top of page

FANİLERE GÜVENMEYİP ALLAH'A GÜVENMEK

ree

Peygamberlerin, sıddıkların ve salihlerin geniş ve doğru yoluna nasıl girilir?

Dünya âhirete perdedir. Ahirete dalmaksa dünya ve öbür âlemin sahibine perdedir. Yaratılmışlara dalmak, Yaratan'dan ayırır. Hangi yaratılmışa gönül kaptırırsan, ruh pencerene perde çekmiş olursun. Halka [yaratıklara] bakma. Dünyaya, kalpten sevgi gösterme. Hakk’tan gayri şeylere iltifat etme, onun kapısına varıncaya kadar böyle devam et. Sır adımlarını aç. Zühd hâlini geliştir. Her kötü histen soyun. O'nun varlığında  hayran ol. O'ndan yardım iste. O’na sığın., O’na bak. Geçmişteki İlâhî bilginin hükmünü gözet. Kalbini O’na vardırmaya çabala. Sırrını O’na ilet, bunu gerçekleştirdiğin an, O’nun yakınlık eli seni tutar, kendine çeker. Yeni hayatla tevhid verir ve kalpler üzerine sultan olursun. Kalp âlemi tüm emrini senden alır. Hastalığı olursa şifasını sen verirsin, işte bundan sonra dünyaya bakman caiz olur. Bu üstün hâlleri benliğinde topla, sonra dünyaya dön...


İnsanlara bakmak ve iç âlemlerine yön vermek senin için bir nimet sayılır. Bunun faydası senden çok onlaradır. Onlarla yaptığın alışverişle fakirlere yaptığın iyilik, özüne has aldığın ve yediğin kısmet, bir ibadet vesilesi olur. Hakk'ı bilerek aldığın için sana selâmet getirir ve O’na tâat olur. Artık dünyanın güçlüğü sana dokunmaz ve sana gelen her çeşit şey, kir kokusundan temizdir.


Velayet hâlinin işareti vardır; o işaretler velîlerin yüzlerinden okunur. Onu anlayış sahipleri sezer. O işaretler velayet hâlini anlatmaya yeter; dile ne hacet...


Ruh esenliği dileyen, nefsini atsın... Malını kalbine koymasın... Neyi varsa Hak uğruna harcasın. Hamurdan ve sütten kıl alırcasına dünyayı iç âleminden atsın. Âhireti de aynı şekilde yapsın. Hakk'ın gayri şeylerden üryan olsun, işte o zaman her şeyin hakkı verilir. Dünya ve âhiretten gelecek şeyler gelir. Sen onların peşine koşmazsın. Dünya, yerinde otururken yanaşma; onu ayağa kaldır. Tepsiyi başı üstüne aldır; sonra al ye! Hakk’ın kapısına durana böyle hizmet edilir; çünkü büyüktür. Nefis, önünde el pençe divan duranı zelil eder, perişan eder. Nefse hâkim olanların hemen hepsi, istiğna sahibidir. Nefse ihtiyaç arz etmekten beridirler.


İman yolcuları dünyayı yitirmeye gönüllüdür. Allah’tan her zaman hoşnut olurlar. Allah onlardan razı olduktan sonra âhiret onlara göre hiçtir. Onlar Allah'tan, Allah'ı talep ederler. Dünyalık şeylerin taksimli olduğunu bilirler; bu sebeple ona kalplerini kaptırmaktan vareste olurlar. Öbür âlemde vaad olunan cennet ve nimetlerin, sahipleri için ayrılmış olduğunu bildiklerinden onun da peşine düşmezler. İşleri O'nun içindir; O'nun zatından öteye bir talep sahibi değillerdir.


Faraza onlar bir gün cennete girseler. Hak nurunu göremeyince hiçbir yere bakmazlar.


Kalbinde maddî varlıklar besleyen, yalnız kalmayı ve huzura dalmayı elde edebilir mi?.. Halkı ve sebepleri tesirsiz görmeyen, peygamber kervanına katılamaz. O büyük zincire halka olamaz; olmak dileyen azla yetinmeli. Çoğu, kader eline bırakmalı. Dünyalığın azı da yeter. Çok malın olsa, çok mu yiyeceğini sanıyorsun? Rahat mı bulacağını ümit ediyorsun?..


Çok şeyleri bulmak için taarruza geçme; yıkılırsın. Çok mal istenmeden gelirse iyi olur. Onun saklanması da kolaydır. Giderse üzülmezsin. Gece sabahlara kadar mal hesap edip uykunu kaçırmazsın, rahatın bozulmaz.


Hasan-ı Basrî (Allah ondan razı olsun) şöyle der: -İnsanlara sözünle ve işinle öğüt ver. 

Ey vaiz, iç âlemin temizliği ile insanlara öğüt ver. Kalbini nurlandır. Ve onun nuru ile halka nasihat et. İçin kirli olduğu zaman dışın süsü ile onlara öğüt vermeye kalkma.


İman sahiplerinin kalbi yaratılmadan imanları yazıldı. Bu geçmişin bilgisidir. Bunun üzerinde durmak caiz değildir. Ona dayanarak hüküm yürütmek doğru olmaz. 

Çalışmak, bütün gayreti iman yoluna harcamak iktiza eder. Bu yola girmeyi dileyen, iman ve ikan (tam iman) tahsili için gayret sarf eder. Hakk'ın nur ışığına varlığını atar. O’nun kapısından uzak duran, iman sahibi değildir.


Kalplerimiz iman nuruna ermek için gayretli olursa, Rabbimiz bize onu verir. Dilerse, çalışmadan da... O bizim çalışma ve yorulma hâlimize acır ve nurunu nasip eder.


Utanmaz mısınız; nasıl tevil eder, tebdile uğraşırsınız?.. Mevlâ, zâtını vasfetmiş; onu başkası ile değiştirmek sizin ne haddinize?.. Sizden önce gelen sahabeye ve onlara uyanlara yeten bir din, size nasıl yetmiyor? Aziz ve Celil olan Rabbimiz, yaratıcılık sıfatını Arş'da yerleştirmiştir. Bunun şekli ve benzeri yoktur; yokluğu da iddia edilemez.


Allah'ım, bize başarı ver, icad edilen uygunsuz şeylerden bizi uzak eyle.


«Bize dünyada iyilik ver, âhirette iyilik ver ve bizi ateşten koru...» (Bakara/201) Amin! 

Sorucu, şöyle sordu:


- Dünya sevgisi beni kapladı. Kalbimden onu atmak istiyorum, yolunu göster; nasıl edeyim?


Ona şunları söyledim:


- Dünyaya bir bak; enini boyunu öğren. Sahipleriyle nasıl dalaşıyor, dölleri ile nasıl beleniyor; onlara ne garip hileler yapıyor? Onlara yaptığı oyunları seyret. Onları nasıl azdırıyor ve aniden arkasına atıyor. Onu gözet, kendine yar olan kişilerle uğraşıyor, eğlendiriyor. Sonra onları yükseltiyor. Bir dereceden öbürüne geçiriyor. Aldattığı kimseleri, kandırması kabil olmayanların üzerine salıyor. Boyunlarına bindiriyor. Hazinelerini aldattıklarına veriyor; acaip işlerini onlara gösteriyor. Onlar da bunlara bakarken, varlıklarından uzak olup ferahlık duyuyorlar. Yüksekte olduklarına inanıp seviniyorlar... İyi geçimlerine kanıyor, dünyanın kendilerine hizmet etmesini bir nimet sayıyorlar. İşte bu hâlle dünya onları aldattı... bağdadı... Aradan zaman geçti, onları tepetaklak yere vurdu. Kemikleri kırıldı. Parçalandılar ve öldüler. Dünya onların bu hâlini görüyor ve gülüyordu. Ayrıca işleri karıştırmakta olan şeytan da yan gelip keyif çatıyordu... 

Dünyanın işi budur. Birçok sultanlara böyle yaptı... Mülk sahiplerini ve zenginlerin çoğunu yukarıda anlatılan hâle getirdi. Bu dünyanın âdetidir. Âdem peygamberden bu deme kadar, böyle geldi ve böyle gidiyor. O böyle yükseltir, sonra yere vurur. Kıyamete kadar bu perişanlık devam eder. Öne alır, arkaya atar, mal sevdirir, zengin eder, yedirmez; ihtiyaç içinde kıvrandırır. Bu kuvvetler dünyaya verilmiştir. Her iyiliği yapar, kendine çeker. Sonra boğazına bıçağı dayar, boğazlar. Ondan kurtulan yoktur; Onun şerrinden emin olan olmaz. Ona galip gelen çok azdır. Ona mağlûp olmayan, onu yenmek için yardım bulan ve şerrinden kurtulan büyüktür. Bu büyük, bir veya birkaç tanedir...


Ancak, dünyayı iyi bilen, şerrinden emin olur. Dünyadan kim çok sakınıyorsa, kurtulmanın fazlası ona nasip olur. Selâmete ermek için, onun bütün hâllerini öğrenmiş olmak gerektir.


Ey sorucu! Dünyaya kalbindeki gözünle bak. O gözle bakarsan, ayıplarını görürsün ve şerrinden emin olursun. Onu kalbinden çıkarmaya ancak gücün böyle yeter. Baş gözünü ona çevirir, süsleri ile uğraşmaya koyulursan ayıpları gözünden kaybolur; dolayısiyle kalbinden sevgisini çıkarıp atmak senin için mümkün olmaz. Onu, içinden atamazsın; ona ilgisizlik duygusu taşıman kabil olmaz. Bu yüzden seni öldürür. Başkalarına içirdiği zehiri sana da içirir ve öldürür.


İçinden kopup gelen kötü duygulara cihad bayrağını aç... O duyguların ıslahına emin oluncaya kadar devam et. Onlar iyiye yöneldikten sonra dünyanın ayıbını bilirsin. Ona ihtiyaç arz etmekten kendini alırsın.


Nefsin islâhı için kalbin ve sırrın sözü tutulmalıdır ve onlara uyan her duygu islâh olmuş sayılır. Azdırmaya yeltenen duygular islâh olmuş sayılmaz.


Nefsin islâhı için kalbin ve sırrın sözünün tutulması esastır. Nefis hem kalbe, hem de sırra uymalı. Onların yasak ettiği şeyi yapmamalı ve emrettiğini tereddütsüz yapmalı.


Kalp ve sır nefse bir şey veriyorsa, az demeyip kanaatle yetinmeli. Hiç vermedikleri zaman da sabırlı olmalı. Nefsin iyi hâli böyle başlar; onda iyilik başladıktan sonra kötü hâlleri ölür. Kalbe döner. Onun emriyle hareket eder, öyle bir hâle gelir ki, artık ona nefis denmez; kalp denir. Başına takva tacını giyer. Yakınlık süsünü takar.


Size, iman etmek ve dille imanınızı tasdik ettirmek gerekir. Allah yoluna baş koyanları inkâr etmek size yakışmaz. Onlara da inanınız. Onlarla mücadele etmeyi bırakınız. Onlarla çekişmek size düşmez. Onlar hem bu âlemde hem öbür âlemde şahtır.


Hak yakınlığına onlar sahiptir. Ona sahip olunca, arta kalan olmaz, yeryüzünde her ne ki var, onlara sahip olurlar.


Aziz ve Celil olan Hak, onların kalbine zenginlik duygusu vermiştir. Yakınlığı ve ülfeti ile büyüklerin kalbini doldurmuştur. Nurları ve kerameti ile onları süslemiştir. Bu sebeple onların hiçbiri, dünyalık olana bakmaz, dünyanın nimetini yiyenlere iltifat etmezler, önü hoş, ama onlar sonuna bakarlar. Dünyanın ilk yaratılışı ve miadı dolunca yıkılışı gözlerinin önüne gelir. Bolluğuna gurur duymaz, yokluğuna da üzülmezler.


Hak sır gözlerini bürür, başkasını görmezler. Ölüm korkusu onlara kulluk ettiremez. Melekten bir şey beklemek için kulluk etmezler. Onların yaratılışı Mevlâ için... O'nun sohbeti için. Hak, sebebini bilmediğiniz şeyler yaratmıştır. O istediğini yapar. 

İman nurunu bir türlü ruhuna sindiremeyen münafık her sözünde yalan atar. Vadettiği zaman yerine getirmez. Emniyeti kötüye kullanır. Bu huyların kötülüğünü Peygamber (S.A.) efendimiz haber vermiştir. Bunlardan kendini çeken, nifak hâlinden kurtulur. İyi huylar ayar taşıdır; daima elinde tut. İmanlı ile imanı kalbine yerleştiremeyen bunlarla ayırt edilir. Bu ayar taşını al. Bu aynayı al. Kendine bunlarla bak. Kalbine çevir ve içine yönel. Bak, hangi zümreye dahilsin?.. Muvahhid misin, yoksa şirk ehli mi? İman sahibi misin, yoksa münafık mı?..


Dünya, tümüyle fitnedir. Bir uçtan öbür uca boş uğraşmadır. Ancak âhiret işlerinin yürütülmesi için alman, iyi sayılır. Bunun da iyi niyetle alınması şarttır. Dünyalık şeyleri alırken iyi niyet beslenirse öbür âlem için olur. Her nimet iyi niyetle alınmalı. Ve Hakk'a şükredilmeli. Aksi hâlde nimet olmaz, felâket olur.


Allah’ın vermiş olduğu nimetleri şükürle bağlayınız. Allah'a, şükretmek iki yönden olur. Biri, kulluk etmek ve gönüllenmeden fakirlere ihsan etmek... Diğeri ise, vereni itiraf etmek. O nimeti göndereni tam mânasiyle anlamak. Onu gönderdiği için şükrü yoluna koşmak. O nimeti veren, bizzat Hak Tealâdır.


Bazı büyükler şöyle diyor:


- Seni Allah'ı anmaktan alıkoyan her şey şomdur.


O'nu dilden zikretmek kalbi gafil koymak şomdur. (uğursuz) Namaz, oruç ve diğer hayırlı işler O'nu anmak için yapılır. Yapılan işler O'nu anmaya iletmiyorsa onlar da şomdur.


O'nun sana gönderdiği nimetlere isyanla karşılık verdin. Çok önemli işler yapman gerekirken önemsizlere gittin. Yalan, nifak, duruşunu ve hareketini kapladı. İçini dışını bozdu. Geceni ve gündüzünü karıştırdı.


Şeytan sana neler yapmadı ki?.. Yalanı sana sevdirdi. Kötü işleri sana süsledi. Taa namazına kadar girdi. Şöyle ki, namaza başlarken:


- «Allah, en büyüktür,» diyorsun, ama kalbinde küçük ilâhlar barınıyor.


Her itimat ettiğin nesne sana ilâh oluyor. Korktuğun ve bir şeyler beklediğin şeyler sana putlardır. Sözün işine uymuyor. Sözlerinden de bir şey beklenmiyor. Ne dediğin ve ne yaptığın bilinmiyor.


Bin defa kalbinle:


- «Allah, en büyüktür,» de bir defa da dilinle...


Kalbinde bin tanrı yatarken dilinle:


- «Allah, en büyüktür,» demen neye yarar?.. İçinde bulunduğun bütün kötü hâlleri bırak. Allah'a dön...


Ve sen, ilim öğrenen zât, hâlin nicedir? Yalnız ilmin ismi ile yetindin. Sana «Alim» desinler diye ilmi Öğrendin. Öğrendiğinle amel etmek aklına gelmedi. O bilgi sana ne fayda sağlar? Bu hâlinle âlim olduğunu söylersen, yalancı olduğunu erenler yüzüne vururlar. Nasıl nefsini avutmakla kaldın? Yaptığın işi başkasına emretmek de ne demek oluyor?


- «Yapamayacağınız işi neden söylersiniz?» (Saf/2)


Ayet-i Kerimesi, seni tehdit etmiyor mu; titremiyor musun?.. Yazık sana, halka doğruluk söylersin, ama işin yalan... Halka Allah'ın birliğinden dem vurursun; ama işin şirk... Halka ihlâs ve sağlam işin yolunu gösterirsin, fakat sen, görsünler ve desinler  diye işler tutarsın... Sen bütün kötü işleri yaptığın hâlde halkı onlardan sakındırmaya kalkarsın... Gözlerinden utanma duygusu kalktı. İman sahibi olsaydın haya duygun olurdu. Peygamber (S.A.) efendimiz şöyle buyuruyor:


- «Utanma duygusu imandan gelir.»


Senin için iman lâfı edilemez. İkanın zaten yok... Sende itimat edilecek bir hâl de kalmadı. İlme hiyanet ettin. Hak katında adın hainlerle yazıldı. Sana ilâç bilmiyorum. Ancak düşünüyorum; yalnız, tevbe aklıma geliyor. Tevbe eder, üzerinde durursan, kurtulacağına inanıyorum.


Allah'a ve kaderine iman besleyen zât, bütün işlerini O’na ısmarlar. Hiçbir işinde O'na ortak koşmak aklına gelmez.


Şirk koşma. Halkı Hakk'a ortak etme. Mevlâ'ya gitmene halk perde olmasın. Söylediğim şeyleri yapmak, her iman sahibinin vazifesidir.


Söylediklerimizi varlığına sindirene âfetler dokunmaz. Bütün hâlinde selâmet üzere olur. Mücerred (taklidi, soyut) imandan, hakikî iman hâline geçer. Sonra velayet, bedeliyet hâli gelir. Daha sonra gaybiyet âlemi başlar. Bunlardan sonra, kutbiyet hâli çıkar. Bu, yâni kutbiyet, hâllerin sonu sayılır. Allah bu hâle gelen kulu ile Övünür. Cin tayfasına, insanlara ve meleklerine onu gösterir. Ruhlar âlemine de onu tanıtır. Kendine yaklaştırır. Halkın emrini ona verir.


Bu işlerin bir temeli, bir de başlangıcı olur. Başta Allah'a ve peygambere iman, sonra her ikisini de dille tasdik etmek gelir.


Bu işin temeli İslâm dinine girmekle başlar, sonra kalbi imanla doldurmakla olgunluk yolunu alır. Allah'ın kitabında bulunanlarla amel gerek. Peygamberin (S.A.) çizdiği yolu izlemek icab eder. Daha sonrası, kalbe tevhid nurunu yerleştirip ihlâs sahibi olmaktır. Bunlar, imanın kemâl devresi sonunda başlar.


İman sahibi amelini ve işini görmeyi bir yana bırakır. Hak varlığını perdeleyen her şeyden habersiz durur. İşler görülür; fakat o, bunların yapılmasından haberli değildir. O zât, nefsi ile daima cihad eder. Bütün yaratılmışları Hakk'a sığınmış olarak görür. Hak yoluna koyulmayan da O'ndan ayrı değildir. Ancak, O'nun rahmet nazarına erebilmek için emrettiği yolda çalışmak lâzımdır. Cenâb-ı Hak şöyle buyurur:


- «O kimseler ki, uğrumuzda cihad ederler, muhakkak onlara hidayet yollarımızı açarız.» (Ankebut/69).


Bütün eşyaya karşı istiğna duyunuz. Cebrine boyun eğiniz. O, su arkını kader eli ile çevirir. İman sahipleri O'nun kaderine boyun eğerlerse, kudret âlemine erdirir.


Kadere uyanlara saadetler olsun. Kadere uyup kudret sahibinin işini seyre dalan ne hoştur. Kaderle iş tutan, onunla yürüyen, onun nimetlerine küfretmeyen ne kadar mübarektir.


Kudret sahibinin en büyük nimetini gösteren, kullara sonsuz rahmetidir. O rahmete ermek için yapılacak tek iş O'na yakın olmaktır. Bütün halkın varlığını bir yana itip O'nun varlığına gidebilmektir. Kulun kalbi, Hakk'a vasıl olduktan sonra, halkın zenginliğini neyler?.. Hakk'a yakın olduktan sonra halkın yakınlığı ona ne yapar?.. Hak Teâlâ iç varlığından ona mülk verdikten sonra, halkın yönelttiği geçici mülkü ne eder?.. Yeter ki, insan iman sahibi olsun... Böyle olduktan sonra ona denir ki:


- «Bugün mülkümüzde eminsin.» (Yusuf/54) 

O iman sahibi kutub olur; mülkün idaresi kendisine verilir. Mısır ülkesinin sahibi, Yusuf (AS.) peygambere itimat ettikten sonra, bütün mülkünü ona verdi. Ne kadar mülkü varsa hepsini ona teslim etti. Sonra ona şöyle dedi:


- «Hazinelerimi ve her şeyi sana bıraktım.»


Kalp, bir mutemed şeydir. Fakat her zaman değil. Onun mutemed olduğunu Mevlâ görürse kulların kalbini ona teslim eder. Bütün kalpler bir yönden idare edilir. O da kutbun kalbidir. Asıl mutemed kalbe kutublar sahib olabilir. Kutub hâlini bulduktan sonra, o dem ona şu hitap gelir:


- «İşte kalpler, onlarda arzu ettiğini yap. Onlar benim hazinelerimdir; gereğini yerine getir . »


Kutub olan büyük zat için dünya ve âhiret yüce ülkeler olur. O yüce insan, Allah yolcularının uğrağı sayılır. Buna ermek herkes için sevindirici iştir. Fakat ona kolay erilmez. Bilgi sahibi olmak gerekir. Bilgi ile amel lâzımdır. Zahirde öğrenilen İslâmî bilgilerin hepsini yerine getirmek lüzumlu sayılır.


Battal ve Allah'a kulluk etmekten yana tembel olan kimselerle oturmayınız; onlara uymayınız. Onlara uymak, sizi içinden çıkılmaz felâketlere sürükler.


Peygamber (S.A.) efendimiz şöyle buyuruyorlar:


- «Bir kul, Allah'a kulluğu eksik kılarsa, Allah ona belâ verir. Kalbini kederle doldurur.»


Eline geçmeyecek şeyi aramak en büyük belâdır. İbâdeti eksik eden, geçim sıkıntısı çeker. Evinden eziyetler çeker. Kazancı azalır, çocukları isyan eder. Hanımından nefret duygusu görür. Hangi tarafa yönelse ayağı tökezler. Bunların hepsi, az kulluk etmenin sonucudur. Onun ibâdetini bir yana atıp dünyalık işlerle uğraşmasının neticesidir. O'na kulluk eden herhalde rahat yaşar. Allahü Teâlâ şöyle buyurur:


- «İman edip şükür yolunu tutarsanız, Allah size niçin azâb eylesin?» (Nisa/147).


Allahü Teâlâ kaza ve kader hükmünün icrasında serbesttir. Her türlü tasarrufunda ona karışan olamaz. Yaptığından ötürü hiç kimse O'na çıkış yapmaya güçlü ve yetkili değildir. Geçmişe dayanarak, kaderin gereği böyledir diye, Hakk'ı ithama hiç kimse kalkışamaz. 

Yazık sana... Zaman geçiyor. Sen nefsin ve çocuklarınlasın. Hak'tan ayrı durmak arzusundasın. Bu hâlin ne zamana kadar sürer?..


Bazı büyükler şöyle diyor:


-Yavruna her şeyin değerini öğret; sonra ondan ayrıl. Nefsini al, Rabbinle meşgul ol.


Yavru, eline geçen bir şeyin para edeceğini anlarsa babasını bırakır. Bir oyuncak hükmünü taşıyan şeyi dahi sezecek olsa, babasını meşgul etmez olur. Kendini oyalar. Ey baba, seni de sahibinle baş başa bırakır. Onunla meşgul olacağın zamanı boşa geçirmiş olmazsın. Çocukla geçen zamanın kıymeti düşmez; Rabbine rahat ibâdet için ona oyuncağın değerini anlat. Bir yavru için oyuncak babadan önemli sayılır. 

Çocuklarınız büyüdüğünde sanat sahibi yapınız. Onlar çalışsın ve kazansın. Siz de Mevlâ’ya kulluğa koyulun. İbâdeti bırakıp çocukların geçimi ile olma. Onlar büyüdüğünde beslenmeleri sana düşmez. Onlar için hatalar işleme. Onların geçimi için çalışmanın bir haddi ve zamanı vardır. Hak katında senin günahını bağışlamak, onlardan uzaktır.


Kendine ve çocuklarına kanaati öğret. Kanaat sahibi olmayı, onlara yeter gör. Yalnız, lâzım olan şeyleri onlara temin et. Gereken şeyleri temin ettikten sonra onların da elinden tut; Mevlâ'nın tâatına koş. Rızkınız genişlesin diye, ibâdeti bir yana atmayınız; kaderinizde varsa kendiliğinden gelir. Zamanlar bellidir. Bir bolluğa erersen Haktan bil; al ye, yavrularına da yedir. Sakın halkın eliyle geldiği için Hakk'a ortak koşma. Onlar bir âlettir. Onu almak sana nasıl bir vazife ise onlara da getirmek bir vazifedir.


Kanaat sahibi ol. Darlık açılır. Kanaat insanı içinden çıkılmaz felâketlerden berî kılar. Kanaat sahibi olursan, geleceğini vehmettiğin şey gelmeyince üzülmezsin. Hele takva sahibi olmakla zâhid libasını (elbise) giymiş olman en büyük nimet sayılır.


Sakın, kullara el açma. İman sahibi, bir şeye ihtiyaç duyarsa Mevlâsına yalvarır. Ona karşı boynunu eğer, tevbe eder, sessizce verilecek şeyi bekler. Verildiği takdirde, vereni övme yoluna gider. Verilmeyecek olsa, kalbine uyar; sabra devam eder. Hakk'ın dileğine itiraz etmez. Çekinme yoluna sapmaz. Zengin olmak için dinini satmak zilletine düşmez. Riyakârlık ederek dünyalık almaz. İçi bozuk bir hâle girmez. Yâni senin gibi yapmaz, ey içi bozuk adam!..


Riya, nifak ve isyankâr olmak fakirliğe götürür. İsyan zelil eder. Riya yüzsüz kılar. Nifak, kapılardan kovdurur. Hak kapısına girmen kabil olmaz.


Riyakâr ve içi bozuk olan, dünyayı dini ile alır. Riyakâr adam salih kisvesine bürünür. Münafık olan hiçbir zaman salih olmaya ehil değildir. Dıştan salihler gibi konuştuğu görülür, onlar gibi giyer, fakat hiçbir zaman içinden koparak onların işini yapmaz. Salih kişilerin nesebinden olduğunu söyler; ama hiçbir zaman onlara nisbeti sahih olmaz.


- «Allah’tan başka ilâh yoktur,» demen bir dâvadır.


O büyük kelâmı sarf ettikten sonra Allah'a dayanman. O'na tevekkül etmen, başkasını kalbine koymaman ise, şahidindir. Şahitsiz dâvanın kazanılmasına ihtimal yoktur. Dâvayı aç, peşinden şahitleri bulmaya bak.


Ey yalancılar ve Mevlâ'dan kaçanlar! Kalbinizle Hakk'ın kapısına koşunuz. O'nun salih kullarının peşine düşünüz. Yaptığınız hatalar için Allah'tan özür dileyiniz. İman hâlini benliğinize sindiriniz. Dünyalık alacaksanız, İslâm dininin emri dahilinde alınız. Velayet hâline ererseniz, Hakk'ın ilhamı ile alınız. Her ne yaparsanız yanınızda iki şahit hazır olsun. O iki şahidin biri kitap, öbürü de sünnettir... Bir gün daha ilerler, kutup veya bedel olursanız, fiil tecellisine uyarsınız. Her işinizi O'na ısmarlar; olup bitenlere seyirci kalırsınız.

Ey evlâd! Nefsine abanmaktan utanç duymaz mısın? Onu her iyilikten mahrum bırakmak sana ar getirmiyor mu? Onu her türlü iyilik için başarıdan nasipsiz kılmak nasıl olur?


Bugün ibâdet, yarın isyan... Bugün ihlâsla Allah'a kul olmak, yarın şirkin yolunu tutup Hakk'a karşı bayrak çekmek... yapan Allah değil, kuldur, demek!.. Bunları  söylemekten utanma bilmiyor musun? Bugünün iyi iken yarının kötülüğe gitmesi fenadır. Peygamberimiz:


- «İki günü eşit geçen ziyandadır,»


Buyururken, halin ne ile anlatılır? Geçmiş günü hayır, geleceği hayırsızlıkla kapanan zararını ne ile ödeyebilir?


Ey evlâd! Sana lâzım olan varsa, onu bulmaya çalış. Bir şey eline gelmiyorsa bulmaya gayret et. Çalışana Allah yardımcıdır. Bu denizde gayret et. Dalgalar sağa çarpa, sola vura, bir gün selâmet sahiline atar. Senden dua etmek; O, icabet eder. Senden çalışmak; başarıyı O verir. Sen nasibini unutup kaçsan bile O sana acır, yanına koşarak gelir.


Araman candan olsun; O yakınlık kapısını gösterir. O'na koşmaya bak; düşecek olursan rahmet eli seni tutar. Mevlâ'nın rahmet, lütuf, kerem ve sevgi eli sana iştiyakla uzanır. Bu, büyük mertebelerden sayılır. Allah yolcuları buna ermek için çalışırlar.


Sizi artık istemiyorum. Siz, nefsin ve tabiî arzularınızın kölesi oldunuz. Nefsinizin hevâsına ve şeytanî duygulara ibâdet eder oldunuz. Yanımda yalnız Hak vardır. Hak, öz içinde özdür. Safa içinde safadır. Onda halktan kesilmek, Hakk'a vasıl olmak vardır. Sizin heveslerinizi kabul edemem; ey içi bozuk adamlar. Dışınızla içiniz birbirini tutmuyor.


Ey davacılar ve yalancılar, yüzünüze söz etmekten çekinmiyorum artık. Sizden nasıl utanır ve çekinirim? Çünkü siz, Rabbinizden utanmaz oldunuz. O'na kötülük isnad etmektesiniz. Aklınıza göre Rabbinize ihanet yolunu tutuyorsunuz. O’nun vazifeli meleklerine karşı iyi edeb tavrı takınmıyorsunuz.


Yanımda doğruluk kılıcı vardır. Onunla her dinsizin ve münafığın kellesini keserim. Hele yalancılar, vuruşumdan kurtulamazlar. Onlar ne tevbe bilir, ne de sır yolu ile Rablarına dönebilirler, özür dilemek ve tevbe yolunu tutmak onlara yakışmıyor mu ki, yapmıyorlar?..


Bazı büyükler şöyle derler:


- Doğruluk yeryüzünde Allah'ın kılıcıdır. Hangi şeyin üzerine konsa, onu keser.


Sözlerimi kabul edin ve candan bana yönelin. Size nasihat etmekteyim. Sizi, sizin için diliyorum. Sizin için ölü sayılırım. Diriliğim Hakladır. Beni tasdik eden iflah olur. Sohbetimden faydalanan kurtulur. Beni tasdik etmeyen, yolunu sapıtır. Sohbetime devam etmeyen, dünyada ve âhirette çetin cezalara çarpılır.


İrfan sahibi olmayan, sohbetimden anlayamaz. İrfan yoluna götüren sebepler arasında Hak’la çekişmeyi bırakmak vardır. O’na itiraz etmeyen irfan sahibi sayılır. O'nun yaptığı işlere uyarlık gösteren, marifet sırlarına ermiştir. Bu yüzden Malik bin Dinar, bazı talebelerine şöyle der:


Mevlâ’ya irfan sahibi olmak arzusunda isen, O’nun tedbirine, hükmüne ve kaderine uy. Nefsini, şahsî arzularını ve iradeni ona eş tutmaya kalkma.


Ey canları sağ olanlar, işleriniz tümden dağınık. Rabbinize karşı neler kaybetmediniz ki?.. Kalbiniz, kaybettiğinizi bir bilseydi, hasretiniz artardı. Yaptığınıza nadim olurdunuz. Ayık olunuz. 

Ey cemaat! Yakında ölüler olacaksınız. Size ağlayacaklar. Onlar ağlamaya başlamadan siz göz yaşlarınızı akıtınız. Sizin bir yığın hatalarınız var. O hataların sonu nereye kadar uzar, bilinmez. Kalpleriniz, dünya sevgisi ile hasta... Dünya hırsı gönlünüzü sarmış. Dünyadan, kalbinizi beri alın ve temizleyin. Dünyayı bırakın, Hakk'a yönelin.


Dinin selâmeti sermayedir. İyi işler de onun kârıdır. Sizi azdıracak şeyi aramayınız. Size yeten ne ise onu bulunuz. Aklı başında olan dünyalık işlerde ferahlanacak şey bulamaz. Helâl yoldan gelenin hesabı vardır; haram olanın ise cezası olur. Sizin çoğunuz hesap vermeyi ve ceza çekmeyi unuttu.


*


Ey evlâd! Kalbini buruşturan dünyalığı alma. Ama ne diyelim, sende akıl kalmamış. Her yanın kötülük timsali, nefis olmuş. Tabii arzu ve heva ile dolmuşsun. Kalp sahipleri ile otur. Akıllı ve olgun yaşlılara yakın ol. Sana onlar lâzımdır. Allah'ın hükmü ile amel edeni ara. Sana terbiyeyi o öğretir. Bilgiyi o verir. Nasihati o yapar.


Ey her şeyi karşılık almadan satan zavallı. Her şeyini veren ve bir şey almayan adam. Dünyayı, âhirete karşılık aldın. Âhireti verdin dünyayı buldun. Hevesle dolusun. Yokluğa gömüldün. Cehalet her yanını kapladı. Hayvanlar nasıl yerse öyle yemektesin. Aramazsın sormazsın; hesap vermek aklına gelmez. Niyetsiz oldun. Emri bilmiyorsun. Bir iman sahibi gibi iş tuttuğun yok.


İman sahibi dinin emriyle yer; velî kul, buna İlâhî ve manevî emri de ekler. Kalbinden gelen yasağı da dinler. Varlığına Hak varlığı katar. Bir iş için gayret sarf etmez. Hak fiiller onda tecellisini gösterir. O, bu hâlinde Rabbi ile olur. İlâhî emir, velî kulun her yanını kaplar. Ayakta duruşu onunla olur. Varlığından soyunan, bir şeyi seçme kudretine sahip değildir. Hâllerin hangisi kula gelse, İslâm dininin esaslarını yapmak zorundadır.


Fena hâline eren Mevlâ tarafından esirgenir. Sonra kudret denizine atılır. Kudret denizinin dalgası insanı, bazen gizler, bazen de açığa çıkarır. Bazen sahile atar, bazen de dalgaların ortasında kor. Onların bazısı Ashab-ı Kehfe benzer. Hak Teâlâ, Ashab-ı Kehf için şöyle buyurdu:


- «Biz onları bazen sağa, bazen de sola çeviririz.» (Kehf/18)


Fena hâline eren kimsede akıl hüküm süremez. Onların tedbir ve duygu ile ilgileri yoktur; lütuf evinde otururlar ve yakınlık yuvasına sığınırlar. Hak katına çıkınca iç ve dış gözlerini yumarlar.


Bunları Hak yapar. Onların gözünü dalgalardan saklayan Mevlâ'dır. Bu sebeple onlar, yalnız Mevlâ’ya bakar, O'ndan işitirler.


Allah'ım, bizi zatınla gayrından yok eyle. Her şeyi seninle buldur.


«Dünyada iyilik ver. Âhirette iyilik ver. Bizi ateş azabından koru.» (Bakara/201) Amin! 

Peygamber (S.A.) efendimiz şöyle buyurdu:


- «Şu kalpler, paslanır. Onların cilâsı, Kur'an okumak, ölümü düşünmek ve zikir meclisinde hazır bulunmaktır.»


Kalp pas tutunca, sahibi anlar, gidermeye çalışırsa, pekâlâ. Aksi hâlde fena kararır. Peygamber (S.A.) efendimizin emrettiği şekle geçilmediği takdirde, kalp fena hâlde paslanır ve bu pasın giderilmesi imkânsız olur. Kalbin kararmasına sebep olacak çok şeyler vardır. İman nurundan uzak kalındığı için kararır. Dünyayı sevdiği için kararır. Sakınmadan dünyaya abanan kimse, kalbini mutlaka karartır.


Bir kimse, kendisini dünyaya kaptırırsa kalbi kararır. Sakınma duygusu da ölür. Haram demez, helâl demez, mal toplamaya başlar. Mal toplarken helâl veya haram olduğuna önem vermeyince utanma duygusu da ölür. Ve murakabe hâlinden mahrum olur.


*


Ey cemaat! Peygamberinizi dinleyiniz. Onun kelâmı ile kalbinize cila vurunuz. Kalbinizin cila ilâcını size o haber verdi. Sizden biri hasta olsa, doktoru ilâç tavsiye etse, kullanmadan şifa bulabilir mi? Bulamaz. İlâcı kullanmadığı süre, hastalığı eksilmez, belki artar.


Gizli ve açıkta Allah’ı kendinize yakın biliniz. O’nu, gözünüzün hedefi olarak tutunuz. O’nu görür gibi olunuz. Siz O’nu görmeseniz bile, o sizi görür. Asıl Allah'ı zikir kalple olur. Kalbi ile Allah’ı zikreden, Allah'ı zikretmiş olur. Kalbi bırakıp yalnız dille Allah'ı zikreden, Allah'ı zikretmiş sayılmaz. Dil kalbin yavrusudur; yavru, anaya uyar.


Öğüt verilen yerlere devam et. Kalp, öğüt dinlemeyi bırakınca körelir. Tevbenin hakiki mânası Hakk'ı üstün görmek ve saygı duymaktır. Bu sebeple bazı büyükler, şöyle der:


- Hayır, iki kelime üzerinde toplanmıştır: Allah'ın emrini yüce bilmek ve kullarına şefkat göstermek...


Allah'ın emrini yüce bilmeyen yaratılmışlara şefkat duyamaz. Allah'a yakın olamaz; rahmetinden nasib alamaz.


Allahü Teâlâ, Musa (A S.) peygambere şöyle vahyetti:


- «Ya Musa, şefkat duygusu besle ki, ben de sana rahmet nazarımla bakayım. Şefkat duygusuna sahib olana rahmetimi yağdırırım. Cennetime koyarım. Kalbinde merhamet duygusu taşıyana saadetler olsun.» 

Bütün ömrünüz çürüdü. «Yediler, yedik; giydiler, giydik; biz topladık, onlar topladı» gibi lâflarla ömrünüzü bitirdiniz.


Kurtuluş yolunu arayan, nefsini haram olan şeylerden alsın. Şüpheli şeyleri bıraksın. Şehvet duygularını kalbinde taşımasın. Allah'ın emrini yerine getirmek için nefsini sabırlı kılsın. Yasaklardan uzak dursun. Kader işlerine boyun eğsin.


Allah yolunun sadık yolcuları, Allah'a sabra alıştılar. O'ndan ayrı kalmaya dayanamazlar. O’nun için ve O’nun varlığında sabrettiler. O'nunla olabilmek için her çeşit güçlüğe karşı durdular. O'na yakın olmayı arzuladılar. Nefislerinin barınağını bıraktılar. Hevâ ve tabiî isteklerini bir yana attılar. Onlar İslâm dinine sahip olurlar; Mevlâ’ya O'nunla varırlar. Yollarında; önlerine âfet, belâ, musibet, gam, keder, açlık, susuzluk, çıplaklık ve her türlü sefalet çıkar. Fakat onlar hiçbirine önem vermeden yürür giderler. Yollarından dönmeleri imkânsızdır. Bulundukları hâli değiştiremezler. Onlar öncüdür. Yolları kesik değildir. Kalbin ve kalıbın selâmetini buluncaya kadar hâlleri yolculuktur, giderler... giderler...


Ey cemaat! Hak Teâlâ ile karşılaşacağınızı biliniz; işlerinizi ona göre yapınız. O’nun karşısına çıkmadan önce haya duygusuna sahib olunuz. İman sahibi önce Allah’tan utanır, sonra da kullardan... Aksi hâlde dine girmiş sayılmaz, imanı tam olmaz. İman ölçülerini aşmış olur. İman sahibine utanmaz olmak yaraşmaz. Hem utanmak hem de dinin esaslarını yerine getirmek icab eder. O’nun esaslarını esirgemek her imanlıya düşen bir vazifedir. Her emir yerine getirilmelidir. Allah yolundan sizi, şefkat duygunuz alıkoymasın.


Peygamber’e (S.A.) uyan, zırhını giyer, bütün güzelliğini alır. Gümüş bileziğini koluna takar. Kılıcını da alır. Bir yandan sertlik, bir yandan da mülâyemet duygusu besler. Her çeşit güzelliğini Peygamberin (S.A.) âdetinden alır. Onun güzel huyları ile bezenir. Bunları yapmakla ruhunda şenlik duyar. Bu hâlleri ruhunda bulan, Peygamberin tam ümmetinden olur. Onun vekili olur. Hak kapısına davet eder. Zaman gelir, Ölürse yerine başkası gelir. Bu cins ümmet çok azdır. Binde bir çıkar. Kulları Hakk'a çağırmak ve onların cefasına tahammül etmek kolay değildir. Bu kolay olmayanı, o büyükler yapar. Kullardan gelen her çeşit ezâ ve cefaya dayanırlar. Onlar, münafıkları yola getirmek için dıştan yüzlerine gülerler. Fâsık kişiler onlara güler, oyun eder, kandırır.


Kullar onlara ne yaparsa yapsın, tahammül ederler. Bütün gayeleri onları Hak kapısına götürmekten ibarettir. Büyüklerin dediği gibi içi bozuklara, yalnız Allah yolcuları güler yüz gösterir. İrfan sahibi, fâsık kişiye güler. Fâsık adam, içini bilen yok sanır. Halbuki arif olan, onun içindeki karanlığı bilir. Kalp gözünün karardığını ve hileli işlerinin çokluğunu anlar. Münafık ve fâsıklar, işlerinin gizli kaldığını sanır, yanılırlar. Sanki kendilerinin bozukluğunu sezen yoktur. Bu hâlleri onları çok yanıltır. Onların erenlere karşı saklı hâlleri yoktur. Fâsık ve münafık olanı, her hâli gösterir. Elleri, tenleri ve bakışları belli eder. İçte ve dışta, duruşlarında ve hareketlerinde onların ne olduğu kolay sezilir.


Yazıklar olsun size, Allah yolcularından saklı iş tutacağınızı sanıyorsunuz. Ne zamana kadar ömrünüzü boş yere harcayacaksınız? Sizi, öbür âlemin iyilik kapılarına iletecek birini arayınız. Ey öbür âlemden gafil kişiler, kendinize geliniz. Allah, uludur. Onun ululuğunu biliniz, işlerinizi ona göre yürütünüz.


Ey kalpleri ölü olanlar... Ve ey sebepleri ilâh olarak kabul edenler ve ey... etrafında toplanan kullara ve kuvvet sahiplerine tapanlar, siz ne hâl olacaksınız? Ağalara ve bölge sultanlarına ibâdet edenler, sonunuzu düşününüz. Onlar hiçbir yönü bilmezler; 

onları bırakın Allah'a dönün. Kârı ve zararı Allahtan bilmeyen O’na kulluk edemez. Herhangi bir şeyi kimden görmekte isen onun kulusun. Allahtan görürsen O’nun kulu olursun.


İmansız, bugün sıkıntı ve darlık ateşi içindedir. Yarın cehennem azabına girecektir.


Cehennem azabından ancak ittika (Günahlardan ve bütün kötülüklerden sakınan) ve ihlâs sahibi muvahhidler kurtulur. Tevbe edenler selâmete ererler. Tevbeyi önce kalbinizle yapınız, sonra dilinizle...


Tevbe bir kuvvettir. O her iyiliğin kalbi sayılır? Kendine göre kuvveti vardır. Tevbe yapıldığı zaman nefsin, şeytanın, kötü arkadaşların saltanatı yıkılır; onlara harcanan kuvvet gözüne ve kalbine gelir. Tevbe ile varlığın kuvvet bulur. İç âlemin temizlenir. İçtiğin su helâl olur. Yediğin yemek pâk olur. Şüphe ve haram kokusundan uzak işler tutarsın. İşlerini ayık yaparsın. Alışını verişini doğru kıl lütuf, kerem ve sevgi eli sana iştiyakla uzanır, büyük mertebeler alırsın. Bütün gayretini Mevlâ’ya yöneltirsin. Âdet olan şeyler gider; yerine Allah kulluğu gelir. Masiyet kalkar, yerine itaat girer. Sonra her şeyin hakikatini anlamaya koyulursun. İslâm dininin icaplarını yerine getirirsin. Her amelini dinin şehadetiyle yaparsın. Din emrinin hazır olmadığı yerde zındıklık başlar. İyi hâli bulursan, fenâ derecesini bulursun. Fena, Hak varlığında yok olmaktır. Yok olunca kötü huylar gider, halkı görmez olursun. Dışın mahfuz olur. Kötülük görünmez. İç âlemin Hak ile meşgul olur.


Kalbini düzelt. Dünya bütün varlığı ile sana gelir. Sen onda hoş kalırsın. Halk tümü ile sana uyar. Gelmiş ve gelecek hiçbir şey sana zararlı olamaz. Mevlâ'nın kapısından seni alamaz. Çünkü sen, O'nunlasın. Yalnız O'na dönmüş ve O’nun emirlerini gözetiyorsun. O’nun Cemâl ve Celâl sıfatının tecellisini seyretmektesin. Celâl tecellisini gördüğün zaman dağınık hâle gelirsin. Cemâl tecellisine kavuşunca dağınık hâllerin toplanır. Celâl sıfatı sezilince korkulur. Bu korku başka bir korkuya benzemez. Cemâl sıfatının tecellisini görünce de bir şeyler ümit etmeye koyulursun. Celâl sıfatının büyük tecellisi seni yokluğa götürür. Cemâl sıfatı tecelli edince yerinde sabit durur bir yere gitmek istemezsin.


Bu anlatılanları tadanlara ne mutlu...


“Allah'ım bize yakınlık taammı tatdır; ülfet şarabını içir.”


«Dünyada iyilik ver. Ahirette iyilik ver. Bizi ateş azabından koru.» (Bakara/201) Amin! 



 




$50

Product Title

Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button. Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button

$50

Product Title

Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button. Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button.

$50

Product Title

Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button. Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button.

Recommended Products For This Post
 
 
bottom of page