top of page

El-Hâfıd

ree

El-Hâfıd: Alçaltarak Yükseltenin Adı

El Hafif Anlamı ve Tasavvufi Açıklaması. El-Hâfıd, Allah’ın kullarını ilâhî hikmetle alçaltan, kibri yerle bir eden, kalpleri hakikate yaklaştıran sıfatıdır. Bu kapsamlı yazıda, El-Hâfıd isminin tasavvufi sırları, zikirle olan bağı ve kalbi eğitici tecellileri detaylı biçimde işlenmektedir.

İzzeti zelil kılan, kibri toprağa indiren; indirdiğiyle eğiten, eğittiğiyle yükselten Rabbin sıfatı.

Bazı isimler vardır ki, zahiri anlamıyla kalbi ürkütür. El-Hâfıd da bunlardandır. Çünkü o, indiren, alçaltan, yukarıdan aşağıya çeken bir kudreti temsil eder. Lakin her düşüş bir yok oluş değildir. Bazen yere indirmek, bir yüceliğin öncüsüdür. Allah bazen kulunu indirir, ki hakikî yüksekliği öğrensin. Zirvedeki benliği söndürür, ki secdede yükselsin. İşte El-Hâfıd ismi, bu tecellilerin özüdür.

Tasavvufta El-Hâfıd ismi, yalnızca fiziksel ya da dünyevî bir alçaltma olarak anlaşılmaz. Bu isim, daha çok kalbin izzetiyle nefsin gururu arasındaki savaşa işaret eder. Allah, kalpteki kibri alçaltmadan, oraya hikmetini yerleştirmez. Ve bazen bir kulun en büyük terfisi, en derin düşüşünden sonra gelir.

İbn Atâullah el-İskenderî şöyle der: “Allah seni bir yerde alçaltıyorsa, bil ki seni başka bir yerde yükseltmek istiyordur.” El-Hâfıd isminin tecellisi işte bu incelikle işler. Kul, aşağı çekildiğini zannederken aslında taşınmaktadır. Lütfun sureti bazen kahırda saklıdır. Kudret, kırarak değil; terbiye ederek düşürür.


El-Hâfıd’ın Gölgeli Terbiyesi

Kulun izzeti çoğu zaman onun nefsiyle karışır. Zanneder ki şeref, sahip olduklarındandır; oysa gerçek şeref, Allah’a ait olana teslimiyetle başlar. İşte El-Hâfıd, kulun sahip olduğunu sandığı her şeyi ondan çekerek başlar terbiyeye. Mevki gider, dost uzaklaşır, mal azalır, itibar düşer. Bu düşüşler, ne ceza ne gazaptır; tam aksine, kalbin üstündeki pasın silinmesi için yüce bir cilâdır.

Zira Allah bir kulu severse, onu yüceltmeden önce indirir. Bu iniş, madde âleminde olur; ama mânâda yükselişin ta kendisidir. Düşen kalp, yer ile temas edince toprağa benzer; tevazu ile yumuşar, gözyaşı ile ıslanır, secdeyle sarsılır. İşte bu hâl, El-Hâfıd’ın gölgesi altında gerçekleşen ilâhî bir eğilimdir.

Bazı evliyaullah der ki: “Alçaltılmak, kaybetmek değil; yeniden doğmak için eğilmektir.” Çünkü kalbin gerçekten açılması için, önce eğilmesi gerekir. Dik duran nefsin direnişi, ancak bir çöküşle kırılır. El-Hâfıd, kulunun benliğini eğdiğinde, onu en güzel secdeye doğru eğmektedir.

Hz. Mevlânâ şöyle der:"Senin zannettiğin batış, aslında doğuşun kıyısıdır. Güneş de battığı yerden doğar."

Ve her düşen yıldız, başka bir göğe aittir. El-Hâfıd da kulunu dünya göğünden indirir ki, ilâhî göklerde yeniden yıldız gibi parlar.


Alçalışla Gelen Yükseklik: El-Hâfıd’ın Sırrı

El-Hâfıd ismi, sadece bireyler üzerinde değil; kavimler, toplumlar ve hatta milletler üzerinde de tecelli eder. Kur’an’da bu ismin işaretleriyle dolu bir tarih vardır. Semud kavmi, Medyen halkı, Âd kavmi… Yükselmiş, güçlenmiş, kibirlenmiş; sonra da indirilmişlerdir. Lakin bu inişler, ilâhî adaletin değil, ilâhî eğitimin yansımasıdır.

Çünkü Allah bir topluluğu alçaltıyorsa, onlara tevazu öğretmek istiyordur. Onları sahte izzetten soyundurur, ki gerçek izzeti arayabilsinler. Bu bazen bir kıtlıkla, bazen bir kayıpla, bazen bir zelzeleyle olur. Ama her tecelli, aslında bir ilâhî çağrıdır. O çağrı şunu söyler: "Yere dön. Toprağa yaklaş. Çünkü en sağlam bina, en derin temelle kurulur."

Sûfîler bu hâli şöyle tarif ederler: “Yıkılmak, kendi varlığının yükünden kurtulmaktır.”

Çünkü varlıkta fazla duran, Hak’tan uzak kalır. El-Hâfıd işte bu yüzden, kulunun elinden yüklerini alır. Alır ki hafiflesin, alçalsın, diz çöksün. Ve diz çöken kalp, hakikatin penceresinden bakmayı öğrenir.

İşte bu tecelli, bir lütuf gibi görünmez. Kimi zaman gözyaşıyla gelir, kimi zaman sessiz bir yalnızlıkla. Ama her hâlükârda kalpte bir iz bırakır: O iz, Allah’a ait olduğunu hatırlatan bir mührüdür.


Tevazunun İnşa Ettiği Kalp

Kalp, izzetle yükselmez. Asıl yücelik, Allah’a karşı olan alçalışta gizlidir. Bir kalp, ne kadar tevazuya gömülürse, o kadar Rahmân’a yaklaşır. El-Hâfıd, işte bu içsel eğilimin mimarıdır. Kulun kalbini kırarak, onu inşa eder. Alçaltarak yüceliğe hazırlar. Çünkü Allah katında en yüksek, en eğilmiş olan kalptir.

Hz. Peygamber (s.a.v.), “Kim Allah için tevazu gösterirse, Allah onu yüceltir” buyurur. Bu yüceltme, dışarıdan bakıldığında bir azalma, bir terk edilme gibi görünebilir. Oysa batın âleminde, o kulun kalbi semaya açılmış, ruhu sırlar deryasında yıkanmaktadır.

Kimi insanlar vardır; herkesin terk ettiğini zannederken, aslında Allah ona daha çok yaklaşmıştır. Çünkü El-Hâfıd tecelli ettiğinde, dostlar gider, unvanlar silinir, gözler kalpteki aslı görmez olur. Ama tam bu anda, kalpteki perde yırtılır. İnsan neye güvenmişse, onun yokluğu ile sınanır. Neye dayanmışsa, oradan kırılır. El-Hâfıd işte bu kırıktan seslenir:

“Sana senden daha yakınım. Beni her şeyin dışında arama. Ben, seni senden indirerek sana açılırım.”

Bu hâl, sadece sabırla değil; idrakle geçilir. Çünkü kimi zaman acı, kalbi değil; bilinci eğitir. Ve kişi şunu anlar: Alçalış, Hakk’a açılan bir secde kapısıdır.


El-Hâfıd’ın Aynasında Kırılan Benlik

Sufiler, El-Hâfıd tecellisine “kırılma hâli” der. Bu kırılma, bir ziyan değil; bir dönüşüm başlangıcıdır. İnsan, kendini en güçlü zannettiği yerde, en derin düşüşü yaşar. O düşüşte nefsin kuleleri yıkılır. Kalbin surları çöker. Ve insan ilk defa hakikate açık hâle gelir.

Bir velî şöyle der:

“Yıkılmayan bir benlik, Allah’ı gerçek mânâda tanıyamaz.”

Bu söz, El-Hâfıd’ın ne kadar büyük bir rahmet olduğunu fısıldar. Çünkü insan bazen secdeye eğilmez; ancak kırılarak düşer. Ve o düşüş, Rabbine en yakın duruş olur. Tıpkı bir gülün, toprakta çürümeden yeniden filizlenmemesi gibi… El-Hâfıd, kulunun içindeki eskiyi yıkmadan, yeniyi var etmez.

İşte bu yüzden, El-Hâfıd’ın tecellisinden korkmak değil, anlamaya çalışmak gerekir. Çünkü bu isim, bir gazap değil; içe çağrıdır. Nefsten ilâhiye, kibirden hakikate bir geçiştir. Ve bu geçiş, insanı sadece alçaltmaz; aynı zamanda yüceltir.


Düşmenin İçindeki Yükseliş

İnsan, zihinle yükselmek ister ama Allah onu kalple terbiye eder. Kalp ise ancak düştüğünde öğrenir. El-Hâfıd ismi, kulun ruhundaki bu derin terbiye yolculuğunun mihveridir. Kul her şeyin ters gittiğini, her kapının kapandığını düşündüğünde, aslında Allah onu içteki bir ilme yaklaştırıyordur.

Bazen makamlar elden gider, bazen dostlar sırt çevirir, bazen insan kendi nefsine bile yabancı olur. Bu alçalış, dıştan bir çöküş gibi görünse de batında büyük bir inşânın habercisidir. Allah, kalbi yükseklik zanlarından indirir. O zanlar ki; insanı Allah’tan uzaklaştıran, benlik dumanlarıdır. El-Hâfıd, işte bu dumanı dağıtan rüzgârdır.

Bu tecellide ruh şunu fısıldar: “Ben neyi hak ettiysem, Rabbim onu verdi.” Bu teslimiyet hâli, El-Hâfıd’ın gönülde bıraktığı en kıymetli izdir. Çünkü düşmenin ardındaki rızâ, yükselişin başlangıcıdır.


İzzetin Ön Koşulu: Tevazu

Kur’ân’da şöyle buyrulur: “Allah, dilediğini alçaltır, dilediğini yüceltir.” (Âl-i İmrân 26)

Bu ayet, El-Hâfıd ve Er-Râfi’ isimlerinin birlikte işlediğini gösterir. Allah, yüceltmek istediği kullarını önce indirir. Neden mi? Çünkü kalpte kibir oldukça, izzet tecelli etmez. Kibir; Allah’ın nuruyla dolacak yere, kendi gölgesini yayar. Bu yüzden önce o gölge kalkar, sonra nur iner.

Hz. Mevlânâ şöyle der:

“Yüksekten inmesini bilmeyen, aşkın kapısından içeri giremez.”

İşte El-Hâfıd, aşkın kapısına hazırlıktır. Kalbin yıkılması, bir aşk mimarisiyle yeniden örülmesidir. Ve bu yıkım, ilâhî rahmetin eliyle olur. Kul bazen en çok sevdiği yerden alçalır. Çünkü Allah, en çok oraya güvenmesin ister. Bu güven kırıldığında kalp boşalır. Ve boşalan kalbe Allah girer.


Gizli Yükseliş: El-Hâfıd’ın Sessiz Eğitimi

Bazı insanlar vardır; herkesin gözünden düşmüştür ama Allah’ın nazarına girmiştir. Onlar, El-Hâfıd’ın seçtiği kullardır. Alçaltılmış gibi görünürler ama aslında Allah’ın en yakınındadırlar.

Bunu anlamak için Hz. Meryem’e bakmak yeter. Halkın gözünde düşmüşken, Rahmân’ın himayesinde yükselmişti. Birçok peygamber gibi, zorlukla tanıştıktan sonra yüceldi. El-Hâfıd onların ilk hocası, Er-Râfi’ ise son mükâfatıdır.

El-Hâfıd’ın bir sırrı da, kulun gözünde büyüttüğü her şeyi küçültmesidir. Bazı insanlar için itibar, bazıları için para, bazıları için güzellik… Her kulun bir zayıf noktası vardır. Allah, oradan indirir. Çünkü sadece oradan geçince kul saflaşır. Ve o geçişin adı: iç eğitimdir. Bu eğitimde hoca görünmez, ders sessizdir. Ama öğrenci, kalbinden başka yerde cevap aramaz.


İnsanın Kendi Gölgesinden Kurtuluşu

El-Hâfıd ismi tecelli ettiğinde, insanın en büyük düşmanı açığa çıkar: kendi benliği. “Ben” diyen her yürek, bir yükseliş hevesindedir. Oysa Allah, kendisine yaklaşılmasını isterken insanın “ben”ini değil, hiçliğini talep eder. Çünkü “ben” oldukça “O” tecelli etmez.

Bu yüzden bazen insan, halk içinde değersizleşir, bir zamanlar saygı gördüğü yerlerden kovulur. Sözleri anlam bulmaz, bakışları karşılık görmez. Oysa bu dışlanış, ilâhî yakınlığın müjdecisidir. Çünkü Allah, kulunu halkın gözünden indirir ki, onu kendi nazarında yükseltsin. El-Hâfıd budur: insanın kendi gölgesinden soyunup, Hakk’ın nuruna bürünmesidir.

Hz. Ali şöyle der: “Bir kimse kendi değerini Allah’tan başkasında ararsa, onu zelil eder.” İşte El-Hâfıd bu sözün hakikatidir. Kul, kendi kıymetini makamda, övgüde, kalabalıkta ararsa, Allah onu indirir. Ama o iniş, bir ceza değil; uyanıştır.


Makamların Çöküşü, Kalplerin Dirilişi

Dünyada en büyük alçalış, bazen en yüksek makamdan düşmekle yaşanır. Ama gerçek yıkım, içten gelen çöküştür. Allah, El-Hâfıd ismiyle bazen insanları en üstten indirir; çünkü orada daha fazla kalmak kalbi ifsat eder. Makamın büyüklüğü, kulun yükünü artırır. Herkesin baktığı yerde kalp kibirle imtihan olur.

İbn Arabî şöyle der:

“Yükselişlerin ardında çoğu kez gizli bir iniş saklıdır; çünkü Allah, kulunu övgüyle değil, zıtlıkla terbiye eder.”

İşte bu yüzden, bir kimsenin alçalması her zaman rezillik değildir. Belki de Allah o kulunu daha büyük bir hikmete hazırlıyordur. Nitekim Yusuf Peygamber kuyuya atıldığında herkes onun yok olduğunu sandı; oysa o kuyu, saltanatın kapısıydı. Demek ki El-Hâfıd sadece indirmez; o inişten bir çıkış doğurur.


Alçalış, Hakk’ın Katında Bir Yakınlıktır

Bir kul, halk içinde itibarını yitirirse, nefs üzüntüye kapılır ama ruh sevinir. Çünkü kalp, ilâhî yakınlığa bir adım daha atar. Artık kul, kendi gözyaşlarıyla yıkanır, kendi sessizliğiyle arınır. Hiçbir kelime, Allah’ın yakınlığını ifade etmeye yetmez ama sessizlik, o yakınlığın aynası olur.

El-Hâfıd ismini yaşayan kişi, Allah’ın ona seslendiğini duyar: “Sana halkı değil, beni verdim.” Bu seslenişi duyan kalp, artık halkın övgüsüne değil, Hakk’ın hoşnutluğuna yönelir. Bu yöneliş ise görünüşte alçalış, hakikatte yüceliştir.

Şems-i Tebrîzî’nin şu sözü bu gerçeği özetler:

“Ey kalp! İnsanların seni anlamamasına üzülme. Belki de Allah seni onların anlamayacağı kadar yüce kıldı.”


Zuhurun Gölgesi: İmtihanlar

Bir kul hayatında art arda gelen kayıplarla karşılaştığında, El-Hâfıd ismi tecelli etmiş olabilir. Bu isim, sadece bireysel değil, toplumsal düzeyde de zuhur eder. Bir milletin izzeti elinden alınır, gücü söner, şanı sönükleşir. O anda zannedilir ki düşüş sonsuzdur. Oysa her iniş, Allah’a dönüş içindir.

Tasavvufî gelenekte bu hâle “terk-i ma-siva” denir. Yani Allah’tan gayrıyı bırakmak… El-Hâfıd işte bu terk edişin hazırlayıcısıdır. Kul, ne kadar çok şeyden alçalırsa, o kadar Hakk’a yakınlaşır. Çünkü nefsin yükü azaldıkça ruh hafifler. Alçalan sadece beden değildir; nefsin kibri, aklın iddiası ve kalbin bencilliği de çöker.

Bu çöküş, bir yokluk değil; bir yeniden inşa sürecidir. Ve her yeniden inşa, önce bir yıkımla başlar.


Gizli Bir Rahmet Olarak El-Hâfıd

Zahiren alçalış gibi görünen durumlar, bâtınen yüksek mânâlar taşır. El-Hâfıd ismiyle indirilen her hâl, aslında kulun iç dünyasında meydana gelen bir dönüşüm sürecidir. Bu dönüşüm, çoğu zaman dıştan anlaşılmaz. Çünkü Hakk’ın alçaltışı, halkın anlayamayacağı bir hikmettir.

Bir kul, insanlar arasında değerini yitirdiğinde değil, Allah katında kıymetini kaybettiğinde gerçek bir düşüş yaşar. Fakat El-Hâfıd ismiyle terbiye edilen bir kalp, halkın nazarında düşerken Allah’ın nazarında yükselir. Zira Allah buyurur:

“Kim Allah’a teslim olursa, O da onun dostudur.”(Bakara, 257)

Bu teslimiyet çoğu zaman itibarın kaybıyla başlar. Çünkü kalp, halktan soyutlanmadan Hakk’a yaklaşamaz. El-Hâfıd, bu soyutlanmayı sağlar. Kimi zaman malın elden gitmesi, kimi zaman sevilenlerin uzaklaşması, bazen de toplumsal değer kaybı… Bunların her biri, kulun Hakk’a yönelmesini kolaylaştıran rahmet vesileleridir.


Kırılanın Ardında Açılan Pencere

Sufi literatürde, El-Hâfıd isminin en çok tecelli ettiği hâllerden biri “inzivâ” hâlidir. Bir kul, halktan çekilir, gönlüne döner. İnsanların anlamadığı bu sessizlik ve yalnızlık hâli, aslında El-Hâfıd’ın bir cilvesidir. Kalp, dışta değer kaybettiğini düşünürken içte Allah’la bir olmaya başlar.

Hz. Mevlânâ şöyle der:

“Sen kendi kıymetini pazarda ararsan, orada satılırsın. Kendini Allah’ın pazarı dışında hiçbir yerde tanıtma.”

Bu söz, El-Hâfıd isminin tecellisinin kalpte nasıl bir duruş doğurduğunu anlatır. Allah seni indiriyorsa, seni koruyordur. Belki de seni alkışlardan sakınıyor, övgülerden uzaklaştırıyor, ifsat olma ihtimalinden seni koruyordur. Çünkü bazı kullar ancak düştüklerinde uyanır.

İbn Atâullah el-İskenderî der ki:

“İnsanların seni anlamaması, senin kıymetini azaltmaz. Çünkü hakiki değer, Allah katındadır.”

El-Hâfıd, bu hakikati öğretir: Kıymetini halkta değil, Hakk’ta ara.


Nefsi İndiren Ruhları Yükseltir

El-Hâfıd’ın asıl hedefi, nefsin bastırılmasıdır. Bu bastırma, bazen hastalıkla, bazen iftirayla, bazen hak edilen bir nimetin ansızın geri alınmasıyla olur. Dışarıdan bakıldığında kulun düşüşü gibi görünse de, aslında bu bir iç yükseliştir. Çünkü nefsin alçaldığı yerde ruh parlar.

Kalp, yükselmenin değil, alçalmanın ne demek olduğunu öğrenir. Sufîler bu hâle “fenâ” der. Fenâ, kulun kendinden geçip Allah’ta yok olmasıdır. Bu yok oluş, El-Hâfıd’ın sırrıyla başlar. Kul, nefsin en zirvesinden alçaltıldığında, artık sadece Hakk’a yönelir. O yöneliş, asıl varoluşun kapısıdır.


Hz. Meryem’in Sessizliğinde El-Hâfıd’ın Tecellisi

Kur’ân’da El-Hâfıd ismi açıkça geçmese de, bu ismin sıfatı pek çok kıssada örtülü olarak yer bulur. Hz. Meryem’in kıssası bunun en güzel örneğidir.

Kudüs’ün iffet sembolü olan Meryem, bir anda halkın gözünde “lekelenmiş” olur. İsa (as)’ın doğumu öncesi yaşadığı o zorlu süreç, tam anlamıyla El-Hâfıd’ın bir cilvesidir. Allah onu halkın gözünde indirir, o ise susar. Fakat bu alçalış, ilâhî bir yükselişin habercisidir. Çünkü sonunda Hz. İsa, beşikte konuşarak onu temize çıkarır.

Bu hikâye bize şunu öğretir: Allah dilediğini alçaltır, ama o alçalışla beraber mutlaka bir hikmet gizler. Sabreden kul, sonunda o hikmeti görür. İşte El-Hâfıd budur: Zahiren indirir, bâtınen yüceltir.


Gölgede Gizlenen Rahmet

El-Hâfıd ismi, kulun gönlünde bir kırılma oluşturduğunda, o kırığın içinden bir nur sızar. Çünkü Allah her düşüşü, yükselişe hazırlık olarak değerlendirir. Sûfîler der ki: “Kalp kırılmadan saflaşmaz.” Kalbin kırılması, nefsin kabuğunun çatlamasıdır. El-Hâfıd bu çatlağı doğurur. Ve bazen o çatlaklardan doğan sızıntılar, ilâhî aşkın ilk damlalarıdır.

Hayatında her şeyin üst üste geldiği, dostların bir bir uzaklaştığı, emeklerin yok sayıldığı bir ân gelir… O an, El-Hâfıd’ın kalpte tecelli ettiği andır. Yani sen zannedersin ki yalnızsın, ama aslında halktan boşalan gönül, Hakk’a dolmaya başlamıştır.

Bir velî der ki:

“Kendini değerli saydığın sürece, seni aşağı çeken El-Hâfıd sıfatıyla terbiye edilirsin. Kendini hiç saydığında ise seni yükselten El-Râfi’ tecelli eder.”

Bu da demektir ki, El-Hâfıd’ın alçaltması bir azap değil, bir ilâhî ölçü sistemidir. Sen ne kadar yüce olduğunu zannedersen, Allah seni o kadar indirir. Çünkü kibir, ilâhî sevginin önüne perde çeker. Ama kul alçaldıkça, o perde kalkar ve kalp vuslata hazırlanır.


Düşmenin Öğrettiği Sabır

Hz. Yûsuf’un kuyusu, El-Hâfıd’ın tecellisidir. O, kardeşleri tarafından ihanete uğrar, kuyuya atılır, zindana düşer. Ama her düşüşünde bir ders, her alçalışında bir sır saklıdır. Sonunda Mısır’a sultan olur. El-Hâfıd önce indirir, sonra öyle bir çıkarır ki; herkes hayret eder.

Tasavvufî bir bakışla, Yûsuf’un kıssası şunu fısıldar: “Sana yapılan haksızlıklar, Allah’ın sana açmak istediği yoldur.” Bu yol kolay değildir. Çünkü El-Hâfıd sıfatı ile sınanmak, sabrın en derin şeklidir. Sabır, sadece beklemek değil, beklerken umudu kaybetmemektir.

El-Hâfıd tecelli ettiğinde kul şöyle demeli:

“Rabbim beni insanların gözünde düşürdü ama kendi katında yükseltmek için.”

Zira düşmek, dışta olur; asıl mesele içte yükselip yükselememektir. Bunu fark eden kul, şikâyeti bırakır, şükrü öğrenir.


El-Hâfıd ve Tevekkül Sanatı

Bir kalbin El-Hâfıd ismini tanıması, onu tevekkül sanatına yaklaştırır. Çünkü düşmenin hikmetini bilen bir kul, Allah’a sığınmayı da bilir. Sadece varlıkta değil, yoklukta da Rabbin tasarrufunu görür. El-Hâfıd onu en aşağıya indirirken bile, kalbinin içinde yükselen bir ışık yanar.

İbn Arabi der ki:

“Düşüş, nefsin hükmünü sona erdirir. O hâlde düşenin göğsü, Allah’a yer açar.”

Bu sözde müthiş bir sır vardır: Yükselmek istiyorsan, önce kendi yüklerinden kurtulman gerekir. El-Hâfıd işte bu yükleri indirir. Egonu, gururunu, görünmek isteğini, alkış arzunu… Ne varsa seni Allah’tan uzaklaştıran, hepsini senden alır.

Bu alınış, ilk başta acı verir. Ama ardından gönül hafifler. Ve o hafiflik, kalbi semaya kaldırır. Sûfîler bu hâli “kırılmakla gelen uçuş” olarak adlandırır.


Kalbin Alçalışla Gelen Sessizliği

El-Hâfıd bazen kalbi suskunlaştırır. Düşüş yaşayan bir kul konuşmaz. Çünkü sözler anlamını yitirir. Gönül susar, ama o suskunlukta ilâhî sırlar yankılanır. Sessizlikte öğrenilen bir edep vardır. Bu edep, Allah’a karşı içli bir saygıdır.

Sûfîler, bu hâli şöyle tarif eder: “Konuşursan kırılırsın. Ama susarsan, Allah senin adına konuşur.”

Birçok evliya, hayatının en zor döneminde en hikmetli sözlerini söylemiştir. Çünkü El-Hâfıd tecelli ettiğinde, kalp arınır, ruh saflaşır. Ve ancak bu saflaşma ile gerçek hikmet kulaktan kalbe iner.


El-Hâfıd’ın Bâtınî Yükselişi

Şöyle düşün: Bir tohum, toprağın altına gömülmeden yeşerir mi? El-Hâfıd o tohumun gömülmesini sağlar. Yani seni toprağın altına indirir. Kapanırsın, görünmez olursun, sessizleşirsin. Ama o karanlıkta filizlenmeye başlarsın.

İşte bu yüzden Sûfîler der ki: “El-Hâfıd görünmeyen yükselişin adıdır.”

Allah seni halkın gözünden silerken, kendi nazarında büyütür. Bu büyüme sessizdir. Belki sen bile fark etmezsin. Ama bir gün gelir, kalbin öyle bir ışığa bürünür ki; geçmişteki alçalışlarına teşekkür edersin. Dersin ki:

“Rabbim beni indirdi, çünkü beni Kendisine yükseltecekti.”

Sukutun Mertebeleri: El-Hâfıd’ın Gizli Eğitimi

El-Hâfıd ismiyle terbiye edilen kul, düşmeyi bir hakaret değil, bir çağrı olarak görür. Bu çağrı, dilin değil, kalbin anlayabileceği bir dildir. Çünkü Allah bazen, kelimelerin bittiği yerden başlar konuşmaya. Ve kul ancak sustuğunda duyar.

Sûfîlerin “sukut hâli” dediği bu suskunluk, El-Hâfıd’ın en derin tecellisidir. Düşen bir kalp, susar. Bu suskunluk korkudan değildir; haddini bilmekten doğar. Kalbin bu suskunluğu, aşkın en sessiz ilânıdır.

İmam Rabbânî der ki:

“Alçalışta ortaya çıkan sessizlik, kalbin kemâl yolculuğudur.”

El-Hâfıd işte bu kemâl yolculuğunu başlatır. Seni susturur ki, içinden konuşan Rabbini duyasın. Seni indirir ki, kendini yüceltme gafletinden uzaklaşasın. Bu hâl öyle bir incelik taşır ki; onu ancak sükûtla seyreden anlar.


İtibarın Sıfırlandığı Yerde Açılan Hakikat

Bazı insanlar için El-Hâfıd ismi, halk arasında şeref kaybıyla tecelli eder. Bir iftira, bir yanlış anlaşılma, bir terk edilme… Bunların her biri, nefsin üzerine inen ilâhî tokatlardır. Çünkü nefs, itibara tutkuyla bağlıdır. Ve Allah kulunu kendine çekmek isterse, önce onu halkın gözünden indirir.

Fahruddin er-Râzî bu hâli şöyle açıklar:

“Allah, kulunun kalbinde kendisinden başkasını görmesini istemez. O hâlde kul başka gözlerde yükselmişse, Allah onu o gözlerden indirir.”

İşte bu indiriliş, El-Hâfıd’ın rahmetli tokadıdır. Nefs, bu tokatla sarsılır. Kalp ise kendine gelir. Çünkü insanların verdiği değerin geçici olduğunu, Allah’ın indirdiğinde anlar.

Sûfîler bu düşüşe “itibarın infakı” der. Tıpkı mal gibi, insanın itibarı da infak edilir. Allah için terk edilen, Allah tarafından iade edilir. Ama daha arınmış, daha hikmetli bir hâlde.


El-Hâfıd ve Hakk’ın Adaleti

El-Hâfıd, sadece kalbi terbiye etmez; aynı zamanda ilâhî adaletin de bir tecellisidir. Zalimlerin yükselip mazlumların ezildiği bir dünyada, bazen Allah bir düzen kurar: İndirerek yüceltme, yücelterek indirme.

Bu, hem dünya hem âhiret dengesiyle ilgilidir. Kim ki adaleti çiğner, nefsini Rab edinirse; El-Hâfıd onun zirvedeki kibrini ayakların altına indirir. Ve kim ki yoklukta sabreder, varlıkta şükrederse; El-Hâfıd onu görünmeden, gösterilmeden yüceltir.

Şems-i Tebrîzî şöyle der:

“Birini çok yükselmiş görürsen, bekle. El-Hâfıd onu tanır.”

Bu söz, zalimin yükselmesinin sonsuz olmadığını gösterir. Çünkü Allah katında hak yerini bulur. El-Hâfıd’ın indirdiği, sadece nefs değil; aynı zamanda zulüm ve kibirdir. Mazlumun ise kalbini indirir ki, hakikatin gözünü açsın.


Gizli Dostluk: El-Hâfıd’ın Kalpteki Cilvesi

Tasavvuf büyükleri, El-Hâfıd ismini “gizli dostluk” olarak da yorumlar. Çünkü Allah bazen kuluna zahirde düşüş vererek, bâtında dostluğunu artırır. Dıştan bakıldığında her şey kayıptır. Ama kalbin içinde öyle bir yakınlık oluşur ki; kul önceki hâlini aramaz bile.

Bu tür düşüşler, kulun halktan kopup Hakk’a yönelmesini sağlar. Kimseye anlatamadığı bir yalnızlık, hiçbir gözün görmediği bir iç yangın… İşte bu hâlde, Allah kulunun yanındadır. Görünmezce. Sessizce. Derince.

Ve kalp bir gün bu sessizliği şöyle okur:

“Ben düşmedim; Allah beni halktan aldı.”

İşte bu fark ediş, El-Hâfıd’ın sırrına giden ilk kapıdır. Çünkü bu isim, düşeni küçültmez. Aksine, düşeni aziz kılar. Ama bu azizlik, gözde değil; kalpte tecelli eder.


El-Hâfıd ile Eğilen Kalbin Namusu

Bir gönül, El-Hâfıd’la tanıştıktan sonra asla eski kibirli hâline dönmez. Çünkü bu isim kalpte bir “eğilme terbiyesi” bırakır. Bu terbiyeye sahip olan kul, ne başkasıyla övünür, ne de kendisiyle büyüklenir.

Bu hâl, namus gibi korunur. Çünkü Allah’ın indirdiği kalp, O’nun rızasıyla kalkmayı bekler. Artık kendini yüceltmek istemez; yüceltilmek de istemez. Sadece rızâyı ister.

Sûfîler, El-Hâfıd ile terbiyelenmiş kalbe şöyle dua eder:

“Allah’ım beni indir, ki beni kendinle yükseltesin. Beni halkın gözünden düşür, ki kalbini bana veresin.”

Bu dua, sadece kelime değil, bir yöneliştir. Kalbin içten içe secde hâlini almasıdır. Ve bu secde, El-Hâfıd’ın gerçek tecellisidir.


Kibrin Dönüşüm Yolculuğu: El-Hâfıd ile Yontulan Kalp

İnsanın en büyük yanılgılarından biri, kendini merkez zannetmesidir. Varlığın etrafında döndüğünü sanan nefs, bir noktada El-Hâfıd ismiyle karşılaşır. Ve işte o anda, ilâhî bir müdahale başlar. Çünkü Allah, kalpteki putları tek tek yıkar.

Kimi zaman bu yıkım, makamın gitmesiyle olur. Kimi zaman bir övgünün yerini hakarete bırakmasıyla… Bazen de kişi, kendi içindeki değer yargılarının yerle bir olduğunu fark eder. Neye güveniyorsa, oradan vurulur. Çünkü El-Hâfıd, kulu kendine getirmek için onu nefsinden soyundurur.

Bâyezîd-i Bistâmî, şöyle der:

“Kendini bilen, Rabbini bilir. Ama önce kendini kaybetmelidir.”

İşte bu “kendini kaybetme”, El-Hâfıd’ın en belirgin tecellisidir. Nefsini tanrı gibi gören kalp, yere indirilir. Çünkü Allah, kendi tahtına başkasının oturmasına izin vermez. Kulun iç tahtı temizlenmelidir ki, oraya yalnız O kurulabilsin.


Bilinçli Alçalış: Tevazuun Fıtratla Buluşması

El-Hâfıd ismiyle gelen indiriliş, sadece dıştan değil; içten de bir eğilme gerektirir. Sûfîler buna “şuurla alçalma” derler. Yani kişi, kendini alçaltmaya zorlanmadan, bunu bilerek yaparsa; El-Hâfıd değil, El-Bâsıt ismiyle terfi eder.

Bilinçli tevazu, sadece sözle değil, bakışla, duruşla, hizmetle olur. Bir gönlün en büyük azameti, kendi küçüklüğünü idrak etmesidir. Çünkü “hiçliğini bilen”, Allah katında her şey olur.

Mevlânâ bu durumu şöyle anlatır:

“Kendini toprak bilen, gül bahçesine döner.”

Bu yüzden El-Hâfıd ismiyle tanışmak, insanın özünü hatırlamasıdır. Çünkü ne kadar yükselirse yükselsin, aslında topraktan ibarettir. Ve toprak; hem üzerine basılandır, hem de bütün nebatı doğurandır.

İşte El-Hâfıd’ın sırrı burada saklıdır: İndirir ama öldürmez. Eğdirir ama ezmez. Toprağa çeker ama yeniden yeşertmek için.


Toplumda El-Hâfıd’ın Tecellisi: Gölge Düşen Zirveler

Bir toplumu gözlemlediğinde, El-Hâfıd ismini kolayca fark edebilirsin. Zirvelerde yürüyenlerin bir anda yalnız kalması… Alkışlananların günün birinde yerilmesi… Bu dalgalanmalar, sadece dünyevî kader değil; ilâhî terbiyenin yansımalarıdır.

Allah, zaman zaman liderleri, fikir önderlerini, zenginleri yahut bilgeleri indirir. Bazen bir küçük hata, bazen bir gözden düşme… Ama asıl hikmet, oradaki alçalışta gizlidir.

Hz. Ömer (r.a) şöyle buyurur:

“İnsanların gözünde yükselmeye çalışma; çünkü Allah seni kendi katından indirir.”

El-Hâfıd isminin tecellisi toplumda da düzenleyicidir. Çünkü adalet, sadece mahkemeyle değil; ilâhî tasarrufla da gerçekleşir. Bazen bir milletin kalbinden bir lider çekilir. Bazen bir toplumun takdiri değişir. İşte bu değişim, El-Hâfıd’ın görünmeyen fermanıdır.


Kalbin İçinden İndirilenler: Gizli Bâzı Yıkılışlar

El-Hâfıd sadece dışarıyı değil, içeriyi de indirir. Çünkü bazı düşüşler kalpte olur. Mesela bir sevgi… Giderek büyüyen, kutsallaşan, putlaşan bir sevgi… Allah onu kalpten indirir. Çünkü kul, o sevgiyi kendinden çok sevmeye başlamıştır.

İbn Arabi der ki:

“Kalbinde Allah’tan başkasının sevdası, O’nun nazarından düşmendir.”

Bu yüzden El-Hâfıd ismiyle kimi zaman bir aşk alınır. Kimi zaman bir alışkanlık. Kimi zaman bir duygu. Çünkü kalp, sevilmeye değil, kulluğa yaratılmıştır.

Kul kalbinden bir şeyin eksildiğini fark ettiğinde, ilk tepkisi “neden?” olur. Oysa “ne yerine geldi?” diye sormak gerekir. Çünkü El-Hâfıd bir şeyi indiriyorsa, yerine El-Bâsıt’ın bir lütfu mutlaka eklenir.


Tevbeye Açılan İndirilmiş Kalpler

El-Hâfıd ismiyle eğilen kalp, sonunda tevbe etmeyi öğrenir. Bu tevbe sadece günaha değil; yanılgıya, kibire, gaflete, kendini bilmezliğe yapılır. Kişi ne olduğunu değil, ne olmadığını anlar. İşte bu idrak, tevbelerin en olgunudur.

Sûfîler bu tevbe hâline “inkisar” derler. Kırılmışlık. Parçalanmışlık. Ama Rabbine doğru bir parçalanma… Ve o hâlde yapılan her dua, “kalpten kalbe giden” duadır.

Böyle bir tevbe eden kul, El-Hâfıd’ın rahmetli dokunuşunu unutmadan yaşar. Bir daha yükselse bile, o eğilmişliği daima hatırlar. Bu yüzden kibirli olmaz. Çünkü bilir ki: Allah indirmeseydi, hâlâ kendini yüksekte sanacaktı.

Zikir Planı

El-Hâfıd ismiyle yapılan zikir, nefsi alçaltmak, kalbi tevazuya alıştırmak ve kibirden arınmak için bir içsel terbiyedir. Zikir, sadece sesle değil; ruhla yapılır. İşte bu Esma’nın zikrine dair ruhsal bir plan:

  • Sabah erken saatlerde: Gün doğumundan önce 99 kez "Yâ Hâfıd" zikredilir. Bu, gün boyunca nefsin şımarıklığını kırmak, kalbi edebe alıştırmak içindir.

  • Gün içinde gurur anlarında: Özellikle övgü alındığında, başarı elde edildiğinde veya içte bir üstünlük hissi doğduğunda 33 kez “Yâ Hâfıd” zikredilir. Bu, nefsin yükselmesine karşı kalbi korur.

  • Gece sessizliğinde: Uyumadan önce 113 kez “Yâ Hâfıd” zikredilir. Bu zikirle kalbin içindeki gizli gurur ve benlik taslamaları Allah’a teslim edilir, kalp arındırılır.

Ey Hâfıd olan Allah’ım!

Nefsim yükselmek istedikçe, Sen beni eğ.

Gönlüm başkasına meyil verdikçe, Sen onu çek.

Başarıyla gururlandığımda, hatırlat ki hepsi Sen’den.

Sen ki, yükselttiğini bir anda indirebilensin.

Sen ki, kalbi yere yaklaştırarak kendine yakın edensin.

Kalbime Senin katında eğilmiş olmanın ne yüce bir rütbe olduğunu öğret.

Beni övülmeye değil, bilinmemeye razı kıl.

Makamımı değil, edebimi arttır.

Eğer yükselirsem, Seninle olsun; Eğer eğilirsem, Senin için olsun.

Kalbimi El-Hâfıd isminin terbiyesinde yont,

Ruhumu El-Bâsıt isminle serinlet.

Beni yalnızca Senin önünde eğilen,

Yalnızca Senin kelâmınla yücelenlerden eyle.

Âmin.”

$50

Product Title

Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button. Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button

$50

Product Title

Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button. Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button.

$50

Product Title

Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button. Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button.

Recommended Products For This Post
 
 
bottom of page