top of page

El-Fettâh

ree

El-Fettâh – Her Kapıyı Açan, Her Kilidi Çözen Kudret

İnsan, çoğu zaman bir kapının eşiğinde durur. Bir tıkanıklık, bir belirsizlik, bir karanlık içerisinden çıkmak ister. Kimi zaman geçim darlığıyla, kimi zaman gönül kırıklığıyla, kimi zaman da zihnini kemiren sorularla kilitlenir. İşte o anda kalbin en derininden yükselen bir nida vardır:

“Yâ Fettâh!”

Bu, yalnızca bir isim değildir. Bu, açılışın, ferahlamanın, çözülmenin adıdır.

Tasavvuf ehline göre El-Fettâh, Allah’ın kuluna hakikatin yollarını açan; karanlıkta sıkışmış ruhlara bir “çıkar yol” gösteren yönüdür. Bu açış yalnızca dünyevî meselelerde değil; en çok da bâtınî ve ruhsal kapılardadır. Çünkü dünya gözüyle kapanan nice kapı, kalp gözüyle açılır. Ve o gözün anahtarı da ancak El-Fettâh’ın elindedir.


Fetih, Zafer Değil, Açılımdır

Kur’ân’da geçen “fetih” kelimesi, yüzeyde bir zaferi çağrıştırsa da; asıl mânâsı içsel bir çözülme ve açılmadır.“İnna fetehnâ leke fethan mubînâ” (Fetih Sûresi, 1) ayetinde geçen "apaçık fetih", sadece Mekke'nin alınması değildir. Aynı zamanda Hz. Peygamber'in gönlünde, ümmetin kaderinde, insanlığın ufkunda bir açılıştır.

Bu ayet, her kalbe farklı bir kapı açar. Kimi için yıllardır duvar gibi duran bir dert, kimi için çaresizce beklediği bir yol, kimi için de sükûnetle kavuştuğu bir kabullenme…

İşte El-Fettâh, kulun kendi içindeki fetihleri yaşamasına vesile olandır.


Mevlânâ Diyor Ki:

“Kilitli kalmış ne varsa sende, açılmayı bekliyordur. Anahtarı dışarıda arama; çünkü El-Fettâh içindedir.”

Bu söz, insanın dış dünyada çözüm ararken kendi iç âlemindeki ilâhî dokunuşu unuttuğunu hatırlatır. Oysa kapalı olan biziz; açan da O. Çözülmeyen biziz; çözen de O.


Her Kapının Anahtarı O’ndadır

İnsan çoğu zaman kendi çabasıyla bir şeyleri çözmek ister. Planlar yapar, ilişkiler kurar, kapılar çalar. Ama bazı kapılar, sadece kalpten geçen bir “Ya Fettâh” ile açılır.

İbn Atâullah el-İskenderî, Hikem’inde der ki:

“Senin için kapatılan hiçbir şey, O’nun izni olmadan açılmaz. Ve senin için açılan hiçbir kapı, O dilemeden kapanmaz.”

Bu demektir ki, açmak da kapamak da Allah’ın elindedir. Kulun yapması gereken şey; doğru kapıyı çalmak, beklemeyi bilmek ve sabrın kalbindeki anahtarı unutmamaktır.


Dertler, Kilit Gibi Değil mi Zaten?

Bazı insanlar vardır; hayatın içinde tıkanıp kalmışlardır. Dua eder ama içinden geçemez. İman eder ama tadını alamaz. Çalışır ama yol açılmaz. Sever ama karşılık bulamaz.

İşte tüm bu darlıklar, kalbin bir yerinde “açılmamış bir kapı” olduğunu gösterir. El-Fettâh ismiyle yapılan zikir, sadece dışarıdaki kapıları değil, içerideki kilitli bölmeleri de açar. Bir nefes gibi iner kalbe… Ve insan anlamaya başlar: Kapalı olanın sadece dünya değil, kendi gönlü olduğunu.


Açılmak, Akmak Gibi Bir Şeydir

El-Fettâh’ın kul üzerindeki en büyük tecellisi, iç akışın başlamasıdır. Durgun bir su gibi bekleyen, ama yönünü kaybetmiş bir ruh…O ismi zikrettikçe açılır. Tıpkı dağdan inen bir nehir gibi önüne çıkan taşları ya aşar ya da o taşları yıkar. Ama durmaz…

Çünkü El-Fettâh ismini taşıyan bir kul, artık “darlık” kelimesini lügatinden çıkarır.


Açan Oysa, Sen Ne Diye Zorluyorsun?

Meşhur sûfîlerden Cüneyd-i Bağdâdî şöyle der:

“O açmadıkça kapıyı çalarsın ama içeri girmezsin. O dilediğinde kapı sana değil, sen kapıya yaklaşırsın.”

İşte El-Fettâh ismini bilen bir kul, sabrın, teslimiyetin ve tevekkülün eşiğinde beklemeyi de öğrenir. Çünkü bilinir ki; bekleyenle açan arasında görünmeyen bir sevda vardır. Ve Allah kulunu bazen kapının dışında tutarak aslında içini hazırlamaktadır.

Zikirle Açıl: Günlük “Yâ Fettâh” Uygulaması

Zikir, kilidi kırmaz; onu anahtarla açar.“Yâ Fettâh” ismini zikretmek, kapalı bir kaderi zorlamak değil; teslimiyetle dokunmaktır. Çünkü açmak için izin almak gerekir.

Sabah (Yeni Başlangıçların Vakti) Zikir: 71 defa Niyet: Güne çözümle başlamak, zihni berraklaştırmak, işlerin kolaylaşması için niyetlenmek.

Gece (Tevekkülün Derinleştiği Saat)Zikir: 489 defa Niyet: Günün yorgunluğunu Allah’a bırakmak, çözülmeyen dertleri O’na teslim etmek ve ruhsal açılıma kapı aralamak.

Dar Zamanlar (Aniden sıkışıldığında)Zikir: Kalpten geldiği kadar Niyet: Bir kapı beklerken değil, beklemenin de bir kapı olduğunu idrak ederek zikretmek.

Her zikrin ardından şu niyetle dua edilir:

“Yâ Fettâh, Kalbimde ne kadar kapalı kapı varsa aç. Bana yol göster, ama önce gözümü ve gönlümü aç ki görebileyim. Darlığım senin rahmetine perde olmasın. Anahtarı yalnız sende olan o kapıyı, ne olur benim için de aç…”

Kapalı Kapılardan Açık Ufuklara

Ey Fettâh,

Çözümsüzlüğü çözüm sanan kalbime sen dokun.

Açamadığım kapıları değil, açmayı unuttuğum duaları hatırlat bana.

Beni kendimden kurtar,

kendi içime kapandığım anlarda senin sonsuz açlığını gösterecek bir pencere ver.

Aç, ama içimde aç.

Ferahlat, ama ruhumla.

Darlığımı genişlet, düğümlerimi sabrınla çöz.

Kalbim kilitli bir oda gibiyse, senin ışığınla aydınlansın.

Her duam bir kapıysa,

her duamın ardında senin merhametin varsa,

ben artık kapı beklemem…

Seni beklerim.

Âmin.

Namaz zikirdir.

Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Beni zikretmek için namaz kıl!” (Tâ-Hâ, 14) Hatta namaz, zikir çeşitlerinin en üstü- nüdür. Çünkü namaz, Allah Teâlâ’ya boyun eğmenin en yüce derecesini temsil eden bir hey’et zımnında tezekkürle beraber olan bir zikirdir. Namaz, İslam’daki tüm zikir türlerinin asıl rüknüdür.


Talep edilen şeylerin yerine getirilmesi ve yasakların terk edilmesi Allah Teâlâ’nın zımnî olarak zikredilmesidir. Bunların Allah’ın dinindeki yerini talep derecesi belirler. Kur’an da bir zikirdir. Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır: “Ve sana zikri indirdik.” (Nahl, 44)


Dualar da zikir ve daha fazlasıdır. Belli münasebetlerle yapılan zikirler olduğu gibi sabah ve akşam zikir ve duaları da bulunmaktadır. Bunun yanında mutlak zikirler de vardır. Kalplerin hayatı olan zikrin yapılması kapsamına bunların hepsi girmektedir. Bu noktadan hareketle zikirden söz edildiğinde kulluğun gıdası olarak isimlendirilmesi mümkün olan her şey bu kapsama girmektedir. Ancak zikirle birlikte sahip oldukları öneme binaen besleyici üç hususu daha zikrettik. 

Hakiki anlamda zikreden kimse, farzları ve nafileleri ile namazı ikame eden, namaz virdlerinden, Kur’an tilavetinden, sabah-akşam zikir ve dualarından, zaman zaman yapacağı mutlak zikirlerden nasibini almış, Allah’ın emirlerini yerine getirip yasaklarını terk etmiş kimsedir. İşte hakiki manada zikreden kimse budur. Bu yüce makama erişmek için tedrici hareket etmek bu dinin izlediği yoldur. Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Şüphe  yok ki bu din sağlamdır. Dolayısıyla bunda yumuşaklıkla yürüyün!” İmam Ahmed tahric etmiştir. Hasen bir hadistir.²


İşte bundan dolayıdır ki eğitim ve terbiye ehli kimseler namazın ikamesi, sabah ve akşam virdlerinin yerine getirilmesi, farzların eda edilip haramların terk edilmesi, belli münasebetlerle yapılan zikirlerin adet haline getirilmesi, mutlak zikirlerle meşgul olunmasını vurgulaya gelmişlerdir ki bu suretle kalben ve davranışlar bakımından bir kemal noktasından diğer kemal noktasına intikal edilebilsin ve insan, daha fazla zikreden, ubudiyeti daha fazla biri olabilsin.


Allah azze ve celle’yi zikretmek, tevhidin hem gıdası hem de suyudur. Mutlak bir şekilde teşvik olunduğumuz zikirlere ve bu zikirlerin tevhidin derinleşmesi üzerindeki etkilerine bakın. Meselâ Lâ ilâhe illallâh’ı çokça tekrar etmemiz, tevhidin ve imanın kalplerimizde yenilenmesini sağlar. 

Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in şu sözüne bakınız: “İmanlarınızı yenileyiniz!” “İmanlarımızı nasıl yenileriz, ey Allah’ın Rasûlü?” denildi, “Lâ ilâhe illallâh’ı çokça söyleyiniz.” buyurdu.


Subhânallâh sözümüze bakın. Bu söz, Allah’ı tanıtmakta ve onu birlemektedir. Subhânallah sözü Allah Teâlâ’nın celaline yakışmayan şeylerden, koşulması muhtemel ortaklardan, zulümden, hevadan ve eksiklik görünümü veren her şeyden tenzih edilmesidir. İşte bütün bunlar tevhidi sular ve besler.


Elhamdu lillâh sözümüze bakınız. Bu söz de maddi, manevî ve şer-î her türlü nimetin ardında Allah’ın var olduğunu itiraf etmektir. Bu nimetler karşısında Allah’a şükretmektir. Bu da tevhidin köküne su verilip ve beslenmesi demektir. 

Allâhu ekber sözümüze bakınız. Teşri ve daha başka konularda kendisinden başka en büyük olmamak üzere Allah’ın tazim edilmesidir. Bu da Allah yanında Allah’tan başka bir şeyin varlığından kalbin halasa erdirilmesidir. Müminin kalbinde ne şahıs, ne halk, ne insan ve ne de başka bir yaratık en büyüktür. Bu da tevhidin bir başka besini ve can suyudur.


Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâh sözümüze bakınız. Herhangi bir masiyetten alıkoyacak Allah’tan başka bir güç yoktur. Aynı şekilde herhangi bir taate yöneltecek Allah’tan başka bir kuvvet de yoktur. Hatta mutlak manada güç ve kuvvet ancak ve ancak Allah iledir, Allah’ındır. İşte bu da Allah’ın tanınması ve tevhid edilmesidir. Ayrı- ca tevhidin bir diğer gıdası ve can suyudur.


Hasbunallâhu ve ni’me’l-vekîl sözümüze bakınız. Bu söz de tevhidin zirvesi olan tevekkülün kökleştirilmesi demektir.


Estağfirullâh sözümüze bakınız. Bu söz de Allah Teâlâ’nın bizleri mükellef kıldığı, bizim kusur işlediğimizi ve bu yüzden de bağışlamasını talep ettiğimizi ifade eder. Bu da tevhidin beslenmesi ve kökleştirilmesi demektir. 

Allâhumme salli alâ Muhammedin ve âlihî ve sellim sözümüze bakı- nız. Bu söz de Rasûlullah sallâllâhu aleyhi ve sellem’in bizim ve tüm insanlar karşısındaki faziletini itiraf etmektir. Ayrıca Allah’ın, Rasûlü vasıtasıyla bizlere bahşettiği ikramların karşılığının -yine Allah tarafından verilmesi haricinde- hakkıyla eda edilmekten çok yüce oldu- ğunun itirafıdır. Bu mutlak zikirlerden her biri imanı besler, tevhide can suyu verir. Bundan ötürü sevenlerimizden, Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in teşvik buyurduğu bu zikirlerle Allah’ı bol bol zikretmeye teveccüh etmelerini istiyoruz. Müslüman erkek ve bayanlar bu zikirleri her ne şekilde olursa olsun, ister tek tek, ister hepsi beraber, ister bir kısmını beraber bir kısmını tek başına veya hepsini bir arada yapmaya başlamalıdırlar. Meselâ “Subhânallâhi ve’l-Hamdu lillâhi lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâh.. ve hasbunallâhi ve ni’me’l-vekîl ve estağfirullâh.. Allâhumme salli alâ seyyidinâ Muhammedin ve âlihî ve sellim.” diyebilir. Bunun bereketini muhakkak görecektir.


Adetimiz olduğu üzere ahbabımıza, bu zikirleri yaklaşık yedi bin kez yaparak Allah’ı zikretmek suretiyle seyirlerine başlamalarını tavsiye ediyoruz. Allah’ın izniyle bunun bereketini kesin göreceklerdir. Hayatlarında bunu defalarca tekrar etmelerini öğütlüyoruz. İnsanın nefsini belirli sayıdaki zikirle ilzam etmesinde, sünnet saymadığı sürece hiçbir sıkıntı yoktur. Bu sadece teşvik edilmiş mutlak bir fiilin güç yetecek kadarıyla mubah bir sınırlandırmaya tabi tutulması ve kalpte tesirini bırakacak şekilde zikrin daha fazla yapılabilmesini sağlamak hususunda bir içtihattır. Tecrübe de bunu göstermektedir. Meselâ bir zikir ve zikirden daha fazlası olan namaza bakın. Tevhidin gıdası ve can suyu olduğunu görürsünüz. Bu hususta namazın zikirleri veya tilavetleri ya da sonrasındaki mesûr zikirler arasında fark yoktur. Bu nedenle ahbabımıza cemaatle namaza sarılmalarını, bol bol nafile kılmalarını tavsiye ediyoruz. İşte tevhidin gıdası ve can suyunun esası budur.


Bir de Kur’an tilavetine bakınız. Kur’an tilaveti de bir zikirdir. Tevhidi derinleştirir, tevhide gıda ve can suyu verir. Şu ayet-i kerimeler ortadadır: “O’nun âyetleri kendilerine okunduğu zaman (bu) onların imanlarını artırır.” (Enfâl, 2) “Bu zikirle dolu Kur'ân'a bak!” (Sâd, 1) “Bu Kur’an; kendisiyle uyarılsınlar, Allah’ın ancak tek ilâh olduğunu bilsinler ve akıl sahipleri düşünüp öğüt alsınlar diye insanlara bir bildiridir.” (İbrahim, 52) Bundan ötürü ahbabımıza Kur’an tilavet etmelerini, bol bol Kur’an okumalarını, ezberlemelerini, günlük olarak okuyacakları minimum seviyede bir miktar belirleyip bunu kendilerine mecbur kılmalarını, bu adeti terk etmemelerini, kusurlu davranıp terk etseler de sonradan gidermelerini tavsiye ediyoruz. Hakikatte İslam’ın tüm ibadetleri direkt ve dolaylı olarak birer zikirdir. İslam’ın tüm mükellefiyetleri de –özellikle de bu mükellefiyetlerle birlikte niyet ve ihlas var ise- direkt veya dolaylı olarak birer zikirdir. Bu nedenle ahbabımıza emri yerine getirirken ve yasaktan kaçınırken Salih bir niyet taşımalarını öğütlüyoruz. Hatta tek bir amel içinde birkaç niyete sahip bulunmalarını tavsiye ediyoruz. Zira bu tevhidi besler ve can suyu verir. 

Said Havva




$50

Product Title

Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button. Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button

$50

Product Title

Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button. Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button.

$50

Product Title

Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button. Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button.

Recommended Products For This Post
 
 
bottom of page