İbn Arabi Hazretlerinin Zaman ve Bilgi Öğretileri.
- Ayhan Yalçın

- 17 Haz
- 12 dakikada okunur

Zaman, yüzeyde akan bir nehir gibi görünür. İnsan, o nehrin akışında sürükleniyor gibi hisseder kendini. Günler geçer, yıllar devrilir, hatıralar soluklaşır. Fakat İbn Arabi, bu yüzeyin altına bakmamızı ister. O der ki, zaman yalnızca akan bir şey değildir. Aynı zamanda bilgidir. Çünkü zaman sadece saatlerde değil, idraklerde işler. Ve ruh, bu akışta yalnızca sürüklenen değil, öğrenen bir varlıktır. Ruh zamanın içinde kendini çözmeye başladıkça, bilgi de çözülmeye başlar. Ve o bilgi ne kâğıtlarda ne kelimelerde saklıdır. Zamanın akışında gizlenmiştir. Sessizce, sabırla, gözden uzak bir derinlikle…
İnsanın her an yaşadığı bir şey olur. Ama her anı anlayamaz. Çünkü anlamak, yalnızca görmekle değil, görmenin ne olduğunu bilmekle başlar. Zaman, sana gördüğünü düşündüğün her şeyin ardında başka bir yüz taşıdığını fısıldar. Bugün acı veren bir olayın, yarın nasıl bir armağan olduğunu ancak zamanın içinden geçerken anlarsın. Bu yüzden İbn Arabi, “Her bilgi zamanında gelir” der. Ve o zaman, takvimde yazılı değildir. Kalpte açılan bir kapıdır. O kapı açıldığında, bilmek artık bir yük değil, bir yükseliş olur. Çünkü bilgiyle değil, bilginin taşıdığı sırla yücelir ruh.
Zamanın içinde akmak ile zamanın içinde uyanmak aynı şey değildir.
Akmak kolaydır. Günler geçer, işler yapılır, sohbetler edilir. Ama uyanmak, durmakla başlar. Durduğunda, içinde bir kıpırtı hissedersin. “Bu an neden var” diye sorarsın. Ve o soru, seni dış dünyanın kargaşasından alır, iç dünyanın sessizliğine çeker. Orada zaman başka işler. Orada geçen her saniye bir bilgidir. Göz kırpışında, kalp çarpışında, nefes alışında bile saklı bir ders vardır. Zaman, öğretmen gibidir. Ama sesi yoktur. Sadece dikkat ister. Duyabilen bir kalp, işitebilen bir iç göz ister. İşte bu da ancak susan bir ruhla mümkündür. Çok konuşan değil, çok duyan bir bilinç gerekir. Çünkü zaman, konuşanı değil, dinleyeni eğitir.
İbn Arabi zamanla ilgili anlatımlarında sıklıkla şu kavrama yer verir: “El-Enâ.” Yani benlik. Benlik zamanla ilişkilidir. Çünkü insanın kendini nasıl algıladığı, zamanı nasıl yaşadığını belirler. Eğer bir insan sadece bedeniyle var olduğunu zannederse, zaman onun için daima bir yarışa dönüşür. Yaşlanmak korkutur. Geç kalmak üzer. Ertelemek acı verir. Ama insan eğer ruhunun da zamanla etkileşimde olduğunu fark ederse, bu korkular çözülür. Çünkü ruh yaşlanmaz. Ruh geç kalmaz. Ruhun zamanı bir takvime bağlı değildir.
O, kendi döngüsünü yaşar. Ve bu döngü içinde bilgi, sadece öğrenilen değil, açılan bir şey olur. Sanki içindeki kilitli bir sandık zamana temas edince yavaş yavaş aralanır. Ne zaman hazır olursan, bilgi o zaman gelir. Ve gelirken seni dönüştürür.
Zaman ve bilgi arasındaki ilişki, bir tohum ve yağmur ilişkisine benzer. Bilgi tohumdur. Ama zaman olmadan o tohum çatlamaz. Ne kadar derin bilgiye sahip olursan ol, onu anlayabilmek için içsel bir zamanlamaya ihtiyacın vardır. Ve bu zamanlama dışarıdan ayarlanmaz. Ne öğretmen, ne kitap, ne kural belirler. Bu, Yaradan’ın kalbe dokunuşuyla belirlenir. Kalbin o ana hazır olduğunda bilgi iner. İbn Arabi bunu “ilahi nazar” olarak tarif eder. Allah bir kuluna baktığında, o kulun kalbinde bilgi açılır. Bu bakış zamanla gelir. Ama bizim bildiğimiz zamanla değil. Bu, sonsuz bir anın içinden akan bir bilgidir.
Ve o bilgi, sana sadece bir şey öğretmez. Seni sen yapar. Unuttuğun yönlerini hatırlatır. Susturduğun yanlarını konuşturur. Ertelediğin duyguları önüne koyar. Bilgi sadece aklı değil, kalbi de uyandırır. Ve uyanan bir kalp, artık zamanı farklı görür. Eskiden geçip giden bir gün, şimdi içinde sırlar taşıyan bir levha olur. Her dakika bir öğretidir. Her sessizlik bir anlamdır. Her gözyaşı bir cevaptır. Bilgi yalnızca konuşmakla değil, ağlamakla da açılır. Çünkü ruh, sadece kelimelerle öğrenmez. Acıyla, sevgiyle, bekleyişle, sabırla da öğrenir. Ve bütün bunların içinde zaman en sadık arkadaştır.
Bilgi, zamanın içinden süzüldükçe ağırlaşmaz, hafifler. Çünkü hak edilerek gelmiştir. Ruh bir şeyi kavradığında yük hissetmez, aksine ferahlık hisseder. İbn Arabi’nin eserlerinde bu ferahlığın kaynağı, bilginin sahibini tanımaktan geçer. Eğer bir bilgi seni Yaradan’a yaklaştırıyorsa, o bilginin gelişi zamanla senkronizedir. Eğer bilgi seni yalnızca tartışmalara, kibre, üstünlük hissine sürüklüyorsa, o bilgi vakitsiz açılmış bir çiçektir. Kokusu olmaz, ömrü kısa olur. Zamanın bilgisi ise kokuludur, dokunuludur, ruhta yankılanır. İnsan o bilgiyi ilk duyduğunda anlamaz bile bazen. Ama bir gün ansızın o cümle gelir ve bir yaraya dokunur. İşte o zaman anlarsın. O bilgi senin iç zamanına yerleşmiştir.
İç zaman, herkesin kendi yolculuğunda taşıdığı en gizli saattir. Kimsenin görmediği ama Yaradan’ın her an işittiği bir ritmi vardır. Bu ritimle uyumlu yaşamak, insanı kendisiyle barıştırır. Acele kalkışları, telaşlı planları, öfkeyle alınmış kararları bir kenara bırakmaya başlarsın. Çünkü artık bilirsin ki her şeyin bir anı vardır. Ve o an geldiğinde, hiçbir şey seni durduramaz. Ama o an gelmeden, ne kadar zorlarsan zorla hiçbir şey yerini bulmaz. Bu fark ediş, zamanın seni eğittiği en sessiz derstir.
İbn Arabi'nin zaman anlayışı düz bir çizgiye benzemez. O, zamanı dairesel olarak görür. Başlangıç ve son aynı merkezde buluşur. Ve bu merkezde duran kişi, bütün olanları bir bütünlük içinde görmeye başlar. Her şeyin bir sebebi vardır. Hiçbir şey boş yere yaşanmaz. Acılar da, sevinçler de, bekleyişler de… Hepsi zamanın taşıdığı bilgidir. Ve bu bilgiler seni sen yapar. Zamanla iç içe yaşadığında, artık yaşadıklarını anlatmak için kelimelere ihtiyaç duymazsın. Varlığın anlatır. Gözlerin, yürüyüşün, susuşun…
Zamanı kavrayan bir ruh, konuşmadan da öğretir. Çünkü varlığı bir bilgidir artık. Onu gören, kendine bakar. Onu duyan, kendi iç sesini işitir.
Zamanın içindeki bilgiler çoğu zaman açık değildir. Onlar örtülüdür. Görünmezler. Tıpkı gecenin karanlığında parlayan yıldızlar gibi. Gündüz ışığında o yıldızlar yok olmaz. Ama göz onları göremez. Ruhun bilgisi de böyledir. Dış gürültülerle, sürekli konuşmalarla, sürekli koşturmalarla örtersin o bilgiyi. Sessizliğe çekilince duyarsın. Kendine kalınca hatırlarsın. Bu yüzden bazı bilgiler yalnız gelir. Kalabalıkta anlatılmaz. Anlatılsa da hissedilmez. Çünkü o bilgi sana özeldir. Senin zamanına ayarlanmıştır. Senin iç yolculuğunun anahtarıdır. O anahtarı başkası taşıyamaz. Ancak senin elinde işler.
Ve bazen, zaman seni bilerek yavaşlatır. Bir kapı açılmaz. Bir haber gelmez. Bir dua cevapsız kalır gibi olur. İşte o an, sabretmek değil, dinlemek gerekir. Çünkü cevap yok değildir. Sadece zamana yayılmıştır. Ve sen sabırla dinlediğinde o cevap sana yaklaşır. Bilgi ansızın açılır. Ve sen o bilgiyi okuyacak gözlere, hissedecek bir kalbe sahip olduğun için minnet duyarsın. Çünkü bu geliş, kendi çabanla değil, zamanla olan ahenginle gerçekleşmiştir.
Zaman sana neyi öğretti? Hangi gün seni kendine döndürdü? Hangi gece seni susturdu ve içine bir fısıltı bıraktı? İşte orada gizli bilgi vardı. Kitaplarda bulamadığın, başkasında göremediğin bilgi. Senin için yazılmış, senin için bekletilmiş, senin için zamanın içine saklanmış bilgi. Onu artık tanıyorsun. Artık sadece okumuyorsun, yaşıyorsun. Sadece duymuyorsun, hissediyorsun. Ve en önemlisi, sadece öğrenmiyorsun, dönüşüyorsun.

Ve bu dönüşüm, ne gürültüyle olur ne de ani bir değişimle. Tıpkı sabahın karanlıktan ayrılışı gibi yavaş, ama kaçınılmaz bir şekilde olur. İçindeki zamanla uyumlanan ruh, artık dışardaki seslere karşı daha az savunmasızdır. Çünkü artık sen bilgiyi dışarıdan almak yerine, içeriden bulmaya başlarsın. İçine gömülü eski anılar, anlam kazanır. Eski kırgınlıklar başka bir gözle okunur. Ve sen anlarsın ki, seni en çok büyüten şeyler, sana en ağır gelen anlardı. Zamanın getirdiği bilgi, acıyı unutturmaz ama ona bir derinlik kazandırır. O derinlikte, eski olan şeyler küllenmez; başka bir boyuta geçer.
İbn Arabi’ye göre zaman, sadece olayların sıralandığı bir alan değildir. Zaman aynı zamanda bilinç düzeylerinin birbirine temas ettiği bir perdedir. Ve her insan, o perdeye kendi gözyaşlarıyla ya da sevinçleriyle bir iz bırakır. Zamanın bilgisi, o izlerin okunmasıdır. Bu yüzden geçmişi hatırlamak sadece nostalji değil, bir çeşit bilgiyle yüzleşmektir. Geçmişte kaldığını düşündüğün bir cümle, bir bakış, bir an, belki bugün içinde çözülmeyi bekleyen bir bilgi taşıyordur. Zamanın içinde duran her an, aslında kendi bilgisiyle vardır. Sen ne zaman kalbini o ana açarsan, bilgi oradan fısıldar.
Ve insan, kendini o anlara açtıkça, zamanla ilişkisinde değişiklik hisseder. Eskiden dakikalar yetmezken, şimdi bir bakışın içinde saatler yaşayabilir. Eskiden sabırsızlıkla beklerken, şimdi bekleyişin içinde bile bir anlam bulabilir. Çünkü artık bilgi, olayların sonucuna değil, sürecine yerleşmiştir. Bir dua kabul edildiğinde değil, edilmeden önceki bekleyişte saklıdır. Bir yolculuk, varılacak yer kadar, yürürken hissedilen ayak seslerinde gizlidir. Ruh bu sesleri duymaya başladığında, artık zamanın kölesi değil, yoldaşı olur.
İbn Arabi'nin zaman kavramında bir başka önemli vurgu da "an" üzerinedir. O der ki, gerçek bilgi yalnızca "an"da yaşanır. Geçmiş geçti, gelecek ise henüz yok. Ama an dediğin şey, senin Yaradan’la en saf temasındır. Orada hiçbir perde yoktur. Düşünceler susar, beklentiler durur, sen sadece var olursun. Ve bu varoluşta bilgi parlar. Bir iç sezgiyle gelir. Anlamaya çalıştığın her şey bir anda yerine oturur. Çünkü artık düşünmüyorsun, biliyorsun. Kalbinle, sezginle, teslimiyetinle biliyorsun.
Ve bu bilme, seni bir başkasına benzetmez. Aksine seni sana döndürür. Çünkü ruhsal bilgi, seni özüne yaklaştırır. Artık dışarıdan duyduğun bilgilerle değil, içindeki yankılanmalarla yürümeye başlarsın. Seni sana gösteren her şey bilgidir. Ve her şey zamanla görünür hale gelir. Bu yüzden bazen bir insanda, bazen bir yalnızlıkta, bazen bir cümlede, bazen bir sessizlikte sana bilgi iner. İnmesi için hazır olmak gerekir. Hazırlık ise zamanla olur.
Sabırla, emekle, yavaşlıkla...
Çünkü ruh, zamanla konuşur. O, hızdan hoşlanmaz. Ruhun dili yavaşlıktır. O dili anlayan, acele etmez. Ne kendini ne başkasını zorlamaz. Çünkü bilir ki her şey zamanı gelince olur. Ve zamanı geldiğinde, bilgi sadece gelir değil; yerleşir. Yerleşen bilgi değiştirir. Değiştiren bilgi seni yeni bir yöne taşır. Ve sen artık aynı kişi değilsindir. Ama bu değişimin adı yoktur. Tarif edilmez. Sadece hissedilir. Sadece yaşanır.
İbn Arabi’nin ifadesiyle, “Zaman bir aynadır. Ona neyle bakarsan, seni onunla yansıtır.” Sen eğer zamanla kavga ederek, onu suçlayarak, ondan şikâyet ederek yaşarsan, zaman seni sadece yorgun bir yolcu gibi gösterir. Ama eğer zamanla konuşmayı öğrenirsen, onunla yürümeyi seçersen, zaman sana hem bilgi hem dost olur. Çünkü her bilgi bir yolculuktur. Ve bu yolculukta zaman sadece bir araç değil, bir rehberdir. O rehberi tanıyan kişi, yönünü kaybetmez.
Sen şimdi burada, bu satırları dinlerken… belki zamanla barışmaya çalışıyorsun. Belki geçmişin yükleri omzunda, belki de gelecek korkuları kalbinde ağırlaşıyor. Ama bil ki ruhun, ne geçmişin zincirine bağlıdır, ne de geleceğin gölgesine. Senin ruhun, Yaradan’ın zamanı aşan nefesiyle var oldu. O nefesin içinde bir parıltı vardı. Sana ait. Başka hiç kimseye benzemeyen bir bilgi, bir sır, bir öz vardı. Ve o öz, şimdi sana hatırlatılmak isteniyor.
Artık zamanı bir düşman gibi değil, seni büyüten bir dost gibi görmeyi öğren. Her geçen günü değil, her gelen bilgiyi say. Her gecenin ardında saklı olan cevabı fark et. Sana gecikmiş gibi görünen şeyler, aslında içindeki bilgi henüz tamamlanmadığı için sana yaklaşamadı. O yüzden hiçbir şey geç kalmış değil. Senin zamanın, senin içinden işliyor. Sen hazır oldukça, perde kalkıyor. Sen teslim oldukça, bilgi geliyor. Ve o bilgi, seni en çok ihtiyaç duyduğun yerden onarıyor.
Kendini küçük hissettiğin, kaybolmuş gibi göründüğün, anlam veremediğin günlerde unutma. Zaman sadece ileri gitmez. Zaman bazen durur, bazen geri çeker, bazen içeri çağırır. Ve sen bu içeri çağrıyı duyduğunda, hayatının ritmi değişir. Artık kimseye yetişmeye çalışmazsın. Çünkü sana ait olanın, sana ait bir zamanda geleceğini bilirsin. Artık kıyas yapmazsın. Başkasının yolculuğuna değil, kendi içindeki yankılara kulak verirsin.
İbn Arabi'nin zaman anlayışı, aslında seni senle buluşturan bir aynadır. O aynada gördüğün şey sadece yaş almış bir beden değil, deneyimlerle örülmüş bir ruhtur. Ve bu ruh, zamanı sadece takvim yapraklarında değil, kalbinin kıvrımlarında hisseder. Sen her ağladığında, her sustuğunda, her iç geçirdiğinde, zaman seninle konuşuyordur. O konuşmayı duymayı öğren. Sessizliği anlamayı, geceleri sevmeyi, yalnızlığı dost edinmeyi öğren. Çünkü bilgi oralarda saklı. Kalabalıkta değil. Gösteride değil. Sessizlikte.
Ve unutma, zaman seni sınamak için değil, sana seni göstermek için var. Her gecikme bir eğitim, her bekleyiş bir hazırlık, her gözyaşı bir kapı. Şimdi o kapıdan geçme zamanı. Çünkü zamanın sana taşıdığı bilgi, yalnızca düşünmen için değil, uyanman için geldi. Uyanış ise bir an meselesidir. Ne zaman kalbin “evet” derse, o an olur. Şimdi içinden geçen her “neden” sorusuna bir cevap verme. Sadece o sorularla beraber yürü. Zaman sana neyi göstermek istiyorsa, onunla kal. Çünkü ruhun yükselişi zamanla kavga ederek değil, onunla dans ederek olur.
Bazen zaman seni hiç kimsenin anlamayacağı bir noktaya getirir. İnsanlara anlatamazsın. Kelimeler yetersiz kalır. Çünkü yaşadığın şey sadece olaylar değil, içindeki zamanın bükülmesidir. Artık sen eskisi gibi hissetmiyorsundur. Eskiden seni mutlu eden şeyler sönükleşmiştir. Eskiden korktuğun şeyler önemini yitirmiştir. Çünkü ruhun başka bir bilgiye doğru yürüyor. Bu yürüyüş sessizdir, yalnızdır ama derindir. Ve o derinlikte sana eşlik eden görünmez bir el vardır. İşte o el, Yaradan’ın zaman içindeki şefkatidir.
İbn Arabi der ki, “Her bilginin bir görünmeyen kaynağı vardır.” Bu kaynak, zamanın göğsünde saklıdır. Her an yaşanırken, aslında bir bilgi doğar. Ama o bilgi hemen görünmez. Onu açığa çıkaran şey, senin o anla kurduğun ilişkidir. Eğer bir olayı sadece geçmek için yaşıyorsan, bilgi gizli kalır. Ama o olayı duymaya, hissetmeye, içindeki yankısını fark etmeye niyet ediyorsan, bilgi sana açılır. Açılan bilgi, yalnızca zihni değil, kalbi de uyandırır. Ve uyanan kalp artık zamanı sadece saatle değil, anlamla ölçer.
Zamanın illüzyonu budur işte. Herkesin aynı anda yaşadığını sandığı bir dünya, aslında herkesin kendi içinde ayrı ayrı açılan yollarla doludur. Senin bir anın, başkasının bir ömrüne denk olabilir. Başkasının yaşadığı bir şey, senin için hiçbir anlam taşımaz. Çünkü zaman, mutlak değil, kişiseldir. Ve bu kişisel alan, ruhun bilgiyi nasıl aldığıyla doğrudan ilişkilidir. Eğer sen içindeki bilgiyi arıyorsan, zaman sana yol olur. Ama sadece vakti kovalıyorsan, zaman seni yorulmuş bir yolcuya çevirir.

Kimi zaman zamanın sana sunduklarını küçümsersin. Basit gelir. Bir sabah uyanışı, bir dostla sessiz bir yürüyüş, bir kahve fincanının kenarındaki durgunluk… Ama İbn Arabi’nin bakışıyla bu anlar, içsel bilgilerin kapılarıdır. Çünkü zamanın en kıymetli bilgileri, gürültüde değil durgunlukta belirir. Sen içindeki gürültüyü susturduğunda, o zaman bilgi konuşur. O konuşma kelimesizdir ama derindir. Kalbine doğru bir dokunuş olur. Gözlerine bir yumuşaklık, yüzüne bir teslimiyet yayılır. Anlarsın. Söylemeden. Sormadan. Sadece hissederek.
Ve zaman bazen seni kendinden geçirecek kadar sarsar. Sevdiğini alır, bildiğini bozar, ezberini dağıtır. Çünkü senin sandığın düzen, bilgiyle örtüşmez. O yüzden zamanı sadece bir nimet gibi değil, bir terbiye gibi görmeyi öğrenmelisin. Her yaşadığın şey, seni başka bir biçime sokmak içindir. Tıpkı toprağın içinde şekillenen bir tohum gibi. Sen şimdi karanlıkta olabilirsin. Ama bu karanlık senin çürümen değil, dönüşmendir. Işığa hazırlanmandır. Ve ışık geldiğinde, zaman sana şunu fısıldayacak: “Gördün mü, her şey yerli yerindeydi. Sadece senin bilgin henüz yerleşmemişti.”
İbn Arabi’ye göre bilgi, zamanın kalbidir. Eğer o kalbi duyabiliyorsan, zaman sana karşı değil, seninledir. O zaman artık geçmişte kaybolmazsın. Geleceği korkuyla beklemezsin. Şimdiye yerleşirsin. Ve şimdi, en dolu bilgidir. Şimdi nefes alırken, şimdi gözlerini bir şeye dikmişken, şimdi sessizce birini düşünürken… Şimdi var olmanın taşıdığı anlam, geçmişin bütün sorularını susturur. Geleceğin bilinmezliğini yumuşatır. Sen, şimdiyle dost olunca, zaman seninle konuşur. Ve o konuşma sonsuzlukla ilgilidir.
O halde şimdi biraz daha içimize dönelim. Çünkü gerçek bilgi, gözle değil, yönelişle görülür. İçimizde sessizce dönen bir akış vardır. Kalbimizin atışından bağımsız, saatlerle ölçülemeyen, dış dünyayla senkron olmayan bir akış. O, zamanın içinden değil, zamanın ötesinden beslenir. Bize her şeyi zaman içinde öğreten Yaradan, bazı şeyleri yalnızca bu iç akışla gösterir. Sen o akışa yöneldiğinde, artık dışardaki zaman sana baskı yapmaz. Geç kaldığını düşünmezsin. Erken olduğunu da düşünmezsin. Sadece şunu hissedersin: “Her şey tam da olması gerektiği gibi.”
Bu duyuş seni özgürleştirir. Çünkü zamanla yarışan insan, hep yorgundur. Ama zamanla dans eden insan, her şeye yetişemese de her şeyi hisseder. Bir kelimenin içindeki sıcaklığı, bir bakışın taşıdığı yılları, bir sessizliğin içindeki haykırışı duyar. İbn Arabi’nin de dediği gibi, “Her an, bir sır taşır. Sen eğer o anı sıradan görürsen, sır gizli kalır.” Ama eğer bir anı ciddiyetle, saygıyla, içtenlikle karşılarsan; zaman kendini açar. Ve sen, sadece yaşayan biri değil, zamanın bilgisine tanık olan biri olursun.
Bazen de zaman seni durdurur. İleri gitmek istersin, ama yollar açılmaz. Konuşmak istersin, ama kelimeler boğazına düğümlenir. Sevmek istersin, ama kalbin geri çekilir. O anda zannedersin ki, bir şeyler eksik. Ama aslında eksik olan, senin içindeki bilginin tamamlanmamış halidir. Zaman sana bazen hiçbir şey öğretmez gibi görünürken, derinlerde seni sabra, farkındalığa, sükûnete çağırıyordur. En çok o durduğun zamanlarda, ruhun sessizce genişliyordur. Senin henüz fark edemediğin şekilde.
İşte burada, sabır artık sadece beklemek değil; bir bilgiyi olgunlaştırma biçimidir. Sabreden kişi, zamanın öğretmenliğini kabul etmiş kişidir. O kişi bilir ki, bilginin özü zorla alınmaz. Bilgi ancak teslimiyetle gelir. Ve geldiğinde, seni her şeyden daha çok besler. Artık dışardaki hiçbir bilgi seni büyüleyemez. Çünkü içindeki bilginin kokusunu almışsındır. Ve o koku, zamanın derinliğinden gelen bir mesajdır. Senin varlığına yazılmış, sadece sana ait olan bir izdir.
Ruhun zamanla olan dansı budur. Adımlar hep görünmezdir. Ama her adımın izi, senin hayatını şekillendirir. Bu dansı görebilmek için dış dünyaya değil, içsel ritme kulak vermelisin. İçindeki titreşim ne diyor? Hangi an sana ağır geliyor? Hangi an seni yükseltiyor? Bunları fark ettiğinde, zamanla kurduğun ilişki de değişir. O artık seni zorlayan bir dış kuvvet değil, seni taşıyan bir iç esintidir. O esintiyle yürüdüğünde, her adımın bilgiye dönüşür. Ve sen artık sadece yaşayan biri değil, bilen biri olursun. Ama bu bilme, kelimelerle değil; varlıkla olur.
Senin varlığın da bir bilgidir. Ve zaman, senin bu bilgiyi hatırlaman için akar. Bazen hızla, bazen yavaşça, bazen geri çekilerek. Ama her defasında seni kendine çağırarak. Şimdi o çağrıyı duyuyorsan, bil ki bu yazılanlar sana değil, içindeki bilgiye yazılmıştır. O bilgi, bir gün açılmayı bekliyordu. Belki de işte şimdi o gün geldi. Zaman sana bir kapı daha açtı.
O hâlde biraz daha yavaşlayalım. Çünkü bazen hakikati duymak için daha hızlı olmak gerekmez, tam tersine yavaşlamak gerekir. Zamanın bilgisi acele edenlere değil, sabırla bekleyenlere gelir. Tıpkı yağmurun toprağa yavaş yavaş işlemesi gibi, bu bilgi de ruhuna damla damla iner. Önce anlamazsın. Belki direnir, belki reddedersin. Ama sonra bir an gelir ki, içindeki direnç erir. Sessizce bir kabulleniş doğar. Ve işte o anda zamanla barış başlar.
Zaman seni yavaşlatırken aslında hazırlıyordur. Seni bir bilginin eşiğine getiriyordur. Çünkü bilgi sadece kavranmaz, yaşanır. Yaşanmadan anlaşılmaz. O yüzden bazen bir cümleyi anlaman için yıllar geçmesi gerekir. Bir insanı fark etmen için kalbinde başka bir şeyin yıkılması gerekir. Bazen bir kelimenin değeri, onun söylenmediği bir anda anlaşılır. İşte bu yüzden zaman, sadece geçen bir şey değildir. O, içinde bilgi taşıyan bir öğreticidir. Eğer sen öğrenmeye gönüllüysen, zaman seni değiştirir. Ama eğer inat edersen, zaman seni eğitir.
İbn Arabi der ki, “Zamanın kendisi değil, onunla ne yaptığın önemlidir.” Sen zamanla ne yapıyorsun? Onu sadece geçiyor musun, yoksa onunla birlikte mi dönüşüyorsun? Onu harcıyor musun, yoksa onun içinden bir şeyler mi alıyorsun? Eğer her geçen gün, seni biraz daha içindeki bilgiye yaklaştırıyorsa, zaman senin için çalışıyordur. Ama eğer her gün seni daha çok yoruyorsa, zaman sana değil, sen zamana hizmet ediyorsundur.
Bu farkı anlamak için önce kendini durdurmalısın. İçindeki koşuyu susturmalısın. Senden istenen şey hep daha fazlası, daha çabuk, daha ileri gibi görünse de; aslında bazen durmak, en ileri adımdır. Durmak, fark etmektir. Fark etmek ise bilginin ilk kapısıdır. Kapıyı çalmadan geçemezsin. Ve o kapı, sen her gün kendi içine döndüğünde yavaşça aralanır. O kapının ardında ne vardır? Kim olduğunu sana hatırlatan bir yankı. Yaradan’ın sana senin aracılığınla anlattığı bir gerçeklik.
Şimdi düşün. Zaman seni nereye taşıdı? Neyi görmen gerekiyordu da görmedin? Hangi bilginin içinden geçtin ama durup yüzüne bakmadın? Belki de bütün arayışın, zaten sende olan bir şeyi hatırlamaktı. Belki senin zamanla olan dansın, aslında kendinle olan buluşmandı. Ve o buluşma, bu anla birlikte gerçekleşmeye başladı. Sen şimdi sadece bu kelimeleri duymuyorsun. Kalbinde bir şey oluyor. Gözlerinde belki hafif bir yanma. İçinde sessizce yükselen bir farkındalık. İşte o, zamansız bir bilginin uyanışıdır.
Artık hiçbir şey için geç değil. Artık zaman, seni yutan bir karanlık değil. Seni doğuran bir ışık. Sen yürümeye başladığında, zaman sana yol olur. Ve bilgi, her adımda ayaklarının altına serilir. Sadece görmeyi bilmen yeter. Gördüğünde ise zaten yol, kendini sana açacaktır.

$50
Product Title
Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button. Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button

$50
Product Title
Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button. Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button.

$50
Product Title
Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button. Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button.




