceni gündüzünü sıkıntıdan kurtar. Nefse daima şöyle de: “İyi yapsan da sana, kötü yapsan da sana...”


Kötü iş yaparsan, hiç kimse seninle iş tutmaz, yaptığı işe seni ortak etmez.


Herhâlde çalışmak, nefsi yenmek gerek. Dostların seni kötülükten alıkoyandır; düşmanın ise seni azdıran...


Sen daima kulların kapısında hazır oldun. Hakk’ın kapısından kendini uzak tutmaktasın. Nefsin hakkını mümkün olduğu kadar ödüyorsun. Kullara borcunu veriyorsun. Ama Hakk'a olan borçların aklına gelmiyor. O'nun nimetini alırken şükrü başkalarına yapar oldun. Bugün içinde gezindiğin nimeti sana kim verdi? Hak'tan başkaları mı verdi ki, onlara taparsın?


Elindeki nimetleri Hak'tan biliyorsan, hani şükür ve hani ibadet? Seni yaratanın O olduğuna iman ettinse, nerede O'na kulluk ve emirlerini tutmak? Hani yasaklardan kaçmak ve O'nun gönderdiği güçlüğü hoş karşılamak?


Doğruyu bulmak istiyorsan nefsinle cihad et. Allah Teâlâ şöyle buyurdu: “Yolumuzda çalışanlara hidayet yollarımızı uçarız.” (el-s, 29/69)


Yine buyurdu: “İlâhî emirlerin yerine getirilmesine yardımcı olursanız, Allah da size yardımcı olur ve dizlerinize kuvvet verir.” (Muhammed, 47/7) 

Nefsi kolay işlere koşma, ona itaat etme; iflah olursun. Nefsin yüzüne gülme. Sana bin kelime söz etse ancak birine cevap ver. Ancak bu yolda iyiye döner ve iyi kanaat hâsıl olur.


Nefis, maddî arzulara dair bir şey dilerse iptal et. Onun isteğini tehir eyle ve ona, “Sabırlı olursan öbür âlemin güzelliği senin içindir.” de.


Nefse, arzusunun yerine gelmemesi acı gelir. Bu acıya dayanırsa iyilik bulur. Sabırla nefsi sabra yöneltmeye çabalarsan İlâhî tecellilere mazhar olursun. Çünkü bir âyet-i kerîmede şöyle buyrulur: “Allah sabredenlerle beraberdir.” (el-Bakara, 2/153)


Nefsin tüm işleri şerdir. Onun ne sözünü ne de işini kabul et. Ancak, iyi tetkik ettikten sonra kabul edebilirsin. Nefsin sualine cevap vermen gerekse, muhalefetle cevap ver. Nefse muhalif olmak, onun yararınadır.


Nefis Celâl sıfatının tecellisine mazhardır; en çok onda bu tecelli görülür. Ama Hak Teâlâ onu sevmez. O'nun sevdiği daha çok Cemâl sıfatının tecellisidir. Bu sebeple iki tecelli bir arada olmaz.


Bilinmelidir ki, dünya âhiretten evvel gelir. Dünya bittiği an öbür âlem başlamış sayılır. İkisi bir arada yürümez. Nefisle dost olan Hakk'ı kaybeder. Âhireti unutup dünyaya dalan, âhiret âleminden nasip alamaz. Peygamber (s.a.v) Efendimiz bir hadîsi şeriflerinde şöyle buyururlar: “Bir kimse, dünyayı severse âhiretini yitirmiş olur, âhireti sevecek olursa dünyayı yitirmiş olur.”


Sabra alış. Sabra tam alışan, hâline razı olur. Fâni varlığını sabırla iyileştirir. Fena (yokluk) hâlin tam olunca, kötü şey bulamazsın. Her şey iyi olur. Hoş gördüğün şeyleri översin, bu hâlin şükür olur. Uzak kaybolur, yakınlık gelir. Şirk kaybolur, tevhid âlemi açılır. Halk arasında zararlı şey bulamazsın. Her şeyi Hak'tan bildiğin için halkın faydasını da bilemezsin. Birbirine zıt olan iki şeyi seçmen kabil olmaz. Bu âlemde her şey aynıdır ve eşittir. Bütün kapılar bir olur. Gözüne tek yön görünür; o da Hak Teâlâ... Bu âlemi halkın çoğu bilemez. Bunu bilmek az kişinin nasibidir. Milyonlarda ancak bir tane... Zaman biter, nefesler tükenir, bu âlemi tam mânası ile bilen, sezen ancak bir kişi, bir tane çıkar 

Ey evlat! Çalış; şurada, Hakk'ın önünde ölmeye bak. Varlığını ona bırakmaya koyul. Şu anda, ruhun bedeninden çıkmadan önce manevî ölümü bul. Fâni, kötü hâllerini yok eyle. Tam bir marifet ehli ol. Kötülüğünü sabırla öldür; nefsine muhalefet eyle, onu öldür. “Bu nasıl olur?” deme.


Sonu çok iyidir. Sabrın da zamanı geçer. Sabır âlemi nihayete erer. Fakat şunu iyi bil ki sabrın sonu çok iyidir ve mükâfatı bakidir.


Bir zamanlar ben de çok güçlükle karşılaştım, fakat sabrettim. Gördüm ki, sabrın sonu çok iyi... İrademi öldürdüm; Hak beni diriltti. Kendimden geçtim; sonra bana Hak ayıklığı geldi, varlığa erdim. Onunla helak oldum ve onunla diriliğe geçtim. Kendi arzularımı tatmin etmeyi bıraktım. Arzu ettiğim şeyi yapmayı terk ettim. İşte bugünkü hâlim ondan hâsıl oldu... Kader eli beni çeker oldu. Hak iyiliği bana yardım etti. Fiil tecellisi beni harekete geçirdi. Gayret-i ilâhiye beni bütün kötülükten korudu. İlâhî irade beni öz varlığına itaat ettirdi. Ecel dili beni Hakk'a takdim etti. Aziz ve Celil olan Allah, beni yücelere çıkardı.


Yazık sana, benden kaçmaktasın. Senin otağını ben esirgiyorum. Yerin katımdadır, saklıyorum, aksi hâlde helak olursun. 

Ey cahil zavallıcık, hacca benden başla. Bana gel, sonra Kâbe’ye git. Haccın kapısı benim. Bana gel, haccın yolunu, erkânını sana anlatayım, öyle git. Haccetmek nasıl olur, sana öğreteyim. Sana sözler öğreteyim; onunla Kâbe’nin Sahibi'ne hitap eyle.


Hâlinizi iyi düşünün, şimdi belli şey yok; yarın toz kalkar, kimin atlı ve kimin yaya olduğu görülür.


Ey siyaset adamları, yerinizde oturunuz. Aklınız varsa bana koşunuz. Allah tarafından bana kuvvet verilmiştir.


İlâhî emir tekellüfünden beri olan yoktur. İlâhî âleme geçmiş olanlar bile, bu kalıpta durdukça mükelleftir. Size verilen emir, onlara da verilmiştir. Sizin yasak edildiğiniz şey, onlara da yasaktır. Onlar bütün emri eksiksiz yerine getirirler. Bu sebeple onlar, size nasihat etmek için vazife almışlardır. Onlar, kendilerine emanet edilen şeyi yerine getirmeye çalışırlar.


Burası hikmet âlemidir. Her yapılan iş bir hikmete mebnidir. Çalışınız. Kudret âlemine çalışmakla geçilir.


Dünya hikmetlerle doludur; âhiret ise kudret âlemidir. Hikmet için birtakım âlet ve sebepler gerekir. Kudret için âlete ihtiyaç yoktur. Kudret, ancak Hakk'ın fiil tecellisi ile olur. Allah her şeye kadirdir. Sebepsiz hikmetler yaratabilir. Ancak kudret âlemi ile hikmet âleminin ayrılması için bunları yapar.


Âhiret âleminde her şey sebepsiz hareket eder. Burada konuşmak için dile, dişe ve havaya ihtiyaç vardır. Orada duygular dilsiz ve dişsiz konuşur. Çünkü tekvin sıfatı tecelli eder. İlâhî kudret kendisini gösterir. Orada duygularınız, hatalarınızı anlatırken sebeplerin dili tutulur. O gün bütün sırlar faş olacak, perdeler açılacak ve yıkık viraneler meydana çıkacak. Bu isteseniz de, istemeseniz de olur. Kaçmak ve kurtulmak olmaz.


O gün cezalar kesilir. Cehenneme, kalplerini günahlarla üşütenler girer.


Bugün kitabınızı fikir dilinizle okuyunuz. Kötülüğü görürseniz tevbe ediniz. İyilik bulursanız şükre koyulunuz. İsyan kitabınızı yakınız, satırlarına tevbe eli ile vurunuz. 

Ey evlat! Elimde tevbe ettin. Benimle sohbet ettin. Bu arada sana birçok öğütler verdim; fakat faydalanmadın. Bunda benim ne suçum var?


Sohbetin ve tevbenin sana ne zararı olur? Daima işin dış cephesini kolladın; iç âlemine bir türlü geçemedin. Benim tam sohbetimi dileyen, sözlerimi iyi dinler ve gereği ile amel eder.


Benim gibi devredeceksin. Aksi hâlde benimle yaptığın sohbetin faydası bulunmaz. Dediğimi yapmayanın zararı, kârından çok olur.


Ben herkesin göz diktiği sofrayım, lâkin kimseye benden yemek nasip olmaz. Kapım herkese açıktır; ama kimse giremez... Siz de oraya giremezsiniz, ne yapayım size! Size o kadar söz ettim ki, hiçbirini dinlemediniz. Sizi kötü hâlden almak için davet ederim; bundan bana yorulmak kalır. Esas kârımı Hak verir. Bu öğüdü sizden çekindiğim için yapmıyorum, bir şeyler de beklemiyorum. Benim için harabe yerler ile mamur şehirler eşittir, ölü ile diriyi ayırt etmem. Zenginle fakiri ayırt etmek istemem. Mülkle o mülke sahip olan kişinin benimle hiçbir ilişiği yoktur. Bu işler bir başka elden döner. Sizin elinizde mühim bir şey olduğunu sanmayınız. Bu hâli anlamak için dünyayı kalbimden çıkardım. 

Tevhid ilmi, dünya sevgisi taşımayanlaradır. Kalbinde dünya sevgisi kaldıkça, tevhid âlemine geçmen kabil olmaz. Peygamber (s.a.v) Efendimiz bir hadîs-i şerifinde buyurdu ki: “Dünya sevgisi, bütün hataların başıdır.”


Bunu hiç duymadın mı?


İç âlemini ve ahlâkını düzeltme yolunda devam ettiğin süre, dünya sevgisi senin için baş hata sayılır. Tekâmül ettiğin zaman sana lâzım olan sevdirilir. Hak yakınlığını bulunca kısmetini arzu eder, alırsın, öbürlerine bakmazsın.


Ezelde sana yazılmış olanı alıp harcaman için kısmetini sever, alırsın. Aldığın kısmetle kanaat eder, başkalarına göz dikmezsin bu arada kalbin, daima Hak'la kaim olur. Dünyada hâlin daima döner. Cennet ehli cennette ferah gezdiği gibi kalbin sahibine bağlı olarak dünyayı da gezer. Fena şeyler ona zarar vermez. Hak'tan seni ayıran olmaz. Bir şey dilersen O'nun için dilersin; arzularını O'nun arzusuna uyarak yaparsın, O'nun kudreti ile devreni tamamlar, ilâhî nura uymayan her şeyi kesersin.


Dünya senden uzak durur. Bir şey yiyecek olursan O'nun için yersin, benliğin karışmaz.


İçi bozuk olan münafık, yaptığı işle kendini beğenir. Gündüzleri desinler için oruç tutar, geceleri işitsinler diye namaz kılar. Onun hem içi hem de dışı karanlıktır. Bu kadar ibadet eder, ama kalbi Hak Teâlâ'ya bir adım yaklaşmaz. Güzel giyer, iyi yer, ama hava...


Onun perişan hâlini büyük velîler ve sâlih kullar bilir. Hakk'a bağlı olan zâtlar, onları iyi anlar.


Bugün münafıkları seçme kullar bilir; yarın herkes görecek. Seçme kullar onları görünce üzülürler ve yüzlerine bakmak istemezler. Bu dargınlık hâllerini içlerinde saklı tutarlar. Çünkü Allah Teâlâ böyle emir vermiştir.


Kalbin bozuk, nifak hâlindesin. Bu hâlinde büyük insanlara zahmet verme. Henüz içini temizlemedin.


Sana söz hakkı verilmez. Belindeki zünnarı kesmedikten sonra, ikan sahiplerinin yanına gelmen kabil olmaz. Belindeki zünnarı kes. Derûnunu temizle. Tevbeni kalbinden yap. İçinde boğulmakta olduğun tabiat âleminden ayrıl. Boş şeyleri bir yana at. Esas varlığa koş. Şahsî yararını düşünme, yalnız sana gelecek zararı hesaplama.


Söz hakkın olamaz. Meğerki nefsini ve hevânı, uygunsuz, tabii arzularını bırakasın. Bu gibi şeyleri kapıda bırak. Kalbini dehlize at. Sır âlemini hile ile çalıştırma. Esasa koş, teferruatla uğraşma. Temeli iyi yaptıktan sonra binaya başla.


Esas nedir bilir misiniz? Dinî meselelere ait incelikleri öğrenmektir. Kalbine yarayan şeyleri iyi öğren; dilden çıkacak şeyler seni kurtaramaz.


Kalp âlemine dair, ince meseleleri iyi öğrenirsen, Hakk'a yakın olursun. Dilden olan, kalbe yararı olmayan şeyleri öğrenirsen yalnız, maddi ve fâni varlıklara yanaşabilirsin.


Kalbe dair bilgiler, seni fâni köşkünden alır, Hakk'ın yüce tâatına götürür.


Yazık sana; ömrünü ilim tahsili için harcadın. Ama hiç amel etmedin. Şahsî heveslerine kapıldığın için cahilsin. İşin daima Allah düşmanlarına hizmet etmek oldu. Onları Hakk'a ortak koşarsın. Hâlbuki Hak Teâlâ senden ve ortak koştuğun kimselerden çok zengindir.


Senin şirk etmen hoş görülmez. Çünkü kul olduğunu anlıyorsun. Yakan efendinin elindedir. Kurtuluş istiyorsan kalbini Hakk'a bağla. O'na tevekkül et, O'na hizmet et. 

O'nu her şeyde ithama kalkışma. O itham edilemez. O her şeyi senden çok iyi bilir. Sana yarayanları gönderir. Senin bilmediğin çok şeyleri O bilir. O'nun kudreti önünde sana susmak düşer.


Sesini kes, gözlerini yum, başını eğ, lâl ol; izin gelinceye kadar bekle. Konuşma zamanı gelince seni konuştururlar. O'nunla konuşursun, ama o zaman varlığını yitirmiş olursun. Ve o zaman konuşmaların bütün dertlere deva olur. Ruhî hastalıklara tutulanlara, konuşmanla şifa bulunur. Her konuşman akıllara nur saçar.


Allah'ım, kalbimizi nurlandır. Kalbimiz için Zâtına varma yolunu göster. İçimizi temizle. Sana yakınlık ver.


“Dünyada bize iyilik ver. Âhirette de iyilik ver. Ateş azabından bizleri koru.” (el-Bakara, 2/201) Âmin! 

İman sahibi, dünyalık adamlar arasında bir garip kişidir. Zâhid olan, âhirette bir zavallı gibidir; çünkü onun arzusu âhiretin güzelliği değildir, efendisidir. İrfan sahibi ise, Zât-ı İlâhîden gayri her şeyi bir yana atar.


Bazı iman sahipleri dünyada bir zindan hayatı yaşar. Rızkı dar değildir. Çocukları mal içinde yüzer; etrafında dolaşır gülüşürler. Ama kendi iç âlemi hüzün içindedir. Dışından onlar gibi güler. İçi ise kederle doludur.


O insan dünyayı kalbi ile bilir, ne olduğunu anlar. Bu yüzden ona yol verir. Dünyanın tümüne birden yol vermez, sıra ile yapar. Birinci defa yol verir; bekler, bazı güçlüklerini yenebiliyorsa ikinci kısmını da bırakır. Buna da güçlü olduğunu anlayınca üçüncüsüne geçer ve bir daha kalbine koymamak üzere yol verir. Bütün varlığını öz âleme çevirir. Bu hâlinde samimidir. Samimiyeti sayesinde, Hak Teâlâ'nın nuru bir anda varlığını sarar. Dünya ona:


“Beni niye bıraktın?” diye sorar.


“Bu gayet basit, senden daha iyisini buldum da ondan...” deyince dünya bir daha sorar:


“Beni niçin bıraktın?” O da tekrar şöyle der:


“Sen sonradan yaratıldın; fânisin, ömrün ölçülüdür. Sana bir suret verilmiş. Dışın süslü, ama için bozuk. İç âlemin bir başka. Onu anlıyorum. Seni terk etmemin yegâne sebebi budur. 

Bu anlayışla o irfan sahibi, marifetin aslını bulur, hür olur. Dünyada gezdiği hâlde kalbini dünyadan alır; bir garip kişi olarak gezer. Zaman olur âhireti de bırakır, her şeyi bırakır.


Artık dünya o zâta hizmet eder. Dünyayı, bütün tebaası ile hizmet eder görür, sevinir. Bu hizmetten daha fazla hizmet istemez. İyi işler tutmak için dünyadan faydalanır. Katiyen ziynet eşyalarına gönül kaptırmaz. Hiç kimsenin yanına süslü olarak gitmez. Sebebi ise kimsenin dikkatini üzerine çekmemektir. Bu arada tek gayesi, Yaratan'ın gözüne girmektir. Büyük zâtlar bir şahsı severlerse ona hediyeler yağdırırlar, o bunu bilirdi. Ama esas maksadı hediye değil bizzat efendisi idi. Efendisinin sevgisini kazanmak, onun yegâne sevdiğidir. Efendisi onu sevince her şey onun olur. Kendi varlığı için seçer, her şey olur. Kendi varlığı için seçer, başkalarına vermez... O iman sahibi bunları iyi öğrenmiştir.


Rabb’ine dön. Bütün kalbinle O'na koş. Gelecek günü, geçmişin yanına bırak. Yarının gelmesini düşünme. İşlerini bugünde bitir. Yarın, sabah olduğunda, bu hayata veda etmiş olabilirsin.


Ey zengin, zenginliğin seni aldatmasın. Yarın, bütün malın telef olabilir; sen bir pula muhtaç fakir kişi olabilirsin.


Her şeyi bırak, hâlen bağlı olduğun şeylerin Halik’ı ile ol. O'na benzeyen yoktur. Kendini boş şeylerle avutmaya çalışma. Seni O'ndan gayrisi sevindiremez. Peygamber (s.a.v) Efendimiz şöyle buyurur: “İman sahibi, Yaratan'ına kavuşuncaya kadar rahat yüzü göremez.”


Kullarla aran açıldığı zaman Hak'la hoş olmaya bak; senin için seçtiğine itiraz etme. Hak Teâlâ'nın işlerine sabırla bakan çok hikmetli lütuflarını görür. Her şey sabırla hallolur. Fakirlik hâline sabreden bir gün zengin olur. Fakirlik hâline sabır, para kazanmak yolunda çıkan güç işlere dayanmakla olur. İyi düşünülürse, peygamberlerin çoğu çobanlık etti. Ve velî kulların ekserisi, kölelik yaptı.


Herhangi bir kul, Allah için gönlünü engin kılarsa, o yükselir. Hak için tevazu eden büyür. Aziz eden O'dur. Zelil eden O'dur. Yükselten ve yere batıran yine O'dur. Başarı veren ve işlerde kolaylık gösteren yine O'dur. Ne yazık ki, biz O'nun yüceliğine ermek için marifet sahibi olamıyoruz.


Ey yaptıkları işleri beğenenler, ne kadar cahilsiniz. O'nun başarı yardımı olmasa, siz nasıl o işleri yapardınız? O size yardım etmemiş olsaydı ne oruç tutabilirdiniz ne de namaz kılabilirdiniz. Şimdi, bulunduğunuz hâl, şükür makamıdır; kendini beğenme makamı değildir. Kulların çoğu yaptığı ibadeti görür. Kulların övmesini bekler; ibadeti, dünyalık toplamak için yapar. Bunun sebebi, nefsi ve boş duygusu ile yapmasıdır.


Dünya nefislerin sevgilisidir. Âhiret ise kalplerin... Aziz ve Celil olan Hak ise, sır âlemlerinin sevgilisidir.


Hükümler verildikten sonra, kalbinize yerleşir. Evvelâ bir şey için hüküm verilir. Sonra, yerine gider. Hakkında bir hüküm verilmeyen hiçbir şey makbul değildir. Her hükmü şeriat verir. Onda yer almayan şeyleri yapmak, dinden sapmaktır. Hak Teâlâ'ya Kitap ve Sünnet kanadı ile uç, elini Peygamber’e vererek Hak kapısından gir. Akıl danişmendin ve hocan O olsun. O'nun elini tutma; bırak saçlarını tarasın. O'na taarruzu bırak. Ruhlar âleminin terbiyecisi O'dur. Allah yolunu dileyenleri, o yetiştirir. Bütün yolcular, ilk seferlerini O'na tahsis ederler. Salih kulların şahı O'dur.


Bütün hâli, makamı ve ruhaniyet hâllerini o büyük Peygamber (s.a.v) kullar arasında böler. Bu vazifeyi Hak Teâlâ O'na vermiştir. 

Padişah tarafından gönderilen hediyenin, kumandan tarafından askere taksim edildiği bir vakıadır.


Allah'ı tevhid etmek bir ibadettir. Kulları Hakk'a ortak koşmak herkesin âdeti oldu. Sen âdeti bırak, ibadete devam et. Âdeti yıkarsan, senin için âdetlerin üstünde şeyler zuhur eder. Gayretli ol. Yanlış işlere karşı iyi duygu besleme, Allah Teâlâ da seni o kötü şeylerden korur.


İç âlemini kötü hâlden al. Bugünkü perişan hâlini iyiye tebdil et. Bunu yapmayı arzu etmediğin zaman, Hak Teâlâ seni bulunduğun hâlden zor kurtarır.


Bir âyet-i kerimede şöyle buyrulur: “Allah hiçbir topluluğun halini değiştirmez; ancak onlar hallerinde bir değişiklik yapmadıkça.” (er-Ra’d, 13/11)


Nefsini ve yaratılmışları kalbinden çıkar. Yerlerini Hak Teâlâ'nın varlığı ile doldur. Bu sayede sana tekvin sıfatı tecelli eder. Bu hâl gece namazı ve gündüz orucu ile gelmez. Kalp temizliği ve sır safiyeti ile gelir.


Bazı büyükler şöyle der: Oruç ve namaz, bazı yemekler için kullanılması zarurî sirke ve yeşillik gibidir; tam gıda sayılmazlar. Asıl gıda bunlardan başkası olur ki, o ‘doğruluktur.’ Oruç ve namaz her şeyden önce var olmalıdır. Ama yalnız bunların oluşu yeterli sayılmaz. Hiçbir zaman doğruluğu elden bırakma. Namaz ve orucunu doğrulukla kılarsan faydası olur. Yemeğini ye. Yemeği hoş yemek için onu renklendirmeye bak. Sofranı güzel hazırlarsan iştahla yemek yersin.


Doğru ol. Namazını kıl, orucunu tut. Bunlar senin için baş gıdadır. Gıdanı aldıktan sonra her yanını nurda yıka. Çünkü Hakk'a vasıl olma faslı başlıyor. Ona hazırlık için iç âlemini, yani kalbini temizle. Bu arada hayli uzun yolculuk başlayacaktır. Ülkeleri katedeceksin. Sana hayli güç vazife verilecek. Bölgeler sana teslim olacak. Bir kulun kalbi saf ve temiz olursa ona verilmeyecek şey yoktur. Hak yakınlığını benliğinde duyan zât, yeryüzünün sultanı olur. O kul, halkı Hakk'a davete memur edilmiştir. Onların ezasına sabırla karşı koymak vazifesidir. Hakk'a ve hakikate vakıf olan zât, yeryüzünde mevcut batıl işleri Hakk'a çevirmek için elinden geleni yapar.


O kul, halkı zengin etmek için mal dağıtır. O, bir kimseye iyilik yapınca sonsuz zengin olur.


Onun kalbi hikmetlerle doludur. Hak Teâlâ'nın tecellisi, sâlih kullarının kalbini donatır. İrfan sahibi kulların iç âlemlerinde hikmet çağlayanları coşar. Arş. ve ilim denizinden kaynaklar geçer. Oradan kaynayan kaynaklar, ölü kalpleri diriltir. Hayata kavuşturur. Hak'tan kaçan tenler, o çağlayan ve ırmaklar sayesinde diriliğe erer.


Ey evlat! Haram yemek kalbini öldürür. Helâl yemek ise varlığına can katar. Bir lokma vardır, kalbini karartır. Bir lokma vardır, derununa nurlar saçar. Bir lokma vardır, yiyince dünyaya dalarsın. Bir lokma vardır, yiyince bu âlemin ötesine geçersin. Ama bunlardan daha üstün bir lokma vardır ki, onu yiyen dünyayı da âhireti de bırakır. İşte bu lokma seni tabiatın Yaratıcı'sına ulaştırır.


Haram yemek, seni dünya ile uğraştırır, hataları sevdirir. Mubah olan şeyleri yemek, kalbi âhiret âlemine iter ve tâatla meşgul eder. Helâl yemek ise, Yaratan'a yaklaştırır. Bu yemekler irfan duygusu ile bilinir. Hak Teâlâ için kalbinde irfan duygusu taşıyanlar, bunu benliklerinde sezerler.


Marifet kalpte olur. Defter ve kitaplarda olmaz. Bu marifet duygusunu Hak Teâlâ verir. Kullar veremez. Bu duygunun kalbe yerleşmesi için Hakk'a ibadet etmek gerekir 

Doğru olmak ve doğruluğu tasdik ettirmek irfan duygusunu arzulayan için çok önemlidir. Ayrıca fâni varlıkları kalpten atmak en lüzumlu bir iştir.


Sen, yalnız yemeyi, içmeyi vb. kötü arzularını tatmin etmeyi düşünmektesin. Bu durumda sana irfan sahibi olmak nasıl nasip olur ki? Kaldı ki, yediğin ve içtiğini nereden temin etmek zorunda olduğunu bilmez olmuşsun.


Peygamber (s.a.v) Efendimiz bir hadîs-i şerifinde şöyle buyurur: “Bir kimse ki, yediğini ve içtiğini nasıl elde ettiğini düşünmez, Hak Teâlâ ona rahmet nazarı ile bakmaz. Cehennemin hangi kapısından girerse girsin, düşünmez.”


Kâinatta var olan hiçbir şeye kalbini bağlama. Kalp yüzünü onlara tebessüm dahi ettirme. Seni Hak'tan alıkoyan olmasın. Halk seni alıp Hak'tan kaçınmasın. Kullar arasına pek girme. Yalnız, kulları iyiye çağırmak için dilinin döndüğü ve onların anladığı kadar konuş. Ufak tefek hataları olursa itiraz etme, idare et. Onlarla iyi geçin. Peygamber (s.a.v) Efendimiz buyurur ki: “İnsanlarla iyi geçinmek sadakadır.”


Allah'ın sana verdiği iyi huyları kullara da öğret. Sana verilen güzel şeyleri onlara da ikram eyle. Onlarla iyi arkadaş ol. Yumuşak davran. Allah'ın kullarına karşı dik omuzlu olma.


Huylarını daima güzelleştir. Bütün işlerin Allah'ın emrine uygun olsun.


İnsanlar için iki önder vardır; biri ilim, diğeri ise hikmet taşır.


Kullar arasından çıkacak herhangi bir önder, ancak Hak kapısı yakınına götürebilir.


Senin için, iki kapı vardır; bunların ikisinden de geçmen lâzım: Hak kapısı ve halk kapısı. Bunlara, dünya, âhiret kapısı da denebilir. Birini diğerinden ayırt etmek mümkün değildir. Yalnız, evvelâ Hak kapısı, sonra halk kapısı gelir. Birinci kapıya geçersen, ikincisi kendiliğinden açılır. Kalbinden dünyayı atarsan ukba âlemine varabilirsin.


Hikmetler taşıyan öndere uyarsan, ilim deryası sahibine gidersin. Hakk'a marifet sahibi olmak istiyorsan halkın fâni varlığını kalbine koyma.


Anlatılanlar, derece derecedir. Biri diğerinin zıddıdır, iki zıt birleşemez. Bu zıtların arasını birleştirmeye yeltenme. Boşuna yorulursun; eline bir şey geçmez.


Kalp, Hakk'ın tecelli yeridir. Oraya, O'nun varlığından başkasını sokma. Düşün, melekler suret olan eve girmezler; Hak Teâlâ putlarla doldurduğun kalbine nasıl tecelli eder? O'nun gayri olan her şey puttur. O putları kır ve kalbini temizle. O kez Hakk'ın tecellisini orada görürsün. Önceleri görmen kabil olmayan hikmetli şeyleri görmeye başlarsın; yeter ki kalbin temiz olsun.


Allah'ım, razı olduğun şeyleri yapmaya bizi ulaştır.


“Dünyada bize iyilik ver, âhirette iyilik ver, bizleri ateş azabından koru.” (elBakara, 2/201) Âmin! 


$50

Product Title

Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button. Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button

$50

Product Title

Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button. Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button.

$50

Product Title

Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button. Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button.

Recommended Products For This Post
 
 
bottom of page