El-Kahhâr

El-Kahhâr Esması Anlamı ve Tasavvufi Açıklaması

El-Kahhâr Esması Anlamı ve Tasavvufi Açıklaması

Kahrın İçindeki Lütuf: El-Kahhâr

“Yâ Kahhâr…”Deyince ürküyorsa dilin, henüz tanımamışsın demektir O’nun kudretindeki şefkati.

El-Kahhâr, zorla kıran değil; hakkı tahakkuk ettirmek için egoyu ezen, rahmetle galip gelendir.

O Kahhâr’dır; çünkü senin putlarını birer birer kırar…Öyle kırar ki, sen sonunda kendine değil, O’na ait olduğunu hatırlarsın.

Kur’ân’da altı kez geçen bu isim, daima mutlak iradeyle birlikte anılır:

“Ve Huvel-Vâhidul Kahhâr.”“O, tektir; kahreden, mutlak galip olandır.”(Zümer, 4)

Bu ayet, birliğin ancak Kahhâr isminin tecellisiyle korunabileceğini söyler. Çünkü dağınık arzuları, şirk kokan istekleri, yalnız El-Kahhâr toplar; birliğe zorla değil, lütufla çeker.

İbn Arabî’ye Göre El-Kahhâr: İçteki Zorlayıcı Kudret

İbn Arabî der ki:

“Kahr, ilâhî bir şifadır. İnsanı kendinden alır, hakikate zorlar.” Fütûhât-ı Mekkiyye

Ona göre El-Kahhâr ismi, kulun iradesinin kırıldığı değil; arzulardan arındığı bir yüceliktir.

Nefs, hep hükmetmek ister. Ama El-Kahhâr tecelli ettiğinde, kul artık “ben” demez, “Sen dilediğini yap” der.

Bu kahır, zalimce değil; şifalı bir kırılıştır. Çünkü nefsin kırıldığı yerde, ruh yükselir.

Mevlânâ’da El-Kahhâr: Senin İçindeki Firavun Kim?

Mevlânâ bu ismi şöyle açıklar:

“Firavun’u Musa öldürmedi; onu Allah’ın Kahhâr ismi yıktı.” Mesnevî

Yani El-Kahhâr, tarihteki Firavunları değil sadece; içimizdeki firavunları da yıkar.

Hırs…Ego…Kendini her şeyin merkezi sanma hâli…

İşte bunlar El-Kahhâr’ın hedefindedir. Çünkü hakiki tevhide giden yol ,bu putların yıkılmasıyla başlar.

“Senin içindeki Firavun,ancak El-Kahhâr’ın kırbacıyla susar.”— Mevlânâ

Tasavvufta Kahrın Hikmeti: Kırılarak Yükselmek

Tasavvuf ehline göre, El-Kahhâr’ın kahrı, bir azap değil; bir hatırlatmadır.

Hayat kırar, sevdiğini alır, planlarını bozar…

Ve sen sanırsın ki “kahrın içindeyim”.

Ama o kahır, seni nefse tapan bir kul olmaktan alır; halife olmaya layık bir yüceliğe taşır.

“Nefsini kırmayan,Rabbine eğilemez.” Abdülkâdir Geylânî

Zorlukların İçindeki Lütuf: Kahır Rahmete Gebedir

Allah bir şeyi alırken, aslında seni geri verir. Bir isteğini engellerken, on isteğini hayra yönlendirir.

El-Kahhâr, acı vermez; uyarır. Uyanana kadar da kapını çalmaya devam eder.

“Kahır, kapalı kapının zili gibidir. Duymayan için çalar.” Tasavvuf sözü

---

“Yâ Kahhâr” Zikriyle Egonu Terk Et

Zikir, bazen sevgiyle çağırmaktır.

Bazen de eğilmeyi öğrenmektir.

“Yâ Kahhâr…

” Bu zikirle, nefsin boynu bükülür.

Arzuların hizaya gelir.

Kalbin serkeşliği durulur.

---

Zikir Uygulaması: Günlük “Yâ Kahhâr” Zikri

Sabah:“Yâ Kahhâr” – 66 defa→ Yeni güne ilâhî kudretle uyanmak

Öğle:“Yâ Kahhâr” – 100 defa→ İç karışıklığı, kibir, öfke ve kontrol isteğini dizginlemek

Gece:“Yâ Kahhâr” – 306 defa→ Nefsi bırakmak, teslimiyeti öğrenmek

Her zikrin ardından şu dua kalpten geçirilir:

“Ey Kahhâr, nefsimi benden al. Yerine, Senin iradeni ver.”

---

Dua:

Ey Kahhâr,

Beni Benden Al da Sana Döndür

Yâ Kahhâr…

Ben kendimden yoruldum.

Her şeyi ben bilmek, ben yapmak, ben seçmek…

Egomdan bir duvar örmüşüm.

Sesini duyamıyorum…

Kır beni.

Kibrimi ez.

Güç sandığım zayıflıklarımı al.

İçimdeki Firavun’u sen sustur…

Beni senin hükmüne teslim edecek bir gönül ver.

Sadece acıda değil, kahrın içindeki rahmeti de görebileyim…

Ey Kahhâr, beni bana bırakma.

Âmin.

---

Süleyman (a.s.)’ın Duası

Kuş ve karınca dilini bilen, hükümdar peygamberlerden biri olan, insanlardan, cinlerden ve kuşlardan ordusu bulunan, Davud peygamberin oğlu Süleyman (a.s.), ordusu ile karınca vadisine gelir, bir karıncanın, “Ey karıncalar! 

Yuvalarınıza girin, Süleyman ve orduları farkında olmadan sizi ezmesin” dediğini duyar, karıncanın sözüne güler (Neml, 27/15–19) ve Allah’a şöyle dua eder:

َْأن َر ِّب أَ ْو ِز ْع ِني أَ ْن أَ ْش ُك َر ِن ْع َم َت َك َّ ال ِتي أَ ْن َع ْم َت َع َل َّي َو َع َل َ ى و ِ ال َد َّي َو أَ ْع َم َل َص ِ ال ًح َ ا ت ْر َض ُ اه َوأَ ْد ِخ ْل ِن ِ ي ب َر ْح َم ِت َك ِف ِ ي ع َب ِ اد َك َّ الص ِ ال ِح َين

Okunuşu: “Rabbi evzi’nî en eşküra ni’metekelletî en’amte ‘aleyye ve ‘alâ vâlideyye ve en a’mele sâlihan terdâhü ve edhılnî bi-rahmetike fî ‘ıbâdikes-sâlihîn.”

Anlamı: “Ey Rabbim! Bana ve anama-babama verdiğin nimete şükretmemi ve hoşnut olacağın iyi iş yapmamı gönlüme ilham eyle ve rahmetinle, beni iyi kulların arasına dâhil et.” (Neml,27/19)

Süleyman (a.s.), şiddetli bir hastalığa yakalanır, cansız ceset denecek hâle gelir, sonra tekrar sağlığına kavuşur ve Allah’a şöyle dua eder:

َّن َك أَ ْن َت ِ َر ِّب ْ اغ ِف ْر ِل َ ي و َه ْب ِل ُ ي م ْل ًك َا ا ل َي ْن َب ِغ ِأ ي ل َ َح ٍد ِم ْن َب ْع ِدي إ ْ ال َو َّه ُ اب

Okunuşu: “Rabbiğfirlî ve heblî mülkellâ yembeğî li ehadimmin ba’dî inneke entel-vehhâb.”

Anlamı: “Ey Rabbim! Beni bağışla ve bana benden sonra kimseye lâyık olmayacak bir mülk / hükümranlık bahşet. Şüphesiz, Sen çok bahşedicisin.” (Sâd, 38/35)

Yüce Allah, duasını kabul eder. Rüzgârı emrine verir, cinleri ona boyun eğdirir. (bk. Sâd, 36–38) 

Süleyman (a.s.)’ın duasında yüce Allah’tan;

- Nimete şükredebilmeyi nasip etmesini,

- Salih ameller işleyebilmesini,

- Salih kulları arasına dâhil etmesini,

- Bağışlamasını,

- Mülk / saltanat vermesini istemiştir.

Süleyman (a.s.)’ın Allah’tan hem dünya, hem ahiret, hem maddî hem manevî isteklerde bulunduğunu ve duasında Allah’ın güzel isimlerini zikrettiğini öğreniyoruz. 

---

www.sesliterapi.net

@sesliterapi