NEFS, HEVA VE ŞEYTANA KARŞI CİHAD
- Ayhan Yalçın

- 18 Haz
- 18 dakikada okunur

Allahü Teâlâ iki cihad emretti. Biri içten, öbürü dıştan. İç âlemde olacak cihad, nefisle, kötü arzularla, şeytani duygularla olur. Ayrıca, isyandan dönmek, küçük hataları bırakmak da iç âlemde yapılacak cihad arasındadır. Haram olan şehevi arzuları bırakmak da bunlar arasında sayılır.
Dış âlemde yapılacak cihad ise, Allah'a ve Peygamberine (S.A.) isyan edenleri yola getirmektir. İsyan kılıcı çekenleri hizaya getirmektir. Oklarını kırmak ve mızraklarını parçalamak bu cihad arasındadır. Bu yolda öldürmek olduğu gibi, ölmek de vardır. Ama ne olursa olsun, iç âlemdeki cihad dış âlemdekinden daha zordur. Ve daima üzerinde durmak icab eder. Nasıl zor olmasın ki?.. Nefis bütün arzularından kesilir. Sonra tek yol açılır. O da Allah'ın emri yolu... Bu, onun doymak bilmeyen hırsını tatmin edemiyor!..
Bir kimse, iki cihad vazifesinde de Allah'ın emrine uyarsa, ona dünya ve âhirette bol mükâfat vardır. Harp anında şehitler acı duymazlar. Ancak bir kimse kolundan alınan kandan ne kadar sızı duyarsa şehit de kılıç darbesinden o kadar sızı duyar.
Bir hatalının günahı bırakması, susuzun suya olan ihtiyacı kadar önemlidir. Şehit bunu bilir, ölümden korkmaz. Şehadetle bütün hatalarının affına inanır. Bu yüzden hiçbir cihaddan çekinmez. Ölüm acısını da duymaz.
Ey cemaat! Size teklif ettiğim iş, daha iyisini vereceğime karşılıktır. Hakkı isteyenler, onun tarafından istenmiş olur. Bu zâtların her anı bir olur. Kendine göre emri ve yasağı vardır. Zahirdeki emri yerine getirdikten sonra, kalplerin hoşlanmadığı şeyi de yapmazlar. Bunlar diğer insanlara benzemez. Hele Allah ve Peygamberinin (S.A.) düşmanları olan içi bozuklara hiç benzemezler, içi bozuklar ateşe atılacaklardır. Hakk’ı bilmeyen ve ona düşmanlık eden nasıl ateşte yanmaz? Bunlar dünyada, Hakk'a uymuyorlardı. Şahsî olan kötü arzu, şeytanlık duygusu, kötü âdetler onları bu hâle getirdi. Dünyayı öbür aleme tercih ettiler.
Nasıl ateşe atılmasınlar ki, şu azîm Kur’an'ı dinlediler, ama ona iman etmediler. Onunla iş tutmadılar. Ne emrini tanıdılar ne de yasaklarından vazgeçtiler.
Ey cemaat! Şu yüce Kur’an'a inanınız. Ve işlerinizi ona göre yapınız. Yaptığınız işler Kur’an’ın emri dahilinde ve temiz olsun. İşlerinizde ihlâs olsun. Görsünler diye, iş yapmayınız. Bir iş yaparken içiniz başka, dışınız başka olmasın. Halkın övmesini beklemeyiniz; onlardan bir şey ummayınız.
Bu söylenen şeyleri, halkın tümünden biri ancak yapabilir. Çalış, o bir kişi sen ol. Kur’ân'a iman edip işlerini ona göre yürütenler azdır. Ona iman edip iş tutanlar parmakla gösterilecek kadar az olduğu için nifakçılar çoğaldı; ihlâs sahipleri azaldı.
Sizi Hakk’a kulluk etmekten ne aldı? Ona karşı tembelliği size kim dedi? Düşman tarafına çalışmayı size kim sevdirdi? Size kötü vaadlerde bulunan şeytandır. Onun vaadleri yalandır.
Can ve başları ile Hak tarafında olanlar, Hakk'ın emir ve tekliflerinden dışarı çıkmazlar. Sabra dayanırlar. Sabır hâlinin Mevlâ’nın teklif ve kaderinde saklı olduğunu bilirler. Bu sebeple kader, kaza ve İlâhî teklifler ne yönde ise oraya koşarlar. Dünya ve âhiretin bol hayrına böylece kavuşurlar.
İlâhî tasarruf büyüklerin uyduğu şeydir. O tasarruf, büyükleri bir defa sabra götürür; sonra da şükre kavuşturur. Bulunca alır şükrederler. Olmayınca sabra devam ederler. İlâhî tasarruf onları bu hâle getirir. Bir kere uzaklığa düşer, sonra yakınlığa ererler. Güçlük ve darlık duygusuna kapılırlar. Zengin veya fakir olabilirler. Hastalık ve afiyete de düşmeleri olur. Bütün bu hâllerinde, bir ellerinde sabır, öbüründe ise şükür bulunur. Ne olursa olsun cümle hâlde, düşüncelerinin yükünü kalpleri taşır, Kalpleri Hak tarafından muhafaza altına alınırsa üzüntüleri geçer, arzularına ermiş olurlar. Onlara göre kalpden daha önemlisi yoktur. Halkın ve kendilerinin selâmet üzere olmalarını dilerler. Herkes Yaratanını bulsun, O'nunla hoş olsun, bütün duâları budur.
Ey evlâd! Sağlam ol; açık sözlü ve iyi olursun. Bir hüküm verirken için temiz olursa konuşman güzel olur; yaptığın işler iyi olur. İçini temiz tutarsan dışın da hoş olur. Bütün selâmet, Hakk’a tâattadır. Tâat ise, Allah'ın emrini tutmak ve yasak ettiğini yapmamaktır. Ayrıca, Allah’ın vermiş olduğu bütün emirlere boyun eğmek, emri dahilindedir. Allah'ın emirlerine koşana Allah yardım eder. O'nun tâatına koşana bütün yaratılmışlar yardımcı olur.
Ey cemaat! Sözlerimi kabul ediniz. Ben sizin için bir nasihatçıyım, iyiliğinizi dilerim. Ben sizlerden uzaktayım. Sizin varlığınıza da uzağım. Benim bütün varlığım sizden ayrıdır. Kendi varlığımdan da uzağım. Kurtuluşumu İlâhî fiillerin tecellisinde ararım. Sizin kurtuluşunuz için de aynı duyguyu taşırım. Beni itham etmeyiniz. Benim için dilediğimi size de isterim. Peygamber (S.A.) efendimiz buyuruyor ki:
- «İman sahibi, kendine istediğini din kardeşine de istemedikçe olgunlaşamaz.»
Bu kelâm, reisimizindir, önderimizindir. Büyüğümüz ve idare edenimiz, böyle ferman eder. Bu sözün sahibi bizim şefaatçımızdır. Peygamber (S. A:) efendimiz, yaratılmışların ilkidir. Âdem peygamberden bu yana her gelen elçi onu bize takdim etti. Kıyamete kadar onun takdimi devam edecek. Hiçbir kimseyi, kendisi için sevdiği şeyi başkası için aynı duygu ile istemedikçe, iman sahibi kabul etmedi, Kendine güzel yemek arıyorsan kardeşine de ara. İyi elbisen varsa iman kardeşin için de yapmaya çalış. Kendin için dilediğin yüksek rütbeyi, iman sahibi kardeşin için de iste. Bunları yapmadığın takdirde olgun iman dâvasında bulunma. Kardeşin aç yatarken sen nasıl mal yığarsın! Sen mal yığmak sevdasındasın. Komşun fakir, çocukların az şeyle geçinmekte...
Malın zekâtını ver. Her gün hayli para kazanmaktasın. Kâr üstüne kâr ediyorsun, yeterinden daha çok mal kalmış elinde; ama kimseye vermek istemiyorsun. Sen bolluk içinde yaşarken, öbürlerinin darlığına nasıl tahammül ediyorsun? Yapamazsın; çünkü şeytan ve kötü duygular arkadan sana emir yağdırmakta. Onlar sana emir verdikçe hiçbir kimseye iyilik yapamazsın ve kimsenin iyiliğini düşünmen kabil olmaz.
Hırsın bol, İçinden çıkılmaz ümitlerin var. Dünya sevgisi içini kaplamış. Bunlara karşılık takva hâlin az, imanın zayıf. Bu hâller seni şirk ehli yaptı. Küfre kattı. Mal ve halkı Allah'a karşı çıkardın.
Haberin var mı? Bir kimsenin dünya sevgisi artarsa hırsı çoğalır, ölümü unutur. Hak’la karşılaşmayı aklına getirmez. Helâli, haramı ayırt etmez. Bu hâli ile Hakk'ı ve hakikati inkâr etmiş olur. Şu Âyet-i Kerime bunu haber veriyor:
- «Onlar ki, derler: Hayat yalnız bu hayattır, ölürüz, diriliriz. Zaman bizi helak eder.» (Mü’minûn/37)
Hareketlerinle sanki onlardan biri olduğunu gösteriyorsun. Lâkin sen Müslümansın. Sen şahadetle bezenmişsin. O şahadet kanına karışmış. Namaz kılmakta, oruç tutmakta İslâm ümmeti ile birsin. Yaptığın diğer hareketler, âdet yerini bulsun diye namaz kıldığını gösteriyor. Sen yaptığını ibâdet sanıyor, dıştan halka iyi olduğunu göstermek istiyorsun. Kalbin tacir. Bu hâlin yararını nasıl bulursun?..
Ey cemaat! Gece haramla oruç açarsanız gündüzün açlığı ve susuzluğu neye yarar? Size ne faydası dokunur? Gündüz oruç tutmaktasınız, gece haram yutmaktasınız!.. Gündüz ibâdet, gece isyan bayrağı çekmek!.. Oruçlu olmanız, gündüzleri su içmenize mânidir. Bunu yapıyorsunuz, su içmiyorsunuz. Gece olunca Müslüman kardeşlerinizi çekiştiriyorsunuz. Onları manen öldürüp kanlarını içiyorsunuz; iftarınızı bu kanla yapmaktasınız. Birçoğunuz, gündüz tutmuş olduğu orucu, gece kötü işle bozmaktadır.
Peygamber (S.A.) efendimiz şöyle buyurur:
- «Ümmetim, Ramazan ayının kıymetini bildiği müddetçe zelil olmaz.»
Ramazan ayına, takva ile girmeli; onda tutulan oruç, yalnız Allah rızası için olmalı. İslâm dininin esasları da muhafaza edilmeli.
Ey evlâd! Oruç tut. İftar zamanı fakirleri de gözet. Yediğinden biraz da onlar faydalansın. Bir kimse, yalnız yer ve yedirmezse ona fakirlik gelir, ona belâ ve darlık gelmesinden korkulur.
Ey cemaat! Midenizi doyurmaktasınız, ama komşunuz aç. Bu hâlde iman iddiasındasınız. Bu yanlıştır! İmanınız sıhhatli değildir. Sizden birinizin yanında bol yiyecek olsa, kapısına gelen dilenciye bir şey vermese, az zaman sonra o fakir gibi olabilir. Çocuklarının yiyeceğinden arta kalan şeyin hiç olmazsa bir parçası, fakirlere verilmelidir. Niçin vermezsin?.. Yakında haberin gelir; o nimeti sana veren kudret onu elinden alır.
Yazık sana!.. Nasıl oluyor hem namaz kılmaktasın hem de fazla malından ihtiyaçlı kimselere vermemektesin?.. Tevazu ile namaz kılacaksın, fakirlere sadaka vereceksin. Bu iki hâli benliğinde topla. Peygamber (S A) efendimiz bir eli ile devesine yiyecek, öbürü ile dilenciye sadaka verirdi. O tevazu sahibi idi. Koyununu eli ile sağar, yırtık elbiselerini kendisi dikerdi. Ona uymayı iddia kolay değildir; siz onun yaptıklarına uymuyorsunuz. Şahidiniz yoktur. Şöyle bir misal vardır, denir ki:
- Sen hâlis Yahudi isen mesele yok, değilsen Tevratı bırak, okuma.
Ben de şöyle diyorum:
- Müslümansan, onun şartlarını yerine getireceksin; aksi hâlde: «Ben Müslümanım.» deme.
İslâm dininin şartlarını yerine getirmelisiniz ki, onun hakikatine erebilesiniz. Onun hakikati; Hak önünde teslim bayrağını çekmektir. Elindeki iyi şeyleri bugün kullara pay et; yarın Mevlâ sana rahmetle bakar. Yeryüzündekilere şefkat duyunuz; tâ ki, gökyüzündekiler de size merhamet etsinler...
Kötü nefsinle kaldığın süre, aranan bu yüce makama vasıl olman kabil değildir. Nefsin kötü arzularını yerine getirdiğin müddetçe onun emrinde sayılırsın. Onun hakkını ver, fakat yersiz dileğini verme. Hakikati ona ulaştır; bu ona hayat verir. Onun kötü arzularını vermen ölümdür. Nefsin hakkı, yemek, içmek, giymek ve oturacak yerdir. Kötü arzuları ise uygunsuz tatlar ve kötü alışkanlıklardır. Onun hakkını iman eli ile ver. Onun kötü arzularını kadere ve İlâhi bilginin geçmişteki hükmüne bağla. Ona mubah yedir. Haram yedirme. İman kapısına oturt. Onu hizmete devam ettir. Bunları yaparsan kurtulursun. Aziz ve Celil olan Allah’ın şu kelâmını işitmedin mi:
- «Peygamberin size getirdiklerini alınız; yasak ettiği şeylerden kendinizi çekiniz.» (Haşr/7)
Aza kanaat ediniz; varlığınızı oraya yerleştiriniz. Çok gelecek olursa, geçmişte sana nasip olmuştur. Bu yüzden sana geliyor. Azla yetinirsen varlığını helâkten kurtarırsın. Nefsine sahip olursun. Azla yetinmek nefsin kısmetini kaçırmak değildir. Hasan-ı Basrî Hazretleri (Allah ona rahmet etsin) şöyle derdi:
- İman sahibine, bir yolcuya gerekeni yapmak düşer. Bir hurma ve bir hırka ile yetinmeye alış.
Çok olduğu zaman yine al. Her zaman bolluk olmaz. Şimdi azla yetinirsen, darlık zamanı üzüntü duymazsın. İman sahibi doyuncaya kadar yer. İmanı bozuk münafık ise yer, doyar; kendine yeterinden çok fazlasını saklar. İman sahibi yeteri kadar alır. Çünkü o bir yolcudur. Menzile varınca asıl bolluğa ereceğine inanır. Vardığı yerde bütün ihtiyaçlarının temin edileceğine inanır. İmanı olmayanın ise, kendince ne gideceği yer vardır ne de bir gayesi.
Günlerinizi ve aylarınızı boşa geçirmektesiniz. Ömürleriniz tükeniyor. Fayda alamıyorsunuz. Görüyorum ki, dünyalık işlerinizi boş geçirmiyorsunuz. Asıl boş geçirdiğiniz şey, din işleriniz oluyor. Aksini yapınız; isabet olur. Dünyada kimseye bir şey kalmaz; böyle olunca size ne kalır? Size de kalmaz.
Ey cemaat! Yaşayacağınıza dair elinizde Hak'tan bir berat var mıdır? Tedbiriniz çok azaldı. Bir kimse dünyasını imar ederse bunu başkası için yapar. Âhiretini de böylece harab eder. Dünyayı toplayan başkası için toplar ve dinini paralar. Haktan da dargınlık gelir. Kendisi gibi bir mahlûkla yetinene Mevlâ darılır. Eğer o insan, yakında öleceğini, Hak huzurunda hazır olacağını ve bütün yaptıklarının hesabını vereceğini bilseydi elbette dünyalık işlerini azaltırdı.
Lokman Hekim'den anlatırlar; oğluna dermiş:
- Yavrucuğum, hasta olduğun zaman hastalığın nasıl geldiğini anlayamazsın. Nasıl gittiğini sezemediğin gibi...
Sizi sakındırıyorum ve yasaklardan çekindiriyorum; halbuki ne kötülerden çekinmektesiniz ne de yasaklardan beri durmaktasınız.
Ey hayırdan mahrum olup dünyaya dalanlar, yakında dünya sizi ihtiyarlatacak ve toprağına gömecek. O zaman dünyadan kopardığınız size yaramayacak,' ondan aldığınız tat sizi kurtaramayacak. Bunların hepsi size vebal olacak.
Ey evlâd! İhtimal dahilinde olan şeyleri bırak ve serden kesil.
Sözlerin kardeşleri vardır. Bir söz edersin, arkasından öbürü gelir. Ona cevap verirsin, peşinden diğeri gelir, sonra şer... İnsanları Hak kapısına çağıran büyükler azdır. Sözleri dinlenmediği takdirde, halk üzerine birer hüccet olurlar. O büyükler, iman sahiplerine nimet, Allah yolunun düşmanlarına ise şiddet gösterirler.
Allahım, bizi Tevhid nuru ile hoş et. Halktan kurtulmak hâli ile kokula. Senden gayri cümle varlıktan kurtulmakla ruhumuza buhur saç.
Ey muvahhidler ve ey müşrikler, yaratılmışın elinde bir şey yoktur. Hepsi güçsüzler grubudur. Mülk, padişah, sultan, zengin ve fakir, hepsi Allah kaderinin esiridir. Kalpleri onun elindedir. İstediği tarafa çevirir. O'na bir şey benzemez. O hem görür hem işitir. Nefsiniz semirmesin. O sonra sizi yer. Bu şuna benzer: Bir kimse, azgın köpek alır, besler, büyütür, bir gün onunla yalnız kalır. Uyuduğu an, kendisini parçalar ve yer.
Nefsin bağlarını çözmeyiniz. Ondan kaygısız durmayınız. Ve onun bıçaklarını bilemeyiniz. Bir gün o sizi ölüm kuyularına atar. Bunu yaparken de iyi yaptım diye, sizi kandırır. Onun kötü arzularını kesiniz. Şehvet yollarına bırakmayınız.
Allahım, nefsimizi yenmek için bize yardım eyle. «Dünyada iyilik ver, âhirette İyilik ver. Ateş azabından bizi koru.» (Bakara/201) Âmin!
Aziz ve Celil olan Hak, korkulmaya ve kendisinden bir şey beklenmeye lâyıktır. O'nun cenneti ve cehennemi olmasa dahi, çekinmeye değer. O’na itaat ediniz; bu itaati O’nun varlığı için yapınız. O'ndan gelen iyilik ve ceza sizi artık düşündürmesin. O'nun yolunda itaat, emrini tutmak, yasaklarından kaçmak ve gelen kader işlerine karşı sabırlı olmaktır.
O’na dönünüz. O'nun önünde boynunuzu eğiniz ve ağlayınız. Yaşlar hem gözünüzden hem de kalbinizden aksın. Ağlamak ibadettir; Hakk'a karşı tevazu göstermenin şiddet hâlidir. Tevbe ve iyi niyet üzere ölen kurtulur. Temiz iş tutana Hak’tan fayda gelir. O, mazlumların mükâfatını verir. Bu âlemden göçtükten sonra herkes O'nun önünde durur. Rahmet ve şefkat gösterisi kimseye düşmez. O, kullara acır ve merhamet eder. Dünya ve âhirette O'nun sevgisi sana yeter. Bu sebeple Hak sevgisini en önemli şey olarak tut. Sana en çok lâzım olan odur. Bütün yaratılmıştan daha ileridir, Herkes seni kendisine çağırır. Aziz ve Celil olan Hak ise, seni sana çağırır.
Ey cemaat! Nefisleriniz ilâhlık iddiasında; bundan haberiniz yok. O, bu kötü hâlini her zaman göstermektedir. Hakikat karşısında zor kullanmakta, Hakk'a kafa tutmakta ve ayrıca O'nun istediğini de istememekte... Dergâhtan kovulan şeytanı nefis sevmekte; halbuki Mevlâ onu sevmez. Nefis kadere uymuyor ve sabır, yolunu tutmuyor, daima niza çıkarıyor. O'nun yanında Hakk'a teslime dair alâmet yoktur. İslâm'ın sadece ismi ile yetiniyor; bu ona hiçbir zaman için fayda sağlayamaz ve menfaat getiremez.
Ey evlâd! Korku üzere ol. Emin olma. Bu hâlin Rabbine kavuşuncaya kadar devam etsin. Kalbin istikrar buluncaya kadar böyle ol. Niyetini O’na yönelt. Emniyet hâli önüne serilinceye kadar çekin; bu olursa emin olabilirsin. Hak katında emniyet bulursan bol hayır görürsün. Oradan gelen emniyet hâli devamlıdır. O verdiği şeyi geri almaz. Aziz olan Hak kulunu sevince kendine yaklaştırır.
Kul Mevlâsından korktuğu müddetçe kötülükleri gider; kalbi ve sırrı sakin olur. Bu hâli kimse sezemez. Hakk'la arasında olur.
Cahil adam, Hakk'tan dönmektesin ve O’nu kalbin ötesine atmaktasın; yaratılmışla uğraşmaktasın. Allah yolcularının meşgalesi Hakk'tır... O'na hizmet ederler, bu sayede kalpleri yakınlık bulur ve irfan sahibi olurlar. Onlardan her biri marifet sahibi olunca, nefsini ve şeytanî duyguları yenince; halktan ve dünyadan kurtulunca Hak yakınlığı perdesi açılır. Bu hâlden sonra Mevlâsı ona başka işler yaptırır. Ona şöyle bir hitap gelir:
- Geriye dön. Halkın hizmeti ile ol ve onları bize çağır. Bizi isteyen ve arayanlara hizmet et.
Siz tecrübesiz insanlarsınız. Allah yolcuları sizin önderinizdir. Onlar kurtarır.
Eşinizi razı etmekte ve Mevlâ’nızı darıltmaktasınız. Halkın çoğu, eşinin ve çocuklarının rızasını Mevlâ'dan öne almaktadır.
Ben, senin bütün hareket ve duruşunu, bütün gayretini nefsin için görmekteyim; yalnız eşin ve çocuğun için çalıştığını sezmekteyim. Sende Hakk'tan yana hiçbir haber yok.
Yazık sana; tam olgun erlerden sayılmıyorsun. Kâmil olan kişi, yalnız Hak için iş yapar. Kalp gözlerin görmez olmuş. İç alemindeki temizlik bozulmuş. Rabbinden perdelenmişsin, ama bunlardan haberin yok. Bu sebeple bazı büyükler şöyle der (Onlara selâm olsun):
- Hak’tan perdeli olduğunu bilmeyen zavallılara yazıklar olsun.
Yediğin ekmek içerisinde cam kırıkları vardır; sen onu yemektesin ve durumu bilmemektesin. Çünkü ona karşı iştahın ve arzun çok fazla. Hırsın da sınırsız... Az sonra miden parçalanacak ve öleceksin. Bütün belâ Mevlândan uzak olduğu için geliyor; eğer halkı sevmediğini ve Hakk’ı sevdiğini söylemekte gerçekçi olsaydın böyle olmazdın.
Peygamber (S.A.) efendimiz şöyle buyururlar:
- «Haberli ol. Halkın sevgisi azalır.»
Bu, şu demektir: Onları tecrübesiz olarak seviyorsun ve aynı şekilde öfke duyuyorsun. Ama bir denemeden geçirirsen işin iç yüzünü anlar ve ona göre öfke duyarsın.
Akıl sahibi tecrübelidir. Sende akıl da yoktur. Kalp tecrübe eder; sende kalp de yoktur. Kalp düşünür, Mevlâ'sını anar ve öğüt alır. Allahü Teâlâ şöyle buyurdu:
- «Muhakkak kalp sahibi olanlara Kur’an’da alınacak dersler vardır; o kulağa geldiğinde huzuru olanlara da aynı öğüt vardır.» (Kaf/37)
Aklı, kalbe çevir. Kalbi, sır yap. Sırrı, yokluğa ilet. Yokluğu, varlığa çevir.
Âdem ve diğer peygamberler beşerî duyguların hepsine sahipti. Onların da kendilerine göre istek duydukları şeyler vardı. Ancak onlar, nefislerine karşı durup Rablarının rızasını ararlardı. Âdem peygamber cennette bir arzu duydu; orada iken bir hata işledi. Sonra tevbe etti; bir daha ona dönmedi. Onun arzusu övülmeye değer.
Çünkü iyi niyeti vardı; Hak civarından ayrılmak istemiyordu. Peygamberler, her zaman nefislerine karşıdırlar; tabiî arzu ve şehvetlerini yenerler, hakikat yönünden meleklere katılıncaya kadar çalışırlar. Nefislerini yenmek için çok çabalar ve bu yolda çok gayret sarf ederler. Peygamberler ve sevgili kullar sabırlıdırlar. Size gereken sabır işinde onlara uymaktır.
Ey evlâd! Tam hamle yapacak durumu elde edinceye kadar, düşmanın duruşuna dayan. Yakında onu tutar yere vurursun. Yalnız zamanını bekle; zamanı gelince onun bütün varlığını teslim alırsın.
Ey evlâd! Çalış; hiç kimseye eziyet için gayret etme. Herkese iyi niyet besle. Ancak cemiyetin düzeni için bir şey yapılacaksa onu da yapmaktan geri durma; bu ibâdet sayılır.
Aklı başında ve seçme doğrular, sûrlarına üflediler. Onlar, nefislerinin kıyametini kopardılar. Kendi gayretleri ile dünyayı bir yana attılar. Sırata inandıkları için geçtiler. Kalple yürüdüler ve cennetin kapısına vardılar. İçeri girmeden kapı ağzında durdular ve şöyle dediler:
- Biz, buranın nimetini yalnız yemeyeceğiz ve içmeyeceğiz. İyi insanlar, yalnız canlarını düşünmezler ve yalnız yemezler.
Bu düşünce ile dünyaya döndüler. Maksatları insanları Hakk’ın tâatına çağırmaktı. Ve orada gördükleri iyi şeyleri haber vermekti; ayrıca güç işleri kolaylaştırmaktı.
Bir kimsenin imanı kuvvet bulur, inancı varlığında yerleşirse, Mevlâ'nın haber verdiği her şeyi kalbinde bulur. Cennet cehennem ve onlarda olanları, kıyamet işlerine dair her şeyi sezer, ölüm meleğini görür, sûr sesini duyar. Her şeyi olduğu gibi görür. Ona göre kıymet biçer. Dünya ve zevalini, değişmesini ve dünya ehlinin göçünü görür. İnsanları mezar taşları gibi görür. Onların duyduğu azabı ve iyilikleri hisseder. Sanki kıyamet kopmuş. Hak katında cümle halk divana durmuş gibi bilir. İman sahibi, kıyametin koptuğunu, peygamberlerin, meleklerin ve sevgili kulların sıra sıra divan durduğunu görür. Cennet ehlinin birbirlerini ziyaretine ve cehennem ehlinin birbirlerine karşı sataşmasına bakar.
İyi görüşe sahip olan baş gözü ile halka bakar; sonra kalbini açar ve Allah'ın fiil tecellisini onlarda görür. O tecellinin hareketini ve sükûnunu anlar. Buna izzet nazarı derler; Allahın sevgili kulları bu görüşe sahiptir.
İman sahibi o kimsedir ki, bir kişiye baktığı zaman baş gözünü kullanır. İç âlemine de kalbi ile bakar ve Mevlâ’yı sır gözü ile görür. Bu yolda çalışan bulur. Kader geldiği zaman uyar. Deniz ve kara onun gözünde aynıdır. Deniz sahili ve dağ başı eşittir. Acı ile tatlı aynıdır. İzzet ve zilleti ayırmaz. Zenginlik ve fakirlik ayrı mâna taşımaz. İman sahibi kaderle yürür. Kader onu yormaz. Kader, onu taşımak için yorulur. Kader, onu yüklenir. Hak yakınlığına kadar götürür. İman sahibi kadere tevazu gösterir; onun Hakk'a yakınlığını bilir. İman sahibi nefsine uymadığı için bu hâle erer. Şahsî arzuları, kötü âdetleri, şeytanî duyguları ve uygunsuz arkadaşları sevmediği için aradığını bulur.
Allahım, bütün halde kadere uymayı bize nasip eyle... «Bize dünyada iyilik ver, âhirette iyilik ver, bizi ateşten koru.» (Bakara/201)
Ey şu beldenin halkı, sizde nifak çoğaldı; ihlâs azaldı. Sözler çok, fakat onlara uygun iş yok. İşi olmayan söz, hiçbir şeye yaramaz. Sahibine felâket getirir, kurtuluş getirmez. Önüne iş gelmeyen söz, kapısız eve benzer; merdivensiz binadır. İçinden iyilik geçmeyen hazineye benzer. Amelsiz söz, kuru dâvadan ibarettir. Boş söz, ruhsuz kalıba benzer, o bir put gibidir. Ayağı yoktur, eli yoktur, bir şey tutamaz. Yaptıklarının çoğu ruhsuzdur. İşlerin ruhu ihlâs, tevhid ve Allah'ın kitabına yapışmaktır. Peygamberin (S.A.) âdetlerine uymaktır. Gafil olmayınız. Şu anda yaptığınız kötülükleri iyiliğe çeviriniz; isabet olur. Emirlere uyunuz. Yasakları bırakınız; kader karşısında uysallık gösteriniz.
Halktan çok azı Mevlâ şarabını içer. Ülfet ve müşahede âlemine pek azı geçebilir. O'na yakın olan az bulunur. Mevlâ'nın yakınlığına eren, kader ve belâ üzüntülerini bilmez; günleri darlıkla geçer, ama farkında değildir. Allah'a hamd eder, şükreder...
Vasfı anlatıldığı gibi olan büyükler, Mevlâ’ya itiraz etmediler. Hâllerine şükrettiler, ereceklerine bunun için erdiler. Bu hâle erene her şey lâyık...
Size gelen belâ Allah yolcularına da gelir. Onların bir kısmı sabreder. Diğer kısmı sabrı da bırakır. Kendinden geçer. Belâdan darlanmak iman zayıflığındandır. O anda iman çocuktur. Belâ zamanı sabretmek, imanın gençlik çağıdır. Belâ geldiği zaman, kaderin bir icabı bilip uymak imanın yetişkin çağıdır. Belânın getirdiği bütün hâllere razı olmak, Hak ilmine ermekten, O'na yakınlıktan İleri gelir. Kalp ve sır Hakk'a yakın olduğu zaman belânın hiçbir şeyi dokunmaz. Bu durum, müşahede ve hâl dili ile konuşma âlemidir. İman sahibi iç âlemini dış varlığına ve yaratılmış bütün varını Hakk'a iletir. Mevlâ katında bütün varlığını eritir. Mevlâ dilerse onu tekrar halka gönderir. Dağınık işlerini bir araya getirir. Kıyamet günü halkın cesedini dirilttiği gibi onun dağınık hâllerini de toparlar.
Kıyamet günü insanların bütün azaları tümü ile dağılır. Sonra İsrafil’e emrolunur; sûra üfler, her şey yerli yerine gelir... Bu, halka göredir. Allah yolcuları, halktan ayrı bir hâl taşırlar. Hakk'tan gelen bir nazarda ölür, bir nazarda dirilirler.
Sevginin şartı, sevilene karşı irade sahibi olmamaktır ve onu değil, dünyayı, âhireti ve halka dair cümle şeyi bırakmaktır. Allah sevgisi kolay değildir. O iddia ile olmaz. Sizden herhangi biri bu hususta iddia sahibi olursa, sevgiden uzaktır. Birçok iddia sahibi olmayanlar vardır ki, Hak katında mekân tutmuştur.
İslâm dinine girmiş olanlardan hiçbirini hakir görmeyiniz. Hak sırrı onlarda boldur. Nefislerinizi, onlara karşı tevazua alıştırınız. Allah’ın kullarına büyüklük satmayınız. Gaflet hâlinden uyanınız. Siz büyük bir gaflet içindesiniz: Sanki hesabınız görülmüş, sıratı geçmişsiniz ve cennetteki yerinizi görmüşsünüz!.. Bu aldanış nedendir? Her birinizin Allah'a karşı çok isyanı vardır. Bu isyandan kimse tevbe etmiyor ve hâlini düşünmüyor, öyle sanıyor ki, hataları unutuldu. Halbuki, yerine ve tarihine göre onlar defterinize yazılıdır. Onların azı da çoğu da sorulacak, ona göre ceza veya mükâfat verilecek.
Ayılınız, ey gafiller! Uyanınız, ey uykudakiler! İlâhî rahmete varlığınızı atınız. Bir kimsenin hatası çoğalırsa onun hâli fenadır. Bunlar üzerinde ısrar ederse küfre gidebilir. Yaptığına pişmanlık duymayanın sonu acı gelir. İşini derlemeyecek olursa sonundan korkulur.
Ey dünyası ile âhiretini elden çıkaran kişi; ey halkı alarak Hâlik'ı bir yana bırakan adam, korkun yalnız maddî ihtiyaçtan... Zenginlik çabası dışında işlediğin bir şey yoktur.
Yazık sana! Neler düşünüyorsun? Rızkın vaktiyle ayrılmıştır; artmaz ve eksilmez, öne alınmaz, sonraya kalmaz. Hakkın kefaletine inanmıyorsun. Bütün hırsın, sonu olmayacak şeyi aramakta. Bu kötü hırsın seni hakikî bilgi sahiplerinin huzurunda olmaktan alıkoydu. Hayır işlerde bulunmak sana nasip olmuyor. Çünkü hırsın var. Kârın eksilecek diye korkuyorsun. Zararının azalacağını sanıyorsun; bilâkis artar.
Yazık sana, ana karnında seni kim besledi, biliyor musun? O hâlde iken sen neydin, şimdi nesin? Kendi varlığına ve halka dayanmaktasın. Parana ve puluna itimat ediyorsun. Ticaret işindeki bilgine güvenmektesin. Bölgenin şahı, bugün var, yarın yok olabilir, ona güvenmek akıl kârı değil; sen, ona güvenmektesin. Allah’tan başka her kime itimat edersen o senin ilâhın olur. Her kimden korkuyorsan, ona tapıyorsun demektir. Her kimden, iyilik ve zararı görüyorsan onların asıl yürütücüsü olana inanmıyorsun, küfürdesin ve onlar sana ilâh oluyor...
Yakında belgeni verirler. Aziz ve Celil olan, senden gözünü, kulağını, malını, kuvvetini alır. Bütün güvendiğin şeyler gider, kaybolur. Kullarla aran açılır. Onların sana karşı kalbi katılaşır, Ellerini senden çekerler. Seni işinle bırakırlar. Kapılarını yüzüne vururlar. İcabında seni kapı kapı dolaştırırlar. Bu arada bir lokma dahi vermezler. Çağırsan yardımına, koşan olmaz. Bunlara sebep, senin, şirk ehline karışmış olmandır. Hakk’ın gayrına güvenmiş olmandır. O'nun nimetini başkasından görüp bilmendir. Ve... O'ndan gayri kimselerden yardım talebinde bulunmandır.
Anlattığım hâlleri halkın çoğunda görüyorum. Hele isyankâr olanların hemen hepsinde oluyor. Onlardan tevbe edenler kurtuluyor. İşi anlıyorlar, hatalarından çekiliyorlar. Bu kez rahmet nazarı onlara yetişiyor ve lütuf kapısı açılıyor.
Ey Allah'ın yaratmış olduğu kimseler, tevbe ediniz. Ey bilginler ve fıkıhçılar, sizin her biriniz tek tek tevbeye muhtaç... Ölüm ve dirim haberiniz bende... Sizin ilk hâliniz bana açıldığı zaman, son durumunuzu gördüm. Benden bir şey saklayamazsınız. Malınızı nasıl kazandığınızı saklamış olsanız, onun helâl veya haram olduğunu anlarım. Eğer sadaka verirseniz, fakir kimselere mal dağıtırsanız, yavrularınıza bol yedirirseniz, o malınız helâldir. Aksi, oluyorsa değildir, doğru kimselere ve seçme insanlara malınız nasip oluyorsa; onun aslı tevekkül ve ihlâsla kazanılmış demektir.
Sokaklarda aranıza girmem. Sizden ayrı dururum. Lâkin, Mevlâ bana bütün hâlinizi bildirdi. Malların hangi yollardan kazanıldığını öğretti.
Ey evlâd! Sakın, Hak kalbinde başkasını bulmasın. Başkasının korkusu kalbinde yer tutmasın. Başkasından bir ümide kapılma. Başkasını sevme.
Kalbinizi temizleyiniz. İyiliği ve kötülüğü O'ndan görünüz. Siz, O’nun evinde ve sofrasındasınız.
Ey evlâd! Her görüp sevdiğin güzel yüz sana sevgi duygusu verir. Ama esas sevgini azaltır. Çünkü o, tam sevgi değildir. O sevgiden sorulacaksın. Hakikî sevgiye sahip olan, Allah sevgisini başkasına değişmez. Büyük insanlar kalp gözü ile onu görür ve öyle severler. Onlar inanarak severler. Bu sevgi yüzünden kalplerindeki perdeler açılır. Gizli âlemde olanları görürler. Açıklanması kabil olmayan şeyleri sezerler.
“Allah'ım, bize sevgini nasip et. Afiyet ver; affını ihsan eyle
Alacağınız dünyada durur; vakti gelince alırsınız. Onu almamak kimsenin haddi de değildir. Gelecek şey vakti gelince sahibine gülerek gelir. Nasibi olmayan bir şeyi isterse, o şey onun aklını alır. Kısmeti olmadan istemek, isteneni kendisi ile alay ettirmektir. Hakk'ın emri olmadan bir şey istemek de böyledir.
Ey cemaat! Kısmet kapılarını bırakınız. Mevlâ kapısına dönünüz. Kısmetiniz o kez sizi aramaya koyulur. Allahtan başınıza akıl isteyiniz. Dünya, Allah sevgililerine döndüğü zaman onlar, dünyaya hitaben:
- Git, bizden başkasını aldat, biz seni tanırız ve yaptıklarını gördük, derler. Bizden bir şey bekleme. Seni göndereni biliyoruz. Bize öğünme. Senin paran güzeldir. Süsün hoştur. Fakat içi boşalan puta benzersin. Malın da böyle. Kuru ağaçtan ibaretsin. Sende mâna yoktur, deyip kovarlar onu.
Allah yolculuğuna çıkanlara dünyanın ayıbı belli olduğundan, durmadan ondan kaçarlar. Çekilir giderler. Dünyanın elinden kaçıp kurtulmak isterler. Sahralara açılırlar. Harabe yerlere gider, mağaralara sığınırlar. Cin tayfası da onlara arkadaş olur. Yeryüzünde gezen melekler de onlara gelir.
Melekler ve cinler şekil değiştirerek onlara gelir. Kimi bir zâhid gibi, kimi de ağaç kovuğunda yaşayan bir ruhban gibi görünür. Asıl şekilleri ile gelmezler. Bazen de vahşi hayvan şeklinde... Cin ve melekler için şekil değiştirmek önem taşımaz. Sizin elbise değiştirdiğiniz gibi onlar şekil değiştirirler,
Allah yolunda sadık olan, ilk defa Hakk'ın arzusuna tâbi olur. Halktan işittiği her söz onu sıkar. Onların hiçbir şeyini görmek istemez. Dünyanın zerresini bile görmek arzu etmez. Yaratılmış olanlara hiçbiri ilgi ile bakmaz.
Allah yolcusunun kalbi ötelerde olur. Aklı kaybolmuş gibidir. Gözü tek noktaya dikilmiştir. Kalbinin başına rahmet eli gelinceye kadar bu hâli devam eder. O geldiği zaman sükûna kavuşur. Mevlâ yakınlığı korkusunu alıncaya kadar sarhoşlukları geçmez. Ona kavuşunca ayıklık bulurlar.
Her kim ki, tevhid, ihlâs ve marifet âlemine geçer, hak bilgiye ererse; ayrıca kalbinde sevgi beslerse, ona sebat gelir. Halkı görmeden benliğinde genişlik duyar. Allah ona kuvvet verir. Bu kez kulların ağırlığını alır. Bunu yapmakta bir darlık bilmez. Mevlâ'sından ayrı olmadan kullarla uğraşır, onlar için iyi işler yapar.
Zâhid, ilk başta dünyadan kaçar. Bu yolda olgunluk elde eden kimse dünyaya önem vermez, dünyadan kaçmaz. Dünya ve içindekileri yola getirmek için kendine davet eder. Çünkü o her şeyi inceliği ile bilir. İrfan sahibi hiçbir şeyden kaçmaz; Allah’tan gayri hiçbir şeyden korkmaz.
Allah yoluna ilk giren, âsi kulları ve fâsık kimseleri bırakır. Ama irfan sahibi onları arar. Çünkü onların hastalığını bilir. Onları kurtarmak için ilâç kendinde vardır. Bu sebeple bazı irfan sahipleri şöyle der:
- Fâsıkların yüzüne yalnız Allah arifleri güler.
İrfan babında kâmil olan, Hak yolunun delili olur. Bir ağ gibi olur. Halkı dünya denizinden çeker. Kâmil olan imanlıya kuvvet verilir; o kuvvetle şeytanı hezimete uğratır.
Ey cahil olduğu hâlde benden uzak olan, yanaş ve işit... Bak neler söylüyorum. Ey yeryüzünde zâhidlik yapanlar, ibâdetler yerinizi yıkınız, bana yanaşınız. Siz esastan mahrum yaşamaktasınız. Bana geliniz, hikmet meyvelerini toplayınız. Allah'ın rahmeti üzerinize olsun. Benim için gelmenizi istemiyorum, sizin için gelmenizi istiyorum.
Ey evlâd! Sanat için yorulman gerek. Onu öğrenmek dileyen yorulmalıdır. Yap ve yık... Tâ en iyisini yapıncaya kadar. O evin içinde yok olduktan sonra artık bir şey yapamazsın. Eksiğin kalırsa onu da Hak Teâlâ yapar. Onun yaptığı bina eksiksiz olur.
Ey cemaat! Ne zaman aklınızı başınıza alacaksınız?.. Ne zaman işaret ettiğim şeyi anlayacaksınız? Hakk'ı dileyenlerin etrafında dönünüz. Onları bulduğunuzda bütün varlığınızla teslim olunuz... Allah yolcularının özel kokuları vardır. Onların kendilerine has işaretleri bulunur. Yüzlerinde nurları parlar. Lâkin asıl belâ sizin gözünüzde. Bu sebepten onları ayırt edemiyorsunuz. Helâl ile haramın arasını da ayıramıyorsunuz. Zehirli ile şifalı olanı ayırt etmeniz kabil olmuyor. Iman sahibi ile müşriki fark edemiyorsunuz. İsyankârla itaat edeni bilmeniz mümkün olmuyor. Hakk'ı arayanla halkı arayanı sezmek size nasip olmuyor.
Bilgisi ile iş tutanlara hizmetçi olunuz. Onlar büyük insanlardır. Size her şeyi olduğu gibi anlatıyorlar. Hakk’ı bilmekle irfan sahibi olmaya çabalayınız. Siz onu bilirseniz, o da sizi bilir. Ondan başkasını da anlarsınız. Onu anlayınız, sonra seviniz. Onu baş gözünüzle göremezsiniz, kalp gözünüzle bakınız. Nimetleri ondan bilirseniz, zarurî olarak onu seversiniz. Peygamber (S.A.) efendimiz şöyle buyurur:
- «Allah’ı sizi beslediği için seviniz, Allah sevdiği için de beni seviniz.»
Ey cemaat! Siz ana karnında ve sonra, O’nun nimetiyle beslendiniz. Dünyaya geldikten sonra size kuvvet verdi. Size tâatini nasip etti. Sizi Müslüman eyledi. Peygamber (S.A.) efendimize uymayı nasip etti. Peygambere uyan ve bu hâline sevinen, Allah'a şükretmiş olur.
Elinizdeki iyilikleri Allah'tan bilirseniz, halka karşı aşırı sevgiyi kalbinizde bulamazsınız. İrfan sahibi, O'nu sever; O'na bakar. Kalp gözlerini O'na yöneltir. İyiliği ve kötülüğü O'ndan bilir, öyle bir hâle gelir ki, cümle halk gözünden silinir. Kimseden iyilik görmez. Kötülük beklemez. Halktan bir iyilik gelse, Mevlâ tarafından gönderildiğini anlar. Onlardan yine bir hata gelse, onun da yine Mevlâ kuvvetiyle olduğunu bilir. O sevgili kulun bakışı, halktan Halik'a döner. Bu hâller arasında, İslâm dininin hükümlerini yapmaktan geri durmaz.
İrfan sahibinin kalbini, hâl değiştirir. Her zaman değişir. Hiçbir hâli diğerine uymaz. Dünyasını, fazla şeylerini bırakmaya alışıncaya kadar hâl değiştirmesi devam eder. Hakk'a tam bir rağbet sahibi oluncaya kadar muayyen bir hâl gösteremez. Dünyalık şeyleri aldığı zaman, Hakk'a karşı huzuru bozulmazsa hâlinde yerleşir ve aklı tam olur. Halkla müşterek olan aklını o zaman kullanır. Daha fazlasını da Mevlâ'sı verir.
Ey halka dert yanan zavallı, onlar Hakk'a şirk koşan çaresizlerdir. Bulunduğun hâlde ölmekten kork. Bu hâlinde ölecek olursan ruhuna İlâhî rahmet kapıları açılmaz; Allah ona rahmet nazarı ile bakmaz. Çünkü şirk ehlini sevmez; onlara dargındır. Kendinden başka şeylere güvenen kimselere küskündür.
Sana, önce nefsi bırakıp halvete geçmek, gerek... sonra halktan uzaklaşmak... sonra dünyadan... sonra âhiretten., sonra Mevlâ'nın gayri sayılan her şeyden...
Hakk'la olmak istiyorsan varlığından soyun tedbirini terk et... Boş sözlerini bir yana at...
Yazık sana, ibadethanende oturmaktasın; kalbin ise halkın kapılarını dolaşmakta. Onların sana gelişini ve hediyelerini bekliyorsun. Zamanın bitti. İç âlemi kaybettin, dışla kaldın.
Allah'ın lâyık görmediği şeyi nefsine verme. Allah'ın vermek istemediğini vermeye senin gücün yetmez. Allah bir şeyi vermek istemezse, cümle cihan bir olsa onu vermeye güçleri yetmez. O, bir şeyi dilerse sana verir.
Esas varlığında doğruluk yoksa, kalbin doğru değilse, ruhunda saflık bulunmuyorsa yalnız dıştan halkı bırakıp ötelere geçmek seni kurtaramaz; faydasını göremezsin.
“Allah'ım, söylediklerimden beni faydalandır. Kullar da bundan fayda alsın. Bütün dinleyenlere, benim söylediğim ve kendi işittikleri şeylerden iyilik bulmayı nasib eyle. Amin!
*

$50
Product Title
Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button. Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button

$50
Product Title
Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button. Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button.

$50
Product Title
Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button. Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button.




