El-Hakem
- Sesli Terapi
- 25 Haz
- 6 dakikada okunur

Hikmetle Hükmeden Sonsuz Adalet
Karar verip hükmeden değil; hükmünde dahi rahmet olan
El-Hakem...Sadece hükmeden değil, hükmünün içine hikmeti katık eden bir Rabbin adıdır. O’nun verdiği her hüküm; sadece adil değil, aynı zamanda eğitici, terbiye edici ve özüne dönüştürücüdür.
İnsan adalet ister, ama çoğu zaman hakikati değil, kendi lehine olanı adalet sanır. Allah’ın El-Hakem oluşu ise bambaşkadır. O, neyin ne zaman ve nasıl olması gerektiğini en derin haliyle bilen, sonra da onu hakkıyla gerçekleştirendir.
“Rabbinin hükmü yerine gelmiştir; artık kimse onu geri çeviremez.” En’âm, 115
Bu ayetle birlikte El-Hakem isminin manası daha da derinleşir. Çünkü bu isim, kulun anlamadığı bir düzenin içinde, Allah’ın tüm olanlara hikmetle dokunduğunu ilan eder.
Sana göre haksızlık olan bir olay, El-Hakem’e göre tam bir rahmettir. Sana göre geç gelen bir adalet, O’nun indinde en doğru zamanlamadır. Ve sen bazen ne kadar çok istesen de, Rabb’in hükmü senin duan değil, hikmetindir.
El-Hakem ve Tasavvufta Hükme Teslimiyet
Tasavvuf ehli için El-Hakem ismi, yalnızca Allah’ın bir yargıç gibi karar veren yönünü değil, aynı zamanda her hükmünün arkasındaki eğitici hikmeti gösterir. Çünkü Allah’ın hükmü, sadece “oldu” demekle kalmaz; kulun ruhunu terbiye edecek şekilde işler.
Mevlânâ şöyle der:
“Sen kaderi suçlama; O bir iğne gibi işler gönlüne, Ama sonunda nakışı gösteren Odur.”
Bu ifade, El-Hakem isminin en güzel özetidir. Zira bazen hayatımızda olan şeyler bize yanlış, acı, eksik veya haksız görünür. Ama zaman geçtikçe, o hükmün arkasında derin bir hikmetin, ince bir düzenin, sabırla işlenmiş bir ruh terbiyesinin olduğunu fark ederiz.
İnsan Kendi Hükmünü Dayatmak İsterken...
İnsan her zaman kendi istediği gibi bir sonuç ister. Çünkü nefs, yalnızca menfaatini görür. Ama Allah’ın hükmü yalnızca adil değil; aynı zamanda kapsayıcı, zamana yayılmış ve bütün boyutları bilen bir kudretle verilir.
İbn Atâullah el-İskenderî şöyle der:
“Senin hükmün duadır, Ama Allah’ın hükmü hakikattir. Sen dileğini söylersin, O sana gereğini verir.”
Bu farkı idrak eden bir kul, artık sadece istemeyi değil, verilene teslim olmayı da öğrenir. Çünkü bilir ki:
“Benim için neyin hayırlı olduğunu, ancak El-Hakem bilir.”
Kaderle Gelen Hüküm: Adalet mi, Sınav mı?
Kimi zaman hayat, bizi dizlerimizin üstüne çökertecek hükümlere mahkûm eder:
Sevdiklerimizin kaybı,
Beklenmedik bir hastalık,
Haksızlığa uğramış gibi hissetmek,
Uzun zamandır edilen duaların cevapsız kalması…
Bunların her biri insanı “Neden?” sorusuna sürükler. Ama El-Hakem ismini tanıyan kul bilir ki:
“Allah’ın her hükmü, bir imtihan değilse, bir merhamettir. Bir merhamet değilse, bir öğreti; Ve her halükârda benim lehimedir.”
Bu farkındalık, kişiyi isyandan sabra, öfkeden tevekküle, yargıdan secdeye çeker.
Hüküm Gecikince Gelen Hakkaniyet
Allah’ın hükmü bazen hemen tecellî etmez. Bu, insanların zihninde “adaletsizlik” gibi görünse de, aslında rahmetin zamanla şekillendiği bir süreçtir. Çünkü El-Hakem, acele etmez. Çünkü O, sadece bugünü değil, yarını da görür. Çünkü O, sadece bireyi değil, bütün kâinatı hesaba katar.
Sufîler bu yüzden şöyle der:
“Hüküm geciktiyse bil ki senin değil, hikmetin zamanı henüz gelmemiştir.”
İşte bu idrak, insanı içsel olarak büyütür. Sabırla olgunlaştırır. Ve kişiyi yalnızca bir kul değil, olgun bir kalp haline getirir.
El-Hakem ve Kalpte Doğan Teslimiyet Dengesi
El-Hakem ismini bilen kul, olayları anlamaya değil, kabul etmeye yönelir. Çünkü bazı hükümlerin hikmeti hemen açılmaz. Bazen Allah sadece “teslim olup olmayacağını” sınar.
“İyi kul, her şeyi anlayan değil; her şeyde Rabbin izini hissedendir.”
Bu teslimiyet hali, kişide hem bir sükûnet, hem de dirayet doğurur. Artık neyi neden yaşadığını değil, onu yaşarken nasıl bir hâlde olduğunu önemser. Çünkü bilir ki:
“Ben hükmü anlayamayabilirim, ama hâlimi güzelleştirebilirim.”
Bu teslimiyet, baş eğmek değil; kalben dengeyi bulmaktır. Zira her hükmün içinde hem sınav, hem şifa, hem de sır gizlidir. Ve sır ancak kalbi yargılamayanlara açılır.
Modern Dünyada Hüküm Bozuldu: Hakemlik Yerine Haklılık Arayışı
Bugünün dünyasında “haklı olmak”, “haklı görünmek” neredeyse bir yarışa dönüşmüş durumda. İnsanlar artık adaletin özünü değil, kendi haklılıklarını yüceltiyor. Oysa El-Hakem ismini bilen biri için önemli olan ne kadar haklı olduğu değil, ne kadar hakkaniyetli yaşayabildiğidir.
Tasavvufta buna “nefisten hakemliği almak” denir. Çünkü nefis daima:
Kendini doğru görür,
Başkasını yargılar,
Geçmişi didikler,
Geleceği kontrol etmek ister.
Ama Allah, nefsin hükmünü kabul etmez. El-Hakem olan yalnızca O’dur.
“Senin hükmün duygusaldır. Benim hükmüm ise sonsuzdur.” Hikmet ehlinin duası
Bunu anlayan kalp, artık susar. Çünkü bilir ki konuşmak bazen perde, susmak ise hikmete penceredir.
Sufîlerin Hüküm Karşısında Susma Sanatı
Sufî, hüküm duyduğunda konuşmaz. Yorumlamaz. Şikayet etmez. Çünkü o bilir ki her hâlin bir sebebi, her olayın bir ölçüsü, her sonucun bir hikmeti vardır.
Şems-i Tebrîzî der ki:
“Allah hükmeder. Kul susar. Bu susuş, kabulleniş değil; derin bir güvenin ifadesidir.”
İşte bu noktada kalpte bir seyir hâli başlar: Olaylar artık dışsal değil, içsel yankılarla izlenir. İnsan artık sorular değil, dualar üretir. Yargılamak yerine anlamaya; Şikâyet yerine şükretmeye; Söylemek yerine susup beklemeye geçer.
Bu hal, El-Hakem isminin kalpteki gerçek tecellîsidir.
Bâtınî Hüküm: Görünmeyen Adaletin Sessiz Yüzü
İnsan, gördüğüne inanır. Ama Allah, yalnızca görünenle değil, görünmeyenle de hükmeder. El-Hakem ismi, bu görünmeyen adaletin sırlarla dolu yüzünü temsil eder.
“Sen bir olay gördün; ama olayın içindeki sırları göremedin. Adaleti göremedin çünkü hüküm, sadece sonucu değil, süreci de kuşatır.”
Bu yüzdendir ki bazen haksız görünen bir durum, seneler sonra hakkaniyetin tohumu olarak filiz verir Olayın kendisi acıdır, ama ruhu arındırır.Bu da El-Hakem’in hükmünde gizlenmiş bir bâtınî şifadır.
Tasavvufta buna “zâhirde darlık, bâtında genişlik” denir. Yani dıştan bakıldığında kötü görünen olaylar, kalbin iç katmanlarında sabırla işlenen bir lütfa dönüşür.
Hükmün Sabırla Ruhta Açılması: Zamanın Adaleti
Allah’ın hükmü bazen anlık değil, zamana yayılmış bir terbiyedir. Çünkü Rabbimiz yalnızca şimdiki âna değil, bütün geçmişe ve geleceğe hükmeder. Sen sabırsızsındır; ama El-Hakem değildir. Sen hemen çözüm istersin; ama O sabırla hikmetini örer.
“Bir tohum toprağa gömüldü diye öldü sanma, O sadece hükmün vaktiyle uyuyor olabilir.”
Sufîler bu yüzden “acele eden Allah’a değil, nefsine dayanır” der. Çünkü acele, hikmetin sabırla mayalanmasına izin vermez. Ama sabreden bir kalp, hükmün zamanla nasıl yerli yerine oturduğunu görecek kadar olgunlaşır.
Ve hüküm geldiğinde,
“Rabbim ne güzel yaptı”der.
Çünkü artık olay değil, hikmet konuşur.
Dua ile Hüküm Arasında Kuran Köprüsü: Tevekkül
İnsan dua ederken çoğu zaman kendi hükmünü Allah’tan ister:
“Şu iş olsun”
“Beni şu kişiden ayırma”
“Şu hastalıktan kurtulayım”
“Bu kapı açılsın”
Ama El-Hakem ismini bilen bir kul, artık Allah’a hüküm teklif etmez. Sadece niyeti bildirir ve hükmü O’na bırakır.
“Yâ Rabbî, senin hükmün benden daha iyidir. Ben sadece gönlümdeki arzuyu söylüyorum. Ama kararı Sen ver. Çünkü ben sadece isterim, ama Sen hem bilirsin hem hükmedersin.”
İşte bu farkındalık, duayı teklif değil teslimiyete dönüştürür. Böylece kul artık Allah’tan sadece “olmasını” istemez; O’nun hükmünü sevmeyi ve taşımayı da ister.
Bu dua anlayışı El-Hakem isminin kalpteki gerçek yansımasıdır. Çünkü artık kişi istemekten çok, anlamaya, sevmeye ve kabule yönelir.
Hükmün Kalpte Açtığı Yara: Şifaya Giden Yolun İlk Adımı
El-Hakem ismiyle derinlemesine yüzleşen her kul, önce içten içe bir kırılma yaşar. Çünkü hüküm, her zaman kalbin istediği şekilde tecellî etmez. Duaların kabul olmaması, adaletin ertelenmesi ya da insanın kendi çaresizliği ile yüzleşmesi…
Tüm bu durumlar kulda,
“Neden böyle oldu?” sorusunu doğurur.
Ama bu soru tasavvufta asla inkârın değil; ruhun açılışının ilk adımıdır. Çünkü o andan itibaren kul artık yargılamayı değil, anlamayı öğrenmeye başlar.
“Ben anlamadım ama Rabbim hikmetiyle bildi. ”diyen bir kalp, ilk kez gerçekten olgunlaşır.
İmtihanın Adaletle İlişkisi: Neden Beni Seçti?
Sufîler der ki:
“En ağır hüküm, en sağlam kalplere verilir.”
Yani eğer bir olay seni çok sarstıysa, bu Allah’ın seni değersiz değil, dayanıklı gördüğünün işaretidir. El-Hakem olan Allah, kullarını rastgele değil, kalplerin taşıma gücüne göre hükme tabi tutar.
O halde “Neden ben?” sorusunun cevabı bazen:
“Çünkü sen taşıyabilirsin, ”olabilir.
Ve işte bu farkındalık, yürekte saklı olan şükrü ortaya çıkarır. Çünkü kul anlar ki:
“Beni ezmek için değil, eğitmek için hükmetti. ”“Beni cezalandırmak için değil, büyütmek için kader yazdı. ”“Beni unuttuğu için değil, beni kendine yakın gördüğü için imtihan etti.”
Adaleti Hisseden Kalbin Sessizliği
Gerçek adalet dışarıda değil, içeride hissedilir. Ve El-Hakem ismini tanıyan kalp, artık dışarıdaki karışıklığa rağmen içte bir sükûnet bulur.
Olaylar karışık olabilir, insanlar haksız olabilir, düzenler bozulmuş gibi görünebilir. Ama El-Hakem ismini bilen biri şunu bilir:
“Her şeyin üzerinde bir hüküm daha var. Ve o hüküm, görünmese de yerli yerindedir.”
İşte bu yüzden sufilik, bir adalet mücadelesi değil, bir hikmet sezgisi öğretisidir. Kul artık adaleti aramaz, hakikati duymaya çalışır. Çünkü bilir ki her şeyin sonunda Allah hükmünü verecek ve
“O’nun hükmü güzeldir” diyecek kadar içsel olarak büyümüş olacaktır.
Zikirle Hükmü İçselleştirmek: “Yâ Hakem” Diyerek Teslim Olmak
El-Hakem ismini zikretmek, Allah’a "hükmü bana göster" değil,"ben hükmünü anlayamasam da teslim olurum" demektir. Çünkü bu zikir, kalbin kendi hükmünden vazgeçip İlâhî hükme meyledişidir.
Sûfîler bu zikri genellikle sükûnet hâlinde, yani olaylar içindeyken değil; olayların ardında kalmış bir iç gözlem zamanında yaparlar. Çünkü El-Hakem zikri, hüküm bekleyene değil; hükme boyun eğmiş olana derinlik kazandırır.
Zikir Uygulaması:
Zikir: “Yâ Hakem”
Adet: 68 kez (bu sayı bazı geleneklerde Allah’ın hükmüyle olan nümerik dengeyi simgeler)
Vakit: Sabah namazı sonrası ya da gece tefekkür anında
Niyet: “Allah’ım, hükmünü sevebilecek bir kalp ver bana.”
“Her şeyin üstünde senin hükmün geçerli, Her isteğimden üstün olan senin hikmetindir. Yâ Hakem, ben sana hüküm öğretmeye değil, hikmetine teslim olmaya geldim.”
Bu zikir düzenli olarak yapılırsa, kul artık hayatına bakarken “neden?” sorusunu değil, “nasıl sabrederim, nasıl seyrederim?” sorusunu sorar. Ve işte bu, zikirle gelen derin bir basiret hâlidir.
Dua:
Yâ Hakem…
Ne olur bana kendi hükmümü değil,
senin hikmetini sevecek bir yürek ver.
Ben anlamak için değil, içimdeki fırtınaları dindirmek için geldim sana.
Dualarımın cevabı gecikti diye sanma ki senden şüphelendim; sadece içimdeki çocuğu susturmak zor oldu.
Ne olur Rabbim, hükmünü razı kıl kalbime.
Ben senden “ol” demeni istemiyorum artık…
Olmayınca da seni sevecek kadar seni tanımak istiyorum.
O yüzden ne veriyorsan razıyım.
Ne alıyorsan emanettir…
Ve ne hükmediyorsan, ben artık sadece “Âmin” demeyi öğreniyorum.

$50
Product Title
Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button. Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button

$50
Product Title
Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button. Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button.

$50
Product Title
Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button. Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button.