top of page

El-Adl


el-adl-anlami
el-adl-anlami

Her Şeyi Yerli Yerine Koyan Mutlak Adalet

İnsanların değil, hakikatin terazisinden hükmeden bir adalet…

Adalet…İnsanlık tarihi boyunca aranmış, adına devrimler yapılmış, mahkemeler kurulmuş, savaşlar başlatılmış bir hakikattir. Ama tüm bu çabaların merkezinde hep insan aklı ve ölçüsü vardır. El-Adl ismi ise bu ölçüyü sonsuzlukla değiştiren bir İlâhî sıfattır.

El-Adl, sadece cezalandıran değil; yerli yerine koyan, dengeleyen, gözeten, eksiltmeden tamamlayan bir hakikat mimarıdır. O’nun adaleti, niyetleri, geçmişi, geleceği, zihinleri, sırları kuşatır. Yani senin anlayamayacağın kadar kapsayıcıdır.

“Ve Rabbin kimseye zulmetmez.” Kehf, 49

Bu ayet sadece “zalim değil” demek değildir. Aynı zamanda mutlak denge gözeticisi olduğunu bildirir. Sen bazen kendine bile haksızlık ederken, Allah senin adına bile adaleti gözetendir.


El-Adl’in Tasavvuftaki Yeri: Hakkı Yerine Koymak

Tasavvuf, adaleti sadece dış dünyanın ölçüsüyle değil; iç âlemin terazisiyle değerlendirir. Bir olay dıştan adaletsiz gibi görünebilir. Ama içsel bir seyrin içinde o olay, kulun en hayırlı hâline dönüşebilir. İşte El-Adl ismi burada zuhur eder:

Görünüşteki bozulmayı, hakikatteki dengeyle düzeltir.

Mevlânâ şöyle der:

“Sen hakkını istiyorsun ama önce hakkaniyetli olmayı öğren.”

Yani yalnızca hak istemek değil; haklı olmaktan önce hakkı tanımak gerekir. Ve hakkı tanımak da ancak El-Adl’in terazisinde mümkündür.

Adalet, İnsanın Kendi Nefsine Karşı Duruşudur

Sufîler, adaleti önce kendi içlerinde arar. Çünkü kul nefsine adil davranmazsa, başkasına da zulümle yaklaşır.

El-Adl ismiyle yaşayan bir mürid, şu soruları kendine sormaya başlar:

  • Ben nefsimi kayırıyor muyum?

  • Kalbimin terazisi hak mı?

  • Başkasını yargılarken kendi iç sesimi susturuyor muyum?

  • Allah’ın hükmüne sabırla boyun eğiyor muyum?

Bu sorular adaleti bir mahkeme meselesinden çıkarıp, bir vicdan meselesine dönüştürür.

“Gerçek adalet, başkasına hak vermek değil; kendi nefsine sınır çizmektir.” Hikmet ehli

El-Adl ismini zikreden bir kalp artık sadece dünyada değil; içinde de denge kurmak ister. Çünkü Allah her şeyi yerli yerine koyandır. Ve kul da kendi içinde hiçbir şeyi yerinden etmemelidir.


Dıştan Adaletsiz Görünenin İçteki Dengesi

İnsan zaman zaman hayatta adaletsizlikle karşılaşır gibi olur:

  • Hakkı yenen masumlar,

  • Terfi almayı hak edip dışlananlar,

  • Onurlu olanların suskun kaldığı, hilekârların öne geçtiği tablolar…

Ama tasavvufî bir bakışla El-Adl ismini bilen biri bilir ki:

“Adalet gecikebilir ama yok olmaz. ”“Görünen adaletsizlik, bazen görünmeyen bir ölçünün yansımasıdır. ”“Senin adalet dediğin şey, Allah’ın planına göre eksik olabilir.”

Sufîler bu yüzden adaleti aramazlar, adalete dönüşürler. Çünkü onlar bilir ki:

“Zulüm zamanla çürür, ama adalet, sabırla kendini inşa eder.”

El-Adl’in Terbiye Edici Yönü: Adalet, Kulun Kendisini Tanımasıdır

İnsan çoğu zaman dışsal adaletle meşgul olur: Kendine haksızlık yapıldığını düşünür, bir başkasının fazla aldığını, kendisinin az bulduğunu söyler, duasının karşılık görmediğini sanır.

Fakat El-Adl isminin tecellîsi yalnızca dış dünyada değil, insanın kendi benliğini tanıma sürecinde gerçekleşir.

“Kendine en büyük adaletsizliği, seni sen yapan sınavı reddederek yaparsın.”

Çünkü bazen bir eksiklik, seni dua sahibi yapar. Bazen bir kayıp, seni yakar ama pişirir. Ve bazen bir haksızlık, seni Rabbin katında en adil kul hâline getirir.

El-Adl ismiyle yaşayan bir insan artık şunu öğrenir:

Allah’ın adaleti, bizim eksik idrakimizden bağımsızdır.

Sabır ve Adalet: Dengede Kalabilmenin Sırrı

Adalet, hemen tecellî ettiğinde insana huzur verir. Ama geç tecellî ettiğinde, insanı sabra çağırır.

Sabır ise, El-Adl’in hükmüne en güçlü cevaptır. Çünkü sabretmek,

  • Haksızlık karşısında susmak değil,

  • Allah’ın adaletinin zamanla geleceğine güvenmek demektir.

Sufîler sabrı, bir tür “gizli adalet eğitimi” olarak görür. Zira sabreden, bir olayda adaleti ararken aslında kendi iç terazisini de kalibre eder.

“Sen adaletin gelmesini bekliyorsun, belki de Allah senin adil bir yüreğe kavuşmanı bekliyor.”

Sufîlerde İç Adalet: Nefse Adalet, Kalbe Hakkaniyet

Sufîlerin adalet anlayışı üç katmandan oluşur:

  1. Zâhirî Adalet: İnsanlara karşı hak gözetmektir. Kimsenin hakkına girmemek, emanete ihanet etmemek.

  2. Bâtınî Adalet: Nefsine karşı hak gözetmektir. Nefsini sınırsız arzularla değil, hikmetle terbiye etmek.

  3. İlâhî Adalet: Allah’ın hükmüne rıza göstermektir. Olanı hak bilmek, olmayanı hayır bilmek.

Bu üçü birleştiğinde kulda hakikî bir denge hâli oluşur. Sufîler bu hâle “İç Adalet” derler.

“Kendi içinde adalet kuramayanın, dış dünyada hak arayışı hep eksik kalır.”

İşte El-Adl ismi, bu içsel yapının inşasında bir mihenk taşı gibidir. Her bir zikir, kalbin terazisinde bir taş gibidir. Ve zamanla o terazi, sadece doğruyu değil, hakkı tartmayı öğrenir.


El-Adl ve Kader: Adalet Görünmeyeni de Hesaba Katar

İnsanın kader karşısındaki en büyük sıkıntısı, yaşadıklarını “adaletsiz” bulmasıdır.

Neden o değil de ben?

Neden bu zamanda?

Neden bu kadar çok acı?

Oysa kader, sadece senin gördüğünle yazılmaz.

Kader; senin göremediğin, henüz bilmediğin, kalbinin bile bilincine eremediği yüzlerce görünmez sebebin ve sonsuz hikmetin birleşimidir.

“Sana haksızlık gibi gelen şey, belki de bilmediğin bir fazlalığın dengelenmesidir.”

İşte El-Adl ismi burada devreye girer. Çünkü O, kuluna zulmetmez; aksine onun taşıyabileceği, olgunlaştırabileceği bir kader yazar.

İmam Gazzâlî bu konuda şöyle der:

“Allah’ın adaleti, bazen kulun acısını uzatır ama sonunu mutlaka rahmete bağlar.”

Bu demektir ki bazen adalet; anlık huzurda değil, uzun vadeli hikmette saklıdır.


İç Adaletle Yüzleşmek: Kendini Aklamak Değil, Kendini Aşmak

Sufîler adaleti başkalarının gözlerinden değil, kendi iç gözlerinden okurlar. Bir olayda başkası ne kadar haksız olursa olsun, önce kendi iç dünyalarında şunu sorarlar:

  • Bu olayda benim gafletim neydi?

  • Bu hâl bana neyi göstermek istiyor?

  • Ben bu adaletsizlikten ne öğrenebilirim?

Çünkü hak aramak kolaydır, ama hakkaniyetli olmak zordur. El-Adl ismi, işte bu zorluğun terbiyesidir. Kişi adaletle yoğruldukça; daha az konuşur, daha çok anlar. Daha az yargılar, daha çok tefekkür eder.

“Adil kul, haklılığını değil; halini sorgulayan kimsedir.”

Adalet ve Tevekkül: Hükmü Beklemek Değil, Hükme Güvenmektir

El-Adl ismini bilen bir kul, sadece sabretmekle kalmaz; sabırla birlikte tevekkül etmeyi de öğrenir. Yani artık olayların sonucunu beklemez, onuç ne olursa olsun Allah’ın adaletine güvenir.

Çünkü bazen hak verilmez, hak alıkonur. Ama bu eksiklik değil; bir sonraki ilâhî planın ön sözüdür.

Sufîler bunu “tevkîfî adalet” diye tanımlar: Yani “Allah’ın hükmünü insan zamanına göre değil, ilâhî zamana göre tecellî ettirmesi.

İşte bu anlayış, kulun içinden taşıp dış âleme de yansır. Artık insan olaylara değil, hâllere bakar. Sonuca değil, niyete değer verir.


Adaletin Kalpteki Yolu: Hakkı Duyabilmek

Adalet çoğu zaman duyulmaz, sadece hissedilir. Bir kelimede, bir bakışta, bir susuşta bile adalet olabilir. İşte El-Adl ismiyle yaşayan bir kul, hayatın her anında “hak duyarlılığı” kazanır. Yani başkası konuşmadan haksızlığını fark eder; kendisi üstün görünmeden de hak olanı teslim eder.

“Hakkı savunmak kolaydır, ama hakkaniyetli yaşamak zordur.”

Bu yüzden Sufîler, adaleti yüksek sesle savunmazlar. Onlar, adaleti sessizce temsil ederler. Bir yemeği paylaşırken, bir sözde susarken, bir hata karşısında bağışlarken…

Çünkü El-Adl ismini taşıyan bir kalp artık şunu bilir:

“Adalet sadece vermek değil, fazla olanı kendinden esirgemektir.”

Zikirle Adalete Teslimiyet: “Yâ Adl” Diyerek Nefsini Dengelemek

El-Adl ismini zikretmek, sadece dış dünyada adalet istemek değil; nefsin taşan taraflarını dizginlemektir. Çünkü bu zikir, kulun Allah’ın hükmüne duyduğu güveni ve içsel dengesini koruma niyetini temsil eder.

Zikir Uygulaması:

  • Zikir: “Yâ Adl”

  • Adet: 104 defa (bazı kaynaklarda adaletin nümerik tamamlayıcısı olarak geçer)

  • Vakit: Sabah vakti ya da gün sonunda iç murakabe zamanında

  • Niyet:

    “Allah’ım, hükmüne itiraz etmeden yaşayabilmeyi, içimde taşan istekleri dengeleyebilmeyi ve nefsimi senin adalet terazinde tartabilmeyi nasip eyle.”

Zikir yaparken dikkat edilmesi gereken en önemli şey: Kendi hükmünü değil, Allah’ın hükmünü istemek. Zira El-Adl ismiyle kalbi terbiye etmek isteyen biri, Allah’tan sadece adalet değil; hikmetle gelen adaleti taşıyacak bir ruh ister.

Dua:

Yâ Adl...

Hakkı bilmeden hüküm vermekten,

kendimi haklı saymaktan ve başkalarının yanlışını büyütmekten beni kurtar.

Senin adaletin, benim adalet anlayışımı aşar…

Bu yüzden senin terazinde tartılmayı,

ve ancak senin terazinde kendimi bulmayı diliyorum.

Yâ Adl…

Verdiğin hüküm, bana ağır gelse desenin dengenin şaşmadığını biliyorum.

Hakkımı değil; hakkaniyeti, kazancı değil; dengeyi, öne geçmeyi değil; yerli yerinde olmayı öğretenlerden eyle beni.

Ve ne olur…

Adaletli değil, seninle dengeli bir kul eyle…

Amin.

$50

Product Title

Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button. Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button

$50

Product Title

Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button. Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button.

$50

Product Title

Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button. Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button.

Recommended Products For This Post
 
 
bottom of page