top of page

Zaman ve Ruh: Ruhun Zamanın Derinliklerinde Kaybolan Yolu

Güncelleme tarihi: 24 Haz

ree

“Vakit senin dışında değildir. Vakit, senin ruhunla yaratılır.”

İbn Arabi

Bazı sabahlar uyanırsın, sanki bir şey eksiktir…

Her şey yerindedir ama sen yerinde değilsindir.

Aynaya bakarsın… sen oradasındır ama bir şeyin eksiktir.

Belki gözlerinde değil ama ruhunda bir yırtık vardır.

İşte o yırtık, zamana açılmış bir yaradır.

Ve sen, o yara boyunca kendinden dışarı sızarsın.

Ey ruhunu arayan dinleyici…

Bugün seninle birlikte sadece zamanı değil, zamanın içinde kaybolmuş olanı, yani ruhu arayacağız.

Zaman bir akış değildir sadece.

Zaman bir mekân da değildir.

Zaman, ruhun içine düştüğü bir yolculuktur.

Ve bu yolculukta, yön kaybolabilir.

Ruh, zamanın içinde sürüklenebilir.

Bazen geçmişe takılır, bazen geleceğe gömülür.

Bazen bir an’a sıkışır.

Bazen hiçbir an’da var olamaz.

İbn Arabi der ki:

“Zaman, Hakk’ın nefesidir.

Ruh, o nefesten yaratılmıştır.”

Zaman ve ruh, aynı kaynaktan doğmuştur.

Ama biri görünür, biri görünmez.

Biri akar, biri durur.

Biri sayılır, biri hissedilir.

Ve işte bu yüzden, ruhun zamanla ilişkisi yalnızca felsefî değil, varoluşsaldır.

Ruh zamanla kaybolur…

Ve ruh yalnızca zamanın ötesinde bulunabilir.

Bugün bu bölümde birlikte şunları arayacağız:

Ruh neden zamanın içinde kaybolur?

Geçmişin yükü, geleceğin korkusu ruhu nasıl parçalar?




Rüya âlemi, zamanın kırıldığı yer midir yoksa ruhun asıl vatanı mı?

Ruhun zamansızlığı mümkün müdür?

Ve nihayet: Ruh, zamanın efendisi olabilir mi?

Bu sorular, sadece bir düşünce egzersizi değildir. Bu sorular bir yolculuktur. Çünkü bu ses sana dışardan değil, senin içindeki bir vakitten sesleniyor.


Ve belki de sen, uzun zamandır zamanın içinde kaybettiğin o özü yeniden hatırlamak üzeresin.

Hazırsan...Sana bir şey söyleyeceğim: Sen zaman değilsin. Sen, zamanın bile içinde kaybolduğu bir ruhsun.

Ve şimdi o ruhu bulma zamanı.

Zamanın İçinde Ruhun Sürgünü

Bir şey kayboldu…

Ve sen onun peşinden gitmeyi yıllar önce bıraktın.

Çünkü zaman seni ikna etti:“ Her şey geçer.” “Unutursun. ”“Alışırsın.”


Ama ruh…Alışmaz. Ruh, yalnızca geri döner.

İbn Arabi’ye göre ruh, ezelî bir hatıradır. O hatıra, Allah’ın “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” sorusuna verilen cevaptır:

“Kâlû Belâ”(Evet, Sen bizim Rabbimizsin.)

İşte o cevabı veren ruhtur.

Ama dünya…

Ruhun unuttuğu yerdir.

Ve bu unutuluş, bir anda olmaz.

Bu, zamanla olur.

Zaman, ruha önce oyun oynar: Geçmiş diye bir yük bırakır sırtına.

Sonra gelecek diye bir kaygı çizer alnına.

Ve ruh, kendi ortasından ikiye bölünür: Bir tarafı hatırlamak ister, bir tarafı kaçmak.

Zamanın içinde ruh sürgündedir.

Çünkü dünya zamanı keser, böler, dağıtır.

Gün – gece.Dün – yarın.Saat – dakika.

Tarihler, randevular, ertelemeler, pişmanlıklar…

Ve sen bütün bu bölünmüşlüklerin arasındabir bütünlük ararsın.

Ama ruh, sayılarla değil, sükûtla yaşar.

Ve modern insan bu sükûtu kaybetmiştir.

İbn Arabi, ruhun bu sürgününü şöyle açıklar:

“Zaman parçalanınca, ruh da bölünür.

Oysa ruh tektir.

Ve tek olan yalnızca Hak’la buluşarak onarılır.”

Bu bölünmüşlük sadece metafizik değil.

Psikolojiktir. Düşünsene...Geçmişte yaptığın bir hatayı yıllar boyunca taşıyorsun. O hata, artık seninle konuşmuyor. Ama sen hâlâ onunla konuşuyorsun.

İşte o konuşma, ruhun zamanla olan kopuk ilişkisinin ifadesidir.

Senin ruhun hâlâ geçmişteki bir zaman parçasında mahsur kalmış olabilir.

Bir travma.

Bir terk ediliş.

Bir kayıp.

Ve sen her ne kadar bu âna ait olduğunu sansan da, aslında ruhunun bir kısmı zamanın içinde bir köşeye sinmiş, seni bekliyor.

Zamanın sürgünü, sadece geçmişle olmaz.

Gelecek de ruha zincir vurur.

Henüz gelmemiş bir şeyin, bugünkü ruh hâlini bu kadar etkileyebilmesi başlı başına bir zaman tuzağıdır.

“Ne olacağım? ”“Ne olacak?”“ Ya başaramazsam? ”“Ya yetişemezsem?”

Bu sorular, ruhun önüne duvarlar örer.

Ve o duvarların arasında sıkışan, ne geçmişe dönebilir, ne geleceğe ulaşabilir.

Ve bu hâl, modern çağın hastalığıdır: Ruh, zamanın gürültüsünde boğulur.

Oysa zaman bir akış değildir. Zaman, bir tecellî ritmidir.

Ve bu ritmi ancak kalbi uyanık olanlar duyabilir.

İbn Arabi der ki:

“Kalp, zamanı ruhla duyar. Akıl onu sayar, ama ruh onu yaşar.”

Ruh zamanı yaşar…

Ama yaşamak için, önce gürültünün susması gerekir.

Bu yüzden sufiler susar.

Bu yüzden zikir, kelimeleri sadeleştirir. “Allah” dersin.

Ve zaman biter.

Çünkü ruh, o sesin içinde vatanını hatırlar.

Zaman, seni ruhundan kopardığında, önce gözlerin yorulur. Sonra sesin yorgunlaşır.

Ve sonra kalbin...

Sessizliğe susar.

İşte o sessizlik anı, Ruhun zamanla yeniden buluşmak istediği andır.

Ama bu buluşma, takvimde olmaz.

Saatte olmaz.

Telefon ekranında hiç olmaz.

Bu buluşma ancak bir zamanın içinde kaybolarak yaşanabilir.

Kendini unutursun.

Sesi unutursun.

Kendine dair her şeyi geride bırakırsın.

Ve işte o anda…

Bir nefes gibi gelen bir sadelikte…

Ruh, geri döner.

Ve sana sadece şunu fısıldar:

“Ben hiç gitmemiştim. Sen beni unuttun. Ama şimdi… hatırladın.”

Zamanın içinde ruhun sürgünü bitmez.

Ama hatırlarsan…

Zincirler gevşer.

Ve adımlar yeniden başlar.

Bu bölümde birlikte sadece geçmişin değil, sürgün edilen ruhun izlerini sürdük.

Ama henüz yolun başındayız.

Çünkü şimdi sormalıyız: Zaman ruhu neyle imtihan eder?

Nefs bu imtihanın neresindedir?

Ve rüyalar...

O sonsuz zaman geçitleri...

Bize ruhun hakikatini nasıl anlatır?

İşte bir sonraki durakta, Ruhun zamanla olan bu kadim imtihanına birlikte bakacağız.

Ruhun Zamanla İmtihanı

Zaman, sadece akan bir şey değildir.

Zaman, aynı zamanda sınayan bir şeydir.

Ve bu sınavın en zor kısmı, ruhun kendini unutmasıdır.

İbn Arabi’ye göre ruh, vakit ile imtihan olur.

Çünkü vakit, Hakk’ın tecellî ritmidir.

Ve her tecellî bir isme bağlıdır.

Bir anda Rahmân ismi hâkimdir: ruh sükûna kavuşur.

Bir anda Kahhâr tecellî eder: ruh sarsılır.

Bir anda Vedûd parlar: ruh sevinir.

Bir anda Celîl zuhûr eder: ruh titrer.

Zaman, bu tecellîlerin adı gibidir.

Ve ruh, o tecellîlere göre şekillenir.

Ama farkındaysan…

Zaman, burada hâlâ dışarıda değildir.

Zaman, ruhun içindedir.

Tasavvufun kadim yolculuğunda nefs mertebeleri aslında zamanla olan ilişkinin haritasıdır.

Çünkü her nefs mertebesi, zamanla kurduğu bağa göre farklı bir ruh hâli taşır:

  • Nefs-i Emmâre:

    Geçmişe takılıdır. Kin, öfke, pişmanlık onun içindedir.

    Zamanın onu yuttuğunu sanır.

    Bu yüzden an’ı yaşayamaz.

  • Nefs-i Levvâme:

    Geçmişle hesaplaşır. Vicdan uyanır ama denge henüz kurulmaz.

    Zaman onun için bir iç sorgudur.

  • Nefs-i Mülhime:

    Geleceğin sesi duyulur. Sezgiler uyanır.

    Zaman, potansiyelin aynası olur.

  • Nefs-i Mutmainne:

    Şimdi ile barış başlar.

    Zaman, artık düşman değildir.

    O, Hakk’ın bir emaneti olarak yaşanır.

  • Nefs-i Râdiye ve Mardiyye:

    Ruh, zamanla razı olmayı öğrenir.

    Artık beklenti yoktur.

    Olan, olduğu gibi kabuldedir.

Nefs-i Sâfiye:

Zaman artık yok gibidir.

  • Ruh, zamanın kendisi değil, zamansızlığın habercisidir.


İşte bu mertebeler, ruh ile zaman arasındaki imtihanın hikâyesidir.

Ama bu imtihan sadece nefs ile sınırlı değildir.

Zaman, rüya ile de sınar.

Çünkü rüya, zamanın kırıldığı yerdir.

Orada saat işlemez.

Ama hakikat işler.

İbn Arabi, rüyayı “Hakk’ın zamansız tecellîsi” olarak tanımlar.

Rüyada ruh, zamanla değil, hakikatle buluşur.

Bu yüzden bir rüya yıllar sonra gerçekleşebilir.

Ya da bir rüya, geçmişte olan bir şeyi sana şimdi anlatabilir.

Çünkü rüyada zaman katı değildir.

Rüyada zaman yansır.

Ve ruh, o yansımanın içinde kendi kaybolmuş parçalarını bulur.

Peki zaman neden ruhu sınar?

Çünkü zaman, senin Allah ile olan mesafeni gösterir.

Zamana ne kadar bağlandıysan, Hakk’tan o kadar uzaklaşmışsındır.

Ama zamanla yüzleşip onu dönüştürebildiysen, Hakk’a o kadar yaklaşmışsındır.

Bu yüzden zikir, zamanın içindeki hakikati ortaya çıkarmak içindir.

Her “Allah” deyişi, zamanı değil, zamansızlığı hatırlatır. Ve o hatırlayış…ruh için bir kurtuluştur.

Zamanın ruhla olan ilişkisi iki türlüdür:

  1. Zaman ruhu parçalarsa:

    Kişi geçmişin suçluluğu ve geleceğin korkusu içinde erir.

    Kimliğini kaybeder.

    Varoluşu bulanıklaşır.

  2. Ruh zamanı kuşatırsa:

    Kişi şimdiye yerleşir.

    Allah’ın her an yeni bir yaratışta olduğunu fark eder.

    Ve o farkındalık, ruhu zamanın efendisi yapar.

İbn Arabi şöyle der:

“Ruh, Hakk’ın aynasıdır. Zaman, o aynadaki yansımadır. Fakat kişi aynayı temizlemezse, zaman da bulanık görünür.”

Şimdi kendine sor: Sen zamanla savaşıyor musun?

Yoksa onunla barıştın mı?

Her sabahı şikâyetle mi karşılıyorsun?

Yoksa her sabahı bir yeni tecellî olarak mı görüyorsun?

Zaman seni yorduysa, Bilin ki ruhun zamana direniyordur.

Ama ruh, zamana direnmek için yaratılmadı.

Ruh, zamansızlığı sevmek için yaratıldı.

O yüzden şimdi, zamanla savaşmayı bırak.

Ve onun içinde saklı olan rahmeti duy.

Çünkü zaman seni sınamak için değil, kurtarmak için geldi.

Ve sen bu imtihanda, her sabah yeniden doğuyorsun.

Ruhun Zamanı Aşması

Her şey zamanla kayıtlıyken…

Bir şey var ki zamana sığmaz.

Ne başı vardır ne sonu.

Ne dünü vardır ne yarını.

Sadece vardır.

İşte o şey, ruhtur.

İbn Arabi’ye göre ruh, ezelîdir.

Çünkü Allah, ruhu zamanı yaratmadan önce yaratmıştır.

“Ruh, Allah ile ezeldeydi.

Ve ezel, zamanın değil, varlığın başlangıcıdır.”

Bu yüzden ruh, zamanın çocuğu değildir.

Aksine zaman, ruhun tecellîleriyle açığa çıkar.

Senin ruhun, yaşadığın andan önce de vardı.

Ve bedenin toprağa dönse de, ruhun hâlâ var olmaya devam edecek.

Çünkü ruh, “OL” emrinin bir yankısıdır. Ve o yankı, zamana mahkûm değildir.

Beden yaşlanır…

Ruh bekler.

Zaman eskir…

Ruh, tazelenir.

Ama ruhun bu ezelî tarafı, sadece bir bilgi değil, aynı zamanda bir dönüş çağrısıdır.

Ruh sana şunu fısıldar:

“Ben zamandan önce vardım…

Sen beni zamana hapsettin.

Ama ben bekliyorum…

Senin geri dönmeni.”

Peki nasıl döneriz?

Bunun cevabı zamanın içinden geçerek zamansızlığa ulaşmakta yatar.

Yani zamanı inkâr ederek değil, zamanın içindeki anlamı çözerek.

Zamanı bir çile olarak değil, bir şahitlik olarak yaşamak…

İbn Arabi şöyle der:

“Zaman, Hakk’ın ayetlerindendir. Kim zamanı tanırsa, Rabbi’ni tanır.”

O hâlde zaman bir düşman değil. Zaman, Allah’ın tecellîlerinin görünür olduğu bir aynadır.

Ve o aynada sadece bakmak değil, görmek gerekir.

Bazen bir zikir, seni zamansızlığa götürür.

Sadece bir “Allah” deyişinde geçmiş biter, gelecek yok olur, ve sen sadece olursun.

İşte o “olma” hâli, ruhun kendi öz vatanına döndüğü andır.

Ve o an,tüm zamanlardan daha gerçektir.

Zamanla ruh arasında kurulan bu bağın en büyük yanılsaması, ruhun da zamanla yaşlandığına inanmak olur.

Oysa ruh yaşlanmaz. Ruh, açılır.

Her tecellîyle, her sınavla, her duayla…

Bir gül gibi katman katman derinleşir.

Bu yüzden, “ruhum yaşlandı” deme.

Belki zaman yordu.

Ama ruh, yorulmak için yaratılmadı.

Ruh, anlamak için yaratıldı.

Ruhun zamanı aşması,bir mucize değil…

Bir hatırlayıştır.

Hatırladığında, ruhun ebedî olduğunu anladığında, sadece bir beden olmadığını kabul ettiğinde sen artık zamanın tutsağı değilsin.

Sen artık sonsuzluğun misafirisin.

Ve bil ki: Kalbin, sadece organ değildir.

Kalp, ruhun zamanı aşmak için kullandığı bir mihrabdır.

Kalp Allah’ı zikrettiğinde vakit yok olur, mekân silinir, ve sadece O kalır.

İşte o kalış…

Zamansızlıktır.

Ve orada ruh ,kendine gelir.

Senin zamanın olabilir.

Ama Allah’ın vakti yoktur.

Çünkü O’nun için her şeyşimdidir.

Ve ruh, en derininde bu “şimdi”yi bilir.

Bu yüzden geçmişi affetmek ister.

Geleceği bırakmak ister. Çünkü ruh, O’nun bakışında olmak ister.

Ve o bakış zamana sığmaz.

Kelimeye sığmaz.

Sadece“hissedilir.”

Şimdi sessizce içinden tekrar et:

“Ben zamana ait değilim.

Ben, ezelde sana verdiğim söze aitim.”

“Ben, Sen’e aitim.”

“Ve bu aitlik…Zamansız bir hakikattir.”

Ruhsal Yolculukta Zaman Tuzakları

Zaman yalnızca akan bir nehir değildir…

Aynı zamanda içine düşülen bir tuzaktır.

Ruh, her ne kadar sonsuzluğun hatırasını taşısa da dünya hayatının ritmiyle karşılaştığında zamanın ağına yakalanabilir.

Bu ağın ipleri, çok tanıdıktır: melâl, nostalji, endişe, acelecilik, boşluk…

Ve bu duyguların her biri ruhun zamanla imtihanında kaybettiği anların izidir.

İbn Arabi’ye göre ruhun doğası sükûn üzeredir.

Ama zaman, sükûnu parçalayarak işler.

Bu parçalanma, zihni çoğaltır, kalbi dağıtır.

“Zamanla çoğalan, Hakk’ı unutur.

Hakk ile olan, zamanı birleştirir.” Fütûhâtü’l-Mekkiyye

Bu şu demektir: Geçmişle oyalanan ve geleceği kurcalayan kişi, şimdiyle bağını kaybeder.

Ve şimdi gitmişse, ruhun sesi kesilmiş demektir.

Birinci tuzak: melâl.

Zamanın seni boşlukta tutma hâli…Hiçbir şey yapmamak değil, yaptığın hiçbir şeyde kendini bulamamak.

Bu hâl ruhun değil, zamanın içinde kaybolmuş bir benliğin ürünüdür. Ve melâl, fark edilmezse ruhu adım adım gaflete götürür.

Sûfîler bu hâle “vakitin ıskalanması” der. Yani Allah’ın sana sunduğu an’ı yaşayacakken sen onun yanından geçip gitmişsindir.

İkinci tuzak: nostalji.

Geçmişi bırakmamak. Orada kalmak. Bir zamanın içine kapanmak.

İbn Arabi’ye göre bu hâl, kişinin ruhunun geçmişte bir tecellîye sabitlenmesidir.

Yani bir sevgi, bir acı, bir başarı, bir kayıp...

Seni hâlâ tutuyorsa sen artık “şimdi”de değil, zihninde kurulmuş bir geçmişin mahkûmusundur.

Oysa o geçmiş bile,bir zamanın rahmetiydi.

Ve rahmet geçmez.

Sen geçemediğin için oradasın.

Üçüncü tuzak: gelecek kaygısı.

Henüz olmamış bir şeyin senin ruhunu boğması…

İşte burada zaman, bir korku üretme makinesine dönüşür.

Ve o korku, ruhu baskılar.

Zihin sürekli bir hesap yapar.

Kalp sessizleşir.

Ve insan, henüz olmamış bir gelecekte şimdi’yi kaybeder.

Bu en sinsi tuzaktır.

Çünkü sen her şeyin kontrolünü elinde tuttuğunu sanırsın.

Oysa aslında zaman seni avucuna almıştır.

Dördüncü tuzak: acelecilik.

Zamanın yetmeyeceğine inanmak.

Koşmak.

Yetişmeye çalışmak.

Yetişemeyince tükenmek.

İbn Arabi der ki:

“Zamanın sana yetmemesi, senin zamana yetmemenden ileri gelir.”

Acele ruhu yorar.

Ve yorgun ruh, anlamı göremez.

Sadece koşar.

Ama nereye?

Nihayeti olmayan bir hız, Hakk’tan uzaklaşmaktır.

Beşinci ve en derin tuzak: boşluk hissi.

Zamanın durduğu değil, anlamın çekildiği yer…

Ne geçmiş ilgini çeker, ne gelecek heyecan verir.

Bugünse anlamsızlaşmıştır.

Çünkü senin ruhun artık anlamla değil, alışkanlıkla yaşamaktadır.

İşte bu hâl, ruhun zamanla kurduğu ilişkinin tamamen koptuğu andır.

Ve bu kopuş, ancak zikirle, hatırlayışla, yönelişle iyileşir.

İbn Arabi’ye göre zamanın tuzaklarına düşmeyen kişi ancak kalbinin kıblesini sabitlemiş kişidir.

Zaman değişir…Ama kıble değişmez. Kıble kalpte sabitse sen zamanın içinde değil, zamanın ötesinde yaşarsın.

Öyleyse ruhsal yolculukta şunu hiç unutma:

Zaman seni sürüklememeli.

Sen zamanı şahitliğe dönüştürmelisin.

Bir sabah…

Bir rüya…

Bir dua…

Bir kayıp…

Bir vuslat…

Bunların hepsi birer vakittir.

Ama eğer sen yoksan, vakit de yoktur.

Çünkü vakti anlamlı kılan, ruhun hazır oluşudur.

Ve ruh hazırsa, zaman artık tecellîye dönüşür.

Zamanı Aşan Ruh: İnsan-ı Kâmil

Vakitler gelir, geçer…

Ruhlar doğar, yürür…

Ama bazı ruhlar vardır ki, zamanın içinde kalmaz.

Onlar vakitlerle sınırlı değildir.

Çünkü onlar, vaktin hakikatini taşır.

İbn Arabi bu insana “İnsan-ı Kâmil” der.

Yani: Zamanı değil, anlamı yaşayan, Varlığı değil, hakikati taşıyan insandır bu.

İnsan-ı Kâmil, yalnızca bilgili biri değildir.

O, zamanın her katmanından geçmiş, her tecellîden alın yazısını okumuş bir ruhtur.

O, geçmişin gölgesinde yaşamaz. eleceğin endişesiyle varlık sürmez.

O, sadece şimdi’dedir.

Ama onun şimdi’si bizimkine benzemez.

Çünkü onun şimdi’si, Allah’ın nazar ettiği o an’dır.

Ve o nazarda, tüm zamanlar çözülür.

İbn Arabi der ki:

“İnsan-ı Kâmil, zamanın merkezinde değildir; zaman, onun kalbinin etrafında döner.”

Bu ne demektir?

Bu, sadece metafizik bir üstünlük değil, aynı zamanda ruhun tamlığıdır.

Yani bu kişi, ruhunu geçmişten kurtarmış, geleceğin zincirini kırmış,ve an’da fânî olmuş kişidir.

Bu yüzden onun vakti, sadece saat değildir.

Onun vakti, bir sırdır.

İnsan-ı Kâmil’in ruhu zamanı aşar çünkü: Vakit onun için sayı değil, şahitliktir.

Olan her şey, onun için bir işaret taşır.

Gördüğü her şeyde Hakk’ın izini arar.

Zamanın içine gömülmez, zamanı secdeye çevirir.

Sûfîlerin dediği gibi:

“O her anı namaz gibi yaşar. Çünkü bilir ki her vakit, bir secde vakti olabilir.”

Peki senin içinde o İnsan-ı Kâmil uyanabilir mi?

Cevap: Evet.

Çünkü her ruhun kalbinde o tamlık tohumu vardır.

Ama o tohum, ancak zamanın acısıyla yoğrulunca büyür.

Bir pişmanlık…

Bir sabır…

Bir kayıp…

Bir secde…

Hepsi birer tecellî zeminidir.

Ve o zeminlerde büyüyen ruh,bir gün “an”a öyle bir yerleşir ki,artık zaman ona dokunamaz.

Bu kişi ne zaman yaşar?

İbn Arabi şöyle cevap verir:

“İnsan-ı Kâmil, her zamanda yaşar. Ama zamanı yalnızca Hak ile yaşar.”

Yani sen onu tanımazsın.

Belki pazarda yürüyordur, belki bir kitap okuyordur, belki susuyordur…Ama o suskunlukta, zaman durmuştur.

Çünkü onun kalbi artık zamana hükmetmiyor…

Zaman onunla şekilleniyor.

İnsan-ı Kâmil’in en büyük sırrı şudur: O zamanı yaşamaz…

O zaman olur.

Ve bu hâl, kimseye gösterilmez.

Bu hâl, yalnızca fark edilene görünür.

O yüzden sen böyle birine rastladığında zaman durur gibi olur.

Sana sadece “şimdi” kalır.

Ve o şimdi’de bir sır açılır:

“Sen de zamanın dışına çıkabilirsin.

Çünkü ruhun zaten zamansızlıkla yaratıldı.”

Ve bil ki…

İnsan-ı Kâmil olmak için her şeyi bilmek gerekmez.

Ama her şeyde Allah’ı aramak gerekir.

Bir bakışta, bir çocuğun gülüşünde, bir yağmur damlasında, bir vedada…

Hepsi bir tecellîdir.

Ve o tecellîye tanık olan ruh, zamanı değil, sonsuzluğu yaşamaya başlar.

Zamanı aşan ruh,artık kendine dönmüştür.

O ruh için geçmiş yoktur.

Çünkü geçmiş affedilmiştir.

O ruh için gelecek yoktur.

Çünkü gelecek teslim edilmiştir.

Ve şimdi…

Artık Allah’ın bakışıyla doludur.

Bu bakış, zamanın çözülmesidir.

Ve bu çözülüşte, hakikat görünür.

Son olarak: İnsan-ı Kâmil senin dışındaki biri değildir.

O senin içindeki zamanı çözen ruh halindir.

Ve o hâle her vardığında, sen zamanla değil, zamansızlıkla konuşursun.

Bu konuşma, kelimelerle değil…duayla olur. sessizlikle olur. secdeyle olur.

Ve o secdede, artık zaman diye bir şey kalmaz.

Sadece O kalır.

Dua ve Ruhun An’a Dönüşü

Ve şimdi…

Bunca sözden sonra, bunca hatırlayıştan, bunca geçişten sonra artık bir duraklama zamanı geldi.

Zamanla boğuşan ruh, zamanla hesaplaşan kalp, şimdi sadece susmak istiyor.

Çünkü hakikat, kelimelerin ötesinde başlar.

Ey ruhu zamanın derinliklerinde kaybolmuş olan dinleyici…

Sen bu yayında sadece bir fikir değil, kendini aradın. Kimi zaman geçmişin yükünü omuzladın, kimi zaman geleceğin korkusuna sıkıştın. Ama sonunda vardığın yer: şimdi oldu.

Ve artık biliyorsun: Zaman geçmiyor.

Zaman, sana dönüyor.

Her saniye, bir bakış.

Her dakika, bir fırsat.

Her an, bir tecellî.

Ve sen…

Artık o an’a sahipsin.

İbn Arabi der ki:

“Vakit, Hakk’ın kalbindeki sırdır. Onu ancak hatırlayan bilir.”

Sen hatırladın.

Zamanı değil…

Ruhunu.

O hâlde şimdi, ruhunu taşıyan o kalple bir dua edelim.


Dua

Allah’ım…

Zamanı seninle doldurmadığımız her ânı bize affet.

Geleceğin korkusuyla unuttuğumuz huzuru geri ver.

Geçmişin pişmanlıklarında kaybolan ruhumuzu Sen’in şefkatinle buluştur.

Bize bir ömür değil, Seninle dolu bir an ver.

Öyle bir an ki, tüm zamanlara bedel olsun.

Ruhumuzu vakitle değil, Sen’inle yaşayanlardan eyle.

Her sabahı Sen’in tecellîn olarak görenlerden…

Her geceyi Sen’in nuruna sarılıp uyuyanlardan…

Her kayboluşu Sana yaklaşan bir hatırlayış sayanlardan eyle.

Ey ezelî ve ebedî olan…

Sen ki zamanı yarattın, Sen ki ruhu üfledin…

Bizi zamanı arayan değil, Sen’i bulan kullarından eyle.

Âmin.


Kapanış Sözleri

Bu bir yolculuktu. Başladığımızda zamanın dışındaydık…

Şimdi, zamanın tam kalbine indik.

Ve orada, Seni bekleyen bir ruh bulduk.

Sen o ruhsun. Sen o bekleyensin.

Ve şimdi…

Uyanma vaktin.

Artık zamanın peşinden değil, Zamanı Yaratan’ın ardından yürüyorsun.

Ve O…Seni asla zamansız bırakmaz.


$50

Product Title

Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button. Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button

$50

Product Title

Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button. Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button.

$50

Product Title

Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button. Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button.

Recommended Products For This Post
 
 
bottom of page