top of page

Dünyanın Aldatmacasına Karşı Kalbini Nasıl Temizlersin?

Güncelleme tarihi: 24 Haz

ree

Bir gönül sorusu her çağda yankılanır: “Dünya sevgisini kalbimden nasıl çıkarabilirim?” Cevap, sadece sözle değil, hayatın içinden bir ibretle verilir. Abdulkadir Geylânî Hazretleri bu soruya verdiği cevapta dünya denilen şeyin insanı nasıl aldattığını anlatır: Dünya, insanları önce yüceltir, sonra da ayağının altından çekiverir. O yükselttiği insanı, kendi elleriyle bir put haline getirir. Bir kimse imkân bulunca sevince kapılır, kendini güçlü hisseder. Oysa bu sevinçli hal, şeytanın sinsi bir oyunudur. Dünya, bir anda kişiyi meşgul eder, kalbini bağlar, nimet süsüyle perde örer ve kulun ruhunu gaflete çeker.

İnsanın, sahip olduğu her şeyin emanetten ibaret olduğunu unuttuğu noktada dünya onu esir alır. Bu esaret, zincirlerle değil; ihtişamla, sahiplik duygusuyla ve üstünlük vehmiyle gerçekleşir. Dünya bazılarını sultan eder, bazılarını zengin yapar. Bazılarını yoksullaştırarak kendine bağımlı hâle getirir. Ama hepsine aynı şeyi sunar: aldatıcı bir üstünlük hissi. Bu his, kişinin kalbini ilahî hakikatten uzaklaştırır ve hakikatin karşısına bir “ben” heykeli diker.

Oysa dünya, kendi başına ne azizdir ne zelildir. Onu aziz yapan da zelil yapan da insanın bakışıdır. Bir kimse, kendisine verilenleri mutlak başarı olarak görürse ve bu başarıyı kendi gücüne bağlarsa, o zaman dünya onu bağlamış olur. Ama bir diğeri, aynı başarıyı bir imtihan olarak görüp kendini Hakk’a nispet ederse, dünya onun ayağına bir basamaktır; onu sarmaz, sadece geçici bir konaktır.

Bu yüzden, dünya sevgisini kalpten çıkarmanın yolu onu tanımaktan geçer. Onun kimleri nasıl aldattığını görmek gerekir. Dünya sevgisiyle mücadele etmek, dünyayı terk etmekle değil; onu layık olduğu yere, geçici konumuna koymakla mümkündür. Onun parıltısına değil, ardındaki faniliğe bakan bir göz, kalbi koruyabilir. Ancak dünya tuzağından kurtulmak isteyen kişi, sürekli kendini denetlemeli ve ona karşı teyakkuz hâlinde yaşamalıdır.

Ey bu soruyu soran kişi… Kalbini dünya karşısında teskin etmenin yolu, kendini bilenlerden ibret almakla başlar. Dünya herkesi değil, kendini tanımayanları aldatır. Onun tuzağından sadece hakikatin izini süren kurtulur.

Biri şöyle sordu:

- Dünya sevgisini kalbimden nasıl çıkarabilirim?”

Abdulkadir Geylânî rahmetullahi aleyh şöyle cevap verdi:

- Dünyanın erbabının ve bağımlısının eline nasıl geçtiğine bak. Dünya o insanları nasıl aldatıyor, oyalıyor peşinden koşturarak onları bir dereceden diğer dereceye nasıl geçiriyor? İnsanları diğer insanlara karşı nasıl üstün yapıyor, onları nasıl köleleştiriyor, hazinelerini ve acayipliklerini nasıl ortaya çıkarıyor? Bir bak bunlara. Onlar, diğer insanlara karşı elde ettikleri bu üstünlükleri ve imkanları ile sevinip iyi bir yaşam sürerlerken, onlara bütün hizmetlerini sunan dünya, ansızın onları yakalar, kendine bağlar, aldatır ve dünyada çıktıkları bu zirveden baş aşağı düşürüp parça  parça ederek helak ederken, yanı başında duran şeytan ise alaycı gülüşlerle onları seyreder.

Dünya Hz. Adem (as)’dan günümüze kadar sultanların, padişahların ve zenginlerin çoğuna bunu yapmaktadır ve kıyamete kadar da bunu yapacaktır. Dünya insanı bazen yükseltir bazen alçaltır. Bazen ilerletir bazen de geri bırakır. Bazen zenginleştirir, bazen de fakirleştirir. Bazen kendisine yaklaştırır, bazen de boğazlar. İnsanların içinden çok azı yakasını ondan kurtarır ve ona üstünlük sağlar. Fertlerin çok azı kendisine yardım edildiği için dünyaya üstünlük sağlar ve dünyanın şerrinden emin olur.

Onun şerrinden ancak onu iyi bilen, ondan şiddetle sakınan ve onun tuzaklarına karşı gerekli önlemleri alanlar kurtulabilir. 

Ey soran kişi!

Kalp gözlerinle onun ayıplarına bakabilirsen onu kendinden çıkartabilirsin. Eğer başındaki maddi gözlerinle ona bakarsan onun yaldızlı süslerine takılarak, onun kusurlarını göremez ve onu gönlünden çıkararak dünyaya karşı zahitlik yapamazsın. O zaman da o dünya başkalarını öldürdüğü gibi seni de öldürür. Huzura erinceye kadar nefsinle savaş. Huzura erdiğinde dünyanın kusurlarını bilir ve ona karşı zâhit olursun. Nefsin itminanı (huzuru), kalpten gelenleri 

kabullenmesi, sırra uyum içerisinde olması, kalp ve sırrın emirlerine uyup yasaklarından kaçınmasıyla, onların verdikleri ile yetinip vermediklerine de sabretmesiyle elde edilir.

Nefis itminana erdiğinde kalbe katılır ve onda sükunete erer. Biz o zaman nefsin takvâ tacını başına takıp, yakınlık elbisesini giydiğini görürüz.

Sizlere gereken; Allah dostlarını yalanlamayıp onlarla tartışmayarak, onları tasdik edip onlara inanmanızdır. Zira onlar hem dünyanın hem de ahiretin hükümdarlarıdır.

Onlar; hem Hakkın yakınlığını elde etmişler, hem de Hakkın dışındakileri elde etmişlerdir. Hakk (cc) onların kalplerini başka şeylerden müstağni kılarak, onların gö- nüllerini de kendi yakınlığı, ünsiyeti, nurları ve kerameti ile doldurmuştur.

Onlar; dünya elinde olan ve onu yiyen insanlara aldırış etmezler . Onlar; dünyanın evveline değil sonuna ve fâniliğine bakarlar ve Allah Teala’yı daima sır gözlerinin önünde bulundururlar. Onlar; helak olma korkusuyla veya Allah Teala’dan bir şey umdukları için ibadet etmezler. Allah (cc) onları kendisi için ve kendisiyle beraber olmalarının devam etmesi için yaratmıştır. Zira Allah (cc) istediği her şeyi yapandır.

Münafık konuştuğu zaman yalan konuşur, söz verdiği zaman sözünü tutmaz. Kendisine bir şey emanet edilirse emanete hıyanet eder. Hz. Peygamber (sav)’ in bu saydığı hasletlerden uzak olan kişi münafıklıktan da uzak olur. Bu saydığımız özellikler mümin ile münafığı birbirinden ayıran mihenk taşlarıdır.

Sen bu mihenk taşlarını al; çünkü bunlar aynadır. Bu aynada kalp yüzüne bak, kendine bir bak bakalım mümin misin yoksa münafık mı? Muvahhit mi yoksa müşrik mi? Ahiret için samimi niyetle alınanın dışında, dünyanın tamamı fitne ve meşgaledir. Dünyadaki tasarruflarımızda niyet düzgün olursa, ahiret de düzgün olur. Her nimet Allah Teala’ya şükürden yoksundur. Öyleyse siz Allah Teala’nın nimetlerini ona şükrederek bağlayın. Hakk için olan şükür O’na şükürle olur. Allah (cc) için olan şükür iki türlüdür.

1- Allah Teala’dan O’na itaat etmek üzere nimetleri istemek ve fakirlere yardım da bulunmak.

2- Nimetleri verenin Allah (cc) olduğunu itiraf etmek ve o nimetleri indirene şükretmek. 


Allah dostlarından biri -rahmetullahi aleyh- şöyle demiştir:

- Seni Allah Teala’dan alıkoyan her şey senin için uğursuzluktur.

- Allah Teala’yı zikirden seni alıkoyan her şey uğursuzluktur. 

- Şuursuzca kılınan namaz, tutulan oruç, yapılan hac ve bütün hayır işleri senin için uğursuzluktur.

- Seni Allah Teala’dan uzaklaştıran bütün nimetler senin için uğursuzluktur.

Zira sen O’nun nimetlerini isyanla, bütün önemli işlerde başkalarına müracaat ederek karşıladın. Yalan ve nifak senin bütün hareketlerini, davranışlarını, dışını, içini gece ve gündüzünü kapladı. Şeytan sana tuzak kurarak, yalan ve çirkin işleri sana güzel gösterdi. Hatta sen öyle bir konuma geldin ki, namaz kılarken dahi yalancılardan oldun. Namaz kılarken “Allahu Ekber” derken bile yalan söylüyorsun, çünkü kalbinde başka ilahlar var. Zira senin güvenip itimat ettiğin, kendisinden korktuğun ve umut bağladığın her şey senin için ilahtır. Kalbin ile dilin birbirine uymuyor, amellerin sözlerine uymuyor. Sen bu haldeyken kalbinle ve dilinle istersen bin defa “Allahu Ekber” de. Allah Teala’nın dışında binlerce ilahın bulunduğu halde “Lâ ilâhe illallah” demeye utanmıyor musun?! İçinde bulunduğun bu durumlardan dolayı Allah Teala’ya tevbe et.

Ey amelsiz ilim sahibi olup da sadece isimle yetinen kişi!

Ben âlimim demen sana ne fayda sağlar? Sen bu sö- zünle ancak yalan söylemiş olursun. Sen kendin yapmadığın şeyleri başkalarına nasıl emredebilirsin? Buna gönlün nasıl  razı olabilir? Oysa Allah (cc) bu konumda olanlar hakkında şöyle buyurmuştur.

“Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz?” 

Yazıklar olsun sana!

Sen, insanlara doğruları emrederken, kendin yalan söylüyorsun. Sen, şirk koşarken insanlara tevhidi emrediyorsun.

Sen, riyâ ve münafıklık yaparken insanları ihlasa davet ediyorsun.

Sen, insanları isyandan menediyorsun ama sen günah işliyorsun. Sen, gözlerinden haya kalkan birisin.

Eğer sende iman olsaydı, elbette bu yaptıklarından biraz utanırdın. Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur:

“Haya imandandır”

Sen, imanı kesin bilgiye dayanmayan ve güvenilirliği olmayan bir kişisin. 

Sen, ilme hıyanet etmek suretiyle güvenilirliğini kaybettin ve Allah (cc) katında hainlerden yazıldın. Senin için tevbe etmek ve bu tevbede sebat göstermekten başka bir çare bilmiyorum.

Allah Teala’ya ve kadere imanı sağlam olan kişi, bütün işlerini O’na teslim eder ve o işlerde de başkasına müracaat etmek suretiyle hiçbir şeyi O’na ortak koşmaz.

Allah Teala’yı bırakarak yaratıklar ve sebeplere bağ- lanarak hiçbir şeyi O’na ortak koşma. Eğer kişi bütün bu işleri gerçekleştirirse Allah (cc) onu bütün afetlerden korumuş olur. Bu duruma gelen kişi iman mertebesinden yakîn inanç mertebesine ulaşır. Bundan sonra kişi bedeliyyet velâyetinden gaybiyyet velâyetine ulaşır. Tüm hallerin sonunda kişi kutbiyyet makamına ulaşır.

Allah (cc) bu makama gelen kişiyle bütün mahlûkatın; insanların, cinlerin ve meleklerin önünde övünür. Onu mahlûkatın önüne geçirir, kendine yaklaştırır ve onu diğer insanlara vâli yapar.

Mülkün başına geçirerek ona her türlü imkanı verir. Allah (cc) onu sever ve bütün mahlûkata sevdirir. Bütün bu işlerin temeli ve başı Allah Teala’ya ve peygamberlerine iman ve onları tasdik etmektir. Bu işlerin temeli; İslam, iman, Allah Teala’nın kitabı ve Resûlünün şeriatıyla amel etmektir. Sonra da imanın kemâle ermesi esnasında kalbin tevhidi ile amellerde ihlaslı olmaktır. 

Gerçek mümin; kendinden, amelinden ve Hakkın dışındaki her şeyden yüz çeviren kişidir. O kendisinden istenilen amelleri yapar, fakat bu amellerine iltifat etmez. Hakk (cc) kendisini hidayete erdirene kadar, Hakkın yanında yer alarak nefsiyle ve bütün insanlarla cihad eder. Allah (cc) şöyle buyurmaktadır: “Bizim uğrumuzda cihad edenleri elbette kendi yollarımıza eriştireceğiz. Hiç şüphe yok ki Allah iyi davrananlarla beraberdir.”

Eşyaya karşı zâhit olunuz. Sizler O’nun tedbirine razı olmuştunuz. O sizleri kader elinde çevirmektedir. İnsanlar ona uyduğu zaman, insanları kendi kudretine götürür. Kadere uyana, kaderi takdir edenin fiillerini bekleyene, kaderle amel edene, kaderle beraber yürüyene ve kader nimetlerini inkar etmeyene müjdeler olsun! Kaderi takdir edenin nimetinin işareti rahmetidir. Kulunu kendine yaklaştırması ve kendisinin dışında bütün kullardan onu müstağni kılmasıdır. Kulun kalbi Rabbine vâsıl olduğunda, Rabbi onu bütün mahlûkattan müstağni kılar. Onu kendine yaklaştırarak imkan verir ve onu mülk sahibi yapar. 

“Bugün sen yanımızda yüksek makam sahibi ve güvenilir birisin.”

Mısır hükümdarı Yusuf (as)’ı yerine halife yapıp, saltanat ve hazinenin başına güvenilir biri olarak getirdiği gibi; Allah (cc) bu kişiyi de mülkünde halife yapar. Kalp de böyledir; sağlıklı olup soyluluğu, Allah Teala’nın dışındakilerden sıyrılmasıyla da temizliği aşikar olunca, Allah (cc) onu kullarının kalbine yerleştirir, dünya ve ahirette ona saltanat verir. Böylece o bu mânevî ilmi elde etmek isteyenlerle zâhirî ilimlerle amel etmek isteyenlerin kâbesi konumuna gelir.

Allah Teala’ya itaatte gevşeklik ve tembelliği adet haline getirme. Eğer getirirsen Allah (cc) o zaman seni cezalandırır. Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur:

“Kul amelde kusur yaptığında Allah (cc) ona dertleri müptela kılar.”

Ezelde ona nasip olmayan paylarla, ailesiyle, maişetinin daralmasıyla, çocuğunun kendisine isyankâr olmasıyla, eşiyle arasında olan sevginin azalmasıyla imtihan eder. Rabbine itaatte kusur işlediğinden, dünya ve insanlarla meşgul olup Allah (cc) ile meşgul olamadığından dolayı her ne tarafa yönelse huzursuz olur. Zira Allah (cc) şöyle buyurmuştur: “Şükrettiğiniz ve iman da ettiğiniz zaman, Allah size neden azab etsin? Allah şükredenlerin mükafatını fazlasıyla veren ve her şeyi bilendir.”

Hiç kimsenin kaza ve kader sebebiyle Allah’ın aleyhine hüccet getirmesi haddine değildir. Zira mutluk tasarruf ve hüküm ancak O’na aittir. Bu konuda Allah (cc) şöyle buyuruyor: “Allah, yaptığından sorumlu tutulamaz; onlar ise sorguya çekileceklerdir.” 

Yazıklar olsun sana! Hakkı bırakarak daha ne zamana kadar nefsinle ve ailenle meşgul olacaksın? Allah dostlarından biri –rahmetullahi aleyh- şöyle dedi: - “Çocuğun yerden çekirdek toplama yaşına geldiğinde ondan yüz çevirerek nefsini Rabbinle meşgul et.”

Allah dostu bu sözleriyle şunu kastetmiştir: Çocuk çekirdeklerin bir işe yaradığını, onların para ettiğini bilirse, o bu işi öğrenmiştir, o kendisi için rızkını arar. Sen onun için rızık peşinde koşarak zamanını boşa harcama. Zira o artık sana muhtaç değildir. Çocuklarına sanatı öğret, sen de kendini ibadete ver. Çünkü çocukların ve ailenin Allah (cc) karşısında sana bir faydaları olmaz.

Sen kendini, aileni ve çocuklarını kanaat etmeye alıştır. Elbette kanaatkar olman gerekir. Sen kendini ve onları Mevlâ’nız olan Allah’a itaate yönelt. Eğer size gayb aleminde geniş rızık takdir edilmişse; Allah (cc) katında takdir edilen zamanda o size gelir. Sen rızkı Allah’tan bil. Eğer böyle bilirsen halk sebebiyle şirke düşmekten kurtulmuş olursun. Eğer senin için kaderinde bol rızık yoksa, o zaman da züht ve kanaatinle bütün eşyadan müstağni olabilirsin. 

Kanaatkar mümin; dünyevi bir şeye ihtiyaç duydu- ğunda, Rabbinin huzuruna isteme, yalvarma, zillet ve tevbe ayaklarıyla girer. Eğer Allah (cc) ona istediğini verirse, o Rabbine şükreder. Eğer Rabbi onun isteklerini engellerse, bu konuda Rabbine uyum göstererek hiçbir itiraz ve çekişmede bulunmayarak sabreder. 

Ey münafık!

O, senin yaptığın gibi dini istismar edip, riyakârlık ve münafıklık yaparak zenginlik istemez. Riyakârlık, münafıklık ve isyankârlık; fakirlik, zillet ve Hakk Teala’nın kapısından kovulmanın sebepleridir.

Riyakâr münafık, ehil olmadığı halde salih kişilerin elbisesini giyip, dini istismar ederek dünyalık elde etmek ister. Salih kişilerin amelini yapmadığı halde onlar gibi konuşmaya, onlar gibi giyinmeye başlar. Onların soyundan olmadığı halde kendisinin salihlerin soyundan olduğunu iddia eder.

Senin ‘Lâ ilâhe illallah’ sözün kuru bir iddiadan ibarettir. Senin ona tevekkülünün, güvenmenin ve ondan başkasından yüz çevirmenin belgesidir 

Ey yalancılar!

Doğru olunuz.

Ey Mevlasından kaçanlar!

O’na dönünüz.

Kalbinizle Hakkın kapısına yöneliniz.

O’nunla barışınız, O’ndan özür dileyiniz.

İman makamında şeriatın mübah gördüğü şekilde dünyadan alırsınız. Velâyet makamında ise Kitap ve sünnetin şahitliğiyle Allah’ın emriyle O’nun elinden alırsın. Bedeliyyet ve kutbiyyet makamında ise Allah’ın fiiliyle alırsın ve her şeyi O’na havale edersin. 

Ey evladım!

Utanmıyor musun? Kendine ağla. Çünkü sen doğrudan ve muvaffakiyetten mahrum bırakıldın. Bugün itaatkâr yarın isyankâr, bugün ihlaslı yarın müşrik konumuna düşmekten utanmıyor musun? Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurdu:

“İki günü eşit olan aldanmıştır, dünü bugü- nünden daha hayırlı olan zarardadır.”8


Ey evladım!

Hiçbir şey sana durduğun yerde gelmez. Elbette sende bir gayret olmalı. Çok çalış, yardım ancak Allah Tealadandır. İçerisinde bulunduğun bu hayat denizinde hareket et. Dalgalar seni yukarı kaldırır ve çevirerek sahile kadar götürür. Duâ senden, kabul etmek O’ndan; çalışmak senden, muvaffakiyet AllahTeala’dandır. Terk senden, hamiyet O’ndandır. İsteklerinde doğru ol. Allah (cc) sana kendisine yakınlık kapısını göstermiştir. Sen O’ndan sana rahmetini, lütfünü, keremini, sevgisini ve özlemini istiyorsun. Bu istekler Allah dostlarının istekleridir.

Ey nefislerine, tabiatlarına, arzularına ve şeytanlarına köle olanlar! Ben size ne yapayım? Benim yanımda ancak hak içersinde hak, öz içersinde öz, berraklık içersinde berraklık, Allah Teala’nın dışındakilerle ilgiyi kesip, Allah’a vâsıl olma vardır. 


Ey münafıklar!

Ey kuru iddia sahipleri!

Ey yalancılar!

Ben sizin heveslerinizi kabul etmiyorum. Sizden utanmıyorum. Sizler Aziz ve Celil olan Rabbinizden utanmazken ben sizlerden nasıl utanabilirim ki? Sizler O’ndan utanmaz, O’na karşı edepsizlik ve küstahlık yaparken; O’nun ve size mükellef kıldığı meleklerin sizleri görmesini hafife almanızdan dolayı ben neden utanayım ki? Bende öyle bir doğruluk var ki; onunla kâfirin, tevbe etmeyen, tevbe ayaklarıyla ve özür dileyerek rabbine dönmeyen her münafık ve yalancının başını koparırım.


Allah dostlarından biri –rahmetullahi aleyh- şöyle demiştir: Doğruluk Allah Teâlâ’nın yeryüzündeki kılıcıdır. O bir şeyin üzerine konulduğunda şüphesiz ki o şeyi keser. Benim sözlerimi kabul edin. Ben sizlere nasihat ediyorum. Ben sizler için istiyorum. Ben size nazaran ölü; hakka nazaran diriyim. Sohbetlerimde beni doğrulayan faydalanır ve kurtuluşa erer. Kim de beni ve sohbetlerimi yalanlarsa; mahrum olur ve bundan dolayı dünyada da ahirette de cezalandırılır.

Hakkı tanımanın sebeplerinden biri de, O’nunla çekiş- meyi, O’na itirazı terk etmek, O’nun tedbirine ve takdirine rıza göstermektir 

Malik b. Dinar –rahmetullahi aleyh- müritlerinden birine şöyle demiştir: “Marifetullahı elde etmek istersen; O’nun tedbir ve takdirine razı ol. Tedbir ve takdir de nefsini, hevanı, tabiatını ve iradeni O’na ortak koşma.

Ey bedenleri sağlıklılar! Ey amelsizler! Hangi şey sizi Rabbinizden uzaklaştırıyor? Şayet kalbiniz Rabbinizden uzaklaşmayı bir bilebilseydi, elbette hasret ve pişmanlık duyarak uyanırdınız. 


Ey cemaat!

Sizler yakında öleceksiniz. Arkanızdan ağlanılmadan önce sizler kendinize ağlayınız! Neticesi meçhul, yığınla günahınız var. Dünya sevgisiyle ve hırsla kalpleriniz hastalanmış. Kalplerinizi züht ile, terk ile, Aziz ve Celil olan Allah’a yönelmekle tedavi ediniz. Dinin selameti ana paradır. Salih ameller ise o paranın karlarıdır. Sizleri azdıracak şeyleri istemeyin, sizlere yetecek kadarıyla kanaat ediniz. Akıllı kişi, helalinin hesabını vereceği, haramının da cezasını çekeceği bir şeyle sevinmez. Sizlerden çoğu hesabı da cezayı da unutmuş kimselerdir.


Ey evladım!

Dünyalık bir şey sana geldiğinde, kalbin de ondan tiksinti duyarsa onu terk et. Eğer onu terk etmezsen; o zaman sende kalp namına bir şey yok demektir. Senin bütün çaban nefsin, tabiatın, heva ve hevesin içindir. Gönül insanlarıyla dostluk kur ki; senin de kalbin olsun. Senin Allah Teala’nın hükümleriyle amel eden, seni arındıran, sana öğreten ve nasihat eden hikmet sahibi bir mürşide bağlanman gerekir.

Ey her şeyi hiçbir şeysiz satan, ey her şeyi hiçbir şeysiz satın alan! Sen ahiret karşılığı dünyayı satın almış, dünya karşılığında da ahireti satmış kişisin. Sen heves içerisinde heveste, yokluk içerisinde yoklukta, cehalet içersinde cehalette yüzmektesin. Sen araştırmadan, hesaplamadan, helal mi, haram mı? nereden geldi diye sormadan önüne gelen her şeyi niyetsiz, emirsiz ve fiilsiz olarak hayvanlar gibi yemektesin.


Mümin kişi şeriatın mubah kıldığı ölçülerde yer. Veli kimse ise yenilmesi emredilen ve yasaklanan şeyleri şeriatın mubah kıldığı ölçülerin yanında gönül cihetiyle de değerlendirir. Bedeliyyet makamında olan kişi ise hiçbir şeyi önemsemez. Bilakis abdal gaybiyyet ve fena halinde Rabbiyle birlikte olduğundan dolayı o her şeyi yapar. Velî emirle varlığını sürdürürken, abdal tercihi elinden alınmış kişidir. Bütün bu olaylar şeriatın zâhirî sınırlarına riayet edilerek ve onlar korunarak oluşur. Kendisinden ve yaratıklardan geçerek Allah Teala’da fâni olan kişi, şeriatın sınırlarını korur. Sonra da kudret denizinde alabildiğine haykırmaya başlar. Kudret denizinin dalgaları bazen onu yukarı kaldırır, bazen de içine alır. Bazen onu sahile atar, bazen de denizin ortasındaki engin yerlere savurur. Bu kişi Kur’an’ın ifadesi ile Ashab-ı Kehf gibi olur. Allah (cc) onlar hakkında şöyle buyurmaktadır: “Kendileri uykuda oldukları halde sen onları uyanık sanırdın. Onları sağa sola çevirirdik. Köpekleri de mağaranın girişinde ön ayaklarını uzatmış yatmakta idi. Eğer onların durumlarına muttalî olsaydın dönüp onlardan kaçardın ve gördüklerin yüzünden için korku ile dolardı.”


Bu durumda olan kişilerin ne akılları, ne tedbirleri ne de duyguları vardır. Onlar lütuf ve yakınlık evinde gözlerini zâhirî ve bâtınî aleme kapamışlardır. Bu mukarreb (Allah’a yakın) olan kişi de kalp gözlerini Rabbinin dışında herkese kapamıştır. O, kişi yalnız O’nunla ve O’nun için bakar ve sadece O’nu işitir.

Allah’ım! Bizleri senin dışındaki her şeyden fâni kıl ve bizleri seninle var kıl. 

“Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver ve bizi Cehennem ateşinden koru” 




 






$50

Product Title

Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button. Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button

$50

Product Title

Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button. Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button.

$50

Product Title

Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button. Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button.

Recommended Products For This Post
 
 
bottom of page