El-Mu‘izz
- Sesli Terapi
- 25 Haz
- 7 dakikada okunur

El-Mu‘izz İzzet Veren ve Ağırlayan Kudret
Onuru Yaratan ve Hakikatle Taçlandıran İlâhî İsim
İzzet… Ne büyük bir kelime. Sadece övgü değil, sadece bir makam da değil. İzzet, bir varlığın özünden gelen yücelik duygusudur. Ve bu duygu, ancak Allah tarafından verilir. Çünkü izzetin sahibi yalnızca O’dur. Kur’ân’da açıkça buyrulur:
“İzzet Allah’a, Peygamber’ine ve müminlere aittir.” (Münâfikûn, 8)
İşte bu ayetin ruhundan doğan Esma’dır El-Mu‘izz.Yani izzet veren, onurlandıran, bir varlığı değersiz görülen bir çerçevenin içinden çıkarıp, haysiyetle parlatan Kudret’tir.
İnsan çoğu zaman izzeti çevresinden, toplumdan, başarıdan, takdirden bekler. Ama bunların hepsi geçicidir. Allah dilemeden hiç kimse sana izzet veremez. Hiçbir makam, hiçbir isim, hiçbir alkış; kalbinde hissedilen o "ben onurlu bir varlığım" duygusunu inşa edemez. O ancak Allah’tandır ve O dilediğine verir, dilediğinden çeker.
Hz. Mevlânâ şöyle der:
“Bir miskin vardı, yüzü yerlerdeydi. Rabb ona baktı, kalbine izzet koydu.Ve o miskin, bir padişahın kalbini yönetti.”
Bu sözde Mu‘izz isminin hakikati gizlidir. Çünkü Allah izzeti, sadece elbiselere, saraylara, unvanlara koymaz. O bazen en mahcup gönlü, en büyük onurla ağırlar. Bazen bir secdede, bazen bir susuşta, bazen bir affedişte öyle bir izzet yaratır ki; melekler bile o kulun önünde hayran kalır.
Hakikî İzzet: Yokluk İçinden Yükselen Onur
El-Mu‘izz ismi, dış görünürde izzetin verildiği kul ile, Hakk katında izzeti taşır hale gelen kul arasındaki farkı gösterir. Çünkü Allah’ın verdiği izzet, görkem değil, değerdir. Bazıları vardır, zengindir ama izzetsizdir. Bazıları fakirdir, ama adeta ilâhî bir vakar taşır. O vakarı veren El-Mu‘izz’tir.
Sûfîler, El-Mu‘izz ismini anlatırken sıkça mahviyet kavramına başvurur. Yani insanın kendini yok sayması. Ne kadar yok olursa, o kadar değer kazanır. Çünkü izzet, varlıkla değil; benlikten sıyrılmakla gelir.
Hz. Ali şöyle der:
“İzzet, Allah’tan başka kimseye boyun eğmemektir.”
Ama bu başkaldırı değil, teslimiyettir. Sadece Allah’a kul olan kimse, başkasının kölesi olmaz. İşte izzet, bu özgürlüğün ve sadakatin adıdır. El-Mu‘izz bu nedenle, kulluğu onura dönüştüren bir sıfattır.
Râbiatü’l-Adeviyye bir gün şöyle dua eder:
“Ya Rabbi, beni halkın nazarında değil, Senin katında izzetli eyle.Çünkü onların izzeti alkıştır, Seninkiyse huzur.”
İzzet, dıştan değil; içten hissedilirse izzettir. Ve Allah, o içteki onuru kalbe yerleştirince, kimse onu yerinden sökemez. Senin sahip olduğun hiçbir şey kalmasa da, O’nun verdiği izzeti taşımaya devam edersin.
El-Mu‘izz ve El-Müzill: Zıtların Dengesinde Gizlenen Hikmet
El-Mu‘izz ismi Kur’ân’da çoğunlukla El-Müzill ismiyle birlikte anılır. Biri izzet verirken, diğeri zillete düşürür. Fakat bu zıtlık, tesadüf değil; bir terbiye biçimidir. Zira Allah dilediğini aziz eder, dilediğini zelil kılar. Bu, adaletsiz bir el alışverişi değil; hikmetin bir tezahürüdür.
Bazı insanlar vardır ki kibirle yükselir; Allah onu zelil eder. Bazıları ise, halk nazarında düşmüş görünür; Allah onu öyle aziz kılar ki, onun huzurunda melekler secde eder. Çünkü Allah’ın izzeti, kalpten kalbe ulaşır ama sadece hak edenlere dokunur.
Abdülkâdir Geylânî der ki:
“İzzet, kendine değil; Rabbinin kudretine yaslanmaktır. ”“İzzetin seninle ilgisi yoktur; O ne zaman isterse verir, ne zaman isterse alır.”
Bu söz, El-Mu‘izz isminin hakikatini özetler. Çünkü izzeti Allah verirse, onu kimse bozamaz. Halkın verdiği izzet ise, bir rüzgar gibidir; gelir geçer.
Sûfîlerde İzzet Ahlâkı: Sessiz Taç
Tasavvufta izzet, taç giymek değil, taçtan feragat etmektir. Sûfîler bilir ki gerçek izzet, gösterilmez. Hissedilir. Bir gönül inceliğiyle akar, bir tevazu içinde yaşanır.
İbn Atâullah el-İskenderî der ki:
“Kulun hakiki izzeti, kendini hiç hissettiği an başlar.”“Sen kendinden geçtikçe, Allah seni kendi katında ağırlamaya başlar.”
Bazı sûfîler, hiç kimsenin adını bile bilmediği halde, El-Mu‘izz isminin en yoğun tecellisine mazhar olmuştur. Çünkü izzet, bazen bir secdede, bazen bir sabırda, bazen bir suskunlukta saklıdır. Ve bu saklılık Allah’a daha yakın olanlara mahsustur.
İşte bu yüzden Mevlânâ der:
“Allah seni tanıyorsa, kimin tanıdığı önemli değildir.”
El-Mu‘izz isminin en derin tecellisi, insanı görünmeden yüceltmesidir. Halkın görmediğini gören bir Allah vardır; O, gönülde izzeti kurar.
El-Mu‘izz’in Ruhsal Yansıması: Sessizce Ağırlaşmak
El-Mu‘izz ismi, kişinin ruhunda izzetin ağır bir örtüsü gibi tecelli eder. Bu örtü, parıltılı değil; haysiyetle dokunmuştur. Kalbine izzet verilmiş bir insanın hâlinde bir "yüksek ses" yoktur. O, konuşmaz; ama konuştuğunda sözleri ağırlık yapar. Çünkü Allah’ın izzetle dokunduğu bir kalpte, hafiflik barınamaz.
Böyle bir izzeti taşıyan ruh:
Kendini üstün görmez ama başkasına da boyun eğmez.
Kırılmaz ama kırmaz da.
Konuşmazsa merhametindendir; konuşursa da yalnızca adalet içindir.
İşte bu, El-Mu‘izz isminin bâtınî tecellisidir: Onurlu ama alçakgönüllü, görünür ama gösterişsiz, yüksek ama sade olmak...
Bu izzet, kalbe yerleştiğinde artık hiç kimsenin sözü seni incitemez, yıpratamaz. Çünkü senin ağırlığın halkta değil, Hakk’ın terazisinde tartılmaktadır. Ve o terazi adildir.
Sûfîler bu hâle "izzetle sükût etmek" derler. Yani nefsin sesini kesip, kalbin izzetiyle susmak… Böyle bir sükût, ilimden daha değerlidir. Çünkü Allah’ın izzetiyle konuşan değil, O’nun izzetiyle susan kul kıymetlidir.
Değersizliğin Kıyısından İzzete Uzanan Yol
İnsan, hayatın bazı dönemlerinde kendini değersiz, görülmeyen, yok sayılan bir varlık gibi hisseder. Sözleri duyulmaz, çabası takdir edilmez, gönlü hesaba katılmaz. Bu hâl, zamanla kişinin kendi varlığını da sorgulamasına yol açar. İşte tam burada, El-Mu‘izz ismi devreye girer.
Çünkü izzet yalnızca toplumdan gelen bir alkış değildir. Gerçek izzet, Allah’ın seni bildiğini fark ettiğin andır. Kimsenin görmediği bir sabrını, Allah görür. Kimsenin duymadığı bir iç geçirmeni, Allah işitir. Kimsenin değer vermediği bir susuşunu, Allah kaydeder. İşte O anda, Allah seni katında izzetli kılar.
Bu yüzden El-Mu‘izz ismi, sadece “makam veren” bir sıfat değil, aynı zamanda kırılmış gönüllere izzetle dokunan bir Şifâ’dır. Onurunu kaybetmiş bir kalbe vakar giydiren; alaya alınmış bir hayatı yüceltip mânâ ile onurlandıran Rahmet’tir.
İbn Arabî şöyle der:
“Zilletin içinde izzeti, yokluğun içinde varlığı, yok sayılmışlığın içinde Allah’ın ilgisini fark eden, El-Mu‘izz’in sırrına ulaşmıştır.”
Yani izzet bazen bir alkışta değil, bir terk edilişte ortaya çıkar. İnsan herkes tarafından unutulduğunu sandığında, Allah’ın rahmetle hatırladığını fark eder. İşte orası, El-Mu‘izz’in kalbi yücelttiği yerdir.
İzzetli Olmanın Bedeni Hâli: Sûkûnet
Tasavvufta izzetin bir dış formu da vardır: sükûnet. Yani gereksiz konuşmamak, kendini öne atmamak, her tartışmaya dahil olmamak. Çünkü izzetli bir kul, sürekli kendini ispat etme ihtiyacı hissetmez. Bilir ki Allah ona yeter. Allah’ın tanıdığı biri için halkın tanımasına gerek yoktur.
Hz. Ömer der ki:
“Kendini anlatmak zorunda kalan adam, Allah katında henüz izzet bulmamıştır.”
Bu söz çok derindir. Çünkü El-Mu‘izz isminin bir tecellisi de, seni açıklamak zorunda kalmadığın bir hâl içinde yaşatmasıdır. Sen kendini saklarsın, O seni açığa çıkarır. Sen kendini unutur, O seni hatırlatır. Ve insanlar senin değil, sende parlayan O’nun izzetini fark eder.
İşte bu noktada, Allah’ın izzeti öyle bir şekilde üzerinedir ki, senin varlığın bile ikinci planda kalır. Görülen sen değilsin; sende parlayan İlâhî izzettir. Bu, El-Mu‘izz’in kul üzerindeki en yüce tecellisidir: Sadece senin için değil, sende tecelli eden Zât için hürmet duyulması.
Tarih İçinde El-Mu‘izz: Zamanla Gelen İzzet
El-Mu‘izz isminin tecellileri, tarih boyunca izzetin ne olduğuna dair yanlış algıları yerle bir etmiş; sultanları indirip garipleri aziz kılmıştır. Çünkü Allah’ın izzet verdiği kul, kimse istemese de yüceltilir. Ve Allah’ın izzet çektiği bir kul, etrafındakiler ne kadar istese de yükselemez.
Hz. Yusuf buna örneklerin en yücesidir. Zindandayken halk onu suçlu saydı, aşağı gördü. Fakat Allah, onun kalbini izzetle doldurdu. Öyle ki zindandan çıktığında Mısır’ın azizi oldu. Ama dikkat et: El-Mu‘izz onu zindandan kurtarmadan önce kalbine izzeti yerleştirmişti. Çünkü Allah için izzet önce içte başlar, sonra dışarı taşar.
Aynı şekilde Hz. Meryem iftiraya uğradığında, insanlar onu yalnız bıraktı. Ama Allah onu konuşmadan savundu. “Sus” dedi, “Sen konuşma, biz konuşacağız.” Ve izzeti ona bir mucizeyle verdi. Çünkü El-Mu‘izz, sen sustuğunda dahi izzetle seni koruyandır.
Hz. Musa, saraya doğmuş ama halk tarafından sevilmeyen biriydi. Allah onu dağda seçti. Çünkü Allah’ın izzeti, insanların kalbinde değil, Senâ Dağı’nın sessizliğinde zuhur etti. Ve işte o dağdan döndüğünde, artık ona kimse "sürgün çocuk" demedi; herkes “Allah’ın Kelîmi” dedi.
Bütün bu örnekler gösterir ki, Allah katında izzet; zamanın, mekânın ve halkın ötesindedir. O bir manevî nişandır, görünmez ama hissedilir.
İzzetin Görünmeyen Sınavı: Gizli Bir Taç Taşımak
İzzet, bir imtihandır. Görüneniyle değil, taşımasıyla ağırdır. Allah kuluna izzet verince, onu yüceltir ama aynı zamanda ağırlığını da artırır. Çünkü izzetin gereği, sabırdır. O yüzden El-Mu‘izz, sadece izzet vermez; o izzeti taşıyacak hâli de kuluna ihsan eder.
Hz. Peygamber’in hayatında da bu vardır. O, “emin” olarak bilinirdi. Ama risâlet geldiğinde, izzeti halktan değil, Hakk’tan alarak yürüdü. Ve o andan itibaren artık ona karşı duranlar bile, onun içindeki izzeti inkâr edemediler. Çünkü bu izzet, El-Mu‘izz’in sıfatıydı.
Sûfîler der ki:
“İzzeti taşıyanın beli eğik olur. ”“Çünkü yük hafif değil; sır ağırdır.”
Bu sözde hem tevazu hem hikmet vardır. Allah sana bir izzet verdiyse, bu sadece “ağır görünmek” değildir. O ağırlığın altında mahviyetle eğilmek gerekir. Çünkü El-Mu‘izz seni yüceltirken, aynı zamanda seni korur: Kibire düşmemen, nefsine pay biçmemen, izzeti sahiplenmemen için.
İzzeti sahiplenmek tehlikelidir. Çünkü asıl sahip Allah’tır. O verir ama dilerse alır da. Ve bu yüzden izzetli bir kul, her zaman emanet bilinciyle yaşar. O izzeti halk için değil, Hakk için taşır.
El-Mu‘izz’in Sessiz Kullarında Saklı Hikmet
Bazen Allah, izzeti öyle kullara verir ki; onların bu izzetten haberi bile yoktur. Onlar kendini sıradan zanneder ama Allah onları dost edinmiştir. Dışarıdan bakıldığında sıradan bir kadın, bir adam gibi görünür. Ama onun duası, bir milletin kaderini değiştirir. Onun sabrı, bir nesli aydınlatır.
Evliyaullah arasında adı bilinmeyen nice kul vardır ki, El-Mu‘izz onları öyle yüceltmiştir ki… İnsanlar fark etmez ama arşta isimleri parlar. Onların sohbeti kısa, sözleri sade, halleri gösterişsizdir. Ama onların izzeti Allah katındadır. Ve bu izzet, en kalıcı izzettir.
Mevlânâ şöyle der:
“Bazen en büyük izzet, görünmeyen bir yük gibi gönle yerleştirilir.”
Bu söze göre Allah izzet verdiğinde, bu sadece onurlandırmak değildir. Bu bir yük, bir misyon, bir sır taşıma halidir. Ve her izzet, beraberinde bir sorumluluk getirir. O yüzden El-Mu‘izz, sadece "veren" değil, aynı zamanda "gözetendir."
Zikir Yoluyla İzzetin Kalpte Tecellisi
El-Mu‘izz ismiyle yapılan zikirler, özellikle aşağılanmışlık, dışlanmışlık, değersizlik hissi, bastırılmış öfke, kimlik çatışması ve içsel kırgınlık yaşayan kişiler için manevî bir kalkış noktası sunar. Çünkü bu isim, yalnızca “onurlandıran” değil, aynı zamanda kendi değerini fark ettiren bir İlâhî sıfattır. Sûfîler, bu ismi zikretmenin kişiyi hem ruhsal hem sosyal düzlemde yeniden ayağa kaldırdığına inanır.
Zikir Planı:
Zikir: “Yâ Mu‘izz”
Adet: Günlük 117 kez (tesbîh üzerinde veya kalp içinde sessizce)
Zaman: Sabah namazı sonrası veya yatsıdan sonra en huzurlu anlar tercih edilmelidir.
Mekân: Temiz bir seccade, tercihen loş bir ortam; gönül gözünü dış dünyadan çekecek kadar sade bir alan önerilir.
Niyet:“Allah’ım, halkın izzetinden değil, Senin katındaki kıymetten pay sahibi olayım.Nefsimin değil, Senin verdiklerinin taşıyıcısı olayım.”
Zikir esnasında kişi, kalbinin derininde eziklik, kırgınlık ya da değersizlik gibi hisler belirirse onlarla savaşmamalı; bilakis o duyguların üzerine “Yâ Mu‘izz” diyerek şefkatle yürümelidir. Çünkü Allah, senin değersizlik sandığın yerleri, bazen izzetle sarar. Bu isimle yapılan zikirler zamanla kişinin boyun eğmeden teslim olan bir kalbe sahip olmasını sağlar. Ne halkın yergisi onu ezer, ne de övgüsü sarhoş eder.
El-Mu‘izz’e Derin ve Şiirsel Bir Dua
“Yâ Mu‘izz…
Ey beni unutulmuşlar arasından çekip çıkaran,
Ey sustukça kalbimi daha da ağırlaştıran,
Ey yere eğildikçe beni arş-ı izzete yaklaştıran…
Değerimi başkalarının terazisine koyma,
Beni başkalarının sözüyle büyütme, küçültme…
Sen ver izzeti, sen giydir vakar elbisesini…
Ne makamla, ne isimle…
Yalnızca Senin nazarınla onurlandır beni.
Bir duamla bir kavmi diriltecek kadar güç verme,
Ama beni bir tek duada huzuruna yaklaştır.
Onursuzluğa düşmekten değil,
Sende olmayan bir izzeti istemekten korkuyorum.
İzzeti halk içinde değil,
Kalbimin kuytusunda bulayım.
Ne göz önünde bir sultan olayım,
Ne de yalnızlıkta ezik…
Ben sende değer bulan,
Ve o değeri taşıyabilecek bir kalp olayım.
Yâ Mu‘izz…
Onurlandır beni, ama mahcup etme.
Taçlandır beni, ama gurura düşürme.
Ağırlık ver, ama ezilmeden taşıyayım.
Çünkü Sen izzet verensin,
Ve Sen’den gelen izzet,
Hem en hafif yüküm,
Hem en büyük şerefim olur…
Âmin.”

$50
Product Title
Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button. Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button

$50
Product Title
Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button. Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button.

$50
Product Title
Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button. Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button.