El-Müzill
- Sesli Terapi
- 25 Haz
- 8 dakikada okunur

El-Müzill / Zillete Düşüren Hakîm Kudret
Hakk’tan Uzaklaştıran Zilletin Ardındaki İlâhî Hikmet
İnsanoğlu izzeti sever, yüceliği arzular. Ama zillet kelimesiyle yüzleşmekten kaçınır. Çünkü hor görülmek, aşağılanmak, saygıdan mahrum kalmak ruhu derin yaralarla sarar. Fakat El-Müzill ismi, nefis için acı, ruh için arındırıcı bir İlâhî sıfattır. O, kulun kibriyle yükseldiği yerleri yıkar; benliğini kale edindiği taşları çökerterek sıfır noktasına çeker. Ve işte orada, Allah’a yeniden yönelmenin kapısı açılır.
Kur’ân şöyle buyurur:
“De ki: Ey mülkün sahibi Allah’ım! Sen mülkü dilediğine verir, dilediğinden alırsın. Dilediğini aziz kılar, dilediğini zelil edersin.” Âl-i İmrân, 26
Bu ayette El-Mu‘izz ve El-Müzill isimleri birlikte anılır. Çünkü Allah’ın yüceltmesi de alçaltması da aynı adalet terazisinin birer kefesidir. Ve bazen, bir kul için en büyük rahmet, izzete değil, zillete düşmek olur. Çünkü nefis, izzetle şımarır; zilletle terbiye olur.
İbn Atâullah şöyle der:
“Senin yükselmek için attığın adımları Allah indirmiş olabilir; çünkü yükselmek için önce eğilmen gerekirdi.”
Zillete Düşmek mi, Hakk’a Dönmek mi?
Zillet… Sözlükteki anlamıyla insanı ürküten bir kelime. Ama hakikatte, nefsin üstüne indirilen İlâhî bir bastırmadır bu. Çünkü bazen bir kul, varlığını o kadar yüceltir ki; artık Allah’ın sesi ona ulaşmaz olur. İşte o zaman, El-Müzill ismi tecellî eder: kulun kendini yücelttiği her şeyi kırar, benlik heykelini yerle bir eder.
Ve bu çöküş bir lütuftur.
Hz. Âdem’in tövbesi buna örnektir. Cennet’ten yeryüzüne indirilişi, zahirde bir düşüştür. Fakat o düşüş olmasaydı, tövbe olmayacaktı. Ve tövbe olmasaydı, El-Gafûr ismi zuhur etmeyecekti. Yani Allah bazen zilleti verir ki, kul O’na sığınsın, O’nu çağırsın.
İbn Arabî şöyle der:
“Zillet, hakikate çekilmenin ters yüz edilmiş formudur. İnsan yıkıldığında kendini değil, Rabbin kudretini görür.”
İşte El-Müzill ismi burada tecellî eder. Kul, kimsenin değer vermediği bir anda, Allah’ın ona baktığını hisseder. İşte o zaman nefs susar, kalp konuşur. O konuşma da sükûtla olur: “Ben bittiğimde, O başladı…”
Tasavvufta Zillet: Mahviyetin Aynası
Tasavvufta zillet, sadece bir alçalış değildir. İzzete en yakın hâl, tam olarak orasıdır. Çünkü Hakk’a yakınlaşmanın yolu, benlikten uzaklaşmaktır. El-Müzill ismi, sadece inkârcılara ya da günahkârlara değil; bazen sevdiklerine bile tecellî eder. Ama bu tecellî, bir gazap değil, bir arındırmadır.
Hallâc-ı Mansûr’un “Enel-Hak” deyişi sonrası gördüğü zulüm, hakikatte bir zillet olarak görünür. Ama onun bu “aşağılanışı”, tarih boyunca Allah yolundaki izzetin sembolü olmuştur. Çünkü Allah bazı dostlarını zahirde zelil kılar, bâtında ise azizlerin en yükseğine taşır.
Sûfîler bu yüzden dua ederken derler ki:
“Allah’ım, beni halkın gözünde değil; Senin katında izzetli kıl. Ve gerekirse, halk nazarında beni zelil eyle ki, kalbimi sadece Seninle doldurabileyim.”
Bu, El-Müzill ismini tanımış bir kulun duasıdır. O bilir ki, halkın gözünden düşmek, bazen Allah’ın katına yükselmektir. Çünkü halkın izzeti geçici, Hakk’ın izzeti ebedîdir.
Zillete Razı Olmak mı, Teslim Olmak mı?
Burada çok önemli bir ayrım vardır: El-Müzill ismine iman etmek, zillete boyun eğmek değildir. Teslim olmaktır. Çünkü hakikatte insan Allah’a teslim oldukça, halkın hükümleri onun ruhuna işlemez olur. O zaman dışta hor görülse bile, içinde huzur taşır.
Hz. Peygamber (sav) Taif’te taşlandığında, zilletin en keskin yüzünü gördü. Ama duası ne oldu?
“Allah’ım, Sen benden razı olduktan sonra, başka hiçbir şeye aldırmam.”
Bu cümle, El-Müzill ismini en güzel şekilde karşılayan teslimiyettir. Yani: “İnsanlar beni aşağılasa da, Sen yüce görüyorsan mesele yok.”
İşte bu, manevî izzetin doruğudur.
Ruhun Çözüldüğü Yer: El-Müzill ile Yüzleşme
Zillete düşmek, yalnızca toplumun seni aşağılaması değildir. Bazen insan kendi içinde bir düşüş yaşar. Dışarıdan herkes saygı gösterirken, içinde bir şeylerin eksildiğini hissedersin. Konuşursun ama sesin seni bile ikna etmez. Gülersin ama gözlerin içten içe kararır. İşte bu, El-Müzill isminin kalpteki sarsıcı tecellîsidir.
Allah bazen hiçbir sebep olmadan seni insanların gözünde düşürür. Ama o düşüş, aslında kendinle yüzleşmen içindir. Belki yıllardır taşıdığın kibir, içten içe beslediğin benlik, fark etmeden büyüttüğün üstünlük duygusu artık seni Allah’a uzaklaştırmıştır. Ve işte El-Müzill, seni senden korumak için devreye girer.
Zillete düşen bir kalp, çırılçıplak kalır. O kalp, artık ne unvana sığınabilir, ne itibarına. O saatten sonra sadece hakkaniyetle yoğrulmuş bir yakarış kalır geriye:
“Ya Rabbi, ben neydim ki, şimdi neyim… Senin huzurunda başımı kaldıracak ne kaldıysa, hepsini indir.”
İşte bu yakarış, samimiyetin zirvesidir. Ve El-Müzill ismi, işte tam o anda izzetle yer değiştirir. Çünkü Allah, zilletin dibiyle izzetin zirvesi arasında bir kalp atımı kadar mesafe koymuştur.
Zillette Gizli Olan Lütuf
Zilleti yaşamak, dışlanmak ya da küçümsenmek gibi görünebilir. Ama bu, dışın değil; iç varlığının terbiye edilmesidir. El-Müzill seni düşürerek aslında senin sakladığın zayıflıkları ortaya çıkarır. O zayıflıkların üstünü örttüğün sürece sen güçlü değil, yalnızca sahteydin. Şimdi artık örtüsüzsün; hakikatsin.
Mevlânâ der ki:
“Zillet seni yıkmaz. Ama sen o zilletten ders almazsan, işte o seni mahveder.”
Bu yüzden El-Müzill isminin en derin tecellisi, kulun kendini yeniden anlamasıdır. Zillet, Allah’ın unuttuğu bir kul olmanın değil; Allah’ın, seni senden arındırmak için özel olarak ilgilendiği bir tecellidir.
Neden Zilleti Kabul Etmek Değil, Taşımak Gerekir?
Bazı insanlar zillet yaşadığında içine kapanır, hayatı bırakır, kaderi suçlar. Oysa El-Müzill ismini bilen kul, zilleti taşır. Çünkü bilir ki bu bir imtihandır, cezalandırma değil. Ve Allah neyi imtihan ediyorsa, orada büyük bir potansiyel gizlidir.
Tasavvufta, zilletli anlar, en büyük keşiflerin doğduğu anlardır. İnsan kalbinin en derininden çıkan yakarışlar, çoğu zaman bir zillet gecesinin sabahında yükselir. Çünkü o gece, nefsin sustuğu, ruhun konuştuğu gecedir.
Ve ne olur bilir misin?
Sen artık eski sen olmazsın. O aşağılandığın an, yeniden inşa edilirsin. Ve zilletin içinden yepyeni bir sen çıkar: Kırılgan değil, hakikatle barışık bir sen. Kırık ama berrak. Eğilmiş ama mahviyetle ışıldayan.
Hor Görülmek: İnsan Kalbinin En Derin Çatlağı
Zillete düşmek bazen sadece bir aşağılanma değil, bir görmezden gelinme hâlidir. İnsan, varlığının fark edilmediğini hissettiğinde, en güçlü duygularından biri tetiklenir: “Ben yok muyum?” İşte El-Müzill isminin en keskin tecellisi buradadır. Kul, kendi görünmezliğinin karanlığında kalakalır. Ne adı anılır, ne gönlü duyulur, ne emeği kıymet bulur…
Ve o anda insan, ne kadar çaresiz olduğunu fark eder. İşte bu fark ediş, nefsin tahtından indirilmesidir. Bu yüzden El-Müzill isminin hor gösterdiği kimse, hakikatte Allah’a en açık noktadadır. Çünkü artık onun “ben”i dağılmıştır.
Hz. Peygamber (s.a.v.), Taif’te taşlanırken sadece bedenine değil, onuruna da taş isabet etmiştir. Ama o, şikâyet etmedi. Allah’a şöyle seslendi:
“Allah’ım, halkın bana reva gördüğü bu muameleden değil; Senin rızana uzak kalmaktan korkuyorum…”
Bu cümle, El-Müzill isminin iç yüzünü gösterir. Dışarıdan hor görünmek, Allah katında değerli olmaya engel değildir. Hatta bazen Allah, kulunu halkın gözünden indirir ki, kendi nazarında yükseltsin.
Nefsî Gurur ve İlâhî Müdahale
Nefis, kendini merkeze alan bir yapıdır. İster bilinçli ister bilinçsiz, hep kabul görmek, takdir edilmek, değer verilmek ister. Ama Allah bazen bu oyunu bozar. El-Müzill ismiyle, kulun kurduğu hayalî tahtı devirir. Ve kul yıkılır.
Bu yıkılış bir ceza değil; bir davettir.
Nefsin kibriyle örülen duvar yıkıldığında, arkadan sessizce bir ses gelir:
“Şimdi gerçekten Ben’i duyabilir misin?”
İşte o an, El-Müzill isminin rahmanî yönü tecelli eder. Çünkü bu isim yalnızca “hor eden” değil, aynı zamanda hakiki tevazûya çağıran bir isimdir. Kul bu çağrıyı duyarsa, artık başka hiçbir alkışa ihtiyaç duymaz. Çünkü O’ndan başka hiçbir övgünün içini doldurmadığını fark eder.
Alay Edilmek: Zillete Dönüşen İlâhî Ders
İnsanın en zor kaldırdığı duygulardan biri, alay edilmek ya da hafife alınmaktır. Bu hâl, benliğin doğrudan yaralanmasıdır. Ama El-Müzill, bazen en çok sevdiği kulunu bile bu sınavdan geçirir. Çünkü bu, onu halkın hükmünden çıkarıp Hakk’ın hükmüne teslim etmek içindir.
İşte bu yüzden bazı evliyalar, halk tarafından delilikle suçlanmıştır. Bişr-i Hâfî, sarhoşluğu bırakıp Allah’a yöneldiğinde, halk onun dönüşümüne inanmadı. Alay ettiler, küçümsediler. Ama Allah onu öyle yüceltti ki, bin yıl sonra hâlâ adı zikrediliyor. Çünkü El-Müzill’in gösterdiği zillet, aslında bir örtülü taçlandırma idi.
Mevlânâ’nın dediği gibi:
“Kimi Allah sevdi, onu halkın gözünde mahcup etti. Çünkü onun gözünü halktan alıp, kendisine çevirmek istedi.”
Zillete uğrayan kişi, artık halkın onayını değil, Allah’ın huzurunu arar. Ve Allah ona, başka hiçbir şeyin veremeyeceği bir ağırlık verir. İşte o ağırlık, halkın gözünde düşülmüş ama Allah’ın katında yücelmiş olmanın sessiz izzetidir.
İç Diyalog: Neden Hiçbir Şey Yetmiyor?
El-Müzill ismi tecelli ettiğinde, kul kendine şu soruyu sormaya başlar:
“Neden kimse beni anlamıyor? Neden takdir edilmiyorum? Neden hep dışarıda bırakılıyorum?”
Bu sorular, kalbin görünmeyen odalarında yankılanır. Ve cevabı bir yerde bulamaz: çünkü bu bir sınavdır. Allah seni dışarıdan koparır, içeriye çekmek ister. Bu yüzden halktan gelen tüm beklentiler karşılıksız kalır. Çünkü artık başka bir yere çağrılıyorsundur:
“Yalnızca Bana gel.”
İşte o çağrı duyulduğunda, El-Müzill’in görünmeyen yüzü açığa çıkar: O, halktan koparıp Hakk’a bağlayandır.
El-Müzill: Terbiye Edici Kudretin Sessiz Eli
Allah’ın bazı isimleri görünüşte serttir ama hakikatte rahmetle dokunur. El-Müzill de bunlardan biridir. Bu isim bir azabın değil, terbiyenin adıdır. Çünkü Allah kulunu seviyorsa, onu başıboş bırakmaz. Ve bazen o kul, yükseldikçe kendini unutur. Halkın övgüsüyle sarhoş olur. “Ben yaptım, ben başardım” demeye başlar. İşte o an, El-Müzill devreye girer.
Bu düşüş bir cezalandırma değil, gizli bir lütuftur. Çünkü Allah, kulunun kendine zarar vereceğini görür ve onu düşürür. Yani:
“Senin yükseleceğini sandığın şey, seni benden uzaklaştırıyor. Gel, seni tekrar bana çekeyim.”
Bu çekiş, bazen bir utançla olur. Bazen bir hata açığa çıkar. Bazen bir dost terk eder. Bazen bir düşman küçümser. Ama hepsinde, kulun iç sesi şöyle der:
“Demek ki ben hiç de sandığım kadar büyük değilmişim…”
İşte o an, kul gerçekten büyümeye başlar. Çünkü kendini tanımaya başlamıştır. Ve Allah katında en değerli ilim, insanın kendini bilmesidir. Çünkü:
“Kendini bilen, Rabbini bilir.”
El-Müzill isminin tecellisi işte bu “kendini bilme” eşiğidir. Bazen bir aşağılama, insanı hakikatin zirvesine taşır.
Mecazların Diliyle Zillet
Düşün: Bir çiçek, toprağın altında kalmadan açabilir mi? Bir tohum, karanlıkta çürümeyi göze almadan filizlenebilir mi? Bir meyve, acı bir çekirdeğin içinden çıkmaz mı?
İşte zillet de bunun gibidir. Görünüşte karanlık, çürük, değersizdir. Ama orası gerçek tekâmülün başladığı yerdir. Allah’ın seni halkın gözünden düşürmesi, bazen seni kendi gözünde kıymetli kılmak içindir. Çünkü o anda, artık başkasının sana vereceği bir değer yoktur. Her şeyi kaybettiğini sanırsın. Ama o sırada içinden bir ses yükselir:
“Ben, beni Yaratan’dan başka kimsenin hükmüne muhtaç değilim.”
Bu cümle, El-Müzill isminin en yüce armağanıdır. Çünkü sen artık halkın terazisinden çıkmış, Hakk’ın terazisine girmişsindir. Ve bu, izzetin ta kendisidir.
Zilleti Taşımak: Sûfîlerin Sessiz Tevazûsunda Gizli İzzet
Büyük sûfîlerin çoğu, hayatlarının bir döneminde halk tarafından hor görülmüş, dışlanmış, hatta inkâr edilmiştir. Ama onlar o zilleti taşıdılar. Neden mi?
Çünkü Allah’ın kendilerine gizli bir izzet verdiğini biliyorlardı.
Cüneyd-i Bağdâdî, saraylar yerine sokaklarda gezdi.
Ebu Yezid Bistâmî, halkın “deli” dediği bir sûfîydi.
Bâyezîd-i Bistâmî, "Beni Rabbime götür" diye yalvarırken, insanlar ona güldü.
Ama onlar biliyordu: El-Müzill’in verdiği zillet, aslında nefsin boynuna takılan altın bir zincirdi. O zincir seni halktan çeker, Hakk’a doğru götürür.
Mevlânâ bunu şöyle açıklar:
“Allah, kulunu iki şekilde çeker. Ya halkın elinden tutturur, ya da halkın ayağının altına koyar.”
Ve ikinci yol, daha güvenlidir. Çünkü aşağıya düşen kul, artık yükselmek için Allah’tan başka kimseye bakmaz.
Zilletin Kucaklandığı An: Yoklukta İzzet
İnsan, ne zaman ki kendi yokluğunu kabullenir, o zaman Allah’ın varlığıyla tanışır. El-Müzill isminin en parlak tecellisi burada yaşanır. O noktada kul artık şöyle dua eder:
“Ey Rabbim, eğer beni halkın içinde değersiz göstereceksen, kalbimi Senin yanında kıymetli eyle.”
İşte bu noktada insan ruhu gerçek izzeti fark eder. Artık ihtiyaç duyduğu şey alkış değil, iç huzurdur. Görünür olmak değil, görünmeden sevilmektir. İşte bu noktada, El-Müzill ismi kulun üstünden çekilir ve yerini El-Mu‘izz alır. Yani aşağı indirilen kalp, artık Hakk katında yüceltilmeye başlanır.
Zikir Yoluyla Tevazûnun İnşası: Yâ Müzill
El-Müzill ismiyle yapılan zikirler, içsel nefsî kibri eritmek, insanın Allah dışındaki beklentilerini çözmek ve kalpteki sahte izzetleri temizlemek için güçlü bir manevî uygulamadır. Bu zikir, özellikle gönül kırıklığı, aşağılanma korkusu, toplum içinde kabul edilmeme, içsel değer çatışmaları gibi durumlarda uygulanabilir.
Bu Esma ile yapılan zikirlerde hedef; aşağılanmaktan korunmak değil, zilleti bir arınma vesilesi olarak görmeyi öğrenmektir. Zikir yoluyla kalp, yalnızca Allah’ın onayıyla tatmin olmayı talim eder.
Zikir Planı:
Zikir: “Yâ Müzill”
Adet: Günde 770 kere veya 117 kere
Zaman: İkindiden sonra veya gecenin son üçte biri (seher vakti)
Hâl: Baş hafifçe eğik, dizler bağlı, sesli değil; hâliyle ve iç sesiyle
Niyet:
“Allah’ım, beni halkın gözünde değil; Senin katında terbiye et. Gururdan temizle, senden başkasına izzet aramamayı öğret. Eğer bir zillet vereceksen, onu beni Sana yakınlaştıran bir lütuf eyle.”
Bu zikir, sabırla ve düzenli olarak yapıldığında, kişinin içsel benliğini kırmadan, yavaşça dönüştürür. Nefsin şişkinliği sönmeye başlar, kalpte derin bir sükûnet oluşur. Artık dışarıdan gelen hiçbir aşağılama kalbi sarsmaz; çünkü kalp, yalnızca Hakk’ın huzuruyla meşguldür.
El-Müzill İçin Derin ve Sessiz Bir Dua
Yâ Müzill…
Ey yüceliğin sahibi olan Allah…
Ey dilediğini zelil kılarak, onu aslında kendine çeken Rab…
Ben bazen izzeti unvanda, alkışta, övgüde aradım…
Oysa unuttum ki, en büyük izzet Senin huzurunda eğilmekti.
Eğer düşüreceksen, kendime olan gururumdan indir beni.
Eğer küçülteceksen, yalnızca nefsimin tahtını yık.
Halkın gözünden düşür, ama Senin katından düşürme.
Beni insanların hükümlerinden çıkar, Senin hükmünde sakla.
Kalbime zilletin tadını tattır ki, Onun içinden izzetin kokusunu alayım.
Her kırılışımda, yalnızlığa değil, Sana yaklaşıp arınayım.
Benliğim azaldıkça, Sen görün…
Adım silinsin ama Senin ismin kalbimde çoğalsın.
Varlığım kararsın ama zatın gönlümde doğsun.
Yâ Müzill…
Yalancı izzetleri benden al…
Gerçek izzetle, yani Seninle, beni onurlandır.
Âmin.

$50
Product Title
Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button. Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button

$50
Product Title
Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button. Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button.

$50
Product Title
Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button. Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button.