top of page

KUR’AN İLE AMEL ETMEK

ree

Hasan Basrî (Allah ona rahmet eylesin) şöyle der:

- Dünyaya ihanet ettiniz, Allah'a yemin olsun, o dünya ihanetten sonra iyi olur.

Ey evlâd! Kur’anla amel etmek, seni Kur'an'ın bulunduğu makama erdirir. Sünnetle iş yapmak ise, Peygamberimizin makamına çıkarır. (Ona salât olsun, selâm olsun).

Peygamberimizin ruhaniyeti, Allah yolcularının kalbi çevresinde durur. Orayı süsleyen o ruhtur. Onların sır âlemleri onun ruhuyla parlar. Yakınlık kapısını o açar. Allah yolcularının perişan saçlarını o ruh düzeltir; tarar. Kalp, sır ve Yaratan arasında elçiliği o ruh yapar. Peygamber (S A) efendimizin ruhaniyetine bir adım yanaşan, şükür yolunu tutmalıdır. Yaklaştıkça kulluğu artmalıdır. Bundan ayrı şeylerle ferah bulmak isteyen, boş hevese kapılmış olur. 

Cahil kimse, dünya ile ferahyâb olur. Bilgi sahibi, dünya ile hüzünlü olur. Cahil kişi, kaderle niza çıkarır, ona karşı durmak ister. Bilgi sahibi, ona uyar ve razı olur.

Zavallı! Kaderle çekişme!.. Onu kırmaya uğraşma. Azap sana iner; razı oluncaya kadar başından kalkmaz. Kadere razı olmalısın ve kalbinden halkı bir yana atmalısın. Halkın Yaratan'ına böyle varmalısın. O'na kalbinle varsan gerek. Sırrınla O'na yol bulmak icap eder.


Hakk'a uymaya güçlü isen, yap. Peygamber (S.A.) efendimizin yoluna koyulmaya niyetli isen, durma. Salih kullarına hizmet diliyorsan, bekleme. Dünya ve âhirette sana bunlardan daha yararlı şey yoktur. Dünyanın bütün varlığına sahip olsan, kalbine bir şey koyma. Diğer dünyalık kişilerin kalbine benzetme. Kendiliğinden bir toza bile sahip olamayacağına inan. Asıl hazine, yalnız Hak Teâlâ’nın birlik nurunu kalbe koyabilmektir. Bunu yapabilen her halinde onunla olduğunu bilir. Vereceği her hükmü onun emri ile verir. Bütün insanlar, onun vereceği hüküm önünde eşittir.

Yazık sana, haddini bil. O büyük insanlara karşı senin değerin nedir ki?.. Senin bütün dert edindiğin şey, yemek, içmek ve diğer şeyler... Giymek, göze gözükmek, dünyalık toplamak vs... Dünya işine çok çalışan âhiret işine çalışamaz. Semirmek için yorulmaktasın. Ama o topladığın etleri böcekler yiyecek... Yerdeki hayvanlara yem olacaksın.


Peygamber (S.A.) efendimiz şöyle buyururlar:

- «Her gün, sabah öğlen, bir melek bağırır:

- Ey insan oğulları, ölmek için doğunuz; yıkılması için evler yapınız, düşmanlar için mal toplayınız.»


İman sahibinin, bütün işlerde iyi niyeti vardır. Dünyada dünya için çalışmaz. Dünyada kaldığı süre öbür âlem için binalar kurar. Mektepler yapar. İnsanları birbirine bağlayacak, birleştirecek iyi işler görür. Müslüman kardeşlerinin geçit yollarını süsler. Bunlardan başka bir iş yapacak olsa, o da yavruları için, yolda kalmış ve fakirler için olur. Bunları yapmaktan gaye, yerine öbür âlemde bunlardan daha iyisini bulacağıdır. Dünyada nefsi, tabiî hevası için bir şey yapmaz. Âdemoğlu doğru olsa, Hak onunla olur. Bütün işlerinde Allah ona yardımcı olur. Bir şey kaybetse Allah için olur. Bulduğu yine O’nun için olur. Kalbi peygamberle birleşir. Peygamberler ne getirmişlerse onu kabullenir. Söze, işe ve imana dayanan her ne gelmiş ise kabul eder. Bu halin yararı hem dünyada hem de öbür âlemde olur.


Allah’ı anan daima diridir, ölmez. Bir hayattan öbür âleme geçer. Bir andan fazla ölüm acısı ona gelmez. Allah'ı anmak kalbe yerleşince, kul daima Allah'ı anar. Dilinden bir şey demese bile o, Allah'ı anmış olur. Kul Allah'ı andıkça Hakk'a uyar ve O’nun işlerine muvafakat eder. O’nun yaptığı işlere ses çıkarmaz.


Hakk'a uymamız ve onun emirlerine boyun eğmemiz gerekir. Biz yazın geldiğine hakikaten inanmayacak olursak, ensemiz yandığı zaman inanırız. Kışa yaza inanmak, onları olduğu gibi kabul etmek, onların eziyetini hafifletir. Onlara inanmış olan gereğini yapar, kurtulur. Yazın serinlik bulur, kışın sıcak edecek şeyleri hazırlar.


İşte belâlara da inanmak, bunun gibi bir şeydir. Sıkıntı ve darlığı giderir. Belâ ve âfetlerin, gelişine inanan onların gelişine hazırlık yapar; yapınca cümle sıkıntıdan emin olur. Belâ ve âfet için asıl hazırlık, onların Hak tarafından gönderilmiş olduğuna inanmaktır. Sabırlı olmaktır 

Allah yolcularının hâli ne kadar hoştur. Onların hâli ne kadar iyidir. Hak katından onlara ne gelse, hoşluk olur. Onlar, marifet şarabını içmişlerdir. Hakk'ın lütuf kucağında yatarlar. O’nun ünsiyeti ile ülfet ederler. Şüphesiz bu halleri için onlara güzel makam verilmiştir. Hak Teâlâ'dan başkasını görmemek zevkini tatmışlardır. Onlar, Mevlâ'nın eli altında birer ölüdür. Heybet nuru, onları bu hale getirmiştir. Allah dilerse onları diriltir. Hak önünde onlar Ashab-ı Kehfdir. Allahü Teâlâ, Ashab-ı Kehf hakkında şöyle buyurur:

- «Onları bir sağa, bir de sola çeviririz.» (Kehf/18)

O büyükler, insanların en akıllısıydı. Bütün hâlde Yaratıcılarından marifet ve kurtuluş dilediler. Bütün gayeleri buydu.


Yazık sana cehennemlik işleri yaparken cenneti umuyorsun!.. Bir şey beklenmemesi gereken yerde, çok şeyler umuyorsun! Geçici şeylere kanma. Onu senin sanıyorsun; ama yakında elinden alacaklar. Aziz ve Celil olan Hak, hayatı sana emanet verdi. Bu hayat sana ibadet için verildi. Onu senin sandın, istediğini yapmaya kalktın. Zenginlik bir emanettir. Emniyet, şöhret, mansıp birer emanettir. Yanında ne kadar iyilik varsa hepsi birer emanettir. Onları yerinde kullan. Onları kullanışında ifrata varma. Tefrit de etme. Ne ileri git ne de geri kal... Sana verilen her şeyden sorumlusun ve hepsi geri istenecek. Elinizde bulunan bütün nimetlerle, Allah’a kulluk yapmaya bakınız. Her sevdiğinizi Hak yolunda harcayınız. Allah dostları katında siz, bir didinme hevesindesiniz. Siz de onlar gibi olunuz. Onlar selâmet istiyorlar. Bu selâmet, dünyada ve âhirette Hak'la olmaktır. 

Rızkın için üzüntüye düşme. O seni arar; öyle arar ki, sen onun kadar arayamazsın. Bugünkü geçimin tamam olunca ötesini bırak; yarını arama. Geçen günü aramadığın gibi onu da arama. Yarına ereceğin belli değil. Ya sabahlarsın veya sabahı bulamazsın. Hazırla uğraş. Bugününü düşün. Eğer Hak irfanına erseydin; O'nunla olurdun. O'na inanır, rızık peşine düşmezdin; O'nunla meşgul olurdun. O'nun heybeti seni geçim işlerinden çekerdi. Allah'ı bilen, bir şey dileyemez hale gelir.

İrfan sahibi, Hak tecellisi önünde dilsizdir. Tâ, insanlara gönderilinceye kadar böyle, insanlara gönderildiği zaman dili açılır. Dilindeki tutukluk kaybolur.


Musa (a s.) peygamber, çobanlık yaparken dilinde tutukluk vardı. Acele konuşurdu; tutulur, kalırdı. Allahü Teâlâ, onu Firavun'a gönderdiği zaman dilini açtı. Bunun için Musa peygamber şu dilekte bulunmuştu: 

- «Dilimdeki bağı çöz ki, sözlerim anlaşılsın.» (20/28)

Bu duanın derin özünde şu mânalar saklıdır:

- «Ben bir zamanlar çobandım. Hayvan yaymakla meşguldüm. Dilimin açılmasına lüzum yoktu. Ama, şimdi öyle değil; insanlar arasına karışacağım. Senin varlığını onlara anlatacağım. Bu sebeple dilimdeki tutuk halin geçmesini talep ediyorum. Onu gider»

Musa peygamberin dilinin tutukluğuna dair şu hikâye vardır ki, bundan başkası da anlatılır:

- Musa (as.) peygamber çocuktu. Firavun ile hanımının yanında idi. O zaman konuşacak durumu yoktu; fakat birden doksan kelime konuştu. Başkası o yaşta konuşamazdı. Bu hâl az devam etti. Bir kaza oldu. Sebebi bilinmeyen bir hâlle ağzına ateş koymuştu. Bu ateş onun diline tesir etmişti. Dilinde bu yüzden tutukluk olmuştu. Bu işi yaptıran Allahü Teâlâ Hazretleridir.

Ey evlâd! İrfanın az. Seni öyle görüyorum. Peygambere karşı da aynı haldesin. Onu tam anlamıyorsun. Allah'ın sevgili kullarına da irfan duygusu taşımıyorsun. Onun, Peygamberler makamında olan abdâlları vardır. Yeryüzünde onun halifeleri bulunur. Bunların ne gibi alâmeti olduğunu anla. Neden bunların hâlinden boş bulunuyorsun?


Se, içinde kuş bulunmayan bir kafes gibisin. Boş bir eve benziyorsun; yıkık, virane halin var. Bir ağaçsın ki, kurumuş, yaprakları dökülmüş.


Kulun kalbi, İslâmla mamur olur. Sonra onun hakikatine tam ermekle düzelir. Buna da:

- Teslim olmak; O'na candan teslim olmak, denir.

Cümle varlığını Aziz ve Celil olan Allah'a ver. O'na teslim olursan, nefsine sahip olman kabil olur. Kalbini alır, bir hoş halde gezersin; benliğini yitirirsin. Halkı da bırakır, Hak önünde durursun. Bu anda halk yoktur; senliğin yoktur. Mevlâ dilerse seni halka katar; elbise giydirir, düzenli bir hâlde kullara gönderir; emrini onlara tebliğ ettirir. Hem kendi özünde hem de halk arasında ilâhi emirlerin mümessili olursun. Bu işte Peygamberin rızası da seninle olur. Halka gönderilince kendiliğinden iş yapmaya kalkmazsın. Beklersin, onun sana vermiş olduğu cümle hükümleri kabullenirsin.

Hak Teâlâ’ya yönelen herkes Musa peygamberin şu sözünü der:

- «Razı olasın diye, sana acele geldim.» (Taha/84)

İman sahibi bu gidişi kalp adımıyla yapar. Hak'tan gayri varlıklardan soyunduktan sonra O’nun önünde el bağlar, durur. Kalp haliyle bunu yapar. Hal lisanı ile Musa peygamberin konuştuğunu konuşmaya koyulur:


«Dünyayı bıraktım, âhiretten vazgeçtim, cümle halkı bir yana attım. Sebepler bana yakın olamaz. Sen'den başka yaratıcı tanımıyorum. Hemen Sana koştum; beni bağışlayasın ve razı olasın diye geldim. Şimdiye kadar onlarla oluşumu yüzüme vurma, Allahım!»


Ey câhil! Sana n'oldu? Söylediklerimden sana nasip yok. Bu nasipsizlik seni nefse kapattı. Dünyaya ve tabiî olan kötü arzulara itti. Kulların kulusun. Onları Hakk'a ortak yapmaktasın. Onların yarar ve zararını beklemektesin. Cennete köle oldun. Ona girmekten başka emel beslemiyorsun. Ateşten korkar oldun. Sanki ona tapmaktasın  Siz neredesiniz? Hepiniz, kalplerin sahibi olanın elinde bulunmaktasınız. Basiretlerinizi o evirir, çevirir. O söz sahibidir. Bir şeye, ol der, olur.


Ey evlâd! Tâatına aldanma. Onunla öğünüyorsun, hâlin bu. Subhân olan Hak Teâlâ'dan makbul olmasını dile. Tâat halinden başka hale çevrilmekten hazer et. Bir gün iç temizliğin için «Kararsın!», tâatın için de «Mâsiyet olsun!» emri verilince ne yaparsın? Elinden ne gelir? Bu durumda sana ben ne yapabilirim?..


İrfan sahibinin yanında yabancı kalamaz. Onu aldatacak olmaz. O aynı zamanda kendinden emin de olamaz. Dünyadan çıkıncaya kadar bu durumu devam eder. Mevlâsı ile arasındaki mevcut emaneti yerine getirir. Tâ o emanet yerine teslim edilinceye kadar...


Ey cemaat! Size kalp işleri düşer. Size asıl o gerek... Onda, tam ihlâsa sahip olmak icap eder. Kalbi olgun ihlâs hâline getirmek için, Allahü Teâlâ'dan başka bütün varlığı silmek gerek. İhlasta ve diğer hallerde marifet asıldır. Öbürleri ona eklenir.


Sizleri yalancı ve sahtekâr görüyorum. Sözlerinizde ve işlerinizde hep böylesiniz. Gizli yaptığınız işlerde yine öylesiniz. Açık yaptığınız işlerde yine aynı yolu takip etmektesiniz.


Sebatlı haliniz yok. Söze gelince bol!.. Fakat işleriniz sebatsız ve devamsız... Her zaman sözleriniz yalnız kalmakta. Buna iş eklense bile ihlâs olmadığı için bir şeye yaramıyor. Hele Tevhid haline hiç yanaştığınız yok. Bunları anlamak bana güç değil. Mihenk taşı elimde. Seni sevindirecek şey de bende var.


Hak Teâlâ'dan kabul istemek ve kabul olması için gerekenleri yapmamak sana ne sağlayabilir? O'nun rızası kuru kuruya istenirse ne iyilik getirebilir? Erimek için kaba konduğun zaman her şeyin, meydana çıkar. Ateş yanar, erirsin; arkasından ferman gelir:


- İşte şu siyahtır, şu da beyazdır!..


Ayrıca şüpheli olanlar da meydana çıkar. Her biri için ayrı ayrı kıymet biçilir. O gün bütün saklılar meydana çıkınca şöyle bir hitap gelebilir:


- Bütün işlerinize nifak karışmış olduğundan, hiçbiri kabul edilmeyecektir!..


İşte işler böyle... Her ne ki, Hak'tan gayri için yapılıyor, o boştur, hebadır. Yapınız, seviniz, sohbet ediniz; fakat kimin için?.. Yeryüzünde benzeri olmayan, her zaman gören ve işiten için olsun. Elinizdekini atınız, sonra yerinizde durunuz. O'na lâyık olmayan hiçbir şey sizde kalmasın. Daha sonra O'na ne lâyıksa onu getiriniz. Nefyiniz ve isbatınız O'nun için olsun. Bunu Hak Teâlâ sever. O'nun sevgili Peygamberi ise, O sevdiği için sever. Onların sevdiğini yapmak size düşer. Bunları yapabilirsiniz. Yapılamayacak şey zaten söylenmez. Başardığınız takdirde şüpheli şeyler kalbinizden çıkar. İçinizdeki tembellik hali kaybolur.


Allah ve O'nun Peygamberi ile manen sohbet ediniz. İyi kişilerin meclisinde bulununuz. Bunların karşısında çok edepli olunuz. Onlara hürmeti elden bırakmayınız. Onların üstünlüğünü hemen kabul ediniz.


Kurtulmak ümidi besliyorsanız, yanımda edepli oturunuz. Edebini bilmeyen bana uzak dursun. Boş ve fuzulî şeyleri yığmakta devam ediyorsunuz. Hiç olmazsa benim yanımda bulunduğunuz zaman onları bırakınız. Gününün çoğunu boş şeyle telef eden zat nasıl O'na yakınlık ümidi besleyebilir ve basit şeyleri derleyen ona karşı nasıl İyi  edep İddiasında bulunabilir? Bunların mümkün olmayacağını biliyorum. Fırıncı ekmek işini bilir. Aşçı yemekten anlar. Her san'atkâr kendi işini öğrenmiştir. Davetle görevli olanlar, kimi çağıracağını ve nereye götüreceğini bilir. Karşısında hazır olanların hepsinin kabiliyetini bilir, ona göre konuşur.


Dünyanız kalbinizi köreltti. Bu yüzden iyi şeyleri görmekten mahrumsunuz. Dünyanın kötü varlığına katıldınız. Onun içine düştünüz, ezildiniz. Sizleri, haber vermeden yavaş yavaş perişan etti ve nihayet sizi boğazladı. Onun acı şarabını içtiniz. Sarhoş oldunuz. Bu arada elinizi kesti, çolak etti. Gözlerinize mil çekti, kör oldunuz. Ayaklarınızı da kesti, yürüyemez hâle geldiniz. Bunlar yapılırken siz, hiçbir olanın farkında olmadınız; çünkü sarhoş olmuştunuz. Ancak ayıldığınız zaman anladınız. Ama, o zaman iş işten geçmiş oldu. Size yapılanı yapıldıktan sonra anlamak neye yarar ki?..


İşte dünya sevgisi ve sonu... O bir defa sevilmeye görsün, ötesini yapar. Her belâ ondan gelir. Mal toplamak hırsı, elem ve kaygılar, onun peşinden ilerler. Dünyanın işleri böyledir. Ondan çok sakınınız.


Ey evlâd! Sana kurtuluş yoktur. İç hâlin dünya sevgisi ile dolu oldukça kurtulma ümidin boşunadır. Ey Hak sevgisi iddiasında bulunan, iddian boştur. Dünya sevgisi içini kaplamış, önce onu içinden at. Bu hâlinle iyileri de görmen kabil olmaz. Ayrıca âhiret sevgisini de kalbinden atman gerek. Dünya ve âhiret sevgisini içinden çıkarıp Mevlâ sevgisi ile dolu olduğun zaman kurtulabilirsin. Mevlâ’ya ermek için baş şart bunlardır.


Hak'tan gayri bilcümle şeyleri bırakmak insanı kurtarabilir. Allah sevgisi ile olan irfan sahibi ne şunu ne bunu sevebilir: Hak’tan ayrı bildiği her şeyi bir yana bırakır ve onlara ilgi duymaz. Ermek arzusunda olan böyle yapar.


Zaman gelir, sevgi hâli tamam olur ve bu hâlde doğruluğa erilirse, dünyalık kısmetler kendiliğinden gelir. O gelen yeter. Sahibini yormaz. Huzuru bozmaz. Öbür âleme geçtiği zaman, üzülerek buradan ayrılmaz. Terk ettiği birçok şeylerin daha iyisini orada bulur. Yaptıkları onu Hak kapısında beklerler. Yaptığı iyi şeylerin kaybolmadığını orada görür. Kaybolmalarına imkân yoktu, çünkü hepsi Hakk'a terkedilmişti. O'nun rızası için onlara ilgi duyulmamıştı. Dünyada basit görünen ve bu yüzden ilgi duyulmayan şeyler o âlemde, insana neler kazandırmaz ki?.. Burada az şey orada çok büyük ve hayırlı olur. Yeter ki, yapılanlar Hakk’ın rızası için olsun...


Allahü Teâlâ, sevdiği kullara istediğini verir. Onlara istemese dahi eksiksiz ve bol gönderir. Hepsinin nasibi ve kısmeti önceden ayrılmıştır.


Kalbin arzuları iç âlemden gelir. Ötelerden coşar yerini bulunca durur! Nefsin kötü arzuları ise dış âlemden koparak gelir ve sahibini azdırır. Bunların ikisinin tatmini bir arada olamaz. Birinin tatmin olması, öbürünün yıkılmasını doğurur. Kalbin nasibi için nefsin arzusunu kırmak icab eder. Nefsin arzusu kırılınca, kalbin haz yolları açılır. Kalp doyduktan sonra, nefsin kısmeti de açılır. Tatmin edilmiş kalbin sahibi olan nefse iyilik emrolunur. O hâldeki nefis mutmaindir. Hak ve hakikat karşısında boynu eğik olur; dik kafalı olmayı bırakır. 

Sana dünyalığın kötü yönlerini sevdirmek isteyenlerle oturma. Onun kötülüklerinden kim sakındırıyorsa onu bul. Her şey cinsini çeker. Her şeyin parçası  kendi aslını arar. Seven sevgilisini arar. Ta onu buluncaya kadar aramaya devam eder. Allah için sevişenler, O'nun uğruna sevgi gösterisi yaparlar. Bundan sonradır ki, Allah onları sever. Birinin sevgisini öbürüne kenetler. Kuvvetlerini bu sevgi ile verir.


Allahü Teâlâ'dan bu yardımı aldıktan sonra kulları ona çağırırlar. Bu uğurda birbirlerine yardımcı olurlar. Kulları kötü şeylere çağırmazlar. İmana, tevhide çağırırlar.


Acıma duygusu ile kulların elinden tutar, hak yola aparırlar. O yüce kapıya kadar getirir, durdururlar. Ondan ötesi kulun elinde değildir. Ev sahibi dilerse içeri alır.


Hizmet edene, hizmet edilir. İyilik yapan iyilik bulur. Verene verilir. Bugün yaptığın işler, ateşe götürecek şeyler olursa, yarın gideceğin yer orasıdır. Hangi yolu tutuyorsan ondan başka yola gidemezsin. Nasıl olursanız idareciniz ona göre olur. Karşınıza çıkan işler, hep yaptığınızın karşılığıdır. Cehennem ehlinin işini görürken Cennet ümidin boştur. Cennete girecekler gibi iş tutmadıktan sonra, nasıl oraya girmeyi istersin?..


Dünyada hakikî kalp sahipleri tanınır. Onlar kalbe önem verirler. Dış duygular onlara göre sonradan gelir. Kalbi bırakıp yalnız kalıpla olmazlar. Bunu yetersiz görürler. Kalbin haberi olmadan tutulan iş neye yarar? Riyakâr, dışından amel eder. İhlâs sahibi, kalbini hak yola koyar. Allah için iş tutan, önce kalbini, sonra dış varlığını yola getirir. İman sahibi, yaptığı iyi işlerle diridir. İçi bozuk adamı yaptığı işler perişan eder, öldürür. İman sahibi, yalnız Allah için iş yapar; dirilir. İçinde bozukluk besleyen, halkı görür, onlara göre amel eder, kalbini öldürür. Halktan övülme ve fayda beklemek münafık için ölümdür.


İman sahibi gizlide, aşikârda, darlıkta, genişlikte, içinde ve dışında aynı hareketleri yapar. İki türlü iş görmez. Münafık ise, yalnız halk yanında iyi iş tutar. Sonrası yok...


Genişlik geldiği zaman iyi, sonrası boş... Herhangi bir darlığa girdiği zaman sanki dili ile imana girdiğini, Allah'a, peygamberlere ve meleklere iman ettiğini kimseye söylememişe benzer. Kıyamet gününü ve öldükten sonra dirilmeyi hiç duymamış gibi olur. Sanki hesap verecek kimse kendisi değildir. Onun zaten İslâmiyeti kabulü sadece kelleyi kurtarmak ve Müslüman cemaati arasında rahat dolaşmak içindir. İlâhî azap ve ateşte yanma korkusundan Müslüman olmaz. Çünkü o bunlara inanmaz. Oruç tutar. Namaz kılar, dini bilgileri öğrenir. Ama bunların hepsi Müslümanların yanında... Onlardan ayrı, kaldığı an, küfre, kötülük yollarına koyulur.


Allahım, bu kötü hâllerden sana sığınırız. Şu anda dünyadayız. Bizi o kötü insanlardan kurtar Yarın öbür âleme geçtiğimiz zaman, yine bizi onların arasına katılmaktan koru. Âmin! 

Ey evlâd! İşlerde sana gereken dürüst olmaktır. Gözünü, yaptığın işlere dikme. Onlardan gelecek yararı bekleme. Bir şey yaparken, halktan ne bir şey um ne de yüce Yaratıcı'dan ısrarla karşılık iste. Kulsun, efendinin rızasını gözet. O'nun hazinesindeki güzel şeyleri umma. Yalnız O'nu dileyenlerden ol. O'nun özünü dile ki, istediğini versin. O seni sevdikten sonra, her şeyi senin olur. Dünya ve âhirette O'nun cennetine girersin. Dünyadaki cennet O'nun yakınlığıdır. Âhiretteki asıl cennet ise O’nun varlığına nazardır. O'nun yapmış olduğu vaadler, yaptığın işlere yeter, hem de artar. Korkma, vermezlik etmez.


Ey evlâd! Malını ve nefsini O'nun kader eline teslim et. Varlığını O'nun hükmü önüne ser. Satılacak şeyleri alana bırak. Bırak alsın, parayı bugün ödemezse yarın öder ve kıymetinden daha fazlasını verir. 

Ey Allah'ın kulları, nefsinizi O'na teslim ediniz. Parayı ve para edecek şeyleri düşünmeden O'na bırakınız. Söyleyiniz:


- Nefis, mal, cennet senin olsun. Zatından gayri şeyler de senin olsun; bize Zâtını ver. Başkasını istemiyoruz.


- Bize ev verirsin, içinde Sen olmayınca neyleriz?


- Yola çıktığımızda, yol arkadaşımız Sen olmadıktan sonra yolculuğu ne yaparız?


Ey cenneti isteyen, onu almak ve güzelleştirmek bugün olmalıdır; yarın olmaz. Bugün onun sularını akıt, ırmaklarını çoğalt. Yarın yapamazsın. Hakk'ı bulursan hepsi kolay olur.


Ey cemaat! Kıyamet günü kalpler karışık olur. Gözler döner. Ayaklar yerinden kayar. O gün her iman sahibi, iman kuvvetine göre ayakta durur. Kötü şeyleri bıraktığı miktar tutunabilir. Dünyada iman üzerine ne kadar sebat etmişse orada da o kadar dayanması kabil olur.


O gün zalimler, O'na teslimdir; nasıl zulüm ettiklerini görürler. Fesatçılar, O'nun eline geçmiştir. O gün yaptıkları fesadın hesabını nasıl verirler, görürsün. O gün, iyilik kabul etmeyenler, ıslah olmayanlar, huzura alınmışlardır, efendiden kaçmanın, iyilik kabul etmemenin ne demek olduğunu anlarlar.


Ey evlâd! Sonu bekle. Şu anda yaptıkların iyi olabilir. Fakat sonu?.. İşte onu düşünmen gerek. Bu yüzden daima Hakk'ı iste. Sonun iyi geçmesini dile. Hak Teâlâ'dan bunu iste. O’na hangi iş sevgili ise, onun üzerine ruhunun alınmasını dile.


Sakın, yine sakın, tevbe edip tevbeni bozmayasın. Kötü şeyi bıraktıktan sonra ona dönmekten çok kork. Herhangi birinin sözüyle tevbeni bozma. Nefsine, şahsi arzularına ve kötü şeylere uyma. Mevlân'a muhalif olmaktan kork. İşte böyle, bugün isyan edersen, yarın Mevlâ seni perişan eder. Sana yardım elini uzatmaz.


Allahım, bizi tâatında kullan; yardım et... İsyan ettirip rezil etme... Ve «Dünyada iyilik ver. Ahİrette iyilik ver. Ateşte yanmaktan bizi koru.» (Bakara/201) Âmin! 





$50

Product Title

Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button. Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button

$50

Product Title

Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button. Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button.

$50

Product Title

Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button. Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button.

Recommended Products For This Post
 
 
bottom of page