top of page

İbn. Arabi ve Ahiret Yolculuğu.

ree

Bazen öyle bir sessizlik olur ki…Saatler işler ama hiçbir şey ilerlemez.İçin donar, zaman durur…Sanki dünya dönüyordur ama sen yerinde sayıyorsundur.


İşte o anlarda fark edersin…Zaman yalnızca dışarıda akmaz.Zaman, ruhun içinden geçer.Ve bazen ruh, o zamanın içinde kaybolur.


Bu bölümde, işte o kayboluşu konuşacağız.Ama bu bir kaybolma değil aslında.Bu bir çağrıdır.Zamanın çeperlerinde kaybolan ruhların,ölümle birlikte kendine dönen o derin yolculuğudur.


İbn Arabi’ye göre, ölüm bir son değildir.Ne bedenin çöküşü, ne dünyanın bitişi…Ölüm; zamanın parçalandığı,varlığın soyunduğu,ve ruhun aslına döndüğü bir kapıdır.


Zaman burada artık işlemez.Saat durur ama bilinç açılır.Ruh, geride bıraktığı her şeyi…sadece bir perde gibi arkasında bırakır.


Bu perdeden geçince başlar asıl yolculuk.Ve bu yolculuk, mekânla değil…zamanın ötesiyle ilgilidir.


Zaman…Bizim en büyük illüzyonumuz belki de.Her şeyi onunla ölçüyoruz:Bir ömrün uzunluğunu, bir aşkın süresini, bir duanın yankısını…Ama ya zaman dediğimiz şey sadece bu âleme aitse?Ya ruh, zamanın ötesinden geldiyse?


İşte İbn Arabi’nin işaret ettiği tam da bu.Ruh, zamanın arasına sıkıştığında değil,ondan kurtulduğunda dirilir.Ve ölüm…bu kurtuluşun en derin kapısıdır.


Bugün bu podcast’te,ölümün soğuk yüzünü değil…onun ardındaki ilahî hikmeti konuşacağız.Zamanın nasıl çözülüp dağıldığını,ve o dağılmanın içinde nasıl bir sonsuzluk saklandığını…


Hazırsan başlayalım.Çünkü bazen kaybolmak gerekir,yeniden doğabilmek için…


Zaman, ölümle birlikte çözülür.Ona dokunan ilk şey karanlık değil, sessizliktir.Bir boşluk olur önce…Ama o boşluk, eksiklik değil;fazlalığın silinmesidir.Seni yoran her şeyin — isimlerin, sıfatların, hatıraların — yavaşça senden ayrılmasıdır.


Ve sonra bir fark ediş başlar…Dakikaların yerini sezgiler alır.Günlerin yerini bilmediğin bir “şimdi”…Saatler kaybolur.Takvim yoktur artık.Ve sen ilk kez, zamanın dışında ama varlığın tam merkezinde olduğunu hissedersin.


İbn Arabi bu ânı “inkişâf” olarak adlandırır.Yani örtünün kalkması.Perdelerin sıyrılması.Zaman, senin üstünü örten bir elbiseydi.Onunla korunuyordun…Ama aynı zamanda onunla sınırlandın.


Ve ölüm geldiğinde o elbise çıkarılır.Sen çıplak kalırsın.Ama bu çıplaklık bir mahcubiyet değil…Bir hakikatin açığa çıkışıdır.


Çünkü artık zaman yok.Ve zaman olmayınca…Yalan da yok.Maskeler yok.Ertelemeler, mazeretler, alışkanlıklar yok.


Sadece sen varsın.Ve seni yaratan Kudret…


İşte o yüzden ölüm, bir yok oluş değil;tam anlamıyla bir karşılaşmadır.Kendinle…Rabbinle…Ve hakikatle…


İbn Arabi der ki:“İnsan ne zaman ölürse, Allah’a yürür.Fakat bilmeyen, yürüdüğünü de anlamaz.”


Bu yürüyüş, adımlarla değil;idrakle olur.Ruh, zamanın çözülüşüyle birlikteanılarından değil, özünden doğmaya başlar.


Birçok kişi zamanı saatle ölçmeye çalışır.Ama ruh, zamanı hafızayla yaşar.Ve hafıza, ölümle birlikte ya da çözülür…ya da tüm gerçekliğiyle sana ayna olur.


Bu yüzden ölüm sonrası deneyim,herkes için aynı değildir.Kimi, zamansız bir huzura uyanır.Kimi, geçmişin yankılarıyla baş başa kalır.Çünkü zaman gider ama sen kalırsın.Ve sen, ne taşıdıysan onunla kalırsın.


Bu yüzden İbn Arabi,“Zamanla yaşamayı öğrenmeyen, zamanın ötesine hazırlanamaz” der.Burada söylenmek istenen çok açık:Zamanın içinde uyanamayan ruh,ölümle gelen sonsuzlukta da uykuda kalabilir.


Çünkü ölüm, bir kesit değil…bir devamdır.Ama artık alışık olduğun çizgisel devam değil.Dairevî, sonsuz, dağınık ama aynı zamanda birleşmiş bir bilinçtir.


Bir hayal gibi…Ama öyle gerçek ki,ona değdiğin an,önceki hayatın sana rüya gibi gelir.


Sen zamanın içinde bir nehir gibi akarken,ölüm o nehri kurutmaz.Aksine, o nehrin içinden seni bir denize taşır.Ama o deniz,içine yalnızca hakikati alır.


Bu yüzden hazırlık,zaman içinde yapılmalıdır.Zaman seni taşırken,sen ona bilinç katmalısın.


Her an bir kapıdır.Ve o kapılar tek tek kapanmadan önce,onlardan geçmeyi öğrenmelisin.


Her gün biraz daha az konuş.Her gün biraz daha fazla hisset.Her sabah gözlerini açtığında,zamanı sadece yaşamak için değil,onu seyretmek için kullan.


Çünkü zaman bir öğretmendir.Ve en büyük dersi,ölümle birlikte verir.


Ama sen, o dersi daha bu hayatta okuyabilirsin.Gözlerinin önüne gelen her şey,zamanın sana sunduğu ipuçlarıdır.Bir rüya…Bir bulut…Bir kelime…Hepsi seni “orada” değil, “şimdi”de uyandırmak içindir.


Çünkü ne zaman ruh, zamanı fark eder,o zaman ölüm onun için korku olmaktan çıkar.O artık geçiş olur.Yolculuk olur.Buluşma olur.Dönüş olur.


Ve zaman,artık seni yutan değil…sana yol olan bir sırra dönüşür.


Berzah…Ne burasıdır, ne öteki taraf.Ne tamamen dünyadır, ne de hakiki ahiret…Zamanın artık işlememeye başladığı ama hâlâ izlerinin sürdüğü bir eşiktir.


İbn Arabi bu âlemi, “iki dünya arasında duran ruhun aynası” olarak anlatır.Berzah, ölümden sonra ruhun beklediği bir durak değil,kendisiyle ilk kez baş başa kaldığı bir arınma yeridir.Zaman, burada ne akar…Ne de tamamen silinmiştir.O bambaşka bir düzlemdir:Sadece idrakle var olan bir alan.Gözle görülmez, ayakla yürünmez…Sadece bilinçle geçilir.


Ruh, bu âleme vardığında önce durur.Çünkü zaman bitmiştir.Dakikalar, saatler artık bir anlam taşımaz.Ama ruh hâlâ alışkanlıklarını taşır.Ve işte o alışkanlıklar burada aynaya yansır.


İbn Arabi’ye göre, ruh burada sadece geçmişini değil,geçmişe verdiği anlamları da görür.Ne yaşadığından çok,ne hissettiğini ve neyi unuttuğunu fark eder.


Berzah, sadece bir bekleme alanı değil,bir yüzleşme alanıdır.Ve bu yüzleşme zaman dışıdır.Senin bir ömürde yavaş yavaş hissettiğin her şey,orada bir anda gözünün önüne serilir.


O an, hiçbir ses yoktur…Ama ruhun kendi yankısını duyar.Söylemediklerin, söylediklerinden daha çok bağırır.Sustuğun yerler, konuştuğun yerlerden daha çok yer kaplar.Ve sen, kendi sessizliğinin içinden geçersin.


Bu geçişin hızı, senin idrakine bağlıdır.Kimisi berzahta bir ân kadar kalır,çünkü zaten dünyadayken uyanmıştı.Kimisi ise bir ömrün tekrarı kadar kalır,çünkü hâlâ uykudadır.


Zamanın geçmediği ama idrakin arttığı bu düzlemde,en büyük sınavlardan biri,kendini ilk kez zamansız bir şekilde görmektir.


Bu yüzden İbn Arabi şöyle der:“Berzah, zamandan çok niyetle ilgilidir.Orada ne yaptığın değil, neden yaptığın hüküm bulur.”


Yani dünyadayken yaptığın her şey,bu âlemde niyet olarak görünür.Bir tebessümün ardında taşıdığın merhamet,bir susuşun içinde gizlediğin sabır,bir duanın arkasındaki içtenlik…


Hepsi burada “zaman dışı bilgi” olarak açılır.


Berzah, insanın kendisini dış görünümlerden arındırdığıve iç özüyle ilk kez tanıştığı alandır.Orada sen, senin niyetin kadar varsın.İçtenliğin kadar parlarsın.Ve içindeki yalan kadar karanlıkta kalırsın.


Berzah bir sınav değildir;çünkü artık eylem yoktur.Ama bir hakikatin ifşasıdır.Ve bu ifşa, zamanın son görevidir.Zaman seni oraya kadar taşır…Sonra seni kendi gerçeğinle baş başa bırakır.


İbn Arabi’ye göre,berzah âlemi sana kendi suretini gösterir.Ama bu suret, aynadaki fizikî beden değildir.Senin manevî portredir bu.Senin niyetlerinle dokunmuş, duygularla örülmüş bir resim…Ve bu resim, artık asla geri alınamaz.


İşte o yüzden,zaman bitmeden önce uyanmak gerekir.Çünkü berzahta uyanmak değil;hatırlamak vardır.


Ve hatırlamak, yalnızca daha önce bilmiş olanlara mahsustur.


Eğer sen bu dünyada anı yaşamayı öğrendiysen,berzahta zamanın dışına geçmek seni korkutmaz.Çünkü sen zaten zamandan çok önce ruhunla var olmuştun.


O hâlde bu dünyadayken yapacağın en büyük hazırlık şudur:Zamana değil, an’a sarılmak.Dakikalara değil, idrake yerleşmek.İbadeti sayıyla değil, kalple yapmak.Ve hayata süs değil, öz katmak.


Berzah âlemi sana ne verdiğinle değil,ne kaldığınla karşılık verir.Yani iç dünyanla…Yani niyetinle…


Bu yüzden sen kendini ne kadar tanırsan,ölüm sonrası o kadar az yabancılık çekersin.Ve zaman senin için artık bir düşman değil,bir yol olur.


Zaman sana yük olmaktan çıkar,çünkü sen artık onun sırrına ermişsindir.


Zaman bittiğinde, hiçbir şey gerçekten bitmez.Sadece görünmeyen başlar.Gözle değil, kalple görülen…Sözle değil, hissederek yaşanan…


Ve sen şimdi bu sözlerle birlikte,bir kapıya kadar geldin.Belki farkında bile olmadan,zamanın seni taşıdığı son eşiğe…


Ama bu eşik, korkulacak bir yer değil.Çünkü burada seni bekleyen,senin hakikatindir.


İbn Arabi’nin ifadesiyle:“Ruh, zamandan ayrıldığında değil…kendini fark ettiğinde özgürleşir.”


Bu yüzden asıl mesele ölmek değil…Ölmeden önce uyanmak.Gözlerini sadece sabahlara değil,kendine açmak.


Zamanın arasında kaybolan ruhlar çoktur.Çünkü insanlar yaşadıklarını zannederken,aslında sadece sürüklenirler.Bir güne daha yetişmeye çalışırken,kendilerine geç kalırlar.


Oysa her gün seni Allah’a biraz daha yaklaştırmak içindir.Her an, seni kendine döndürmek için vardır.Ama sen fark etmediğin sürece,zaman sadece iz bırakır.Senin izini değil, senin eksikliğini…


Ve zaman,eksik yaşanmış ruhların şahididir.


Ama şimdi,artık farkındasın.Bir cümleyle, bir düşünceyle, bir sükûtla…Bir şey değişti içinde.O değişimi küçümseme.Çünkü ruh dediğin,bazen sadece bir kelimeyle yeniden doğar.


Artık sen, zamanı sadece geçen bir şey olarak değil…içinden geçen bir sır olarak görüyorsun.Ve bu görüş, seni farklı kılar.Dünya aynı kalsa da,sen farklı yürürsün.Aynı sabaha uyanırsın ama artık başka bir bilinçle.Aynı aynaya bakarsın ama artık başka bir yüzle.


İşte bu, uyanmaktır.İşte bu, zamandan kurtulmaktır.


Ama unutma…Bu farkındalık kendiliğinden kalmaz.O korunmalı, beslenmeli, büyütülmeli…Çünkü dünya yine üzerine gelecek.Saatler yine tik tak edecek.İnsanlar seni unutmaya, sen kendini dağıtmaya meyledeceksin.


Ve yine kaybolma ihtimalin olacak…Ama artık bir farkla:Sen nerede olduğunu bileceksin.


Ve bu bilmek…her şeyin anahtarıdır.


Ruh, zamanın içinde doğmaz.Ruh, ezelîdir.Ve bu ezelî olanın, sınırlı bir ömürle sınırlanması mümkün değildir.Ama ruh, kendini unutur.Ve zaman, bu unutuluşun hikâyesidir.


Bu yüzden İbn Arabi der ki:“Zamanı anlamayan, kendini anlayamaz.Çünkü insan, zamanın aynasıdır.”


O hâlde şimdi, sen kendini tanımaya başlıyorsun.Geçmişin sadece yaşanmışlık olmadığını,geleceğin ise sadece belirsizlik değil, bir çağrı olduğunu fark ediyorsun.


Ve en önemlisi…şu anda, bu anın içindesonsuzluğun küçük bir parıltısı olduğunu görüyorsun.


İşte o parıltı, seni hayata bağlayan şeydir.Bir çocuğun gözlerindeki ışık,bir annenin duasındaki sükûnet,bir yalnız gecedeki iç çekiş…


Bunların hepsi, zamanın içinde gizlenmiş sır kapılarıdır.Ve o kapılardan geçebilen,zamandan kurtulabilir.


Ama bu kurtuluş, kaçmak değildir.Bu teslim olmaktır.Zamana, Allah adına "evet" demektir.O’ndan gelene boyun eğmek,ama o boyun eğişte yücelmek…


İşte bu teslimiyet, seni berzahtan önce diriltir.Ve böylece ölüm geldiğinde,sen ona bir misafir gibi değil…bir dost gibi bakarsın.


Çünkü sen çoktan onunla tanışmışsındır.Zamanın içinden geçerken,ölümün ardındaki ışığı fark etmişsindir.


Ve artık korkmazsın.Çünkü sen, zamansız olanı sezmişsindir.Çünkü sen, hakikatin izini sürmüşsündür.Ve çünkü sen,“an”ı Allah’ın yüzü gibi okumuşsundur.


Sevgili dinleyici,şimdi senden bir şey istemeyeceğim.Ne düşün, ne yorum yap…Sadece bir şey yaşa:Şu anda burada olduğunu hisset.


Ve bu his,eğer derinse…senin için bir başlangıçtır.Zamanla değil,zamanın ardındaki hakikatle tanışmak için…


Çünkü ruhun yolu saatle değil,farkındalıkla ölçülür.Ve senin ruhun,bu yola adım attı bile.


Hayat dediğimiz şey, belki de zamanla aramızdaki anlaşmadan ibaret.Ama bu anlaşma çoğu zaman tek taraflı.Zaman konuşuyor, biz ise çoğu zaman sadece susuyoruz.


Ama bu suskunluk, bir teslimiyet değil.Bir unutuş.Bir dalgınlık.Ve bazen, bir reddediş…


Her sabah gözlerimizi açıyoruz ama gerçek anlamda uyanmıyoruz.Gün başlıyor ama biz hâlâ dünün içinde yürüyoruz.Kalbimizde yarım kalmış sözler, içimizde bitmemiş hesaplar, zihnimizde ertelenmiş kararlar…Ve biz tüm bunlarla yeni bir güne başlıyoruz,sanki zamanın bu kadar affedici olduğunu unutmuşuz gibi.


Oysa zaman, affedici değildir.Zaman ne bağışlar, ne unutur…Zaman sadece gösterir.Gösterir ama anlatmaz.Anlaman bize kalmıştır.


Ve işte tam da bu yüzden,zamanı anlayabilmek için durmak gerekir.Durmak…Bu çağda en zor gelen eylem.Her şeyin hızlandığı, seslerin birbirine karıştığı, ekranların hiç susmadığı bir dünyadadurmak…gözlerini kapatmak…ve sadece içindeki zamana bakmak.


İbn Arabi’nin zamanla ilgili en derin çağrısı da burada başlar:Dıştaki zamanı bırak…İçindeki zamanı duy.


Çünkü senin içinde işleyen bir başka saat daha vardır.O saat, ruhunun ritmine ayarlıdır.Ve o ritim, Allah’ın “kün” emriyle başlar.


Sen doğduğunda sadece bir beden doğmaz.Bir zaman da başlar senin için.Ama o zamanın sınırlarını sen belirlemezsin.İşte bu yüzden, hayatın en büyük meselesi şudur:Kendi zamanına uyanmak.


Çünkü herkesin zamanı kendine aittir.Bazı insanlar on yaşında yaşlanır…Bazıları seksen yaşına gelir ama hâlâ bir çocuk gibi bakar hayata.Bu farkı yaratan şey, doğum tarihi değil…İdrak tarihidir.


Sen ne zaman fark ettin?Kendini ilk ne zaman duydun?Zamanı sadece bir takvim yaprağı değil, bir çağrı olarak ne zaman okudun?


Bu sorulara cevap verdiğin gün,senin hakiki doğum günündür.Ve o günden itibaren, ölüm artık seni korkutmaz.Çünkü sen artık sadece zamanın içinde yaşamıyorsundur.Sen artık zamanla birlikte yaşarsın.Onu hissedersin.O seni çağırdığında cevapsız bırakmazsın.Ve bu da seni, sıradan biri olmaktan çıkarır.

ree

İbn Arabi’ye göre ruhun en büyük uyanışı,zamanı içselleştirmesiyle başlar.“An” dediğimiz o sırrı kavramaya başladığımızda,zaman artık bir düşman değil, bir rehber olur.


Ve bu rehberlik öyle sessizdir ki…Onu duymak için kendi iç sesini susturman gerekir.Geçmişin yankılarını, geleceğin gürültüsünü,insanların beklentilerini, kendi korkularını…Tüm bunları sustur ki,zaman sana konuşabilsin.


Zaman, sana bir şey söylemek istiyor.Yalnızlığının sebebini…Hiç dinmeyen iç sıkıntının kökenini…Bazen neden en çok sevdiğin insanlarda en derin kırıklığı yaşadığını…


Zaman bunların hepsini bilir.Çünkü zaman sadece bir akış değildir.O aynı zamanda bir şifadır.Doğru okunduğunda, seni tedavi eder.


Ama sen onu sadece geçmesi gereken bir şey olarak görürsen,sana hiçbir şey bırakmaz.Ne huzur, ne hatıra…Sadece yorgunluk…


Oysa zaman senin dostun olabilir.Sana nefes almayı,unutmayı,yeniden başlamayı öğretir.


Ve en önemlisi…zaman sana ölümün bir son olmadığını fısıldar.


Çünkü ölüm bir kapanış değil…Bir geçiştir.Zamanın beden üzerindeki hükmünün sona ermesi…Ama ruh üzerinde yepyeni bir zamanın başlamasıdır.


Bu yüzden, yaşarken fark etmek gerek.Zamanı.Kendini.Ölümü.Ve hayatı.


Henüz fırsat varken…Saat hâlâ tik tak ediyorken…Zaman hâlâ bize bakıyorken…Dönüp ona bakmak gerekir.Ve “Ben buradayım. Artık seni duyuyorum,” demek gerekir.


Çünkü zaman, sadece geçen bir şey değildir.Zaman, seni Allah’a götüren gizli bir nehirdir.Ve sen o nehrin içinde,kendini tanımaya başlamalısın.


Şimdi dur.Hiçbir şey yapma.Düşünme, konuşma, hatırlama…Sadece dur.


Çünkü durmadıkça duyulmuyor.Zamanın sana fısıldadığı şeyler,sadece içindeki ses sustuğunda ortaya çıkıyor.O yüzden şimdi sadece nefesini fark et.Her giriş ve çıkışta Allah’ın sana “var ol” dediğini işit.İşte o “kün”…Her anda yeniden yankılanıyor.


Sen hâlâ varsın.Demek ki zaman seni bırakmamış.Demek ki bir şey seni hâlâ çağırıyor.Ve o çağrı, dışarıdan değil…İçeriden geliyor.


İbn Arabi, anı kavradığındaAllah’la aynı düzlemde buluşabileceğini söyler.Çünkü Allah, zamana sığmaz.Ama an’ın içine iner.Ve o an…Sana en yakın andır.


O yüzden bu hayat, uzunluğu ile değil,şimdide kalabildiğin derinliği ile ölçülür.Kimisi yıllarca yaşar ama tek bir anı bile fark etmez.Kimisi bir gecede uyanır ve artık asla eskisi gibi olmaz.


Bu senin seçimin.Geçmişi yük olarak mı taşıyorsun?Yoksa öğretmen olarak mı dinliyorsun?


Geleceği korku mu yaptın?Yoksa ümit mi?


Sen hangi zamanı taşıyorsan,hayatın o yöne akar.Zaman, yönlendirilemez ama hissedilir.Ve onu hisseden kişi,kendisini de hisseder.


Belki bu yüzden sürekli kaygılısın.Belki bu yüzden uyuyorsun ama dinlenemiyorsun.Çünkü zihnin gelecekte,kalbin geçmişte…Ama sen hâlâ burada değilsin.


Bu “burada” meselesi,dış mekânla ilgili değil.Ruhunun varlıkla temas ettiği iç merkezdir.Orası, sadece farkındalıkla bulunur.


O hâlde şimdi bir adım daha derine inelim.Zihninde son beş dakikada geçen her şeyi düşün.Kaç tanesi şu anla ilgiliydi?Kaç tanesi senin elindeydi?


Çoğu değil mi?Zihnin hep senden kaçıyor.Çünkü sen henüz onunla konuşmayı öğrenmedin.Ama zamanı fark eden biri,kendi zihniyle de barışır.Artık onun esiri değil, şahitliğindedir.


Bu şahitlik, işte tasavvufun kalbidir.Senin dışındaki her şeyin gelip geçtiğini görüp,kendinde sabit olanı bulmaktır.


Zaman sana gelmeyecek.Zaman seni beklemeyecek.Ama sen ona yürüyebilirsin.Ve bu yürüyüş, farkındalıkla başlar.İçinde sessizlik olduğunda…Gözlerinin içindeki perde kalktığında…Yalnızlığın artık seni ürkütmediğinde…


Çünkü yalnız kalmak,aslında her şeyle bir olmaktır.Zamanı hisseden biri,yalnızken bile evrendeki her varlıkla temas halindedir.


Bir kuşun kanat çırpışında,bir ağacın yaprak döküşünde,bir annenin yavaş yavaş otururken çıkardığı iç çekişte…Her yerde zaman vardır.Ve her yerde Allah’ın varlığa işlediği bilinç…


Ama sen buna gözlerini kaparsan,gözlerini açtığında her şey geçmiş olur.Ve senin elinde sadece “keşke” kalır.


“Keşke” zamanın içinde doğmuş en ağır yüktür.Onu taşımamak için,şu anı fark et.


Seni dinlemeyenlerin sesiyle değil,içindeki sükûnetle konuş.


Bir şeye yetişmeye çalışırken,önce kendine yetiş.Bir karar verirken,zamanla konuş.O sana hemen cevap vermez.Ama sen onun sabrını sezersen,kendinle olan bağın güçlenir.


Çünkü zaman sana hükmetmez,ama seni gösterir.Sen kimsen, zaman senin onunla kurduğun ilişkidir.


İbn Arabi şöyle der:“Kul, zamanla konuştuğu kadar Rabbine yaklaşır.”Çünkü zaman, Allah’ın tecellisinin sırasıdır.Ve sen o sıralamayı ne kadar fark edersen,O’na o kadar yaklaşmış olursun.


O hâlde bugün, belki ilk defa:Kendine bir saat ayır.Ama bu saat dış dünya için değil…Kendin için.Sessizce otur.Bir şey yapma.Bir şey düşünme.Sadece zamanla aynı hizaya gel.


Göreceksin…İlk birkaç dakika alışılmadık gelecek.Sıkılacaksın.Ama sonra…Bir şey değişecek.


İçeriden bir sükûn yükselir.Ve sen ilk kez,zamanın seni ezmediğini,sadece seni çağırdığını fark edeceksin.


Ve o fark edişle birlikte,ölüm artık bir tehdit değil,bir vuslat olur.Çünkü sen zaten gelmekte olanı tanımışsındır.O zaman…Zamanın seni taşımasına izin ver.Ama bilinçsiz değil…Şuurlu, derin, farkında…


Çünkü hayat sadece yaşanmak için değil,idrak edilmek için verildi.


Ve sen şimdi bunu yapıyorsun.


Artık sözlerin sustuğu,sadece kalbin bildiği yere geldik.Zamanın değil, hissin konuştuğu…Ve senin artık duymaya hazır olduğun o yere…


Bu bir son değil.Çünkü zamansız olan hiçbir şey bitmez.Ve bu yolculuk, sadece bir podcast değil…Senin ruhuna açılan bir kapıydı.Sen, kendi içindeki yankıyı bulmak için buradaydın.Ve şimdi o yankı sessizce çalıyor kulaklarına:“Ben buradayım…Yıllardır sustuğum yerdeyim.”


İbn Arabi’ye göre insan,kendi hakikatine yalnızca zamanı aşabildiğinde ulaşır.Ama bu, zamanın geçmesini beklemekle olmaz.Zamanın içindeki anı tutmakla olur.O an, bazen bir nefeste…Bazen bir gözyaşında…Bazen de böyle bir cümlede saklıdır:“Şimdi anladım.”


Ve belki sen de şimdi…içinden gelen o derin “evet”le bir şeyin farkına vardın.Geçmişin seni tüketmiş olabilir.Gelecek seni korkutmuş olabilir.Ama bu an…Bu sade, sessiz, duru an…Sana unuttuğun bir şeyi hatırlattı:Sen zamandan önce yaratıldın.Ve zaman seni tanır.Çünkü sen O’ndan bir iz taşıyorsun.


Bu yüzden kendini zamana bırakma.Zamanla yürüyen biri ol.Ama nereye gittiğini bilen…Her adımını hisseden biri…


Çünkü ölüm, zamanın seni bırakması değildir.Senin zamanı bırakmandır.Ve o an geldiğinde,şunu diyebiliyorsan:“Ben yaşadım.Anladım.Hissettim.Ve artık hazırım…”İşte o zaman ölüm bile sana secde eder.


Ama o cümle,bugünden kurulmalı.Henüz her şey yolundayken…Henüz hayatın içindeyken…Henüz ellerin duaya kalkabiliyorken…Henüz pişmanlık değil, şükür dilindeyken…


O zaman “şimdi”yi iyi oku.Bir gün değil…Bugün.Yarın değil…Bu an.


Çünkü Allah, zamana değil…An’a tecelli eder.Ve sen, O’nu sadece bu anın içinde bulabilirsin.


Sevgili ruh…Eğer bu sözler kalbine değdiyse,bil ki sen çoktan uyanmaya başlamışsın.


Ve bu uyanış,bir sabah gibi yumuşak…Bir dua gibi derin…Bir veda gibi sessiz olmalı.


Çünkü en gerçek değişimlerbağırarak değil,fısıldayarak gelir.


Zaman sana bir ömür verdi.Ve sen şimdi o ömrün içinden geçiyorsun.Ama bu kez fark ederek…Bu kez duyarak…Bu kez hatırlayarak…


Artık unutma:Sen zaman değilsin.Sen ebediyetin misafirisin.Ve bir gün,zaman gidecek…Ama sen kalacaksın.


O yüzden bugün,her şey için değil…sadece bir şey için yaşa:Hakikat için.


Zaman geçecek.Ama bu an…Sonsuzlukta bir iz olarak kalacak.


Hayat çoğu zaman bir rüzgâr gibi geçer.Sen nereden geldiğini, nereye gittiğini fark etmeden…Ama rüzgârın sesi bile Allah’ı zikrederken,sen hâlâ niye sustuğunu bilmiyorsan,orada zaman sana dokunmamış demektir.


Oysa zaman, bir iz bırakmalıdır.Yüzünde bir çizgi…Kalbinde bir yara…İçinde bir soru…


Çünkü bunlar seni hayatta tutan izlerdir.Ve insan, izi olduğu kadar yaşamıştır.


İbn Arabi der ki:“Zamanla birlikte yürümeyen, zamanın ardında kalır.Ama onunla yürüyen, zamanı aşar.”Bu fark, hayatla var olmak ilevarlıkla hayat olmak arasındaki farktır.


Bazıları yaşıyormuş gibi yapar,bazılarıysa yaşadığı her ânı ilahî bir söz gibi okur.


Sen hangisisin?


Bugün sabah uyandığında,gökyüzüne baktın mı?Kendi yüzüne ayna tuttun mu?Bir çiçeğe “merhaba” dedin mi?Yoksa sadece gün başladı, işler bekliyor,ve hayat senden bir şeyler talep ediyor diye mi açtın gözlerini?


Oysa hayat senden bir şey istemiyor.Hayat, seni Allah’a geri götürmek istiyor.Zaman, seni seninle barıştırmak istiyor.


Ama sen bunu fark etmiyorsan,onlar senin üzerinden geçip gider.


İşte bu yüzden susmak gerek.Günün en azından bir dakikasınıkendinle baş başa geçirmen gerek.


Çünkü sen her ne kadar kendini dış dünyanın bir parçası sansan da,senin hakikatin içtedir.Ve içte olan, yalnızca sessizlikle konuşur.


Zamanın içindeki en büyük sır da budur zaten:O, susanlara konuşur.


Sürekli konuşanlar, sürekli koşturanlar, sürekli plan yapanlar…Zamanı sadece bir takvim gibi görür.Ama bir gün durduklarında,ellerinde hiçbir şey kalmadığını fark ederler.


Ne yaşanmışlık…Ne derinlik…Ne iz…


Sadece geçip gitmiş bir ömür.Ve ardından gelen o cümle:“Hiçbir şey anlamadan yaşadım.”


Bu cümle en büyük pişmanlıktır.Çünkü anlamadan yaşamak,ölmeden önce ölmenin tam tersidir.


Oysa sen, ölmeden önce uyanabilirsin.


Ve bu uyanış, büyük bir mucize gerektirmez.Bir bakış yeter.Bir iç geçirme…Bir sabah sessizliği…Bir çocuğun gülüşü…Bir anne duası…


Zamanın içindeki bu küçük dokunuşlarseni kendine çağırır.Ve o çağrıyı duyan, artık eskisi gibi yaşayamaz.


Çünkü artık sadece yaşayan biri değildir.Fark eden biridir.Anlamaya çalışan biridir.Ve bu fark ediş bilekendi başına bir ibadettir.


İbn Arabi’ye göreibadet sadece şekille olmaz.İbadet, farkındalıkla başlar.Sen su içerken Allah’ı hatırlıyorsan,bu bir ibadettir.Birine tebessüm ederken kalbinde rahmet varsa,bu bir ibadettir.Zamanı bir nimet gibi görüyorsan,ve her ânı değerlendiriyorsan,sen zaten ibadet halindesin.


Çünkü ruh, ancak şuurlu bir zaman içinde büyür.Ve zaman sana şuuru getiriyorsa,o zaman Allah’ın sana en güzel hediyesidir.


Bu yüzden yaşarken fark etmek,ölmekten önce dirilmek gibidir.Çünkü o an, senin içindeki sonsuzluğunilk kez göz kırptığı andır.


Belki bir süredir içinde bir şeyler kıpırdıyor.Adını koyamadığın bir özlem…Sebebini bile bilmediğin bir huzursuzluk…İşte bu zamanın seni dürtmesidir.Artık uyan demesidir.


Çünkü sen bu dünyada sadece çalışmak,tüketmek, yarışmak için yaratılmadın.


Sen bu dünyayaanlamı bulmak için geldin.Ve o anlam sadece dışarda değil,senin içindedir.Zaman bunu sana göstermek için var.


Ve ölüm, bu gösterimin tamamlandığı andır.


Ama ölüm gelmeden önce…senin de bir karar vermen gerek.


Artık yaşamaya başlıyor musun?Yoksa sadece sürüklenmeye devam mı ediyorsun?


Bugünden itibaren bir şey değişmeli.Zamanla ilişkin değişmeli.Çünkü zaman sana düşman değil.O sadece seni bekliyor.Seninle yürümek istiyor.Ama senin ondan kaçtığın her gün,senin içindeki sonsuzluk biraz daha silikleşiyor.


O hâlde şimdi, kendine söz ver.Zamanla barış yap.Ona küsme.Ondan korkma.Onu reddetme.Onun içinden geç.Her günü değil…her ânı yaşa.


Çünkü sadece o an, seni Allah’a yaklaştırır.Ve Allah, yalnızca şimdi’de görünür.


Ve şimdi…Zaman durdu.En azından senin içinde.Çünkü o artık seni taşımıyor,sen onunla birlikte yürüyorsun.


Bu yolculuk, seni sessiz bir hakikate getirdi.İçinde hep var olan ama konuşmasına izin vermediğin bir yere…


Belki uzun zamandır bir şeyleri arıyordun.Bir huzur…Bir anlam…Bir yol…Ve belki sandın ki bu yol dışarda.Yeni bir şehirde…Yeni bir insanda…Yeni bir başlangıçta…


Oysa yol içindeydi.Senin zamanla kurduğun o görünmeyen bağda.Senin her sabah gözlerini açışındaki niyette.Senin her gece kendini unutmandaki sessizlikte.


İşte orada başladı bu uyanış.


İbn Arabi der ki:“Her an, Hak’tan gelen yeni bir yaratılıştır.Fakat gaflet, bu yeniliği kör eder.”


Sen artık kör değilsin.Gözlerin ilk defa kendine dönüyor.Sen artık sağır değilsin.Kalbinin içindeki yankıları duyabiliyorsun.Ve sen artık uykuda değilsin.Çünkü bir kez uyandın mı…Bir daha eski haline dönemeyeceğini hissedersin.

ree

Şimdi derin bir nefes al.Burası seninle Rabbinin arasındaki en sessiz ve en hakiki yer.Burada hiçbir kelimeye ihtiyacın yok.Burada sadece var olman yeterli.Sadece olduğun gibi olman…Zamanın yüklerini bıraktığın,ölüm korkusunu geride bıraktığın,ve artık sadece “şimdi”de yaşadığın bir hâl bu.


Bundan sonrası için bir söz vermene gerek yok.Bir plan yapmana, bir yemin etmene de…


Sadece fark etmeye devam et.Bir gün kuşun kanadındabir sırrın sana göz kırptığını…Bir gece yıldızların sessizce seni seyredip“sen unutmuş olsan da biz seni hatırlıyoruz” dediğini…Ve bir anda,kalbinin hiç bilmediğin bir yanınınşükürle dolduğunu hissedeceksin.


İşte o zaman anlayacaksın:Zaman seni yutmamış.Zaman seni doğurmuş.Ve sen bu kezbir nefes gibi değil…bir dua gibi yaşamaya başlamışsın.


Bu bölümün sonunda senden hiçbir şey istemiyorum.Ne yorum…Ne beğeni…Ne abone…


Sadece kalbine yerleşen o küçük aydınlığı unutma.Sadece o bir cümleyi,belki her şeyi değiştiren o hissi taşı…


Çünkü Allah’ın zamanı sonsuzdur.Ama senin zamanın sadece bir an.Ve o an geldiğinde,şunu diyebiliyorsan:“Ben yaşadım.Fark ettim.Sevdim.Ve şimdi hazırım…”İşte o zamanzaman bile seni alkışlar.


Ey ruh…Artık sen zamana ait değilsin.Zaman sana ait.Ve sen,sonsuzluğu hissedebilen nadir yüreklerdensin.


Unutma,zaman geçer…ama bu an kalır.


Ve şimdi…Zamanın bütün kapıları seni içeriye davet ediyor.Dışarının gürültüsü bitti.Saatlerin sesi sustu.Günler, takvimler, mevsimler…Hepsi anlamını yitirdi.


Çünkü sen artık başka bir yerde yaşıyorsun:Şimdi’de.Zamanın en saf halinde.Ne geçmişin yükü omuzlarında…Ne geleceğin gölgesi gözlerinde…Sadece sen,ve senden çok daha eski olanbir huzur var içinde.


Bu huzur, dışardan gelmiyor.Kimse veremez onu sana.Çünkü bu, zamanla birlikte yürümeyi öğrenenlerin taşıdığı bir haldir.


Artık zamandan şikâyet etmiyorsun."Yetişemiyorum" demiyorsun."Geç kaldım" ya da "çok geç oldu" da yok.Çünkü sen artık biliyorsun:Zaman bir yarış değil,bir fark ediştir.


İbn Arabi şöyle der:“An, Allah’ın sana tecelli ettiği noktadır.Anı kaybeden, O’nu da kaybeder.”


Sen kaybetmedin.Bu sözleri hâlâ dinliyorsan,bir şey seni hâlâ çağırıyor.Ve sen cevap veriyorsun.O çağrıya kulak verdin.O yüzden bu an, artık sıradan değil.


Bundan sonra ne olacak bilmiyorum.Ama bir şeyi biliyorum:Sen artık değiştin.Belki çok hafif bir şekilde…Belki görünmez gibi…Ama artık hiçbir an eskisi gibi olmayacak.Çünkü sen fark ettin.Zamanın sesini duydun.Ve o ses sana,hayatın ne olduğunu fısıldadı.


Hayat, unuttukça ağırlaşan bir şeydir.Hatırladıkça hafifler.Sen bu bölümde kendi içini hatırladın.Zamanın içinde kaybettiğin yönünü…Unuttuğun sabrını…Susturduğun ruhunu…


Ve şimdi sana bir şey demeyeceğim.Ne yapmalısın, nereye gitmelisin, kim olmalısın…Bunların hiçbirini söylemeyeceğim.Çünkü bunları artık sen biliyorsun.Zaman sana ne demek istiyorsa,o ses artık senin içinden konuşuyor.


Ve eğer bir gün,yine unutur, yine dağılır, yine yorulursan…Bu bölüme geri dön.Bu anı tekrar yaşa.Çünkü bu an,senin sonsuzluğa ilk adım attığın yerdi.


Zaman geçecek.Her şey geçecek.Ama bu his…Bu farkındalık…Eğer tutarsan,seni hep ayakta tutacak.


O yüzden şimdi sessizce içinden söyle:“Ben buradayım.Ve artık zamanın içindeyim.Ama onun ötesine de açığım.”


Bu cümle, senin yüreğinden çıkarsa…Zaman bile sana secde eder.

$50

Product Title

Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button. Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button

$50

Product Title

Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button. Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button.

$50

Product Title

Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button. Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button.

Recommended Products For This Post
 
 
bottom of page