top of page

KADERE İTİRAZ ETMEMEK

ree

Bu sohbette; Şeytanı yenilgiye uğratmak mümkün mü? Ölmeden önce ölmek ne anlama geliyor? Kader nedir? Nefsin ıslahı için ne yapılmalı? Sıkıntı, yalnızlık ve korku nasıl geçer? “Kalbi temiz olmak”, insanı kurtarır mı? Kaderde olan şeyler başa gelmeye başladığı zaman ne yapmalıyız? Tevekkül ve ihlasın ölmesi ne demektir? Kadere karşı çıkan nefsi, Allah'ın takdirine nasıl razı edebiliriz? Konularına değiniliyor .

Kader başa geldiği zaman gönderene kafa tutmak, inancı öldürür; Tevhid (Allah’ı birleme) nurunu söndürür; tevekkül ve ihlâsı yok eder.

İman sahibinin kalbi, niçin ve neden oldu, gibi sözleri bilmez. Belki «şundan veya bundan oldu», gibi yersiz lâfları da dile getirmez. Bildiği tek şey vardır, oda:

- Baş üstüne, hoş geldi; safalar getirdi… diye karşılamaktır.

Nefis, tümüyle muhalefet safında durur. Durmadan niza çıkarır; daima karışıklık ister. Onun ıslâhını dileyen, cihad ehli olsun. Ta şerrinden emin oluncaya kadar. O nefis, şer içinde şerdir. Onunla cihad edersen emin olabilirsin. Neticede göreceksin ki, hayır içinde hayır oluyor. Cihad devam ettiği müddetçe onu her iyiliğe uyar bulursun. İbadetleri hoşlukla yapmaya koyulur. Ve bu uyarlık mükâfatı olarak şu İlâhî hitap ona gelir:

- «Ey mutmeinne (sakin, Hakka uyar) nefis, Rabbine dön. O, senden razı;

sen de ondan hoşnut olarak…» (Fecr/27, 28, 29)

Bu cihad sonunda, nefse itimat caiz olur. Çünkü, şerli yönü ıslâh olmuştur. Nefsi halkın eline bırakma… Ta ki, mânevi pederi İbrahim’e (a s.) nisbeti yerinde olsun…

O ki, nefsi bir yana atmıştı ve herkesten ayrı tutmuştu. Şahsî hevesini söndürmüştü. Boşlukta uçuyordu. Bütün varlığı ile sakindi. Her şey onu ateşten korumaya geliyordu. Ama, onun bunlara aldırış ettiği yoktu. Allah’tan başka kimseden talebi yoktu.

- «Onun hâlimi bilmesi, bana yeter» diyordu.

Çünkü tam teslim olmuştu. Hakkı ile tevekkül etmiş, Rabbin zatına sığınmıştı. İşte bu sığınmadır ki.

- «Biz ateşe: İbrahim’e yakıcı olma, serin ve selâmet üzre ol dedik.» (Enbiya/69) mealinde gelen İlâhî fermanın inzaline sebep oldu.

Sabırlı kullara, Allah’ın bu dünyada hesapsız yardımı olur. Âhirette ise sayısız nimetleri… Şu Âyet-i Kerime sözümüze şahittir:

- «Sabırlı kulların mükâfatı bol ve hesapsız verilir.» (Zümer/10)

Sabırlı kulların bu âlemde çektiği cefa, onun gözünden kaçmaz.

Siz, bir an olsun onun uğruna sabır yolunu tutun; yıllarca ecrini alırsınız. Zaten ömür boyunca «Kahraman» lakabıyla gezen, onu, bir anlık cesaret sonunda almıştır. 

«Allah sabırlı kişilerle olur.» (Bakara/153). Bu oluş, maddî bir terim değildir, manevîdir. Sabırlıyı Allah zafere ulaştırır, yardımını bol eder. Siz sabra devam ettikçe her an yardımcınız O olur. Yeter ki, O’na bağlanmayı ve O’nun varlığına sığınmayı bilesiniz. O’nunla sabredin, O’nunla ayık olun; gaflet uykusundan uyanın.

Uyanmayı, ölüm anına bırakmayın; önceden uyanın. Biliniz ki, o anda uyanmanız sizi felâketin kucağından çeviremez. O’nun huzuruna varmadan uyanın. O’nun şedid (şiddetli, sert, güç) emirlerini duymadan gözlerinizi açın. Sonra pişman olursunuz; ama ne çare ki, faydasız olur.

Kalplerinizi ıslâh etmeye çalışın. Çünkü onun salâh bulması bütün varlığın salâha ermesi sayılır. Bu mevzuda, Peygamber (S.A.) efendimizin şu Hadîs-i Şerifini anlatmak yerinde olur:


- «Ayık olun, insanda bir et parçası vardır. O iyi olunca, bütün duygular güzelleşir. O. Fesada uğrarsa bütün duygular iyiliğini kaybeder... işte o et parçası Kalp’dir.»

Kalbin salâhı, takva, tevekkül ve bütün işlerde ihlâs sahibi olmakla mümkündür. Fesadı ise bunların yokluğu ile olur.

Kalp, şu bünye kafesinde bir kuş gibidir ve bir şişe içinde saklı inciye benzer; hâzinede gizli, muteber bir meta gibidir. Bakılacak şey, kafes değil, içindeki kuştur. İçindeki inciye bakılmalıdır, şişeye değil. Hâzinedeki muteber nesne dururken, duvarına, kerpicine bakmak neye yarar.

Allahım, duygularımızı tâatında kullan. Kalplerimizi marifet nurunla doldur. Hayatımız boyunca yolunda kalmak için bizlere başarı ihsan eyle… Bizleri geçmişteki iyilere kat. Onlara verdiğini bize de nasip et. Onlara Zâtını vermiştin; bize de ver. Âmin!..

Ey Cemaat! Allah yolunda olun. Salihler, böyle yaptı da erdi. Siz Allah yolunda olursanız, O da size yardımcı olur. Salih kişiler, hak yolda böylece erdiler; bir an bile İlâhi yardım onlardan kesilmedi.

Hak katından çıkacak kararların lehinize olmasını arzu ediyorsanız, O’nun tâatına koşun. O’nun yolunda sabırla devam edin. Yaptığı işlere boyun eğin. Hakk’ın hükmü ne olursa olsun, razı olun. Gerek size gerekse başkasına bu yolda her ne ki geldi, uhdenize düşen razı olmaktır, teslim olmaktır.

Allah yolcuları dünyayı bir yana attılar. Kısmetlerini alırken takva eli ile aldılar. Bu arada verâ’ (şüphelileri bırakma) halini de bir yana atmadılar. Bu hali benliklerine sindirdikten sonra öbür alemi istediler. Bu işleri bitince, âhiret yolculuğuna hazırlık yapmaya koyuldular. Nefislerine karşı isyan bayrağını çektiler. Yaratanları önünde boynu bükük ve tâat ehli oldular. Onların vazifesi, önce nefislerini yola getirmek, sonra başkalarını… Önce özlerine öğüt verdiler; sonra da başkalarına…

Ey evlâd! Önce nefsine öğüt ver. Onu yola getir; sonra da başkalarını… Sana nefsin özelliklerini bulmak başlıca vazifedir. Bunu yapmadan başkasına gitme. Senin, henüz ıslâha muhtaç hallerin vardır. Bunu sen de biliyorsun. Yazıktır; bunu bildiğin halde, gayrın ıslâhı sana nice nasip olur?.. Gözlerin bir adım öteyi görmüyor. Körleri neyinle yola getirmek sevdasındasın?.. İnsanları, ancak, ileri görüşlü ve basiret sahibi olanlar yola getirebilir. Daimî dalgalarla kabaran denizden ancak Mahmud (S.A.) (Peygamberimiz) kurtarabilir ve onun hakiki vârisleri… İnsanları Allah’a, Allah’ın irfan ve tam iman nasip ettiği kimseler götürebilir. Ama, onun hakikî ilminden ve irfanından nasibi olmayanlar, öncü olamazlar. 

Hak tasarrufundan sana lâf açmak düşmez. Sana gereken; O’nu sevmek ve O’ndan gayrı kimseden korkmamak. Ve bütün işleri O’nun uğruna görmek… Bunlar kalple olur. Dil gürültüsüne getirip söze boğmakla olmaz. Sonra mihenk taşına vurulunca utanırsın. Herkesin içinde iddia etmek yakışmaz. Kuru dâvaya kimse inanmaz. Halk arasında söylediğin sözleri, yalnız kaldığın zaman da söylüyor musun?.. Aynı duyguları tek başına kaldığın zaman da duyman kabil oluyor mu?.. İşte, en Önemli iş, bu oluyorsa mesele yok… Kapı önünde tevhid, içeri girince de şirk!.. Yakışır mı?.. Bu, nifak alâmetidir. İçi bozuk olmanın ta kendisidir.


Acırım sana. Sözün ittika (Günahlardan ve bütün kötülüklerden sakınan) dan açılıyor, kalbin ise fitne çıkarmaya meyyal. Şükrü dilinden bıraktığın yok; ama kalbin daima itiraz halinde. Allahü Teâlâ bir kudsî hadis’te şöyle buyurur:

- «Ey insanoğlu, iyiliğim sana daima inmekte; ama senin de kötülüklerin bana gelmekte… Bu nasıl oluyor?..»

Tehlikede olduğunu görüyorum; acıyorum. Allah’a kul olduğunu iddia ediyorsun, ibadet ederken de kalbinde başkasını saklıyorsun. Hakikî mânada O’na kulluk etseydin, O’nda yok olurdun. O’nun varlığında erir, kaybolurdun.

Tam imana sahip olan, nefs şeytanına boyun eğmez. Şahsî arzularına uymaz. Aslında iman sahibi, nefis denen bir şeye hak tanımaz. Hakkı tanınmayan ve bilinmeyen bir varlığa nasıl boyun eğilir ki?.. Hele kötülüğü herkesçe müsellem olunca… İman sahibi, Rabbinden başkasına inanmaz ve varlık tanımaz, onun gayrını bir yana atmıştır. Hele dünyalık şeylerden hiç hoşlanmaz, öbür âlemi arzular. Bu hale eren, elbette ki Mevlâsı ile olur. Bütün kulluğunu O’nun uğruna yapar. Cümle vaktini O’nun yolunda geçirir.

İman sahibi, can kulağı ile şu İlâhî hitabı işitmiştir:

- «Onlar yalnız Allah’a kullukla emrolunmuşlardır. Din yolunda pâk ve ihlâs sahibi olarak.» (Beyyine, 5)

Varlığında beslenen halkı, Hakka eş etmekten sakın. Allah’ı tevhid et. Çünkü bütün eşyanın yaratıcısı O’dur. Her ne varsa hepsi O’nun elindedir. Ey O’nsuz şey arayan adam, başta aklını ara… Sen aklını yitirmişsin. O’nun hâzinesi dışında bir şey var mı?.. Şu âyet-i kerimeyi iyi dinle:

- «Bize göre, saklı hiçbir şev yoktur. Her şey bize malûmdur.» (Hicr/21)

*

Ey evlâd! Kader oluğu altında uyu. Uyurken sabra yaslan. Önce uyur görün, sonra tam uykuya dalar, hakikate erersin. Kurtuluş yolunu gözeterek kulluğa devam et. Böyle devam ettikçe, iyilikler akar, gelir. Yazılandan gayri gelmez. Bu arada iyi olmayacağını sandığın şeyler de gelebilir. Tam arzu ettiğin de gelir; hepsini hoş gör.

*

Ey cemaat! Kadere uyun. Bu yolda hayli emek sarf eden Abdülkadir’e dönün. Onun tuttuğu yolu siz de benimseyin. Kader, yolunda boynu eğiklerden olduğum için beni Kadir’e (Allah’a) ulaştırdı. 

Geliniz, varlığımızı bir yana atarak O’na koşalım. Bu yolda biraz da perişanlık çekelim. Halk bizi rezil (!) görsün. Ne çıkar! Biraz zahmet çeksen, O’na vardıktan sonra hepsi geçip gider. İçimize ve dışımıza sultan kesilen nefsimizi Hak yoluna çevirelim. Cihan Şafii’nin elçisine başvuralım. Onu gönderenin hatırı için elini eteğini bırakmayalım. (Peygamberi kastediyor. Peygamber’e ulaştırıcı ve kavuşturucu olması sıfatıyla kendini kastetmesi de muhtemel) Tazim bizi küçültmez. Bilâkis yükseltir. Size bir elçi gelse sözlerini dinlemeden kapıya mı koyarsınız?.. Tecrübe etmeden itimatsızlık mı beyan edersiniz?.. Onu sevin ve ona bağlanın. Bunu yaparsanız, Hakk’ın sohbetine erer, iyilik kaynağını bulursunuz.

İşte, dediklerimi dinle, göreceksin ki velayet derecesi kapıda seni bekliyor. Sen onu aramasan dahi o seni bulur. İlâhî ilim denizinden doya doya içmen böylece kabil olur.

Onun fazilet kapısına anlattığımız yoldan gidilir. Başka yol yoktur. Fazilet sofrasına böyle oturmak kabil olur. Onun rahmeti kadere uyana gelir. Bu halin sahipleri teklerdir. Milyonda bir çıkar. Her soyda ve her kabilede bir tane ancak çıkar. Belki de çıkmaz.

Takva hali sana gerekli iştir. Allah yolunun gerçek erlerine uy. Nefsine uyar olma. Şeytan ve kötü arkadaşlarından kaç! Îman sahibi, bunların cihadından fariğ olmaz. Bunların elinden kurtulup başını dışa çeviremez. Nefisle cihad etmekten alnının teri kurumaz. Onun üzerinden ne zırhı çıkar ne de atının eğeri sökülür.

O büyükler, uykuyu yenmek için uyurlar. Nefse karşı çarpışmak için yerler. Zaruret olmadan konuşmazlar. Onlara âdet, susmaktır. Ancak Rablarının kaderi onları konuşturur. İlâhî fiiller onları konuşturur; onlar bunun farkına varmazlar. Benlikleri ölmüştür. Yarın kıyamet olduğunda duyular nasıl konuşursa, burada onlar öyle konuşur. Onları Allah konuşturur, Allah herkesi konuşturmaya güçlüdür. Sebepler yaratılır; onlar da konuşurlar. Herhangi bir iş için onların kullanılması gerekince, sebepler hazır olur.


Allah’ın dileği üstündür. Arzu ettiği şeyi yapar. O büyüklerin bu şekilde konuşmaları bir hikmete dayanır. Peygamberlerin vefatı sonunda, yerlerini bu büyükler aldı. Bir hüccet olarak konuşurlar. Her konuşmaları bir hükme dayanır Yarın kıyamet günü olunca, halkın özrü kalmaz. Çünkü müjde ve çekinme mevzuunda, her sözü bu büyükler beyan etmiştir.

Peygamberlerden sonra halk, yararını onlardan öğrenecektir Peygamberimiz:

- «Bilginler, peygamberlere vâristir.» buyuruyor.

Asıl veraset, yukarıda anlattığımız ve daha anlatacağımız huyları benimsedikten sonra başlar.

Ey emaat! Allah’ın nimetlerine şükredin. Sizde bulunan nimetleri O’ndan görün. Çünkü yaratanımız buyurdu:

- «Sizde bir nimet varsa, o Allah’tandır.» (Nahl, 53)

Hani O’nun nimetlerine şükrünüz? Halbuki O’nun iyilikleri sizi sarmıştır. Nimetleri içinde dönüp duruyorsunuz.

Halin nicedir, iyiliği başkasından gören çaresiz!.. Bir taraftan iyiliği Allah’dan başkasına mal edersin, beri yana döner, nimeti az bulursun!.. Size gerekmeyeni, yaramazı neden beklersiniz?.. Allah’ın verdiği kuvvet ve kudreti O’na isyanda harcamanıza sebep ne? 

Ey evlâd! Yalnız kaldığın zaman, seni kötü işten koruyacak duyguya muhtaçsın. Ayak kaymasını önleyecek tedbirin olmalı. Hakkın her an seni kontrol ettiğini içinden sezmelisin. Bu düşünceler varlığını sarmalı. Anlattıklarımıza şiddetle ihtiyacın vardır. Benliğini bu öğütlerle donattıktan sonra nefisle cenge çıkman kabil olur.

Halk arasında büyük olarak tanınan kimseleri ufak bir hata yıkabilir; zahidleri şehvetler perişan eder. Ebdâlleri, maddî varlığını manevî varlığa katmak isteyenleri, yersiz düşünce süründürür. Bilhassa, yalnızlık hallerinde, kötü fikirlerden kendilerini korumaları gerektir.

Doğruların yıkılışı bir an işidir. Çünkü bunlar şahın kapısında beklerler. Tek tek halkı Hakk’a çağırmaya memur edilmişlerdir. Onlar, Mahlûkata şöyle hitap ederler:

- Ey kalpler! Ey Ruhlar! Ey insanlar ve cinler! Hak yolunu istiyorsanız bana gelin! Gelişiniz kalp adımı ile olsun. Takva ve vera’ caddesinden aşın, gelin. Dünyayı bırakın. Âhireti bir yana atın. Mevlânızdan başkasını düşünmeyin. Bana bu duygularla dolarak gelin!..

İşte, ize uyanlar böyle olur. Gayretleri sayesinde yerle gök arasındaki boşluk dolar.

Ey evlâd! Nefsi bir yana at. Şahsi arzularından geç. Yukarıda, azıcık vasıflarını anlattığımız er kişilerin ayakları altında toz ol, toprak ol!.. Onlar ellerini birbirine vurduğu zaman gözden kaybolacak kadar küçül!..


Hak hem Aziz hem de Yücedir. Ölüyü diriltir. Dilediği an dirileri de öldürür.

İbrahim (a s.) peygamberin ana, babası küfürle gitmişti. O, iki ölüden diri çıkardı. Onlardan koca bir İbrahim peygamber doğdu. İman sahibi diridir. Küfür ehli ölü sayılır. Allah’ı tevhid nuru ile bilen diri; müşrik ise ölüdür. Allahü Teâlâ, geçmişteki peygamberlerine indirdiği bazı kitaplarda şöyle buyurdu:

- «İlk defa şeytan öldü; çünkü bana karşı geldi. Bu yanlış iş, onun sonsuz yıkılışına sebep oldu.»

Artık yaşadığımız zaman, son demlerini geçirmektedir. Ortalığı yalan, nifak tohumları kapladı. İçi dışına uymayan kimselere yanaşmayın. Yalancı ve insanları doğru yoldan saptıran kişilerden uzak durun. Onların kılığı deccal kılığıdır. Tipleri şeytana benzer. Bu vasfı onların, yalnız dış cephelerinde aramayın. İçlerini biraz sezecek olursanız, onların fenalığını hemen anlarsınız. Kendi iç bünyende de bulabilirsin. Nefsin de şeytan kılığına girip seni azdırabilir. Onun da bir vasfı, deccal’dır. Onları da ıslâha çalış. Kötü arzularını da yenmeye gayret et. Nefsin fenalığını düşünmeden başkasını kötülersen, sana yazıklar olsun, derim. Varlığında her cins kötülük saklı; münafıklık, aldatıcılık, daha birçok fenalık onda varken başkasına sataşman ne gerek?.. O ayrıca Allah’a şirk de koşuyor; bunu bildiğin halde neden göz yumuyorsun?

Nefsine muhalif ol. Ona uyma. Onu kuvvetle bağla, çözme. Onu hapset. Yalnız hakkı kadar ver. Fazla verme, sonra azar, baş edemezsin. Her zaman onunla mücadele et ve onu yenmeye çabala.

Şahsî arzularına bin. Onlar sana yük olmasınlar; işte buna meydan verme. Tabiî hevâyı (Nefsânî zevkler, kötü arzular) yık, yeniden yap. Onun aklı yoktur. Küçücük çocuğa benzer. Gözleri de kördür. Gideceği yolu sen göster. Ondan bir şey de öğrenmen mümkün değildir; kendi bildiklerinden ona belki öğretebilirsin, öğrenmek  istemez, ama hissen iyiye yanaşabilir. Aksi halde ondan kabul edeceğin her hareket, senin ebedî yıkılıp gitmene sebep olur.

Şeytana nasıl yakın oluyorsun?.. O, senin düşmanındır. Aranıza bir kan davası girmiştir. Babanı öldürdü. Anneni kandırdı. Âdem Baba ile Havva Ana*ya neler etti. Bilirsin, ama yine ondan ayrı olmuyorsun. Kork, sonra onlara yaptığını, sana da yapar. Elindeki silah takva ve tevhid olsun. Yalnız halinde şüpheli iş tutma. Allah’tan yardım dile. Doğru olmak ve yardım dilemek, senin askerlerindir. İşte silâh, işte asker, kumanda edebilirsen ne âlâ; yoksa yanarsın. Bunlar sana yeter. Gayret et, şeytanı da, nefsi de, kötü duyguları da yenebilirsin. Hak’tan yardım diledikçe, O seninledir. Bu olduktan sonra nasıl başarı elde edemezsin ki?..

Ey evlâd! Bir eline dünyayı, öbür eline de âhireti al. İkisini yanyana getir. Bir yere yerleştir. Aralarından çık. Mevlâna yönel. Tek olarak Hakka yönel. Kalbin çıplak olsun; onda ne dünya ne de âhiret bulunsun. Hiçbiri olmamalı.

Mevlâya yöneldiğinde, sivadan (Masiva: Hak’tan gayrı işlerden) soyun. Yaratan ile yaratılmışları karıştırma. Halik’ı bırakıp halk ile olma. Bütün sebeplerden kesil. Yaratıcılık iddia edenleri yere vur. Bunları yap, sonra dünya ile âhireti bıraktığın yere git; dünyayı nefsine ver. Âhireti kalbine koy, Mevlâyı da sırrında sakla.

Ey evlâd! Nefisle olma. Kötü arzuyla (hevâ) olma. Dünya ile olma. Âhireti de bırak. Hakk’ın gayrı bildiğin her şeyden silkin. Bunları yapabildiğin an, tükenmez hâzineye erersin, sonsuz hazine dedikleri budur. Hidayet bu yolda olur; oraya erersen ölmek senin için muhal (imkânsız) sayılır.

Günahtan dön. Koşar adımla efendine git. Tevbe edeceğin zaman dışını ve içini temizle. Tevbe ilk defa kalple olur.

Tam ve pürüzsüz dönüşle Mevlâ’na sarıl; günah libasından çık. Mecazî mânada değil, hakiki mânada Allah’tan utan. Bunlar kalp işidir; olması için kalbin temiz olması şarttır. Peygamberin göstermiş olduğu yola girmek gerekir.

Kalıbın kendine has işi vardır. Kalbe de has olan bazı işler bulunur. Sebep kisvesinden soyunmak, kullara dayanmamak, kalbin yapması gereken şeydir. Kalp, tevekkül denizinde yüzer. Allah bilgisini varlığına sindirir. Onun sonsuz ilim denizine dalar.

Sebebi bırakır. Sebebin asıl sahibini arar. Bu durumda vasat halde bulununcaya kadar zahmet çeker. Sonra içine döner ve şöyle der:

- «Bizi yaratan, doğru yolu gösterir.» (Şuara, 78)

Sonra yoluna devam eder. Yerleri aşar. Sahilleri dolaşır. Sonra…

Yolunu aydınlık kaplar. Allah’a hakiki mânası ile inanır. Yolunu kesen engeller yok olur.

Hakk’ı arayanın kalbi, mesafeleri aşar. Her adımda görüşü ötelere geçer… Yürüdüğü yolda korkulu bir şey gelse, iman kalkanı onu saklar, ona şecaat duygusu verir. Korku buharı kalmaz, ateş korları yok olur, emniyet nuru gelir; yakınlık sevgisini benliğinde bulur.

Ey evlâd! Başına bir iş gelecek olursa, sabır eli ile karşıla. Şifa buluncaya kadar dur. Bağırma, çağırma. Şifa gelirse, şükür eli ile al. Bu hale geldiğin zaman, en güzel şeyi bulmuş olursun. 

Cehennem korkusu, iman sahiplerinin ciğerlerini parçalar. Renklerini değiştirir. Kalpleri mahzun olur. Bu duygu sonunda Allah’ın rahmet suyu üzerlerine saçılır. Lütuf hoşluğuna kavuşurlar. Ahiret kapısı onlar için açık olur; sevdikleri makamı görür ve sonunda oraya yerleşirler. Bir zaman rahat edip huzur bulduktan sonra, bu defa Celâl perdesi açılır. İlk korkudan daha büyük bir ürperme hasıl olur. Kalpleri, Hakka doğru uçmaya başlar. Bu devir de biterse, Cemâl kapısına yol açılır. Artık bulacaklarını bundan sonra bulurlar. Sakin ve emin olurlar fakat, bu emniyet ilk defadan çok üstün ve hoş olur. Dereceler bir bir artar, perdeler arka arkaya açılmaya başlar. Duyguları yeni yeni şeyler sezmeye koyulur, çünkü Hakkın tam yakını olmuş olurlar.

Ey evlâd! Gayretin yemek, İçmek ve evlenmek olmasın. Bunların tümünü gönlünden çıkar. Gayen bunlar olmasın. Çünkü hepsi nefsin arzularıdır. Tabiatın gereği sayılır. İlâhî kuvvet, bunlarla seni bulamaz. Bunlara kapılırsan kalbin hakikî isteği nerede kalır?.. Onlar, Hakkı ararlar. Sana da iç âlemin isteği gerek. Bütün gayretin en çok lâzım olana olmalı. O en lüzumlu olan ise Allah’tır. O’nu ara. Allah ve onun katında olan sana yeter.

Her şeyin bir karşılığı olur. Dünyaya âhiret, yaratılmışlara ise Yaratan bedeldir. Dünyayı kalbinden atarsan yerini âhiret alır; halk bir yana bırakılırsa onun yerini Hak alır.

Şu günün, ömrün için son gün olduğunu bil. İşlerini ona göre ayarla. Bu duygu sana yeter. Öbür âleme hazırlık yap. Ölüm meleğini candan bekle. Onun gelişi seni sevindirmeli.

İman sahiplerine dünya, pişme ocağıdır. Ahiret onları hazır bekler. Hakk’ın gayreti onların kapalı perdesini açar. Onlarda Tekvin (istediğini yapabilmek) sıfatı tecelli eder. Bu, öbür âlemde olması gereken bir vasıftır. Ama onların dünyası da bir âhiret olur. Dünya ile âhiretin onlara bir değişik hal getirmediği de ayrıca iddiası; gerekmez bir gerçektir.

Yalancı! Allah’ı sevdiğini belirtiyorsun. Nimet halinde “Allah,” de sonra da kaç, kaybol; bu yakışır mı?.. Belâ geldi mi, sanki İlâhi duyguların sönüyor ve sen çırpınıyorsun. Allah’ı yalnız iyilik içinde mi anacaksın?.. Belâ karşısında dağ gibi olmalısın. Allah sevgisi o zaman belli olur. Bu duygudan mahrumsan hiçsin. Bu yol, içi bozukları hemen açığa çıkarır. En ufak bir değişik hal, İç âlemi perişan etmeye yeter.

Bir adam Peygamber (S.A.) efendimize geldi: «Seni seviyorum, ya Resûlallah», dedi. Peygamberimiz şöyle buyurdu:

«O halde fakirlik haline razı ol!» Bir kişi yine geldi: «Ben Allah’ı seviyorum,» dedi.

Peygamber (S.A.) efendimiz buna da şunları söyledi:

- «O halde, belâ gömleğini giy. Allah ve Peygamber sevgisini fakirlik hali ve belâ takip eder.»

Bundandır ki, birçok iyiler, şöyle derler:

- «Belâ velîlere (Allah dostlarına) gelir. Tâ ki, bir iddia peşine koşmayalar. Böyle olmasaydı herkes velilik iddiasında bulunurdu.»

Allah, belâ anında dimdik durmayı iyilere verdi. Fakirlik ve ihtiyaç hali ise bu sevginin gereğidir. 




$50

Product Title

Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button. Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button

$50

Product Title

Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button. Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button.

$50

Product Title

Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button. Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button.

Recommended Products For This Post
 
 
bottom of page