top of page

DİNİ BİLGİLERDE DERİNLEŞMEK

ree

Bilmek Yetmez, Derinleşmek Gerekir

İlmin hakikatine yaklaşmak, sadece okumakla değil; nefsini tanımak, perdeyi kaldırmak ve Yaratan’a teslim olmakla mümkündür. Abdulkadir Geylani Hazretleri bu bölümde, dinî bilgilerin nasıl derin bir idrake dönüşmesi gerektiğini anlatır. Söz, burada bir kabuk değil; kalbi uyandıran bir nurdur.

Bu satırlar, yalnızca dini öğrenmek isteyenlere değil; öğrendiğini yaşayanlara çağrıdır. Dünya ile ahiret arasındaki dengenin nasıl kurulacağını, bilgiyle nasıl saf bir kulluğa varılacağını anlatır. Bu bir uyarıdır: İlmiyle mağrur olan değil, ilmiyle arınan kurtulur.

Eğer bu bölümü okuyorsan, bir daveti aldın. Derinleşmek istiyorsun. O hâlde kalbini aç, bu sözler seni sana anlatacak.


Peygamber (s.a.v) Efendimiz şöyle buyurur:

“Allah bir kulu hakkında hayır dilerse, onu din ilimlerinde anlayışlı kılar. Nefsinde mevcut ayıpları görmeyi kendisine nasip eder.”

Din işlerinde derin bilgiye sahip olmak, nefsin bilinmesini sağlar. Dolayısıyla Yaratan'ın kuvvet ve kudretini... O’nun yaratıcı ve besleyici kuvvetini bilen, bütün eşyayı olduğu gibi görür ve bilir. Kulluk bu bilgi ile olur. Başkalarının boyunduruğu altından bu bilgi ile çıkılır. Senin için ne kurtuluş ne bir felah çaresi düşünülebilir; ancak yukarıda anlatılan bilgi ve görgüye sahip olup Hak Teâlâ'yı diğer var görünen cümle eşyaya tercih ettikten sonra...


Şehvet duygularını, din işlerinden sonraya bırak. Âhiret işlerini dünyadan önce düşün. Yaratılmışları, Yaratan'ın emrinden sonra düşün. Yıkılışın, şehevî duygularını din işlerine tercihle başlar, dünyayı âhiret işlerinden üstün tutunca ve Yaratan'ı yaratılmışlardan sonra anmanla olur. Sözlerimiz büyüktür. Bunlarla amel edersen, sana yeter. 

Önce gözünü kapayan perdeyi arala, sonra yalvar. Sen Hak'tan böyle perdeli kaldıkça yaptığın duaya icabet olmaz. İcabet ancak yalvarana olur.


Hak Teâlâ'nın emrine uyarak iş görürsen, O da yaptığın duayı kabul eder, arzunu yerine getirir. Harman, ancak ekim işi yapıldıktan sonra beklenir. Ekini biçebilmek için bunu yapman gerekir. Bu durumu, Peygamber (s.a.v) Efendimiz şöyle beyan eder: “Dünya âhiretin ekeneğidir.”


Bu dünyada bütün varlığınla ekim işine çalış. İman tohumunu kalbine ve bütün varlığına saç. Ona iyi işler suyunu dök, büyüt. Bu kalp yumuşak, merhamet ve şefkat dolu olursa bitki biter. Sert, haşin ve kuraksa, ondan bitki bitmez. Kayaların üstüne saçılan tohum, yokluğa daha yaklaşır. Bu ekim ilmini öğren, kendi reyinle yetinme. Peygamber (s.a.v) Efendimiz buyurur ki: “Her sanatı ehlinden öğreniniz.”


Sen yalnız dünya işleri ile olmaktasın, öbür âlemin işlerini bir yana atmaktasın. Âhiret işlerini istiyorsan, bu dünyanın işlerini kalbine sokma. Hak Teâlâ'yı arzu ediyorsan, âhireti kalbinden at. İyi sayılmayan bütün kötü hazları benliğinden çıkar. Bunları yapabilirsen dünya ve âhiret sana gelir. Çünkü, esas seninledir. Gelecekler ise ona uyar.


Akıllı ol. Aklına ve zekâna sahip çık. Aklın bir şeye ermiyor, seçme kabiliyetin çok az. Bütün hâlin halka yanaşık; onları Hak Teâlâ’ya ortak kabul etmektesin. Bu hâline tevbe edip dönmediğin takdirde ölürsün; mânevi yönden çürür, Allah yoluna girenlerden ayrılmış olursun. Onlara bu kötü hâlinle yakın olma. Onlara zahmet etme. Kapılarını bırak. Onlara kalbinle girersen olur. Kalbini onlar neylesin? Nifaklı hâlin onları üzer. Bir takım geçici çağrı onları sıkıntıya sokar. İçinde bulunduğun boş heves onlara ayan olur. Kalp ve sır hâlinle onlara gidersen iyi olur. Faydayı kalbinle alabilirsin. O zâtların kapısı tevekkül ve sabırlı kişileri içeri alır. Onların kapısı kısmetine razı olanlara açılır. 

Ey evlat! Şeklini değiştirme. Hakk'ı sev. Üzerine çeşitli bela okları bile yağsa sesini çıkarma, sevgi ve muhabbet hâline devam et. Fırtına seni yerinden kaydırmasın. Yağan yağmur seni kaçırmasın. Atılan oklar seni incitmesin. İçini ve dışını halkın giremediği bir makama çıkar. Orada dünya olmasın... Orada âhiret olmasın... Mevhum hakları orada aramaya kalkma. Kötü nazlarını o yerde isteme, orda üzüntü duyma, şekil arama. Hakk'tan başka şeyin olacağını umma. Halkın zahirdeki halini görüp üzüntü duyma. Ailenin geçim sıkıntısı seni derde sokmasın. Eline dünya malı az geçince üzülme, şeklini değiştirme. Çok olursa hâlini çirkin etme. O makam büyüktür. Sakın o makama çıkarsan övülme bekleme. Kötüleyenlere darılma. Hepsini hoş gör. Zaten oraya yerli olursan bu işler kendiliğinden olur. Ve sen tam bir yokluğa gömülürsün. Eğer elde edersen bulunduğun o hâle, insan ve cin, cümle yaratılmışlar içinden bir tanesi bile akıl erdiremez. Zaten akıl bunları idrakten âcizdir.


Bazı büyükler şöyle der: “Doğruluğun tamsa bize yanaş, yoksa uzak ol.”


Bu söz ne kadar güzeldir. Sabır, ihlâs, doğruluk, anlattığım makam için esastır.


Beni isteyip geliyorsun. Ben de sessiz duruyorum. Hâlini anlamaz gibi tavır takınıyorum. Bir nevi iki yüzlülük yapıyorum. Bütün çirkinliğine rağmen yumuşak konuşuyorum. Sen de kendini bir şey sanıp ferahlıyorsun. Nefsini büyütüyor, kendini beğeniyorsun. Yazık, anladığın gibi değil. Ben ateşim; bende yalnız ateşe dayanabilenler kalabilir. Ateş içinde dönen böcekler, varlığımda yaşayabilir. Sen de onun gibi ol. Mücahede ve ufak sıkıntı ateşlerine dayan. Sıkıntıyı görmeyen, genişliğe  pek alışamaz. Başını kader ve keder çekici altına koy. Korkma, bir şey olmaz. Sadece sabrı öğrenirsin. Sözüme, ancak öyle dayanmayı öğrenirsin. Sabra alışırsan sert sözlerimi dinlersin. Onlarla amel etmeyi, sana sabır öğretebilir. İçin ve dışın sabırla temizlenir. Gizli halin onunla temizlenir. O temizliğin tesiri ile dış halin güzelleşir. Sonrası öyle bir güzellik olur ki, çirkin yerin kalmaz. Bakanlar nuruna boğulur, hayran olur. Felah, böylelikle gelir. Âhiret ve dünyanın iyiliği, ruh temizliğinden sonra başlar. Bunların hepsi, Allah Teâlâ'nın takdiri ve dileği ile olur.


İlâhi kuvvet ve kudret elinin uzandığı hiçbir şeyi kendim için kılamam ve sevemem. O'nun zatına has olan her şeyden ayrılırım. Kulları için yapacağı şeye karışmam. Ben de onlar arasına girmeye gayret ederim. Kendi benliğimi de O'na vermeye bakarım. Hangi hakla bir şeye sahip olmayı arzulayabilirim ki, kendi özüm bile benim değildir. Hakk'ındır. Bu yüzden ölüme de dirime de dokunamam; sahibine bırakırım, kadere uyarım.


Bazı büyükler şöyle der: “Kulların Hakk'a uymasını sağla. Hak Teâlâ kullara uymaz; buna çalışma. Hakk'a kafa tutanları ez. O'na cebir kullanmak isteyenlere sert ol.”


Ben sana kıymet vermem. Çünkü Hak Teâlâ'ya karşı çirkin tavır takınmaktasın. Emirlerini küçük görüyorsun. Verdiği her hükme itiraz ediyorsun. O'nun varlığı bütün haline sinmişken düşmanlık etmek sevdasındasın. Gecen ve gündüzün iyi olmayan şeylerle geçer. Bu hâlinle Hak katından kovuldun. Hakkında lanet hükmü çıktı. Sana yazık oldu. Hak Teâlâ geçmiş peygamberlerin bazısına şöyle vahyetti: “Bana itaat edersen, razı olurum. Razı olursam üzerine bereket yağdırırım. Bereketimin sonu yoktur. Bana isyan edersen, öfkelenirim, öfkemin sonu lanetle biter. Ben bir kimseye lanet edersem, yedinci çocuğuna kadar ulaşır.” 

Zamanımız öyle bir hâl aldı ki, dinî şeyler, adî dünyalığa değiştirilir oldu. Ümitlerin ardı arası kesilmiyor. Hırslar kuvvet yarışında... Yapmakta oldukları hiçbir kötü işi bırakmadan yaptılar. Fakat sonunda hepsi heba oldu. Toz yığını gibi dağıldı, gitti. Sen sakın bu zümreden olmayasın. Allah rızası için yapılmayan her şey boştur.


Acırım sana. İçini belki cahil kişilere saklı tutabilirsin. Fakat ilim ve tecrübe sahibi kimselere karşı nasıl saklayacaksın? Onlar her hâlini olduğu gibi görebilirler. Sarraf cahil değildir, ona hâlinden saklı şey olmaz. Hele ilâhî bilginin verdiği kuvvete sahip olanlara asla saklı şey olmaz. Beyaz perde üzerine konan siyah lekeler gibi her şeyi bütün inceliği ile seyrederler.


Çalış, ihlâs sahibi ol. Hak Teâlâ'nın emirlerini yerine getirmeye çabala. Dünya ve âhirette sana faydası dokunmayacak şeyleri bir yana at. Kendi işine yaramayacak şeyler boştur. Sana, iç âlemini iyiye götürecek şeyleri aramak gerek. Nefsine tesir edebilmek için onun terbiye yollarını ara. Nefsine tesir etmen önemli şeydir. Onu binek yap. Dünya boşluklarını aş. Âhiret âlemine ulaş. O uçakla halkı geç. Hakk'a ulaş. Bunlar kolay olmaz. Ancak nefis yola geldikten sonra olur ki, o da ancak Allah Teâlâ'nın emrine tâbi olduktan sonra yola gelir.


Nefsini yola getir, halkı arkaya at. Dünyalık kötü işleri bir yana it. Mevlâ'yı her şeyden önce an. Hikmet lokmalarını ye. Bunları yapmaya muvaffak olduğun zaman ağzından çıkan şeylere dikkat et, tevilli konuşma. Tevilli konuşman tecavüz olur. Halktan korkma, onlardan bir şey ümit etme. Aksi hâller iman zayıflığından doğar.


Himmetini yüce tut; yükselirsin, korkma. Hak Teâlâ himmetin kadar sana kıymet verir. Doğruluğun ve ihlâsın kadar bu yolda derece alabilirsin. 

Çalış, çabala; yapış, bırakma. Sana lazım olan şey kendiliğinden gelmez. Rızkını kazanmak için nasıl çabalıyorsan, manevî çöküntüden kurtulmak için de öyle çabala. Kendini iyi işler yapmaya zorla. Kendini şeytandan koru. O, insanları elindeki oyuncak gibi oynatır. Evinizde bulunan bir binek hayvanına nasıl hâkimseniz o da size öyle hâkim olur. Kalplere yalandan vurulan kilidi sökebilir. Arzu ettiği hizmetini yaptırır. Birçok âbidleri mabedinden çıkarttı, harap âlemlere çekti. Bu hâllerde nefis de şeytana yardımcı olur. Şeytanın arzu ettiği şeyleri yapabilmesi için, sebepler hazırlar. O şeytan nefsi de kendine yardımcı aldı mı, cenk meydanından çekip emrine tahsis edemeyeceği mücahidi sağ bırakmaz. 

Ey evlat! Nefsini şehvetten kes. Yersiz lezzeti ona tattırma; bunlardan yana onu aç ve susuz bırak. Bunlar, nefsi yıldıran birer kamçıdır, elinden bırakma. Nefsin boynuna vur. Kalbini Allah korkusu ile ayık tut. Daima Hak Teâlâ'yı gözet.


Her hâlinde günahların örtülmesini iste; âdetin bu olsun, iç âlemini istiğfarla pâk eyle. İstiğfar her tarafı yıkar. Her hâlinde Cenâb-ı Mevlâ'ya uy, Peygamber âdetlerine uymak senin için en büyük gaye olmalı.


Ey anlayışı kıt adam, madem ki, kader hükümlerini itmek elinde değil, değiştirmeyi ve yok etmeyi yapmaya güçlü değilsin, niçin çırpınırsın? Muhalefet hâlinde elinden iş gelmediğine göre, boşa yorulmanın mânası nedir? Bu hâlde sana düşen, onun arzusu dışında bir talepte, bulunmamak olmalı değil mi? Ancak, onun arzu ettiği şey sana geldiğine göre senin herhangi bir şeyi dilemen lüzumsuzdur. Bir şeyi arzu ettiğin zaman, yola gelmezse nefsini o yolda fazla yorma. Kalbini tazyik altına alma. Hâline bırak; her şeyi Rabbi’ne ısmarla. O'nun rahmet eteğine yapış. Tevbe elinle O'nun rahmet kapışını çal. O'nun rahmetini istediğin müddet, dünyalık şeyler için telâşa kapılmazsın. Kalp gözün, sır gözün açılır. Dış gözün de onlarla olur. Dünya sıkıntısı senin için şekva konusu olmaz. Varlığın bela anında, Firavun'un hanımı Asiye Hatun gibi olur. O iman etmişti. Hep varlığını Yaratan'ına teslim etmişti. Eline demir bukağılar vurmuşlar, ayrıca ayaklarını da sarmışlardı. Durmadan kamçı vuruyorlardı. O bu arada Hakk'a teslim olmuştu. Manevî köşkünü gördü, ölüm meleği ona müjde ile geldi. O hiçbirinin farkında değilmiş gibi gözlerini ötelere dikmiş, sessiz yatıyordu. Bir ara şu duayı okuduğu işitildi: “Yâ Rabbi, katında bana bir bina yap.” (et-Tahrîm, 66/11) Sen de onun gibi olabilirsin. Yalnız belâ ve sıkıntılara sabır gerek. Yılmadan usanmadan çalışmak icap eder. Kalbini ve bütün varlığını Hak yolda kullanman lâzımdır. Bütün kuvvetini Allah yoluna harca, bütün gücünü O'na ver, teslim ol. O'nun kuvvet eli altında uyu. Ve emirlerine uy. Kendin ve diğer kullar için yaptığı işlere hata yükleme. O'nun yaptığı tedbirde ikinci işi düşünme. O'nun emri ile yetin. O'nun hükmü dışında hüküm vermeye kalkma. O'nun seçmiş olduğu şeyi bir yana itip keyfince şeyler seçme. Bu hâli benliğinde duyan başka hâl arayamaz. Onun için Hak Teâlâ'ya sığınmaktan başka çare bulunmaz.


Aklı başında olduğunu iddia eden, bu hâli nasıl aramaz? Hakk sohbetini nasıl dilemez? Çünkü O'nsuz hiçbir işin sonu bulunmaz. Ve yapılan işlerden tat alınmaz. 

Bilesin ki, bütün eşya, ilâhî kuvvetle hareket eder ve aynı kuvvetle sükûnet bulur. Bir kula bunu anlamak nasip olursa, kullarda kuvvet bulmaktan istiğna duyar. Ve onları Hakk'ın kudretine ortak etmez. Ayrıca kullar da ondan rahat ederler. Çünkü yeryüzünde o, kimseyi ayıplamaz ve kimseden bir talepte bulunmaz.


O kullar, büyük derecelerin sahibidir. Onlar, önlerindeki plana göre hareket ederler. Dinimizin çizdiği çerçeve dahilinde yürürler. Dinimizin emri onlara yeter. Onun verdiğini almak onlara kâfi gelir. İlim yolları ile kullara yol gösterirler. Karihalarından kimseye bir şey demezler. Kullara bir şey söylerken ilimle hikmeti de birleştirirler.


Allah Teâlâ, kulların yaptığını görür; buna inanmak icap eder. Hiçbir hüküm o görmeyi bozamaz. O'nun görmesi asıldır. Sonra O'nun görmesi, aklı bütün olan herkes tarafından arzu edilen şeydir. O'nun görmesi olmasa yaratılmışların hâli nice olur?


Hak Teâlâ yaptığından sorumlu değildir. Kullar hep sorumludur. Hak Teâlâ kulların yaptığını görmese, bilmese, neyi soracak? Hak Teâlâ, her şeyi bütün inceliği ile görür. Bu, her iman sahibinin mutlaka inanması gereken bir mevzudur. Tevhid ehli ve Allah'ın kudretine ikan yolu ile iman eden ve razı olan kişi, kalbi ile bunları tasdik eder. Kadere ve verilen hükme uyan kişi, kendisi ve başkası için olan her şeye boyun eğer. Sabırla karşı koyar. Kullara değil, Hak Teâlâ'ya sığınarak kurtuluş çarelerini arar.


Cenâb-ı Hak, senden de yapacağın sabırdan da müstağnidir. O yalnız senin tutumunu gözetir. İman yolunda tuttuğun davanda doğru musun, yoksa yalancı mısın?


Sadık sevgi sahibi, herhangi bir şeye sahip olmaz. Her şeyini sevgilisine bırakır. Sevgi ve dünyalık toplamak, bunların ikisi, bir kalbe sığmaz. Hak Teâlâ'yı seven de böyle olur. Mademki yalnız O'nun sevgisini kalbinde taşıyor, o halde nefsini, malını, sonunu, O'na bırakır ne kendisine ne de başkasına seçtiği bir şey olur. İman sahibi bilir ki, kendisinin ve başkasının sahibi Allah'tır. O hâlde ne ister? Bir şey yapılacaksa Hak Teâlâ en iyisini yapar. 

Hak Teâlâ'yı yaptığı işler için itham etme. Aceleci olma. Cahil olma, cimri olma. O'nun katından çıkacak bir şey varsa, sana gelir. O'na teslim olmayı bil.


Bütün yönler kapanır. O'nun kapısı açık kalır. O'nun kapısına girersen bütün kâinata sahib olursun.


Senin sevgin gelişemez! Ancak bir şartla; o da Hak Teâlâ'dan gayri bütün ciheti kendine kapalı tutmak. Sana yalnız O'nun ciheti kalmalı. Sen O'na yönel ve yalnız O'nu sev. O sevgilin, kalbini temizlemeyi iyi bilir. Arş'tan yerin derin katına kadar inen yaratılmışların hiçbiri sana tesir edemez. Hepsi sevgili kudreti ile atılır, gider.


Dünyayı sevme, âhireti isteme. Onlar kalbinden uzak dursun. Dünyada çalış, öbür âleme göç ettiğinde cennete koyarlarsa gir. 

Mecnun gibi olmalısın. O, kalbinde sevgi yer ettiği zaman halk arasından çıktı. Yalnız olmayı istedi. Vahşî hayvanlarla yaşadı. Şehirleri terk etti, harabelere gitti. Halkın ne övmesini dinledi ne de kötülemesine kulak astı. Kulların konuşması ve sorması ona farksız oldu. Övmeleri hiç olduğu gibi, kötülemeleri de sıfıra düştü.


O Mecnun öyle anlar geçirdi ki, sordular: “Sen kimsin?” Söyledi:


“Leylâ...” “Neredensin?” “Leylâ...” “Nereye?” “Leylâ...”


Başkalarını gözü görmüyordu. Başkalarını işitmeye kulağı dayanmıyordu. Artık o bu hâlinden dönemezdi. Yüz çevirenler, onun Mecnunluk hâlinden anlamadılar.


Şu şiir ne güzel söylenmiş:


Bir ülkede ki, nefisler koşar boşa Halkı, soğuk demiri döver daim boşa.


Bu kalp Hak Teâlâ'yı bilirse, sever. O'na tam yakınlık duyar. Yaratılmışlar onu ilgilendirmez. Ve ruhuna huzur veremez. Maddî olan her şey ona ağırlık verir. Yemek, içmek vs. şeylerle tatmin olmaz. Şehir hayatı onun için önem taşımaz. Kalbi huzur içinde olduktan sonra, harabeler de ona çok gelir. İlâhî emirler dışında hiçbir şey, Hak irfanına sahib olan kalbi bağlayamaz. Her hâli bir prensibe bağlıdır. Fiil tecellisi onu gark etmiştir. Sadece kaderin gelişine bakar; başka şeyleri bilmez.


“Allah'ım rahmet elini bizden çekme; dünya denizi bizi boğar. Mevhum varlığımız bizi yere serer. Ey keremi bol, reyinde isabetli ve geçmiş hükümlerin sahibi, bize yetiş. 

Ey evlat! Sözlerimi iyi anla ve amel et. Dediklerimi anlamak kolay değildir. Ancak bilfiil tatbikat yapmak lazımdır. Tatbikat her şeyde elzemdir. Yapılmasını sevdiğim şeyleri yapmayan, sözlerimin devamını dinleyemez ve anlayamaz. Hakkımda iyi düşünce beslemeyen, sözlerimin doğruluğuna inanamaz. Bir sözle ki, iş yapılmaz, o söz ne ile ve nasıl anlaşılır?


Ebû Hureyre (r.a), Peygamber (s.a.v) Efendimiz’den işittiği şu hadîs-i şerifi rivayet eder: “Bir kimse, Allah'tan hoşnut olarak sıtmalı bir gece geçirse, anadan doğduğu gün gibi günahtan çıkar.”


Bu günlerde sana bir şey gelmez oldu. Yola gelmen için biraz daralman lazımdır. Başka türlü olmayacak.


Ashâb-ı Kirâm'dan Muaz (r.a) bazen ince ve derin dinî meselelere işaret eder, şöyle derdi: “Geliniz, bir anımızı imanlı geçirelim.” Bunun mânası: “Geliniz, bir anlık olsun zevk âlemine dalalım; geliniz, o yüce kapıdan bir anlık olsun içeri girelim.”


Bu kelâmı ile Muaz (r.a) her şeye esas nazarla bakılmasını ve yakîn gözü ile görülmesini isterdi. Zahirde her İslâm adını alan, iman sahibi olamaz. Derin, ince ve  önemli meselelere akıl yorması ve anlaması lazımdır. Benliğinde ilâhî bir yakınlık duymayan da iman sahibi olmaz. Muaz (r.a) bunları iyi bilirdi. Sözlerini bilgisine göre söylerdi.


Sözü, Peygamber (s.a.v) Efendimiz’e şikâyet yollu duyuruldu: “Sanki imanımız yok mu da bize Muaz böyle diyor?” Bunun üzerine Peygamber (s.a.v) Efendimiz şöyle buyurdu.


“Muaz’ı haline bırakınız.”


Ey nefse ve şeytana tapan, dünyaya kul olan, senin kullar yanında kıymetin yok; Hak katında da önemin kalmadı. Salih kullar yüzüne bakmaz oldular. O salih kişiler âhiretin nimetine tapanı bile sevmezler; sen dünyaya tapar oldun, bakarlar mı yüzüne?


Yazık, hâline acı; işin dil kalabalığı ile geçiyor. Onunla eline geçen şeyi alma. Sözü bırak, işe bak. Sen başkalarına göre yalancısın; ama doğruluktan dem vuruyorsun. Şirk ettiğin bilindiği hâlde, tasdik ettiğini vehmediyorsun.


Doğruluk, karışık işler arasında olmaz. İşlerin çürük; ama her işini cevherli sanmaktasın.


Şu anda seninleyim; senin iyiliğin için meşgul olmaktayım. Yalan söylemeni yasak ediyorum. Doğru söylemeni emrediyorum. Elimde üç âlet var. Her şeyi bunlarla ölçmekteyim. O ölçüler; Kitap, Sünnet ve kalbimdir. Bunlarla bütün iyiyi, kötüyü bilirim, anlarım. Kalbimle, kalıpların durumunu sezerim. Yaptıkları işe bakarım. Bir kalbin her şeyi olduğu gibi bilmesi için, Kitap ve Sünnetle amel etmesi icap eder. İnsan, kâmil olabilmesi için, Peygamber (s.a.v) Efendimiz’e tam uymalı; Kur'an yolunu tutmalıdır. Başka kurtuluş yolu yoktur.


Bilgi ile amel etmek, ilmin süsüdür. Bilgi ile amel kalbi sağlam kılar ve temizler. Kalp sağlam olursa, bütün duygular sağlam olur. Kalp temiz olunca da bütün duygular ona uyar. Kalbe süsler açılınca, dış duygulara da verilir. O öyle bir et parçasıdır ki, sağlam olursa bünye de sağlam olur.


Kalbin sıhhati, Yaratan'la kul arasındaki muamelenin dürüstlüğüne bağlıdır. O muamele bir sırdır. Bazen bir kuş gibi uçar gider. Kalp bir kafestir, sağlam olursa kuşu tutar. Kalp de bir kuştur; onun kafesi ise bünyedir, sağlam olursa kalp orada durur. Bünye de bir kuştur; kafesi ise kabirdir. O öyle bir kafestir ki, ondan kaçıp kurtulmak imkânsızdır. Herkes oraya girer. Oranın darlığından kurtulanlar ise, iman sahipleridir Peygamber (s.a.v) Efendimiz şöyle buyurur:


“İnsanların en iyisi olmak isteyen; kötülüğü düşündüğü zaman Allah'ın kuvvetini hatırlasın, ittika (günah ve kötülüklerden sakınmak) üzere olsun. İnsanların en güçlüsü olmayı dileyen, Allah'a güvensin, tevekkül etsin. İnsanların içinde gani gönüllü olmayı dileyen, gözünü Hak Teâlâ'nın hazinesinde saklı olana diksin.”


Hakk'ın katında olana bak. Keramet istersen, O'nun kudret elinden kendini koru. Çünkü Hak Teâlâ buyurdu ki: “En iyiniz, takva yönüyle en ileri olanınızdır.” (elHucurat, 49/13) Keramet; iyilik, takva sahibi olmaktadır. Halk arasında rüsva olmak ise, isyan bayrağını çekmektedir. İman yolunda kuvvet sahibi olmayı dileyen Aziz ve Celil olana dayanmalıdır. O'nun kuvvetine sığınmalıdır. Hakk'a tevekkül, kalbi sağlam kılar; kalbe kuvvet ve ona dayanmak hasleti getirir. Allah'a güvenen, kalbini terbiye eder ve hidayete götürür. Ve hikmetli işleri görmeye kabiliyetli kılmaya çalışır.


Parana ve altınına güvenme. Bunlar bir gün biter. Elinden gidince pişmanlık duyarsın. İçin bozulur. Harap olursun. Sebeplere dayanmak insanı mânevi duygulardan mahrum eder. İmanı zayıflatır. Allah'a tevekkül eyle; O sana kuvvet verir. İşlerinde sana yardım eder. Lütuflarını bol bol yağdırır. Allah'a güvenirsen, ümit etmediğin yollardan sana kapılar açar. Kalbine öyle bir kuvvet verilir ki, dünyalık olan her şeyden mahrum olsan bile, yine de manevî çöküntüye uğramazsın. Halkın sana gelişi ile gidişi aynı mânayı taşır. Bu hâllerde insanların en güçlüsü sen olursun. Fakat sebeplere ve dünyanın fani şeylerine dayanacak olsaydın, şöhreti bir geçim vasıtası saysaydın, hepsi giderdi; elinde bir hiç kalırdı. Çünkü Hak Teâlâ fani şeylere kıymet vermedi. Sen de O'nun kulusun, onları önemli görmen doğru olmaz; görürsen elindekini alır, eli boşlardan olursun.


Dünyanın gani gönüllü kimseleri, Hak Teâlâ'nın azabından korkarak kötü işlere dalmayan kimselerdir. Bu hâle ermek isteyen, her şeyi kalbinden atsın. Kalbini O'nun kapısına bağlasın. Fani kimselerin kapısına koşmaktan utansın. Gözlerini Hak'tan gayri kimselerin malına baktırmasın. Burada anlattığım göz kalp gözüdür. Kalıbın gözü tabiata bakar. Dikkat et, kalp gözün kalıp gözünle bir olmasın.


Elinde bulunan maddî ve fani varlığa nasıl dayanırsın? O, nasıl yaparsan yap elinden çıkıp gidecek. Gidici şeye dayanıp Hakk'a güvenmeyi bırakmak caiz olur mu? Hak varlığına güven. O'nun varlığı bitmez, tükenmez. Seni bu hâle sürükleyen bilgisiz hâlindir. Cahilliği bırak. Hak varlığına güvenmek en büyük zenginliktir.


Ey takva hâlini bırakan, keramet dünyada ve âhirette senden ırak oldu. Ey sebeplere ve fani varlıklara güvenen, kuvvetin gitti. Hak'la aziz olmak sana dünya ve âhirette uzak oldu. Ey ne zaman olsa elinden gidecek fani menfaate aldanan, Hak zenginliğini kaybettin. Bu hâlinle O'na karışamazsın. Dolayısıyla âhirette de bulamazsın. 

Ey evlat! Her hayrın esası olan bir şey var: Sabır. Bunu birçok yerde söyledik. Yine sırası geldikçe söyleyeceğiz. Allah'a güvenen, itimat eden ve O'na bağlı olan, sabırlı olmalıdır. Sabra niyet ettin mi, yalnız Hakk'ı dile. Bunun mükâfatı sana O olur. Sabrı Hak Teâlâ için yaparsan, kalbine sevgisini koyar, dünya ve âhiret yakınlığını verir. Sabrın asıl mânası Hakk'ın kaza ve kaderine boyun eğmektir. O'nun hükmüne boyun eğmek gerekir. Çünkü olacak işler geçmişte yazılmıştır. Bu arada sana sabırla dayanmak düşer. O'nun hükmünü tağyire, hiçbir kimse güçlü değildir. Bu hâlde sana da sabırdan başka ne düşer ki? Bu hâl iman sahibine göre müsellemdir. Bu sebeple hakkında verilen hükme boyun eğmekten başka çare yoktur. İman sahibi ihtiyarı (iradesi) ile sabırlı olur. Sabır ilk devirlerde zorla yapılır. İman kemale erince de severek yapılır.


Sabırlı olmayan, iman iddiasında bulunamaz. İmanın zayıf, çünkü sabrın yok. Boş yere iddiaya kapılma. Marifet sahibi de olman kabil değildir. Çünkü Hakk'ın fiillerine rızan yok. Bunlar büyüklerin işidir. Mücerret iddia ile olmaz.


Konuşma. Sana söz hakkı yok. Kapıyı görmekten laf etme. Kapıya var. Eşiğine başını koy. Kader ayağı seni çiğner ve başını alır; buna da sabırlı ol. Zarar ve fayda ayakları da üzerinden geçer; buna da dayan. Bunlar kalp varlığında mevcut pasları siler. Dış varlığın olduğu gibi kalır; ezilecek diye üzülme. Güzelliğinin bozulması aklına gelmesin. Her şey kendiliğinden olur, hem de yerinde. Cesedin gitmiş gibi bir ruhanî âleme dalarsın. Bu işler sükûn ister. Huzur ister. Maddî şeylerin kalpten çıkmasını ister. Bu hâllerin gerçekleşmesi için kalbe sahip olmak lazımdır. İç ve mâna âlemini, sırrını ve kalbini fani varlıklara bağlama. Mademki artık iman sahibi olmak istiyorsun, bu söylediklerimi yap. Ah ne kadar çok ilâç tarif ediyorum; fakat hiçbirini kullanmıyorsun. Benim günahım ne? Arz ve tul yönünden meseleyi açıyorum; şerh ediyorum. Fakat yine anlamıyorsun. Size öyle öğütler veriyorum ki, hayret, hiçbir öğüdü tutmuyorsunuz.


Kalbiniz ne kadar kararmış. Yaratan'a karşı olan bu cehalet ne? Eğer ona iman edip irfan sahibi olsaydınız, ölümü ve sonrasını düşünmek zahmetine katlansaydınız, bu hâle düşmezdiniz. Yaratan'ın karşısına nasıl olsa bir gün çıkacağınız aklınıza gelseydi, bu durum sizden uzak olurdu.


Her gün şahlarınızdan biri yolcu olmakta; buna şahitsiniz. Bu hâl size öğüt vermiyor mu? Babanızın ölümü de mi göz önünüze dikilmiyor? Her gün size dualar okuyan ve ardınızdan gözyaşları akıtan ananızın ölümü de mi sizi uyandırmıyor? Her an beraber yaşadığınız çocuklarınız ve hanımınızın ölümü de mi size ders vermiyor?


Bunlardan öğüt alınız. Ve nefsinizi biraz terbiyeye çalışınız.


Kalbinizi yoracak kadar dünyaya bağlanmayınız. Orada daimî kalan olmadı; devamlı kalmaya heveslenmeyiniz.


Kalbinizi temizleyebilirsiniz. Onu kötü hâlinden çekip almak sizin elinizde. Halkı kalbinize sokmayabilirsiniz. Siz hâlinizi iyiye çevirmek isterseniz, Hak Teâlâ da size yardım eder. Hak Teâlâ şöyle buyurur: “Allah Teâlâ hiçbir kavmin halini değiştirmez. Ta, onlar kendilerinde bir değişiklik yapıncaya kadar.” (er-Ra’d, 13/11)


Söylediğiniz hiçbir işi yapmadınız. Birçok işler yaptınız; fakat ihlâs sahibi olmadınız. Akıllı olunuz. Hak Teâlâ'nın azameti önünde edepli durunuz. Hâlinizi kuvvetlendiriniz. Hakikat âlemine eriniz. Hak Teâlâ'ya dönünüz. Ve tefekkür sahibi olunuz. Bugün içinde bulunduğunuz hâl öbür âlemde sizi kurtaramaz.


Siz nefislerinize karşı cimri davranmaktasınız. Eğer öyle olmasaydı, ona yarayan şeyi temine çalışırdınız; âhirette onu kurtarmaya yarayacak şeyleri şimdiden verirdiniz. Hâlbuki siz, daima geçici şeylerle meşgul oldunuz. Bu yüzden devamlı kalacak şeyler elinizden çıktı.


Mal toplamayı, kendinize ve çocuklarınıza sahip olmayı kalbinizden atınız. Yakında onlarla aranıza açıklık girecek.


Dünyalık olan geçici şeyleri bir yana at. Halka azizlik satma. Halka büyüklük satmak neye yarar? Büyüklük satanları halk pek sevmez. Sonra, bir afete düşersen tutup kaldıran olmaz. 

Kalbin şirkle pislendi. İlâhî kudret hakkında şüpheler besliyorsun. Ve onu itham ediyorsun. O'nun kudretine taarruz etmek sana yakışmaz; yapma. Bu, hâlinde görülüyor; olmaz! Hakk'a karşı tutumun değişirse sâlih kulların kalbi sana karşı öfke ile dolar, köpürür.


Büyüklerden biri, zamanın hâline göre, çarşıya çıkmazdı. Çıkmaya mecbur olduğu zaman gözlerini bir örtü ile kapatırdı. Yavrusunun elinden tutar, çarşıya çıkardı. Sebebi sorulunca şöyle anlatırdı: “Allah'a isyan bayrağı çeken ve onun iyiliğini inkâra kalkan kimseleri görmek istemiyorum.”


O zât bir gün yine çıktı. Gözlerini açmıştı. Korktuğu şeyleri gördü, düştü bayıldı. Çünkü yapılan işler küfür ehlinin yapacağı işlerdi. “Allah'a nasıl kulluk edilmez? O'na nasıl şirk edilir? Kullara nasıl köle olunur?” diyerek üzülürdü.


Siz her gün O'nun nimetini yemektesiniz. Ama inkâr hâliniz gene üzerinizde... Siz bunu anlamıyorsunuz. Her gün küffarla sofralar kurarsınız. Onlarla oturur eğlenirsiniz. Çünkü kalbinizde iman nuru kalmadı. Hak için bir gayrete sahip değilsiniz.


Tevbe ediniz. Hatalarınızın bağışlanmasını talep ediniz. Hak Teâlâ'dan utanınız. Utanç elbisesini giyiniz. O'nun huzurunda tertemiz kalbinizle durunuz. Dünyanın haram ve şüpheli şeylerini terk ediniz. Daha sonra lüzumu olmayan mubah şeyleri de bir yana atınız. Ömrü boşa gideren kötü arzulara kapılmayınız. Boş yere yemek ve yersiz, aşırı duygular peşinde koşmak, insanı Hakk'ı anmaktan alıkoyar.


Peygamber (s.a.v) Efendimiz şöyle buyurur: “Dünya iman sahibi için zindan sayılır.”


Zindanda yatan adam hiç ferahlık duyar mı? Yüzünden sevinçli olsa bile kalbi sızlar. Dışından sevinçli gibi durur. Ama içi afet ve bela ile parçalanır. Belki yabancıların yanında gizler, ama halvete çekildiği zaman sızlanır. Dışında elbise vardır; onun altı keder yarası ile doludur. Tebessüm gömleği ile iç âlemini perdeler. İşte bu yüzden Hak Teâlâ meleklere bu kulu över. Nur parmakları o kula uzanır ve kutsî bir ses meleklere şöyle hitap eder: “İşte benim asıl kulum budur.”


Bu bahadır kişi, dinin kahramanı olur. İlâhî varlık onu sever ve över.


Büyük insanlar Hakk'a sabra alışıktır. O'nun hükmü icabı gelen afet acılarını seve seve tadarlar. Bunu yapmakla sevilmek dilerler. Zaten, “Allah Teâlâ sabırlı kulları sever.” (Âl-i İmrân, 3/146) âyet-i celilesi bu mânaya gelir.


Sen bir darlığa düşersen sevildiğin içindir. Her ne zaman ki, emri tutar, yasaktan kaçarsın, o zaman sevgin artar hem sever hem de sevilirsin. Başına gelecek bazı darlıklara sabırla karşı çıkarsın. Hakk'a karşı yakınlık nurun çoğalır.


Bazı büyükler şöyle konuşurlardı: “Allah kuluna azap etmez; yalnız imtihan kabilinden bazı afetler gönderir ve onun sabrını dener.”


Peygamber (s.a.v) Efendimiz bazı hadîs-i şeriflerinin sonuna şu cümleyi eklerdi: “Sanki dünya hiç yok ve sanki âhiret de sonsuz...”


Ey dünyayı seven ve ona talip olan, yaklaş bana... Dünyanın kötü yönlerini görmüyorsun. Yanıma gel, sana onun ayıplarını anlatayım. Hak yolunu sana göstermek ve seni yalnız, Hakk'ın vechini dileyenlerin safına katmak istiyorum. Sizler heves peşindesiniz. Ciddî meseleleri ele aldığınız yok.


Sözlerimi iyi dinleyiniz. Onunla amel ediniz ve ihlâs sahibi olunuz. Dediklerimi yapar ve o hâlde ölürseniz, mânevi makamların yükseğine erersiniz. Oraya gittiğiniz zamanbakar, sözlerimin aslını orada bulursunuz. Oradan bana selâm verir, yanınıza çağırırsınız. Çünkü sözlerimin doğruluğunu anlamış olursunuz.


*


Ey cemaat! Bana karşı ithamlı konuşma yapmayınız. Kalbinizi benim için kötü etmeyiniz. Ben ne oyuncakçı ne de dünya talibiyim. Ancak, Hakk'ı söyler ve onu gösteririm.


Ömrümü iyi kimselere hizmetle geçirdim. Onlar hakkında daima iyi düşündüm. Umduğum bir fayda varsa, o da bundan olacaktır. Sizden bir şey beklemiyorum. Yaptığım nasihate bir karşılık istemiyorum. Sözümün ücreti amel etmektir. Sözlerimi tutar, amel yoluna koyulursanız, bana en büyük ücreti ödemiş olursunuz.


Bu sözler açık söylenmemeli, halvet yerlerde anlatılmalı. Halvette yapılan amel ihlâsla olur. Nifak, gizli işlere diş geçiremez. Hilekârlık ve sebeplerin bittiği yerde nifak da tükenir. O dem iman görülür ve ikan hâsıl olur. Orada nefis ve boş şeyle ömür tüketmeye yer kalmaz. İman sahibi günlerini daima ibadetle geçirmek ister. Ayrıca iman kardeşlerine yardım etmekten geri durmaz.


Bugün tesiri altında kaldığınız boş temenni ve hevesleri bir yana atınız. Allah'ı anmakla meşgul olunuz. Ağzınızdan çıkacak her söz, yararınıza olsun. Size zarar getirecek sözleri bırakınız.


Herhangi bir sözü konuşacağın zaman, düşün, düşün... Niçin konuşuyorsun; o sözden ne gaye güdüyorsun ve niyetin nasıl? Bunları düşün, sonra konuş. Bu durumu işaret için bazı büyükler şöyle der: “Cahilin dili, kalbinin önündedir. Âlim ve akıl sahibinin dili, kalbinin arkasında saklıdır.”


Bırak, pek konuşma, ilâhî kudret senin konuşma zamanlarını yazmıştır; ona bak. Konuşman gerekse konuş. O kuvvet dilerse seni konuşturur. Hakkında olacak bir iş varsa, sebepler önüne çıkar. Çorap söküğü gibi işlerin durmadan açılır.


Hak'la sohbet ehli olmaya bak. O'nunla sohbet, tam manasıyla sessizliktir. O öyle bir sessiz âlemdir ki, her söz orada açılır. İç âlem bununla donatılınca konuşma başlar. Allah dilerse, konuşursun. Dilemezse eski hâlin devam eder. Âhiret âlemine geçinceye kadar konuşmayanlar vardır. Bilinmez, belki sen de onlardan biri olursun.


Bu hâl en çok irfan âlemi derinliğine erenlerde bulunur. Peygamber (s.a.v) Efendimiz bu hâle işaret ederek şöyle buyurur: “Hakk'ın kudretine marifetle eren kimsenin dili tutulur.”


Dil tutulması, sadece ahras (dilsiz) olmak mânasına gelmez. Sonra, yalnız zahirdeki dil demek de değildir. Asıl mânası, Hakk'a itiraz etmenin yersizliğini anlayıp susmaktır. Hiçbir hususta irfan sahibi, Hakk'a itiraz etmez. Bütün hâlinde O’nun emirlerine uydu- ğunu ilân eder.


İrfan sahibi, ilâhî kudrete teslim olur. Kalp gözünü Hak'tan gayri şeylere yumar. İç âlemine bir yabancı sızsa onu hemen dışarı atar. Şan ve şöhret budalası olmaz. Malının fazlasını ihtiyaç sahiplerine dağıtır. “Hak benimle olduktan sonra neyleyeyim dünyayı; neyleyeyim ukbayı?” der.


Şöhret için asılan resmini ve taşlara kazılan ismini siler. İlâhî bir emir olursa meydana çıkar. O kudrete ererse yokluk âleminden varlık âlemine geçer. Bir başka yaratılışla dirilir. Yokluk eli onu yok eder. Varlık eli de dilerse diriltir. Bu diriliği bul Bu durumu benliğinde sezen zâtlar, Hakk'a davetçi olurlar. Halkı bulundukları fakirlik hâlinden zenginliğe çağırırlar. Asıl zenginlik Hak'la olmakta ve O'na manevî bağla kul ve köle kesilmektedir. Asıl fakirlik ise, Allah'ı bırakıp aciz ve fâni kullara koşmaktır. Zenginlik, Hak yakınlığı için, kalbi nefisle cenge çıkarmak ve zafer kazanmakla olur; fakirlik ise, bu duygunun sönüşüyle başlar.


Anlattığımız zenginliği dileyen, dünyayı, âhireti ve cümle fâni şeyleri kalbinden atsın. Kalbine giden maddî şeyleri parça, parça çıkarmaya gayret etsin.


Bugün elinizde az mevcut olan şeye kapılmayınız. Bu elinizde dursun, yolculuğunuzda lazım olursa kullanırsınız. Bu maddî olan az şeyler, kalbe konmak için verilmedi. Hak yolda yürümenize yardımcı olsun diye verildi.


Siz bu maddî sofranın misafirisiniz. Misafir, ancak doyuncaya kadar yer. Doyduktan sonra ceplerini doldurması ayıp sayılır.


Allah'ın yaratmış olduğu şeylerin hepsi zâtına götürür. Onları delil sayarak yola devam ediniz. Nimeti yerken sahibini düşünmek yerinde olur. Bir şeyin bilgisini elde edince yapmak ve hakikatine ermek gerek.


Hak Teâlâ'nın size öğrettikleri ile amel ederseniz hidayet yolunu bulursunuz.


Allah'ım, kalbimizi varlığına ilet.


“Dünyada bize iyilik ver. Âhirette iyilik ver. Ve ateş azabından koru.” (el-Bakara, 2/201) Âmin! 

 




$50

Product Title

Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button. Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button

$50

Product Title

Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button. Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button.

$50

Product Title

Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button. Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button.

Recommended Products For This Post
 
 
bottom of page