El-Azîz
- Sesli Terapi

- 22 Haz
- 6 dakikada okunur

El-Azîz: Kudretin ve İzzetin Kaynağı
İnsan, zaafla yaratılmıştır.
Ne kadar güçlüyüm dese de bir kelimeyle yıkılır.
Bir bakışla incinir, bir suskunlukla sarsılır.
Fakat her kalbin derinlerinde, hiç kimsenin ulaşamayacağı bir noktada yenilmez olma arzusu saklıdır.
İşte bu arzunun aslı, El-Azîz isminin ruhtaki yankısıdır.
Çünkü insan, izzeti yaratılana değil, yaratıcıya ait olduğunu sezgisel olarak bilir.
El-Azîz, kudretiyle asla mağlup edilemeyendir.
Ama bu kudret, sıradan bir sertlik değildir.
O, aynı zamanda en şefkatli koruyucudur.
Bir anne nasıl çocuğuna karşı güçlü ve merhametliyse;El-Azîz ismi de kullarına karşı öyledir: Mağlup edilmez ama incitmez. Yenilmezdir ama yormaz.
İzzet, sadece yücelik değil, aynı zamanda hak edene verilmiş sarsılmaz bir değerdir.
Bu yüzden El-Azîz, yalnızca “güçlü olan” değil, güçlü kılandır.
Kur’ân’da El-Azîz: Kudretle Kuşatılmış Varlık
Kur’ân-ı Kerîm’de El-Azîz ismi, çokça ve çoğu zaman el-Hakîm ismiyle birlikte geçer:
"Ve Hüve’l-Azîzü’l-Hakîm."(O, izzet ve hikmet sahibidir.)
Bu, bize önemli bir sırrı öğretir: İzzet, hikmetsiz olmaz. Ve kudret, merhametsiz bir irade değildir.
İbn Kesîr, bu bağlamda şöyle der:
“El-Azîz ismi, Allah’ın mutlak galip olduğunu ve her şeyin O’nun izniyle işlediğini ifade eder. Ancak bu galibiyet, adalet ve hikmetle birleşir.”
Bu isim, bize şunu da fısıldar: Her ne kadar sen kendini güçsüz, yenilmiş, ezilmiş sansan da, bir Azîz var. Ve O’nun kudreti, seni kaldırmak için yeterlidir.
Bazı düşüşler var ki sadece El-Azîz kaldırır. Bazı kırılmalar var ki sadece El-Azîz onarır. Çünkü herkes vazgeçebilir…Ama El-Azîz, asla yenilmez.
İbn Arabî’ye Göre El-Azîz: Kalpte Yanan İlâhî Heybet
İbn Arabî’ye göre “El-Azîz” ismi, sıradan bir güç değil, mutlak bir bağımsızlık tecellisidir.
“Azîz ismi, hiçbir şeye muhtaç olmayan ve her şeyin kendisine muhtaç olduğu Zât’ta tecelli eder. Kullarda bu tecelli, izzeti Allah’ta bilmek ve başkasından beklememekle ortaya çıkar.”
İbn Arabî burada yalnızca bir güç dengesinden değil, manevî bir duruştan söz eder. Çünkü izzet, yalnızca karşı koymak değil; bir şeye ihtiyaç duymamaktır.
El-Azîz ismiyle tecelli eden kişi; artık kimseye yaranma ihtiyacı hissetmez. Reddedilmekten korkmaz. Sevilmemek, onaylanmamak, dışlanmak…Tüm bunlar artık onu titretmez. Çünkü bilir ki: Onu yücelten, yalnızca Azîz olandır.
“İzzet Allah’a aittir.” (Münâfikûn, 8)
Bu ayeti sadece okumak değil, hissetmek gerekir. Bir gün yalnız kaldığında, terk edildiğinde, unutulduğunda...İşte o zaman bu isim kalbinde yankılanmalı:
“Ben yalnız değilim. El-Azîz benimle.”
Mevlânâ’nın Azîz Yorumu: Boyun Eğmeyen Güç
Mevlânâ için El-Azîz ismi, dışa karşı dik durmanın değil, nefsine karşı boyun eğmemenin sırrıdır.
“Ey gönül! Herkesin boyun eğdiğine sen bakma. Sen yalnızca Azîz olana secde et.”
Bu bir meydan okuma değil; bir derviş duruşudur. Yani insanın kendini küçük hissettiren hiçbir gücün önünde eğilmemesi, ancak Allah’ın izzetini tanımasıyla mümkündür.
Mevlânâ şöyle devam eder:
“İnsan, Allah’tan başkasına muhtaç olduğunu sandığı an küçülür. Oysa Allah seni izzetle yarattı. İzzeti geri almak istersen, O’na yaklaş.”
Bu yüzden izzeti başkalarının takdirinde aramak; gölgeyle konuşmak gibidir. Hiçbir gölge, seni aydınlatamaz. Ama El-Azîz, içini dolduran bir güneştir. Ve bu güneş bir kez doğdu mu, hiçbir zorluk, seni karartamaz.
Kalpte El-Azîz’in Tecellisi: Zilletin Çöküp İzzetin Doğması
Zillet, insanın hem Rabbine hem kendine karşı yabancılaşmasıdır. Kendini küçük görmesi değil, kendini Allah’tan kopuk görmesidir.
El-Azîz isminin kalpte tecellisi, önce bu zilletten bir sarsıntıyla uyanmaktır. Sonra ilâhî bir güvenle ayağa kalkmaktır. Ve sonra artık hiçbir şeyin seni küçük düşüremeyeceğini bilmektir.
Bir bakıma, bu isim şu cümleyi kalbe yerleştirir:
“Ben Allah’ın kuluyum.Onun izzetiyle yaratıldım.Kimse beni değersizleştiremez.”
İşte bu, izzetin hakikî başlangıcıdır.
Zira El-Azîz ismi, kırılmışların gönlünde yeniden dimdik duran bir sükûnettir. Ve bu sükûnet, zikirle kuvvet kazanır.
Zikirle Güçlenmek: “Yâ Azîz”
“Yâ Azîz” zikri,kalpte izzetin doğmasını, nefsin ezilmeden eğilmesini ve duanın güvenle yükselmesini sağlar.
Bu zikir:
Utanma ve değersizlik hissine karşı bir kalkandır.
Bağımlılıklara karşı irade gücü kazandırır.
Allah’tan başkasına yönelme ihtiyacını içten siler.
Zikir Usulü:
Sabah: 40 defa Niyet: Güne kendine ve Allah’a güvenerek başlamak.
Zor zamanlarda: 77 defa Niyet: Değersizlik hissi geldiğinde içsel izzeti hatırlamak.
Cuma geceleri: 313 defa Niyet: Manevî kuvvetin ve ilâhî desteğin artması.
Zikir sonrası içten geçirilecek dua:
“Ey Azîz, beni Senin dışında kimsenin yüceliğine muhtaç bırakma.”
Ey Azîz olan Rabbim, Zilletimi İzzete Çevir…
Yâ Azîz…
Kalbimde ezikler, içimde yenilgiler birikti.
Herkes güçlü görünmemi istedi.
Oysa ben en çok Senin önünde eğilmek istiyorum.
Ey kudretiyle asla mağlup olmayan…
Beni nefsimin tahakkümünden azâd et.
Beni insanların gözünde değil,
Senin katında azîz kıl.
Zayıflığımı Seninle onar
.Gururumu değil, izzetimi çoğalt.
Herkese değil, sadece Sana güvenmeyi öğret bana.
Çünkü izzetin gerçek sahibi Sensin.
Ey Azîz…
Başımı eğeceksem Senin önünde eğilsin.
Ve ben kimsenin yargısına değil,
Senin rahmetine muhtaç olduğumu unutmayayım.
Herkes terk etse, her şey uzaklaşsa…
Senin izzetin bana yeter olsun.
Dua :
Kur’ân’da hem isim zikredilerek, hem de isim zikredilmeden peygamberlerin yaptığı dua örneklerine yer verilmiştir. İsim zikredilmeden peygamberlerin yaptığı duaya şu örneği verebiliriz:
Okunuşu: “Rabbeneğfir lenâ zünûbenâ ve isrâfenâ fî emrinâ ve sebbit akdâmenâ vensurnâ ‘alel-kavmilkâfirîn.”
Anlamı: “Rabbimiz! Bizim günahlarımızı ve işlerimizdeki taşkınlıklarımızı bağışla ve (yolunda) ayaklarımızı sabit kıl, kâfirler güruhuna karşı da bize yardım et!” (Âl-i İmrân, 3/147)
Bu dua, Kur’ân’da peygamberler ve onunla birlikte Allah yolunda savaşan, bu konuda gevşeklik göstermeyen ve sabreden Allah dostlarının duası olarak geçmektedir. (Âl-i İmrân, 3/146) Peygamberler ve Allah dostları dualarında; yüce Allah’tan; Günahlarının ve işlerindeki aşırılıklarının bağışlanmasını,
- İmanda kendilerini sebat ettirmesini,
- Kâfirlere karşı yardım etmesini istemektedirler.
Bu dua örneği ile yüce Allah, hem mü’minlere nasıl dua edeceklerini öğretmekte hem de günahlara tövbe edilmesini, imanda sebat edilmesini ve düşmanla mücadeleye hazırlıklı olunmasını, zaferin ve başarının ancak Allah’ın yardımı ile mümkün olacağını bildirmektedir.
Bu duayı yapanların, dualarının kabul edildiği ve onların ödüllendirildiği bir sonraki ayette; “Allah da onlara hem dünya nimetini, hem de ahiretin güzel mükâfatını verdi. Allah, güzel davrananları sever” (Al-i İmran, 3/148) şeklinde haber verilmektedir.
Âdem (a.s.), Nuh (a.s.), Lût (a.s.), İbrahim (a.s.), Yusuf (a.s.), Şuayp (a.s.), Musa (a.s.), Zekeriya (a.s.), Süleyman (a.s.) ve Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.)’in yaptığı ve Kur’ân’da geçen dualarından şu örnekler seçilmiştir:
Âdem (a.s.) ve Eşi Havvâ’nın Duası;
Âdem (a.s.) ve eşi, cennette kendilerine yasaklanan ağacın meyvesinden yedikten sonra cennetten yeryüzüne indirilince şöyle dua etmişlerdir:
َر َّب َن َ ا ظ َل ْم َنا أَ ْن ُف َس َن َ ا وإِ ْن َل ْم َت ْغ ِف ْر َل َن َ ا و َت ْر َح ْم َن َ ا ل َن ُك َ ون َّن ِم َن ْ ال َخ ِ اس ِر َ ين
Okunuşu: “Rabbenâ zalemnâ enfüsenâ ve il-lem teğ- fir lenâ ve terhamnâ le-nekûnenne minel-hâsirîn.”
Anlamı: “Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik, eğer bizi bağışlamaz ve bize rahmetinle muamele etmezsen muhakkak ziyana uğrayacaklardan oluruz!” (A’râf, 7/23)
Bu duayı Âdem ve eşi, cennette kendilerine yasak edilen ağacın meyvesinden şeytana uyarak yedikten sonra yapmışlardır. (A’râf, 7/19-22; Bakara, 2/35-36)
“Âdem (vahiy yoluyla) Rabbi’nden birtakım kelimeler aldı, (bu kelimelerle amel edip Rabb’ine tövbe etti ve affı için yalvardı. Allah da) bunun üzerine tövbesini kabul etti. Şüphesiz O, tövbeleri çok kabul edendir, çok bağışlayandır.” (Bakara, 2/37)
Yüce Allah, Âdem (a.s.) ve eşinin dualarını kabul etmiş ve onları affetmiştir. İnsanların atası Âdem ve Havva’nın tövbe ve duası, nesli için örnek olmuştur.
Bu duada yüce Allah, mü’minlere; insanın hata edebileceğini, yasak bir fiili işlediği zaman kendi nefsine zarar vermiş olacağını, bu durumda günahtan derhal tövbe edip affedilmesi için yalvarması gerektiğini, böyle yaparsa bağışlayacağını bildirmektedir
Nuh (a.s.)’ın Duası
Nuh (a.s.), kendisine iman etmeyen oğlu suda boğulunca (Hûd, 11/43); “Rabbim! Şüphesiz ki oğlum da ailemdendir. Senin vaadin elbette haktır, Sen hâkimler hâkimisin” diye Rabbine seslenmiş, bunun üzerine yüce Allah, “Ey Nuh! O, asla senin ailenden değildir, onun yaptığı iyi olmayan bir iştir. O hâlde hakkında hiçbir bilgin olmayan şeyi benden isteme. Ben sana cahillerden olmamanı öğütlerim” (Hûd, 11/45-46) buyurmuştur.
Bu uyarı sonunda Nuh (a.s.), Allah’a şöyle dua etmiş- tir:
َر ِّب إِ ِّني أَ ُع ُ وذ ِب َك أَ ْن أَ ْسأَ َل َك َم َ ا ل ْي َس ِل ِ ي ب ۪ه ِع ْل ٌم َوإِ َّلا َت ْغ ِف ْر ۪لي
َو َت ْر َح ْم ِني أَ ُك ْن ِم َن ْ ال َخ ِ اس ِر َ ين
Okunuşu: “Rabbi innî e’ûzü bike en es’eleke mâ leyse lî bihî ’ılm. Ve illâ teğfirlî ve terhamnî eküm-minelhâsirîn.”
Anlamı: “Ey Rabbim! Bilmediğim şeyi istemekten Sana sığınırım. Eğer Sen, beni bağışlamaz ve bana merhamet etmezsen ben hüsrana düşenlerden olurum!” (Hûd, 11/47)
Nuh (a.s.)’ın bu duasından, Allah’tan bir istekte bulunurken dikkat edilmesi gerektiğini, dînen uygun olmayan, Allah’ın razı olmayacağı şeyleri istemenin doğru olmadığını, bunun cahillik olduğunu, böyle bir istek için de af dilenmesi gerektiğini öğreniyoruz.
Kur’ân’da Nuh (a.s.)’ın şu duaları da zikredilmiştir:
ِّب ْ ان ُص ْر ِن ِ ي ب َم َ ا ك َّذ ُب ِ ون َر
“Rabbinsurnî bimâ kezzebûn.”
“Ey Rabbim! (Kavmimin) beni yalanlamalarına karşı bana yardım et!” (Mü’minûn, 23/26)
ِم َر ِّب ْ اغ ِف ْر ِل َ ي و ِل َو ِ ال َد َّي َو ِل َم ْن َد َخ َل َب ْي ِت َي ُم ْؤ ِم ًن َ ا و ِل ْل ُم ْؤ ِم ِن َين َو ْ ال ُم ْؤ َّال َت َب ً ارا ِ َو َال َت ِز ِد َّ الظ ِ ال ِم َين إ
Okunuşu: “Rabbiğfirlî veli-vâlideyye ve limen dehale beytiye mü’minen ve lil-mü’minîne vel mü’minâti ve lâ tezidiz-zâlimîne illâ tebârâ.”
Anlamı: “Ey Rabbim! Bana, babama, anama, mü’min olarak evime girene ve bütün mü’min erkek ve mü’min kadınlara mağfiret eyle. Zalimlerin de sadece helâkini artır.” (Nûh, 71/28)
Nuh (a.s.), İslâm düşmanlarına karşı Allah’ın yardım etmesini; kendisinin, anne-babasının ve bütün mü’minlerin bağışlanmasını istemekte, zalimlere de beddua etmektedir. Dolayısıyla biz, bu dua örneklerinden; kendimiz için dua ettiğimiz gibi yakınlarımız ve mü’minler için de dua etmemizi, insanlara zulmedenlere beddua edebileceğimizi öğreniyoruz.
@sesliterapi

$50
Product Title
Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button. Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button

$50
Product Title
Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button. Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button.

$50
Product Title
Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button. Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button.




