El-Kâbıd
- Sesli Terapi
- 25 Haz
- 8 dakikada okunur

Kalbi Sıkarak Yakınlaştıran.
Darlığın içindeki ilâhî terbiyeye dair tasavvufi bir yolculuk.
Her gönlün daraldığı, nefesin sıklaştığı, hayatın içinden çıkılmaz hâle geldiği bir vakit olur. İşte o vakit, kalbin anlamadığı ama ruhun sezdiği bir isim dile gelir: El-Kâbıd. Bu isim, darlıkla terbiye eden, kısıtlayarak koruyan, sıkarak saklayan bir Rabbin sıfatıdır. İnsan, genişliği arzular ama darlıkta pişer; bu yüzden Allah, önce kalbi sıkar, sonra açar. El-Kâbıd ismi bu döngünün ilâhî kapısıdır.
Bazen hiçbir şey ilerlemez. Ne kalem yazmak ister ne gönül duymak... Dua sessizliğe döner, zikirler yorulur. O vakit kul, Allah’ın uzaklaştığını sanır. Oysa asıl yaklaşma başlamıştır. Çünkü El-Kâbıd, kulunu sıkarken, onu kendi dışındaki her dayanağı terk etmeye çağırır. Genişlik putunu kırar. Bolluğa tapınan kalbi, fakrın eşiğine getirir. Bu bir yok ediş değil; bir arındırmadır.
Kalp genişlemeyi sever; ruh ise derinleşmeyi… Derinleşme ise sıkışmayla gelir. Tohum da toprağın altında, karanlıkta, darlıkta çatlar. O karanlık, tohumun yok olması değil, varlığının başka bir hâle geçmesidir. El-Kâbıd ismi de böyledir. Genişliğin müjdesiyle değil, yoklukla başlar. Allah, kulunun içini sıkar. Ama o sıkıntı, kalbin hastalıklarını dışarı çıkarmak içindir.
İbn Atâullah el-İskenderî, “Sıkıntı zamanında gelen daralma, kalbin ayıklanmasıdır” der. Çünkü El-Kâbıd olan Allah, sadece nimet vermez; bazen nimetleri çeker, sevgileri azaltır, kazançları kısar, dostları uzaklaştırır. Tüm bunlar, kulun gözünün dışardan kalbine dönmesi içindir. Kalbin dışını değil içini görmesi için.
Kul, daraldığında kendini yanlış zanneder. Oysa bazen doğru yolda olmak, karanlık bir geçitten geçmektir. El-Kâbıd tecelli ettiğinde, kul neye tutunduğunu fark eder. Gerçek dayanağını, gerçek inancını, gerçek sevdasını. Çünkü her sıkışma, bir hakikatin eteğine çağırır. Ve sıkışan kalp, dua etmeyi öğrenir.
Sufiler bu hâli “kabz” olarak adlandırır. Kabz, kalpteki seyrin durakladığı, gönlün çekildiği, ruhun daraldığı hâldir. Ama kabz, bir yokluk değil, bir sınavdır. Allah sevdiği kuluna kabz hâli verir; çünkü kalbini eğitir. Kalp, genişlikte sevinir; ama daraldığında teslimiyet öğrenir. El-Kâbıd’ın terbiyesi, kulun Allah’a karşı olan edebini ortaya çıkarır.
Bir insanın duası kabz hâlinde samimileşir. Çünkü kalpte ne kadar çok dünyevî arzu varsa, o kadar çok sıkışma olur. El-Kâbıd ismiyle gelen darlık, kulun kalbinden fazlalıkları boşaltır. Ve bazen bir kalbin yükü azaldıkça, ruhu hafifler. İşte bu, El-Kâbıd’ın hikmetidir.
Allah bazen rızkı daraltır ama kalbi genişletir. Bazen insanlara ulaşan yolları kapatır ama kendine giden kapıyı açar. Çünkü El-Kâbıd olan Allah, daraltarak kulunu kendine döndürür. Kalp tüm vesileleri tükettiğinde, tek bir kapı kalır: Rabbin kapısı.
Bir mü’min, El-Kâbıd ismini tanıdığında, darlıkla gelen rahmeti hisseder. Sıkıntının bir işaret olduğunu anlar. O vakit kalp şöyle der: “Bu da geçecek. Çünkü sıkan O’dur; açacak olan da O’dur.” Ve kalbin diliyle, sadece O’na yönelir.
Sufîler kabz hâlinde fazla konuşmaz. Çünkü dil konuştuğunda ruh susar. El-Kâbıd tecelli ettiğinde, kulun yapacağı şey konuşmak değil, kalbine çekilmektir. Çünkü Allah, sıkıntılarla kulunun iç yolculuğunu başlatır. İçine doğan her acı, içini aydınlatan bir hakikate gebedir.
Daralmak; kırılmak değil, şekil değiştirmektir. El-Kâbıd ismiyle kul, özüne döner. İnsan bazen Rabbine en çok darlıkta yakın olur. Çünkü genişlikte unutur; bollukta kibirlenir. Ama darlıkta, yalnız kalır. Ve yalnız kalan kul, ancak Rabbinin yakınlığını arar. Bu arayışta Allah’ı bulanlar, El-Kâbıd isminin rahmetini fark ederler.
Zira Allah, sıkarak öğretir. Nefsi daraltır ki ruh açsın. Kalbi sıkar ki sır açılsın. Bu yüzden darlık, El-Kâbıd isminin değil; El-Bâsıt isminin habercisidir. Çünkü El-Kâbıd, aynı zamanda genişletendir. Kalbi sıkar ama terk etmez. Kapıları kapatır ama kendini açar.
Daralma hâli, bir uyarıdır. Dikkatli bak; hangi noktada yanlış yaptın? Hangi nimeti unutup nereye güvendin? El-Kâbıd sana bunları hatırlatır. Çünkü O, kulunu gaflette bırakmaz. Sıkar, ki uyansın.
El-Kâbıd ismini tanıyan kul, hiçbir darlığı sebepsiz görmez. O darlığın ardında gizli bir nur, saklı bir rahmet vardır. Bu yüzden darlıkta değil, umutsuzlukta tehlike vardır. Kul El-Kâbıd’ı anladığında, umutsuzluk yerini tevekküle bırakır. Zira Allah kuluna darlık verir ama rahmetini asla kesmez.
El-Kâbıd'ın Sırları: Kalbin En Derin Terbiyesi
El-Kâbıd, sadece darlık veren değil; darlığın içinden sırlar fısıldayan bir isimdir. Onun her tecellisi, kulda bir şeyin azalmasına değil; hakikatin artmasına vesiledir. Nitekim bazı evliyâullah der ki:
“Rızık azaldığında değil, rızık kalpten kesildiğinde kork.”
Çünkü El-Kâbıd bazen ekmeği kısmaz, kalpteki huzuru çeker. Öylece insan, en tatlı lokmayı yerken bile içsel bir burukluk yaşar. Bu burukluk, ruhun işaretidir: "Seninle konuşan Rabbindir."
Sûfîler El-Kâbıd’ın bazı tecellilerini “mağrur gönüllerin eğilmesi için bir tokmak” olarak görürler. Kalbi kendine hayran olan bir kulun, hiçbir dış müdahale olmadan iç sıkıntısıyla eğilmesi… İşte bu, El-Kâbıd’ın görünmez tokadıdır. Allah sevdiği kulun kalbini sıkınca, onu secdeye yaklaştırır.
İbn Atâullah, “Kabz anı, yalnızlığın en gerçek olduğu zamandır” der. Çünkü o an kulun maskeleri düşer. Ne dost teselli eder, ne mal değer taşır. O hâlde El-Kâbıd, kulun gerçek yüzünü kulun kendisine gösteren isimdir. Kalbi daraltır, ki hakikati genişlesin.
Bazı kullar, El-Kâbıd’ı hastalıkla tanır. Bazıları bir sevdanın sona erişiyle. Kimisi ise dilsiz bir yalnızlıkla. Ama her bir daralma, bir duanın doğum sancısıdır. Sufiler, kabzın ardından gelen bastı (genişliği) “duanın doğurduğu rahmet” olarak adlandırır.
El-Kâbıd ve Vahdet Sırrı
El-Kâbıd ismi, sadece bireysel darlıkta değil; bazen toplumsal ve hatta evrensel düzeyde de tecelli eder. Bir milletin içinden geçemediği çetin zamanlar, bazen ilâhî bir sıkıştırmadır. Çünkü bazen ancak toplu kabz hâliyle uyanış başlar. Depremler, kıtlıklar, kayıplar… Dışardan bir felaket gibi görünen her hâdise, batında bir terbiye olabilir.
Mevlânâ der ki:
“Sıkıntı geldiğinde kaçma. O, seninle yalnız kalmak isteyen Allah’tır.”
Bu bakışla El-Kâbıd tecellisi, bir tehdide değil; bir çağrıya dönüşür. Kalabalıklar içinde kaybolmuş bir millet, ancak El-Kâbıd sıfatı tecelli edince içe döner. Ve içe dönen kalp, birlik gerçeğine uyanır.
Kalbin El-Kâbıd İle Olgunlaşması
Bir mürşid, müridine ilk öğrettiği şeylerden biri şudur:
“Kalbin sıkıldığında konuşma; sus ve bekle. Çünkü o anda Allah kalbine bir sır bırakıyor olabilir.”
El-Kâbıd ismini tanıyan kalp, sabretmeyi öğrenir. Çünkü bilir ki, her şey gibi bu darlık da geçicidir. Darlık, zamanla değil; kalple çözülür. Kul kalbini teslim ettiğinde, genişlik dışardan değil içerden gelir.
Kimi zaman zikirde bir hâl olur; kalp sıkışır, göz yaşarmaz, dil donuklaşır. Bu, zikirde bile El-Kâbıd’ın tecellisidir. Çünkü Allah bazen zikri de engeller, ki kalp o anı “ben yapıyorum” sanmasın. Bütün fiil ve hâllerde O’nun tasarrufu olduğunu kul sezsin.
Kabz hâlinde yapılan her ibadet, El-Kâbıd’ın terbiyesinden geçmiş olur. Bu yüzden sıkıntıyla kılınan bir namaz, bollukta huşûdan uzak kılınandan daha değerlidir. Çünkü o namazda bir zorlanma değil, bir yöneliş vardır.
El-Kâbıd’ın Kalpteki Yankısı
El-Kâbıd, zorluğun içinden seslenir. Darlıkla çağırır. Sıkıntıyla eğitir. Ve sonunda kalbi secdeye düşürür. Bu secde, sadece bedene değil, gönle ait bir eğiliştir. Çünkü asıl secde, darlıkta yıkılan egonun secdesidir.
Darlığın en ince çizgisinde, Allah’ın en derin tecellisi yatar. Ve bu tecelli, kulun ruhunu yontar. Tıpkı sabrın bir taş gibi yavaş yavaş şekil verdiği gibi… El-Kâbıd ismiyle yoğrulan kalp, sonunda El-Bâsıt’a ulaşır. Açılan kalp, artık gerçek genişliği tanır: Allah’la genişlemek.
Kalp daraldığında ruh konuşmaya başlar. Çünkü dil sustuğunda, gönül dile gelir. El-Kâbıd ismi işte bu geçişin eşiğidir. Allah kulunu dıştan sıkar, ki içten açsın. Ve bazen en büyük genişlik, kalbin en karanlık kıvrımında başlar.
Sufilere göre, El-Kâbıd tecellisi kalbe gelen bir “çekilme” hâlidir. Kalp dünyaya kapanır, lezzetler solar, kelimeler kısalır. Bu hâl kula acı gelir; fakat ruh için bir suskunluktur ki içinde binlerce mânâ saklıdır. Allah o anda kuluna kendiyle baş başa kalmayı öğretir. Bu baş başalığın adı tasfiye, bu hâlin adı saflaşmadır.
Kimi zaman El-Kâbıd öyle bir tecelli eder ki, kul her şeyin anlamını yitirir. Yalnızca yaşamak kalır geriye. Fakat tam bu noktada, Allah kalbe bir nur salar. O nur, kelimelere değil sezgilere dokunur. Kul her şeyin sonuna geldiğini sanırken, Allah onun için yeni bir başlangıç hazırlar. Çünkü El-Kâbıd aynı zamanda bir sabır eğitimcisidir.
Sabır, El-Kâbıd’ın dilidir. Genişlik sabırsızlara verilmez. Darlıkta pişen, ancak gerçek genişliğe kavuşur. Bu yüzden El-Kâbıd ismini bilen kişi, sabrı sadece bir erdem değil, bir hakikat gözü olarak görür. Sabırla bakan kalp, darlığın ardındaki rahmeti seyreder.
Ve işte o zaman insan, El-Kâbıd’a sadece “sıkan” diye değil, “yaklaştıran” olarak bakar. Çünkü Allah kalbi sıkarak kendine yaklaştırır. Bollukta her şeyle meşgul olan kul, darlıkta sadece Rabbiyle kalır. Bu yalnızlık, hakikatin habercisidir.
Sessizlikte Açılan Kapılar
Bir velî şöyle demiştir:
“Kalbin daraldığı vakit, dilin sustuğu, aklın cevap veremediği an, Allah konuşur.”
El-Kâbıd ismi altında geçen her sessizlik, aslında en gür hakikatin yankısıdır. İnsan sustukça Allah’ın kelâmı gönülde belirir. Çünkü ilâhî kelâm, gürültüde değil; sükûtta tecelli eder. Kalp ne kadar sıkılırsa, o kadar duyarlı hâle gelir.
Darlık, kalbi keskinleştirir. Gönlün terazisini inceltir. Bu yüzden El-Kâbıd ismiyle terbiye edilmiş bir kalp, başkasının görmediğini görür, hissetmediğini hisseder. Gönül incelir. Bu incelik, sadece acının değil; farkındalığın meyvesidir.
Kabz ile Gelen Feraset
El-Kâbıd ismi altında oluşan hâl, sadece geçici bir sıkıntı değil; kalpte oluşan bir hâfızadır. O hafıza, kulun bir daha aynı gaflete düşmesini engeller. Kalbin sıkıldığı bir hâdiseden sonra, kul aynı yanlışı tekrar etmekten çekinir. El-Kâbıd sadece cezalandırmaz; öğretir.
Bu öğrenme, bazen yıllarca sürer. Çünkü insanın unuttuğu yerden terbiye edilmesi gerekir. Neyi unuttuysan oradan sıkılırsın. Varlığı mı unuttun? Rızkın kesilir. Sabır mı unuttun? Sınanırsın. Aşkı mı unuttun? Sevdiklerin gider. Çünkü El-Kâbıd, unutan kalbi hatırlatır.
İşte bu feraset, kalbi sadece bilen değil; tanıyan hâle getirir. Sufi yolculukta feraset, El-Kâbıd’ın sırrını bilenlerin payıdır. Gönül, ilk daralmada isyan etmezse, ikinci darlıkta hikmet görür. Ve bir noktadan sonra, her sıkıntı “Rabbim bana neyi göstermek istiyor?” sorusunu doğurur. Bu soru, kalbin olgunluk ölçüsüdür.
El-Kâbıd'ın Eğitim Metodu: Sıkıntının İçindeki Lütuf
El-Kâbıd, zahirde sıkıştıran, bâtında ise yücelten bir isimdir. Onun verdiği darlık, bir nevi ilâhî disiplindir. Bu disiplinin maksadı cezalandırmak değil, yönlendirmektir. Allah kulunun yolunu daraltarak, başka bir yöne çekmek ister. O yol genellikle kulun görmediği, hatta bazen hiç istemediği yoldur. Fakat sonunda orası hayrın, feyzin, hikmetin merkezi olur.
Tasavvuf büyüklerinden Bâyezîd-i Bistâmî’nin şu sözü bu hakikati ne güzel ifade eder:
“Zahmette rahmet vardır. Çünkü Allah zahmeti kendine çağrı yapar.”
Sıkışan kalp yön değiştirmeye zorlanır. Nefs, alıştığı düzeni kaybeder. Konfor sarsılır. Ama işte tam burada, hakikat penceresi açılır. Kalbin karanlık labirentlerinden geçilmeden, ilâhî nur görülmez. El-Kâbıd, işte bu labirenti ilmek ilmek örer. Her kıvrımıyla kulun nefsini terbiye eder.
El-Kâbıd’ın en derin sırrı da burada yatar: O, kulun kendi aczini görmesi için bir aynadır. Her şeyin yolunda gittiği, nimetlerin aktığı zamanda insan kendini güçlü zanneder. Ama El-Kâbıd, güç zannını yerle bir eder. Çünkü hakikî güç, darlıkta sabırla ayakta kalabilmektir.
Kabz ve Seçilmişlik
El-Kâbıd’ın bir diğer sırrı da, bu hâlin herkesin başına gelmemesidir. Çünkü her kul sıkıntıya sabredemez. Sabredemeyen, El-Kâbıd’ın hakikatini kavrayamaz. Bu yüzden darlık, aslında bir seçilmişliktir. Sıkıntının içindeki kul, Allah’ın nazarına girmiştir. O, kalbiyle imtihan edilenlerdendir.
Hz. Meryem’in hikâyesi bu sırra güzel bir örnektir. O, kimseye dokunmamışken, bir anda halkın iftiralarına uğrar. Kendini savunamaz, dili tutulur. Kalbi sıkılır, yalnız kalır. İşte El-Kâbıd oradadır. Ama hemen ardından Hz. Îsâ doğar. Darlık, Rahmet’in eşiği olur.
Bu, sadece bir kıssa değil; her müminin iç dünyasında yeniden yazılan bir hakikattir. Kalp El-Kâbıd ile sınanır, sonra El-Bâsıt ile açılır. Bu yüzden kabz hâli bir son değil, tecellînin başıdır
Kabzın Ardından Gelen Yeni Kalp
İbn Arabi’nin Fusûs’unda geçen bir hikmette şöyle geçer:
“Kalp darlıkla eğrilir, eğrilikle yontulur, yontuldukça Allah’a doğru düzelir.”
Buradaki eğrilik mecazî değil, mânevîdir. El-Kâbıd kulun kalbini bükerek onu başka bir forma sokar. O form, artık dünyaya değil Allah’a uygun bir şekildir. Ve bu yeni kalp, eski kalpten daha fazla ışık taşır.
Kalbin sıkışması bazen kulun iç sesini bastırmasıyla başlar. Çünkü kişi, içten gelen hakikati duymamayı seçerse, Allah dışarıdan işaret göndermez. Bunun yerine kalbin içine kapanır. Kalp büzülür. Bu, ilâhî bir suskunluktur. El-Kâbıd’ın sessiz terbiyesidir bu. Kul, dışarıda ne kadar ses ararsa arasın, içteki daralmadan kurtulamaz.
Ama bu karanlık gecenin sabahı da vardır. Ve o sabah, sabredenlerin gönlüne doğar. Sufiler bu sabaha “kalbin bast hâli” der. Bast, kabzın ikizidir. El-Kâbıd sıkar; El-Bâsıt açar. Her kabz, bir bastın habercisidir. Allah hiçbir kalbi sonsuza dek sıkmaz. Fakat bazı kalpleri sonsuza dek eğitir.
El-Kâbıd’ı Kalpte Yaşamak
Bu ismi sadece anlamak yetmez. El-Kâbıd, kalpte yaşanmalıdır. Kalp, daraldığında “Neden?” değil, “Ne öğretiyor?” sorusunu soranlar, bu ismin sırrına yaklaşır.
Sıkıntıya “imtihan” değil, “çağrı” olarak bakanlar; El-Kâbıd’ı sadece zorluk değil, dostluk olarak görür. Ve bir gün o sıkıntının kalpte bıraktığı iz, secdeyle parlar. Kul ağladığı yere tekrar döner ama bu kez sevinçle… Çünkü bilir: Orada Allah vardı.
Zikir Planı
Sabahın ilk saatlerinde 70 kez “Yâ Kâbıd” zikredilir. Bu, günün ilk anında kalbin dengeye gelmesi ve nefsin itidale yönelmesi içindir.
Gün içinde yaşanan daralma anlarında 21 kez tekrar edilir. Bu uygulama, sıkıntının Allah’tan bir terbiye olduğunu hatırlatır.
Gece sessizliğinde, özellikle uyumadan önce 113 kez “Yâ Kâbıd” zikredilir. Böylece kalbin içten sıkışıklığı Allah’a teslim edilir.
“Ey El-Kâbıd!
Sen ki, kalbimi sıkarsın ama yalnız bırakmazsın.
Senin darlığın, başka kapıları kapatmak için değil; kalbimi kendine açmak içindir.
Ben daraldığımda, bilirim ki Sen bana bir yol tarif ediyorsun.
Dışımda kapanan her imkân, içimdeki sonsuz kapıları açmak içindir.
Sıkıntıya değil, Sıkıntıyı veren Sensin diye sabrederim.
Beni nefsimin oyunlarından koru;
Daralan gönlümü kendiyle meşgul etme, Seninle meşgul et.
El-Kâbıd isminle beni eğit,
El-Bâsıt isminle ferahlat.
Her kabzın ardında bastı hissettirecek kadar yumuşak,
Her darlığın ardında Sen’i sevdirecek kadar yakın kıl beni.
Âmin.”

$50
Product Title
Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button. Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button

$50
Product Title
Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button. Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button.

$50
Product Title
Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button. Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button.