El-Alîm
- Sesli Terapi
- 25 Haz
- 7 dakikada okunur
Sonsuz İlmin Sahibi, Bilenlerin Ötesinde Bilen
Kalbin en kuytusunda sakladığın düşünceyi bilen, daha dudağında belirmeden duanı işiten, geleceğini geçmişinle birlikte gören, henüz sen bilmezken seni sana anlatan bir Kudret var:
El-Alîm.

Bilgi Değil, İdrak de Değil, Kudretli Bir Bilme Hâli
El-Alîm ismi, sıradan bir bilme edimiyle açıklanamaz. Bu, sadece “bilmek” değildir; bu, “her şeyi kuşatan” bir bilmektir. Allah’ın Alîm sıfatı, ezelden ebede, açık ya da gizli, olmuş ya da olacak her şeyi kapsayan bir ilimdir.
Bu ilim, herhangi bir yerden öğrenilmiş değil; doğası gereği Allah’ın zâtına aittir. Yani O’nun bilmesi bir sonuç değil, varoluşun kendisidir.
İbn Atâullah el-İskenderî der ki:
“Senin zannettiğin bilinmezlik, O’nun ilminde en açık hakikattir. Allah gizleneni bilendir; çünkü gizlenen, sadece senin gözündedir.”
İşte bu, “bilen” değil; “bilginin kaynağı” olmanın sırrıdır.
İlm-i İlâhî ve Kalpteki Yankısı
Tasavvuf büyüklerine göre El-Alîm ismini zikreden kul, kendi bilgisinin ne kadar sınırlı olduğunu idrak eder. Zira hakikî bilme, kulun idrakiyle değil, Allah’ın lütfettiği ilimle olur. Bazen bir hakikat, çok okuyan birinin göremediği, ama ihlâs sahibi bir müridin kalbine doğan bir nurla anlaşılır.
İmam Gazâlî, bu sıfatı şöyle tarif eder:
“Allah’ın ilmi, olmuş ve olacak her şeyi bir anda bilmesidir. Bilgisi değişmez, eksilmez, artmaz. O bilendir, çünkü bilen ancak O’dur.”
O hâlde bir insanın aklına gelen en küçük düşünce dahi, O’nun ilminden bir kıvılcımdır. Ve El-Alîm ismiyle kalp zikre başladığında, bu kıvılcımlar birer içsel sezgiye, ilhama ve hikmete dönüşür.
Sırların da Sırrını Bilendir
Kul bazen kendisini bile anlayamaz.Ne için ağladığını, niçin sevindiğini, hangi boşluğun içinde kaybolduğunu bilemez.Ama El-Alîm bilir.Çünkü O sadece dışını değil, içini de; sadece sözünü değil, niyetini de; sadece cümlelerini değil, susuşunu da okur.
Mevlânâ der ki:
“Allah senin sözünü işitir. Ama daha da önemlisi, söylemediğin sözleri de bilir.”
İşte bu bilme, kalbi titreten, iç âlemi uyanışa çağıran bir bilgidir. Kulun kalbiyle kıpırdayanı, gözyaşında saklı anlamı bilen… ancak El-Alîm’dir.
Bilmeyen Değil, Bilineni Tanımayan Acizdir
İnsan çoğu zaman bir şeyi bilmediği için değil, yanlış tanıdığı için şaşırır. Bir dostunu, bir kaderi, bir nimeti…Ve zamanla anlaşılır ki, mesele bilgi değil; ilimdir.
Bilgi ezberler, ilim tanır. Bilgi saklar, ilim açığa çıkarır. Bilgi başkasındandır, ilim Allah’tandır.
İbn Arabi Hazretleri der ki:
“İlim, kulun kalbine doğan bir nurdur. Bu nur Allah’tan gelir, kalbi aydınlatır, kişinin içini genişletir. Ve kim bu nuru hissederse, artık o kişi cehaletle savaşa başlar.”
İşte El-Alîm ismi, bu cehaletle savaşta kulun yanında olan ışıktır.
Kalpte Bilginin Hikmetiyle Yürümek
Bir kulun Allah’ı Alîm ismiyle tanıması, yalnızca “her şeyi bilen” bir Rab’bi tasdik etmesi değildir. Bu, aynı zamanda kendi kalbine yönelip: “Ben gerçekten bildiklerimle yaşıyor muyum?” diye sormasıdır.
Çünkü El-Alîm ismi, aynı zamanda bir muhasebedir. Her şeyi bilenin karşısında “neyi gizliyorum ki” demeyi öğretir.
O yüzden Alîm ismini zikreden biri:
Gizliden sakınır.
Kalbini temiz tutar.
Her ilmi, O’nun katından gelen bir ikram bilir.
Ve bildiğini insanlara kibirle değil, şükürle anlatır.
Bilinmenin Güvenliği, Bilmenin Tehlikesinden Üstündür
El-Alîm ismini taşıyan bir kalp, artık yalnızlık hissetmez. Çünkü her hâlinde kendisini bilen bir Kudretin varlığını hisseder.
Bu yüzdendir ki, tasavvuf ehli için “El-Alîm”, bir bilme sıfatından ziyade “görülüyor, duyuluyor ve fark ediliyor” olmanın ilâhî ifadesidir.
Yani sen, unutulmuş olabilirsin. Anlatamadığın şeyler birikmiş olabilir. Ama Allah seni bilir. Senin bile kendine açıklayamadığın o derin karanlıkları dahi bilir.
Ve seni bu yüzden sever…Çünkü “bilmek”, O’nun sevgisinin ilk adımıdır.
Her Bilgi, Bir İmtihandır
İnsanoğlu bir şeyi öğrendiğinde onunla sınanır. İlmin özü, sadece öğrenmek değil, o bilgiyle nasıl davrandığınla ilgilidir. Allah El-Alîm’dir, yani her ilmin sahibidir ama O’nun bilgisi kendisine kibir katmaz. İnsan ise sınırlı bilgisiyle bile böbürlenmeye meyillidir.
Tasavvuf ehli der ki:
“Gerçek ilim, seni senden geçiren ilimdir;seni kendine hayran bırakan değil.”
O yüzden El-Alîm ismiyle terbiye olan bir kul, bilmenin yükünü de taşır. Bilgi onda bir süs değil, bir sorumluluktur. Bir öğrendi mi, önce kendinde uygular; bir fark etti mi, önce kendini düzeltir.
Sessiz Bilgi: İlhamın Kapısı
Allah’ın ilmi sadece yazılan kitaplarda değildir. O’nun ilmi, bazen bir yaprağın düşüşünde, bazen gecenin sessizliğinde, bazen de bir bakışın derinliğinde gizlidir. Sûfîler bu hâle “ilm-i ledün” derler.
İlm-i ledün, kalpten kalbe fısıldanan, sesi olmayan bir bilgidir. Kul, zahiri bir eğitim görmeden de bu ilimle aydınlanabilir. Çünkü Allah, isterse bir çobana kâinatın sırlarını öğretir; isterse bir âlimi bildiğini unutturur.
Hz. Hızır ile Hz. Musa’nın kıssası, tam da bu noktada Allah’ın El-Alîm oluşunun farklı bir yönünü gösterir.O öyle bir bilendir ki, zamanın dışında öğretir. O’nun ilminde acele yoktur, ama her şey tam vaktindedir.
Bu yüzden bazı bilgiler zamanla anlaşılır. İlk duyduğunda anlamadığın bir söz, yıllar sonra kalbinde çiçek açabilir. İşte o zaman anlarsın ki; O gün de biliniyordun, bugün de biliniyorsun.
İlmin Ahlâkı, Allah’ı Alîm Bilmektir
Bazen insan çok şey bilip az şey yaşar. İşte bu, ilmin ahlâktan ayrıldığı noktadır. Gerçek bilgi; seni daha yumuşak, daha anlayışlı, daha derin biri yapmalı.
Allah’ın El-Alîm ismini bilen bir kişi:
Bilmediğini itiraf etmekten utanmaz.
Bildiğiyle üstünlük kurmaz.
Karşısındakini kendi seviyesine çekmeye çalışmaz.
Aksine, her konuşmayı bir öğrenme fırsatına çevirir.
Çünkü Allah Alîm’dir; ama affedicidir de. Senin gafletle söylediğini bilir ama onu sana mühletle öğretir. İşte bu yüce ilmin şefkatli tarafıdır.
Bilmenin Yalnızlığı
Bazen çok şey bilenler daha çok susar. Çünkü bilir ki, her hakikat herkesin taşıyabileceği bir yük değildir.
Sûfîler bu yüzden ilmi sır gibi taşırlar. Açmazlar, anlatmazlar, savurmazlar. Çünkü Allah her gönle aynı bilgiyi vermez; aynı bakışı vermez, aynı kaldırma gücünü vermez.
“Sır verilmişse susmak gerek.”derler.
El-Alîm ismini tanıyan bir kul, artık insanlara bildiklerini ispat etmeye çalışmaz. Kendisini Allah’a anlatmanın, herkese anlatmaktan daha kıymetli olduğunu bilir.
Bilginin Durağanlığı Değil, İlmin Akışı
Bilgi sabittir. Sayfada durur, kitapta saklıdır. Ama ilim akar. Kimi zaman bir rüya olur, kimi zaman bir sezgi, kimi zaman da bir iç titreşim…
İşte Allah’ın Alîm oluşu, bu akışı yönetmesidir.O her ân yeniden bilen, her oluşu bilerek şekillendiren,geçmişin bilgisini geleceğin hikmetine dönüştürendir.
Tasavvufta buna “ilm-i sülûk” denir. Yani insanın kendine dair bildiklerini aşarak, Rabbiyle ilişkisinde yeni sayfalar açmasıdır.
Unutulan Bilgi de Allah’tandır
İnsan bazen bildiğini unutur. Bazı âyetleri, bazı sözleri, bazı hakikatleri…
Bu da El-Alîm isminin bir tecellisidir. Çünkü O, unutturarak öğretir. İnsanın kendine güvenini kırarak, tekrar O’na yönelmesini sağlar.
“Bana Rabbim unutturdu,”diyen bir gönül, aslında“Beni yeniden öğretsin diye bıraktı,”demek istemektedir.
Bu yüzden unutmak da bir ilim hâlidir. Bir terbiyedir. Bir dönüş çağrısıdır.
Alîm Olana Teslimiyet, Sorgusuz Değil; Güvenlidir
Allah’ın her şeyi bildiğine inanmak, kendi sorularından vazgeçmek değil; o sorularla O’na yaklaşmaktır.
El-Alîm ismi, şüpheye cevaptan çok; şüphenin içinde saklı olan niyete bakar. Senin neden sorduğunu, nasıl sorduğunu ve ne zaman susacağını bilir.
Bu yüzden:
Bilinmezlik içinde boğulma.
Cevapsızlık seni küskün yapmasın.
Bilmediklerin için Allah’a kırılma.
Çünkü O biliyor. Bildiği hâlde susuyorsa, bu da bir hikmettir.
İnsan bildiğini zannettiği şeyin altında çoğu kez cehalet barındırır. Kalp, bazı bilgileri zihinden önce fark eder. İşte bu noktada El-Alîm isminin tecellisi devreye girer. Çünkü Allah, kulunun kalbine, aklın henüz hazır olmadığı sırları lütfeder. Bu lütuf, bazen bir tevafukla olur, bazen bir kayıpla, bazen de uzun bir suskunlukla... Susmak da bir bilgidir çünkü. Ve bazen Allah, kuluna susarak öğretir.
Bilmek, insanı taşır. Ama Allah’ın bilmesi, insanı teslimiyete çağırır. Zira insan, her şeyi bilemeyecek kadar sınırlıdır; ama her şeyin bilindiğini bilerek huzur bulabilir. Kulun kalbine doğan bir ürperti, bir esinti gibi geçip giden bir his, bazen El-Alîm’in bildirme şeklidir. Kul anlamaz, izah edemez ama hisseder. Çünkü Allah’ın bilgisi sadece sözle değil, sükûtla da iner kalbe.
İbn Mes'ûd (ra) şöyle buyurmuştur: “Gerçek ilim, kalbi incelten ilimdir. Sertleştiren ilim, cehaletin kılık değiştirmiş halidir.” Bu yüzden Allah’ın El-Alîm oluşuna inanan bir kulun kalbi, bilgiyle yumuşar. Gördüğü bir acı, duyduğu bir sitem, öğrendiği bir hikmet onu değiştirir. Kalbi bilen Allah’a bağlanan bir gönül, artık bilginin de kendisine ait olmadığını kavrar. Çünkü ilim, verilen bir emanettir. El-Alîm dilediğine verir, dilediğinden çeker alır.
Ve bazen… kul, en çok bildiği yerde en büyük gafleti yaşar. Çünkü bilgi, eğer kalp ile buluşmazsa kibir üretir. İlmin secdeye varmadığı bir zihin, sadece bir iddiadır. Ama Allah Alîm'dir; secdede gizlenen niyetleri de, ayakta unutulan duaları da bilir.
İnsan çoğu zaman “Allah neden beni böyle bir hâle koydu?” diye sorar. Bunu sorarken O’nun her şeyi bildiğini unutur. Oysa El-Alîm ismini bilen bir kalp şöyle der: “Ben bilmiyorum. Ama bilen beni buraya getirdi.” Çünkü her hâl, her hal değişimi, her gecikmiş cevap ve her zamansız gelen haber… El-Alîm’in ilminde yerli yerindedir.
İlmin aslı, yalnızca kavramlar değil, kavrayıştır. Allah’ın “bildiği” her şeyin, bir vakti vardır. Bazen bir hakikat, yıllar sonra anlaşılsın diye bugün gizlenir. Çünkü bilginin zamanlaması, içeriği kadar kıymetlidir. İnsan, vakitsiz öğrendiğiyle kibirlenir; ama vakti geldiğinde gelen bilgi onu secdeye götürür. El-Alîm isminin bir sırrı da budur: Hakikati, kulun idrak vaktine göre indirir.
Sûfîler der ki, bazı bilgiler insana kalp çırpınışıyla gelir.
Bir ânlık bir titreme, bir anlama isteği… Bunların kaynağı Allah’tır. Çünkü O, kulunun hangi bilgiyi ne zaman taşıyabileceğini bilir. Kalbine doğan her hissin kaynağını düşün. Belki de seni bir şeyden koruyan, yolunu değiştiren, sözlerini engelleyen bir “bilme” vardı orada. Ve işte o bilmenin adıydı El-Alîm.
Bilgiyle yalnızlaşmak da El-Alîm’in sırrındandır. Çünkü herkesin anlayamayacağı bazı derinlikler, sadece sessizlikle taşınır. Allah’ın bildirdiğini herkesin anlaması gerekmez. Çünkü her gönül, aynı anda aynı bilgiyi alamaz. Ve kul bazen, yalnızca Rabbiyle paylaşabileceği hakikatlerle yaşar. Bu, ilmin en saf, en aziz şeklidir. İdrak edilmeden saklanan bilgi, bazen en kıymetlisidir.
Yavaş yavaş öğrenmek, zamana yaymak, bilginin yükünü sabırla taşımak…
El-Alîm ismini tanıyan bir insan, bilgiyi hızlıca tüketmez.
Onu yaşar, sindirir, zamanla dönüştürür.
Zira ilmin kendisi değil, kalpteki tesiri değerlidir.
El-Alîm ismi, kalpteki bu dönüşümün adıdır.
Kul ne kadar öğrendiğini sanırsa sansın, Allah’ın ilminde henüz hiç duymadığı binlerce hakikat vardır. Ve her hakikat, seni Allah’a bir adım daha yaklaştırıyorsa; işte o bilgi gerçek bilgidir.
El-Alîm ismini zikreden kul, bilginin secdesini yapan kişidir.
O bilgiyle nefsini değil, Rabbini büyütür.
Çünkü “bilen” olmak, ne büyük bir iddiadır.
“Bilenin bilincinde olmak” ise ne büyük bir lütuf…
Ve bu lütuf, sadece Allah’a ait bir sıfattır: El-Alîm.
Zikirle Tamam: Günlük “Yâ Alîm” Uygulaması
Zikir Usulü:
Sabah saatleri – 33 defa:“Günümün her ânında doğruyu bana ilham et” niyetiyle.
Gece sessizliği – 99 defa:“Gönlümdeki belirsizlikleri ilminle aydınlat” duasıyla.
Zor anlarda – 11 defa:“Bilmiyorum; bilen Sensin…” teslimiyetiyle.
Her zikirden sonra kalpten gelen şu cümle içtenlikle tekrarlanabilir:
“Yâ Alîm… Bilmediklerimle beni koruyor, bildiklerinle beni terbiye ediyorsun.”
El-Alîm’e İlmin Şefkatiyle Sığınma
Allah’ım, El-Alîm olan Sensin.
Bildiklerimden çok, bilmediklerimle sınandım.
Gönlümde açamadığım sırların bile Sen farkındasın.
İçime doğan bir his, geceme çöken bir sessizlik, hepsi Senin ilminin gölgeleri...
Bana kendi aczimi fark ettiren bilgi nasip et.
Kalbimi bilenlerin merhametiyle eğit.
Zihnimi idrakle aydınlat, ama önce kalbimi arındır.
Kibrin bilgisine değil, secdenin bilgisine ulaştır beni.
Her kelamın, her susuşun, her duanın iç yüzünü bilen Sensin.
İlminle beni ört; İlminle beni aç; İlminle beni Sen’e döndür.
Âmin.

$50
Product Title
Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button. Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button

$50
Product Title
Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button. Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button.

$50
Product Title
Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button. Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button.