top of page

MÜMİNİN İMTİHANA TABİ TUTULMASI

ree

Bu sohbette; Aziz ve Celil olan Allah tarafından imtihana tabi tutulmamızın hikmetleri, sırları nelerdir? Allah sevdiği kullarına azap eder mi? Maruz kalınan belalara karşı sabrın Allah katındaki mükafatı nedir? Allah'ın takdirine razı olmak, bizi hangi lütuflara mazhar kılar? Dünyevi emel ve arzular karşılığında ahireti satmanın getireceği felaketler nelerdir? Allahü Teala takva sahiplerine, hangi nimetlerde, lütuflarda ve ihsanlarda bulunur? Allahü Teala'dan haya etmek neden önemlidir? Konuları işleniyor…


Peygamber (S.A.) efendimiz şöyle buyuruyor: 

- «Allah sevdiği kimseyi üzmez; ama tecrübe için bazı belâ verir.»


İman sahibi odur ki, bu belâ geldiği zaman sabreder... Allah yararsız hiçbir belâ indirmez. Her belâ bir iyiliğin öncüsüdür. Bu iyilik ya dünya için veya âhiret için olur. İmanlı kimse belâya sabırla karşı koyar. Allah gönderdiği için razı olur. Rabbini itham etmez. Niçin geldi, diye çıkışmaz.


Mü’min inandığı ile uğraşır. Bu uğraşmak, imanlıya belâyı hatırlatmaz.


Ey dünya ile uğraşanlar, onu bırakın. Söz etmeyin. Yalnız dille konuşuyorsunuz, kalbinizle konuşmuyorsunuz. Allah'tan kaçmaktasınız. O'nun yüce kelâmını dinlemek işinize gelmiyor. Peygamberin sözleri hoşunuza gitmiyor. Peygambere uyanları da tanımıyorsunuz. Halbuki, bunlar Allah'ın halifesi ve Peygamberin vârisleridir; sizi hiçbir şey ikna edemiyor. Nedir bu hâliniz?.. Kadere de inanmıyorsunuz. O kaderi yapanla da niza çıkarıyorsunuz.


Kulların verdiği ile yetinmektesiniz. Hakk'ın vergisi sizi ilgilendirmiyor. Bu durumda Hak katında sizin bir sözünüz bile işitilmez. İyiler de sizi dinlemez. Tâ ki tevbe edesiniz ve bu tevbenizde de ihlâs sahibi olasınız. Yapmamayı kararlaştırdığınız yanlış işi bir daha yapmadığınız takdirde sözünüz dinlenir, hatanız bağışlanır. Bundan sonra kadere uymalısınız. Allah'ın vermiş olduğu hükümlere boyun eğmelisiniz. Bu hükümler aleyhinize bile çıksa, yine hoş karşılamanız gerekir. Gerekirse, zillete atılırsınız, aziz de olabilirsiniz. Zengin olmanız da mukadder olabilir, fakir de olabilirsiniz. Afiyet de gelir, hastalık da... Hepsi O'nun emri ile olur. Allah, yaptığının hesabını vermek zorunda değildir. Sana sevimsiz olan, O'nun için sevimli olabilir.


Ey cemaat! Uyunuz, size de uyan olur. Kaza ve kadere boyun eğin, hizmetinizi eksik etmeyin. Hükümlere razı olursanız, öyle olursunuz. Nasıl olursanız, öyle de idareciler bulursunuz. Nasıl çalışırsanız, öyle karşılık görürsünüz.


Hak Azizdir. Celildir. Kullara zulmetmez... Az iyiliğe çok mükâfat verir. Temiz ve doğru olan, kötü olarak anılmaz. Doğruya hiçbir zaman, yalancı ismi verilmez.


Ey evlâd! Hizmet edersen, sana hizmet edilir. Uysal olursan, kafa tutanın olmaz. Aziz ve Celil olana, hizmetçi ol. Şu dünyanın sahte sultanlarına hizmet etmekle eline ne girer? Onlar ne fayda verir ne de zarar getirir. Şimdiye kadar, sana ne verdiler?.. Kendi yararları için ne yaptılar? Hangisi ölümü geri çevirebildi? Kısmetinde olmayanı, bir tanesi sana verebiliyor mu? Hakk'ın sana nasib etmediği şeyi sana vermeye kimin gücü yeter? Ellerinden çıkan bir iyiliği çevirmek onların haddi mi? Yapabiliyorlar dersen, iman sahibi olmadığın meydana çıkar.


Bilmiyor musun, veren, yoktur, alan olmaz, zarar getiren olmaz, iyilik veren bulunmaz, sonu öne, önü de sona alan yoktur, ancak bunları Allah yapabilir. Bunları bildiğini söylersen, sana sorarım: Bildiğin hâlde nasıl başkasını Mevlâ'ya tercih ediyorsun?..


Yazık sana, âhireti dünya ile nasıl kirlettin? Mevlâ'nın tâatını nefsin tâatı ile nasıl karıştırdın? Halkı Hakk'a nasıl kattın? Bir yandan takva dâvası, bir yandan da Hakk'ı kullara şekva!.. Olur mu, yaptığını sen de beğenmedin değil mi?..


Bilmez misin, Allah müttekileri esirger. Onlara yardım eder. Kötülükleri onlardan def eder. Çeşitli bilgiler öğretir. Nefislerini tanıtır. Onların kalplerine bakar, bilmedikleri taraftan rızıklar verir. Allahü Teâlâ bâzı kitaplarında şöyle buyurmuştur:


- «Ey Âdemoğlu, iyi komşundan utandığın kadar, bendende utan.»


Peygamber (S.A.) efendimiz de buna benzer bir Hadîs-i Şerif beyan eylemiştir: 

- «Bir kul hata işleyeceği zaman, kapılarını kapar, perdelerini çeker, kullardan saklar; ama ona şöyle hitap edilir:


Ey Âdemoğlu, Beni görenlerin en küçüğü yaptın! Halbuki hepsinden önce Beni düşünmeliydin.» 

Riyakârın giydiği elbise cicili, ama içi pistir. Yapmak veya yapmamakta serbest olduğu işlere yanaşmaz, kendince sofuluk satar. Mukaddesatını satarak geçinir. Şüpheli şeylerden sakınmaz. Haram yer. Tembeldir, çalışmaz. Açık emirle yasak edilen hiçbir işi yapmaktan çekinmez. Yaptığı iyilik sadece bir gösteriş için olur. Tâatı, görsünler diye eder. Dışı tam, içi harap ve berbattır.


Yazıklar olsun, içi bozuk adam sana! Yaptığın, içten gelerek olmuyor. Kalıpla oluyor. Halbuki bizim yaptıklarımız, içten ve gönülden olur. Ruhun ve iç âleminin yapacağı şeylerdir.


Bulunduğun bataklıktan çık ki, seni Hakk’a götüreyim. Sana öyle bir elbise giydireyim ki, ondan bir daha soyunmayasın. Hiçbir karışıklık onu kirletmesin. Halkla Hakk’a yaptığın şirki bırak. Halkı bırak, Hakk'a koş. Şehvet kisvesini bir yana at. Tembelliği bırak. Bunları büsbütün bırak ki, o elbise sana giydirilsin. Hakk'ın emirlerine karşı vurdum duymazlığı terk et. İlâhi hukuku koru. Kendini beğenmiş olma. Nifak (içi başka, dışı başka) çıkarma. İçini dışını bir et. Halkın seni törenlerle karşılamasını bekleme. Dünyalık örtüsünü çıkar, âhiret âlemine geç; oranın elbisesini giy.


Bütün varlığından soyun. Varlığını terk et, kendini Hakk'ın kuvvet eline bırak. Varlıksız olarak O’nun önünde dur. Bu hâlinde şirk olmasın. Sebepler araya sokulmasın. Kullar araya girmesin. Bunları yapabilirsen O’nun lütuf ve keremini çevrende bulursun. O’nun rahmeti gelir, bozuk düzen işlerini düzenler. Nimeti ve minneti gelir; seni alır, Hakk'ın bolluk âlemine götürür.


O’na kaç. O’na kesil, üryan olarak yola koyul. Ne sen ol ne de başkası. Parça parça, ayrı ayrı O’na yürü. O, seni derler ve toparlar. Dış âlemini kuvvetlendirir. İç âlemini zengin eder. Şöyle ki, bütün kâinat sana kapalı olsa, bütün yükler üzerine vurulsa sana zarar vermez. Belki, daha saklanır ve esirgenirsin.


O kimse ki, halkı tevhid nuruyla yok etti; zühd eliyle de dünyayı bir yana itti. Aziz ve Celil olandan gayri her ne ki vehmediliyor, onu da istek eliyle perişan etti... İşte felaha o kavuştu. Kurtuluşa o erdi. Selâmet yolunu buldu. Dünyanın ve âhiretin hazzına kavuştu.


Nefsinizi yok etmelisiniz. Hevâ diye anılan şahsî, kötü arzuyu perişan hâle getirmelisiniz. Şeytan size yaklaşmamalı. Ölmeden evvel bunu yapın. Ölmeden önce özel ölümle varlığınızı eritin. Umumî ölüm hepinizi götürür. 

Ey cemaat! Bana koşun; sözümü dinleyin ve uyun. Ben sizi Allah'a çağırıyorum. Sizi O’nun kapısına ve tâatına çağırıyorum. Kendim için sizi haylamıyorum. Münafık,  halkı nefsi için haylar, Allah'a çağıramaz. İçi bozuk olan münafık, zevk ve safa arar, dünyayı ister.


Ey kendini bilmez. Sözlerimizi dinlemek sana giran geliyor. Hücrene kapanıyor, nefsinle ve kötü isteklerinle kalıyorsun. İlk önce sana, ermiş biri lâzım. O, seni elinden tutup Hakk'a aparacak. Sonra nefsini ve tabiî hevânı yok edeceksin. Daha sonra Hak'tan gayri bilinen ne varsa göremeyecek, onları ölmüş bileceksin. Kurtuluşun bu yoldadır.


İlk başta, Hak yolunda saçları ağarmışların kapısına koş. Onlardan alacağını al, yine hücrene dön. Bu kez Mevlâ ile olursun. Bir sen, bir de O olur. Aradan bir zaman geçer, sen de kaybolursun. Sonra kim kalır, her halde anlarsın?..


Bu hâl bitince sen başka olursun. Halk senden gönül derdine derman ister ve istediğini bulur. Doğruyu bulmuş olursun. Kim Hakk'a gitmek isterse sen götürürsün. Allah'ın izni ile Hakk'ı arayanlar sana gelir.


İçi düzelmeyen adam, diline sahip ol. Dilinden iyi şeyler çıkıyor, ama için fena. Onu iyi et. Dilden Allah'a hamd ediyorsun; ama kalbin O'na itiraz ediyor. Olur mu böyle?.. Dıştan bakılsa Müslümansın, içe girilince küfre dalmış görünüyorsun. Zahirde tevhid ehlisin, ama Allah’a şirk koşmaktasın. Dinin dışında, iyiliğin yine dışta; içine bakılsa harap olduğu görülür. Su üstündeki beyaz köpükten başka ne denebilir senin hâline? Beyaz köpük iyi, ama bazen insandan çıkan kötü suda da oluyor. Mezbelede, bataklıkta da köpük kabarıyor. Ya senin de hâlin böyle olursa, işlerin buna benzerse, hâlin nice olur?.. Şeytan kalbine köşk kurar. Sana sultan olur, hükmünü dinletir.


İman sahibi, evvelâ içini tamir eder. İşin ilki oradan başlar. Sonra dış âlemine bakar. İman sahibi, yaptığı binanın içini süsler, sonra kapısını güzelleştirir. İçi harap olunca kapının güzel olması neye yarar? İçinde bulunan kıymete göre kapıya önem verilir. İçi boş olunca güzel de olsa o kapıyı kim çalar?.. İçinde güzellik bulunan çirkin kapıyı da herkes çalar.


İşte Allah'a karşı yapılan işler böyle başlar. O'nun rızasına böyle erilir. Bunlara erdikten sonra, yine O'nun izni ile halka dönmek kabil olur.


Başlangıç âhiret işlerinden olmalı. Dünya onun peşinden gelir. Kısmette ne varsa, biraz geç de olsa alınır; onlar bitmeden de âhiret yolculuğu başlamaz. 

Allahım, büyük Peygamberimiz’e salât ve selâm eyle. Bu salât ve selâm ondan sonra gelen ve zamanında yaşayan yakınlarına da olsun... «Bize bol sabır ver. Bu yolda yürümemiz için bize kuvvet ihsan eyle.» (Bakara, 250) Bizlere iyiliğini arttır. Verdiklerine de şükretmeyi nasip et...


Ey cemaat! Sabırlı olun, içinde bulunduğunuz dünya, âfet ve musibet doludur. Bunların gayrisi nadirdir. Yok denecek kadar azdır. Arkasına belâyı saklamayan iyilik bulunmaz. Her genişliğin bir sıkıntısı çıkar. Her ferahlıkta bir darlık saklıdır.


Maddî hayatınızı dünyaya verin. Kısmetinizi meşru yoldan alın. Dertlerinizin devası budur. İyi yollardan gelen dünyalık size yeter.


Ey evlâd! Kısmetini, meşru olduğuna inanınca al; alırken iman eliyle al. Hakikî yolu arıyorsan, böyle seçmelerdensen, doğrulara katışmışsan emirle al. Hakk'ı bulmuş ve hâl âlemine ermişsen, Hak yakınlığında kendini kaybetmişsen, o zaman başka hâl olur. Senin hükmün orada geçmez. Sana gönderirler. Emir seni yürütür. O âlem seni kötülüklerden korur. Hak işler varlığını, harekete geçirir. Olanlar olur, ama sen yoksun onlarda...


İnsanları senin, için üçe böleceğim:

Birincisi, cahil, hakikî âleme sevgisi yok. İkincisi, seçme ve iyilerle olan.

Üçüncüsü, iyilerin bizzat kendileri ve esasen iyiler.

Hakikî âleme sezisi ve duygusu olmayana «âmi» tabir edilir. Bu, îslâm dininin temel prensiplerine uyar. Hiç ayrılmaksızın, Allah ne buyurmuş. Peygamber (SA.) efendimiz ne demişse onu bilir ve bu bilgisinin dış kabuğunu bir türlü yırtamaz, dolayısıyla ötelere geçemez. Bu adam, şu İlâhi fermanın hükmü altındadır: 

- «Peygamber size ne getirmişse, ona uyunuz ve her neyi ki, yasak etmiş ise, ondan da sakınınız.» (Haşr, 7)


O «âmi» tabir ettiğimiz, bu yolu kendine seçer, işlerini yukarıda beyan edilen ferman dahilinde yürütürse, saf bir gönül sahibi olur. Ama biraz da iç âleme yönelmesi şarttır. Biraz daha ilerler, hakikatlere daha çok anlayış peyda ederse, Mevlâ ona ilham kapısını açar. İyiliğini ve kötülüğünü o ilhamla seçer. Bir Âyet-i Kerimede şöyle beyan edilir:

- «Allah ona iyiliğini ve kötülüğünü ilham etti.» (Şems, 8)

İşbu anlatılan vasıflar, «âmi» kulun vasfıdır


Bu zatın kalbi, yanlış yol tutmaktan titrer. Her şeyde bir işaret bekler. Kur'ân-ı Kerim okur. Orada bulamayınca, Peygamber (S.A.) efendimizin emirlerine bakar; orada da bulamazsa bekler. İşinde çalışırken, bir melek onu idare eder. Yolunu aydınlatır. Bu anlatılanlar, İslâm dininin zahirde beyan edilen emirlerini yerine getirdikten sonra başlar. İmanı kuvvet bulur. Tevhid nuru kalbe yerleşir. Sonra dünya kalbinden çıkar.


Daha sonra halkın hayrını ve şerrini görmek de kaybolur. Her türlü maddî iş ve korku gidince, İlâhî ilham gözükmeye başlar; ama bu gözün göreceği cinsten değil.


Artık sabah olmuştur. İkinci hal başlar. İyilere mensup olur. İman nuru gelir. Takva ışığı peyda olur. Amel nuru, sabır nuru, sevgi ve olgunluk nuru da gelir; cümle nurlar birleşir ve artık o da bir insan olur. Bunlar, tek tek, birer meyvedir. Ancak İslâm dininin hakkı ödendikten sonra başlar ve onun bereketi ile olgunlaşır.


Artık abdâllık başlamıştır. Abdallar bizzat iyilerdir. Seçmelerin seçmesidir. Bunlardan öte kulluk makamı yoktur. Bunlarda bir iş için evvelâ İslâm dininin emri gözetilir. Sonra bizzat emir alınır; sonra bizzat İlâhî hareket ve ilham beklenir.


Saydığımız üç şeyin ötesinde hayat yoktur. Manevi ölüm vardır. Haram üstüne haram, hastalık üstüne hastalık, dert üstüne dert vardır. Ve sadece baş ağrısı vardır. Çünkü dinin baş emirlerini zedelemişlerdir. Kalp de ezginliğe ve bezginliğe uğramıştır. Ve artık ceset de yara ve bere içindedir.

Ey cemaat! Mevlâ’nın tasarrufu sizde devamlıdır. Her an biraz daha tekâmül eder. Bu tekâmül sonunda, işlerinize dikkat edilir. Sebat gösterebiliyor musunuz yoksa hemen dağılıyor musunuz?.. Yalancılığınız ve doğruluğunuz meydana çıksın.

Kadere uymayan, şefkat bulamaz ve kimse ona uymaz. İlâhî hükümlere boyun eğmeyene rıza yolu kapalıdır ve hiç kimse ondan memnun değildir. Vermeyene kimse bir şey vermez. Yolculuğa çıkmayan ata binemez.


Cahil adam!.. Tağyir ve tebdil etmek mi istiyorsun?.. İstediğini, dilediğin şekle sokmak senin hakkın değildir. Kendini bir ilâh mı sanıyorsun? Allah birdir. Kimsenin keyfine göre hareket etmez. Zaten ondan gayrı varlık yoktur. Nefsinden gelen bu kötü düşünceden dön; tam dur. Kader seni sarmamış olsaydı, bu yalancı iddia yüzüne vurulurdu. Cevher tecrübe sonu meydana çıkar. Tecrübeden mahrum her şey boştur.


Nefsini kabul etme; Hakkı tanırsın. Çünkü nefsin kendisi için Hakkı inkâr etmeni istiyor. İnkâr ve tanımamaya önce nefsinden başla; onu yola koyarsan sonrası kolay olur ve yavaş yavaş aradığını bulursun. İmanın kuvvet bulur. İmanın kuvvet buldukça, kötülükler senden uzak olur. İmanın zayıfladıkça kötü şeyler evine dolar. Öyle zaman gelir ki, evden bir kötülüğü kapıya atmaya gücün yetmez. İman kuvvetin tam olsaydı, onlar giremezdi. 


İman kuvveti lâfla ortaya atılacak şey değildir, O şeytanla karşılaştığın zaman belli olur. Kötülerin karşısında imanın sarsılmadan durabiliyorsan korkma, iman kuvvetin vardır. Aksi olunca, boş iddiaya yeltenme, imanın zayıf, kuvvetlendirmeye bak.


Belâ ve felâket karşısında dimdik durabiliyor musun? Duruyorsan, imanlısın ve kuvvetlisin. İman ayağı kötülüğe kaymaz. Kayıyorsa iman değildir. Boşuna iddia etme, yazıktır.


Her şeye hürmet et. Her şeyin yaratanını sev. O bir şeyin sevilmesini isterse sev. O sevdirirse senden kabahat kalkar. Çünkü sevdiren O'dur. Sen O'nunsun. Sen yoksun ortada sadece O var.


Buna işaret olarak, Peygamber (S.A.) efendimiz şöyle buyuruyor:

- «Dünyanızdan bana üç şey sevdirildi: Güzel koku; kadın, gözümün nuru namaz.»

Bunlar sevdirilmiştir. İlk başta hepsi bırakılmış; sonra Mevlâ tarafından sevdirilmiştir. Sen de kalbini temizle. Yalnız Mevlâ kalsın. O’na teslim ol; icap edenin sevgisini kalbine getirir. O Kerimdir; istediğini sevdirmesini bilir. 


$50

Product Title

Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button. Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button

$50

Product Title

Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button. Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button.

$50

Product Title

Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button. Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button.

Recommended Products For This Post
 
 
bottom of page