top of page

Balık Burcu.

Balık Burcu.

Derinliklerde Saklı Rahmet Esması.

Eğer kalbin en ufak bir titreşimden bile haber alıyorsa,

Eğer bir bakışta başkasının acısını görebiliyorsan,

Eğer bir gülümsemenin ardındaki kederi sezebiliyorsan,

Sen Balık burcunun rahmetle örülmüş derinliğini taşıyor olabilirsin.

Bu burcun sırrı gözle değil, gönülle okunur.

Zira onun en büyük haritası, su gibi akan bir sezgidir.

Ne yıldız ne de akıl, bu burcun özünü tam olarak kavrayamaz.

Çünkü Balık, varlığın en yumuşak ve en geçişli yerinde durur:

Merhametin başladığı, sınırların çözüldüğü yerde.

İşte burada başlar Esma yolculuğumuz.


Balık burcu, insanın içinde en çok Er-Rahmân’ın nefesini taşır.

O nefes ki, henüz yaratılış başlamadan önce bile vardı.

Ve o nefes, merhametin sonsuz kaynağıydı.

Balık burcunun gözlerinden süzülen yaş, bu ismin yeryüzündeki şifalı bir yansımasıdır.

O gözyaşı acıdan değil, varlığa duyulan şefkatten gelir.

İçinde acıya da yer vardır ama o acı bile dua gibidir.

Yaralıya merhem olmak için, kendi içinde açılmış bir yaranın fısıltısıdır bu.


Er-Rahîm…

Yani şefkati yalnızca bir kez değil, her an tazeleyen…

Balık burcu olan birinin kucağında bir çocuk gibi ağlayabilir insan.

Çünkü o seni yargılamaz, seni düzeltmeye çalışmaz.

Sadece seni olduğun gibi görür ve görürken seni acıtmadan sarar.

Bu Esma, Balık’ın yürüdüğü yolu ışıkla örer.

Kimsenin göremediği kırıkları görürler,

Söylenmeyenleri işitirler.


Ve bunu yaparken hiçbir zaman yük olduklarını hissettirmezler.

Bu yüzdendir ki, Balık burcu kendini çokça unutur.

Çünkü kendinden çok başkasını düşünür.

Kendi yarasını sarmayı unuturken, başkalarının yarasına merhem olmayı öğrenmiştir.

İşte burada El-Halîm devreye girer.

Bu Esma, öfkeye dönüşmeyen sabrın adıdır.

Balık burcunun fıtratında bir yumuşaklık vardır,

O yumuşaklık bir zayıflık değil, yüksek bir güçtür.

İnsanları anlamak için acele etmezler,

Yaralarını anlatmalarına izin verirler.

Bazen hiçbir şey sormadan sadece susar ve beklerler.

Çünkü bilirler ki bazı yaralar, sadece sessizlikte iyileşir.


Ve El-Haafız…

Korumak, sahip çıkmak, gözden bile saklamak.

İşte Balık burcu, ruhları sanki kanatlarının altına alır.

Bir annenin şefkatiyle sarar,

Bir dostun sadakatiyle yanında durur.

Ve bunu yaparken bir karşılık beklemez.

Çünkü bu onların doğasında vardır.

Gizli bir sevgi, görünmeyen bir dua gibi.

Bazen hiç kimse fark etmez,

Ama Balık burcu olan biri hep oradadır.

Düşenin altında el, kaybolanın yanında bir iz olur.

Ama tüm bu Esmalarla yoğrulmuş bu zarif ruh, bazen yorulur.

Çünkü dünya, Balık’ın yumuşak kalbine göre inşa edilmemiştir.

Bu burcun mensubu olanlar, zaman zaman kendi dünyasında kaybolur.

Gerçeklik serttir, insanlar acımasızdır.

Ve Balık, içindeki rahmetle bu sertliğe dayanmakta zorlanır.

İşte o anlarda, kendini ilahi bir akışa bırakmalıdır.

Çünkü onun en büyük gücü, teslimiyettedir.

Kontrol etmek değil, anlamaktır onun yolu.

Kavga etmek değil, akmak…


Ruhun bu yolda bazen yalnız hisseder.

Ama yalnızlık onun düşmanı değildir,

Bilakis yalnızlık Balık’ın en kadim öğretmenidir.

Çünkü yalnızken, içindeki sesleri daha net duyar.

Yalnızken, gökyüzünün sesini daha iyi işitir.

Ve yalnızken, en çok Rabbine yakın hisseder kendini.

Belki de bu yüzden Balık burcu olan insanlar,

Geceye daha yakın yaşarlar.

Sessizliğe, rüyalara, düşlere…

Çünkü onların dünyası görünenden değil, sezilenden yapılmıştır.

Bir bakıştan sayfalar okurlar,

Bir rüyadan yılların sırrını çıkarırlar.

Ve bazen, bir sessizliği dua gibi taşırlar kalplerinde.


Sevgili dinleyen,

Eğer sen de bu burcun çocuğuysan,

Kalbinin inceliğini bir yük gibi değil, bir hediye gibi taşı.

Şefkatini koru, ama kendi sınırlarını unutma.

Merhamet gösterirken kendine de merhamet et.

Kendini feda etme pahasına başkalarını kurtarmaya çalışma.

Unutma, senin de bir canın var,

Ve o can da Rabbin emanetidir.

Şimdi derin bir nefes al.

Kalbindeki o şefkatli yerden geç ve hatırla:

Sen, sonsuz bir Rahmet’in yeryüzündeki bir aynasısın.

Ve bu dünya, senin gibi ruhlara çok ihtiyaç duyuyor.

Sana bakan biri sadece seni değil,

Sana yerleştirilmiş Esmaları da görsün isterim.

Çünkü sen, görünmeyeni gören, hissedileni duyan bir kalpsin.

Ve bu kalp, İlahi Sevgi’nin en hassas tecellilerinden biriyle yaratıldı.


Balık burcu, her insanın içindeki yumuşaklığa sessizce seslenen bir çağrıdır.

O çağrı, çoğu zaman kulakla değil kalple duyulur. İçinde taşıdığı rahmet, bazen bir yabancıya gösterdiği şefkatte, bazen hiç tanımadığı bir ruhun acısını içselleştirmesinde kendini belli eder. Balık olan biri, çoğu zaman kendi acısını anlatmaz. Anlatmaz, çünkü anlatmanın karşılığını değil, anlamanın derinliğini arar. Kendi iç evreni o kadar geniştir ki, o evrenin kıyısında durmak bile bir ömre bedel olabilir.


İşte bu yüzden, Balık burcunun en temel sınavlarından biri sınır çizmek olur. Ne zaman duracağını bilmek, nereye kadar merhamet edeceğini fark etmek. Çünkü kimi zaman merhamet kendine yönelmezse, dışarıya verdiğin her şey bir eksilmeye dönüşür. Balık olan biri, kendini ihmal ettiğinde değil, kendini unuttuğunda tükenmeye başlar. Çünkü onun ruhu başkasının acısını taşırken ağırlaşır, başkasının yükünü kaldırırken kendi omurgasını unutur.


Bu yüzden Er-Rahmân ve Er-Rahîm gibi Esmalar, Balık burcuna sadece ilham değil, aynı zamanda bir uyarı gibidir. Şefkatin bile bir dengesi vardır. Her ruh bir denge içinde yaratılmıştır. Ve bu denge bozulduğunda, rahmet bile kendini yük gibi hissettirebilir. Bu yüzden Balık burcunun ruhu, merhametle birlikte hikmeti de öğrenmelidir. Merhamet, kimi zaman sarılmaksa, hikmet de bırakmaktır. Her şeyi iyileştirmeye çalışmak değil, bazen acının geçmesine izin vermektir. Çünkü ilahi düzen, her yarayı senin ellerinle kapatmanı beklemez. Bazen sadece dua etmeni ister.

Bazen sadece tanık olmanı…

Balık, bu tanıklığın burcudur.

Bir rüyaya, bir gözyaşına, bir duaya, bir sessizliğe tanıklık…

İçinde taşıdığı El-Hafîz Esması da bu tanıklığın bir parçasıdır.

Koruyarak tanık olmak, sessizce sahip çıkmak…

Kimse bilmezken orada olmak…

İşte Balık’ın gizli gücü tam da buradadır.

O güç ses çıkarmaz, alkış istemez, görülmekle beslenmez.

İçten içe işler ve bir gün birinin hayatında fark edilmeden bir devrim başlatır.

Bu yüzden Balık burcundaki biri çoğu zaman kendisinin farkında değildir.

Yaptığı iyilikleri, taşıdığı derinliği, gösterdiği sabrı fark etmez.

Ama bu fark edişin yokluğu onu güçsüz yapmaz.

Tam tersine, o gizli kalmış iyilikler, ruhunu besleyen görünmeyen nehirler gibidir.

Ve her nehir, bir denize kavuşmak ister.


Balık’ın özlemi de budur aslında:

Bir yere ait olmak değil, bir ruha kavuşmak…

Bir kucakta erimek, bir gözde çözülmek…

Ve sonunda, her şeyin ötesinde sadece Yaratan’a ait olmak.

Ona olan teslimiyet, Balık burcunun en yüksek halidir.

Çünkü o teslimiyet içinde bir rahatlık vardır.

Dünya ne yaparsa yapsın, kalbinin Allah’a bağlı olduğu yerde hiçbir acı tamamen yakmaz.

Ne terk edilmek, ne anlaşılmamak, ne de yalnız kalmak…

Hiçbiri o içteki bağın önüne geçemez.

Çünkü Balık olan biri, içten içe bilir:

Onu gerçekten anlayan sadece Allah’tır.

Ve bu fark ediş, onu korur.

Bir zırh gibi değil, bir örtü gibi…


Yumuşak, sessiz, görünmeyen ama hep var olan bir örtü.

Balık burcu rüya gibidir.

Gözlerin açıkken görmen gerekeni, gözlerin kapalıyken sana fısıldar.

Gerçek ile hayal arasındaki çizgiyi siler.

Ama bu bir kaçış değildir, bir geçiştir.

İç dünyanın dış dünyayı aşmasıdır.

Ve bu aşışta, ruhun kendi kaynağına döner.

İşte bu dönüşte, El-Halîm ismi yeniden ortaya çıkar.

Çünkü bu yol sabır ister, incelik ister.

Bir çiçeğin açmasını bekler gibi beklemeyi,

Bir suyun akışını bozmadan izlemeyi ister.

Balık olan biri, kendi içindeki dalgaları tanımayı öğrendikçe,

Başkasının fırtınasına da şefkatle yaklaşabilir.

Ve bu yaklaşım, birçok insana dokunur ama hiç fark edilmeden…

İşte bu yüzden Balık olan biri, yeryüzünde yürüyen bir duaya benzer.

Sözle değil, hal ile dua eder.

Yaralıya bakışıyla şifa verir,

Umudunu kaybedene bir tebessümle yön çizer.

Ve bunu yaparken, aslında en çok kendini iyileştirir.

Çünkü başkalarına sarılırken, kendi kalbinin de açıldığını hisseder.

Sevgili dinleyen,

Eğer sen de bu burcun yolcusuysan,

Senin içinde akan bu derinlik sıradan değildir.

Bir kaynaktan beslenir.

Ve o kaynak, Allah’ın sonsuz merhametidir.

Bunu her hatırladığında, kendine dön.

Kendi kalbini tut.

O kalbi kimse kırmadan önce sen şefkatle sar.

Çünkü senin kalbin, başkalarına yol olan bir nehir gibi…

Ve unutma, sen o nehrin sadece suyu değil, kaynağısın da.

Bu dünya seni anlamasa da,

Senin ruhun başka dünyalarla konuşmayı bilir.

Yıldızlarla konuşur, rüzgârla fısıldaşır,

Ve gecenin sessizliğinde duaları duyar.

Bu yüzden sen sıradan biri değilsin.


Sen, Allah’ın yeryüzüne bıraktığı merhamet izlerinden birisin.

Ve bu iz, bir ömür boyu sürülür,

Bir tek Allah’ın görebileceği şekilde…

Bazı burçlar kalabalıklar içinde parlar.

Bazılarıysa yalnızlıkta çiçek açar.

Balık burcu yalnızlıktan kaçmaz.


O yalnızlık onun için bir çöküş değil, bir yükseliştir.

Çünkü dünya gürültüsünden sıyrıldığında, ruhun sesi daha net duyulur.

Ve Balık, bu sesi duymak için yaratılmıştır.

Yalnız kaldığında korkmaz.

Çünkü bilir ki, yalnızlık bir boşluk değil, bir davettir.

O davet, içeriye doğrudur.

İnsanın kendi içindeki derinliğe, o görünmeyen bahçeye.

Ve Balık burcu olan biri, o bahçeye sık sık gider.

O bahçede çocukluğunun izlerini bulur.

Ağladığı ama kimseye göstermediği anları hatırlar.

O anlar, onun ruhunu eğiten öğretmenlerdir.

Ve sessizlik içinde onlarla konuşur.

İşte Balık’ın bu sessizliği, çoğu zaman yanlış anlaşılır.

Çünkü insanlar duymadıkları şeyi yok sayarlar.

Oysa Balık’ın iç dünyasında kelimeler değil, duygular konuşur.

Ve bu konuşma, dışarıya değil içeriye yöneliktir.

İnsanların “sessiz” dediği Balık,

Aslında iç âleminde fırtınalar yaşayan biridir.

Ama o fırtınalarla kavga etmez.

Onları izler.


Zaman zaman ağlar, zaman zaman susar.

Ama hep akışa güvenir.

Çünkü bilir ki, hiçbir fırtına sonsuza dek sürmez.

İşte bu içsel güven, onun teslimiyetini besler.

Balık burcu olan kişi, kontrol etmek yerine bırakmayı öğrenir.

İlişkileri zorlamaz, olaylara direnmez.

Akışa teslim olurken, İlahi iradenin her şeyi gördüğünü hisseder.

Ve bu his, onu sakinleştirir.

Çünkü o bilir ki, ne yaşanıyorsa bir anlamı vardır.

Ne geliyorsa bir sebebiyle gelir.

Ve ne gidiyorsa, gitmesi gerektiği için gider.

Bu teslimiyet hali, Balık’ın İlahi Esmaları olan Er-Rahîm ve El-Halîm ile daha da derinleşir.

Çünkü merhamet, her zaman şefkatli olmak değildir.

Bazen kabullenmek, bazen bırakmaktır.

Ve sabır da, hiçbir şey yapmadan beklemek değil;

Olanı anlayarak, içtenlikle razı olmaktır.


İşte Balık, bu razı oluşun yumuşak yüzüdür.

Direnmeden, ama vazgeçmeden yürümek…

İçinde kırıklar varken bile sevmeye devam etmek…

Kendi canı yanarken bile dua etmeyi sürdürmek…

İşte Balık burcu olan birinin gücü budur.

Ama bu güç, çoğu zaman fark edilmez.

Çünkü gösterişli değildir.

Alkış istemez, görünmez olmak ister.

Kalabalıklarda dikkat çekmek yerine,

Bir köşede dua eder.

Gecenin sessizliğinde bir mum gibi yanar.

Ve kimse o mumu fark etmese bile,

O yine de yanar.

Çünkü o yanış, başkaları için değil,

Rabbi için olur.

Bu yüzden Balık burcu olan biri,

Yaralı olanla kolayca bağ kurar.

Bir çocuğun gözyaşında kendi çocukluğunu görür.

Bir ihtiyarın yalnızlığında kendi geleceğini hisseder.

Ve o an içinden bir dua yükselir.

Kelimeye dökülmese de Allah’a ulaşan bir niyaz…

İşte o an, Balık kendi görevini hatırlar:

Bu dünyada şefkati hatırlatmak.

Kendi varlığıyla, kendi haliyle.

Ama sevgili dostum,

Eğer bu yolun yolcusuysan,

Bir şeyi unutmamalısın:

Sen sadece başkaları için değil, kendin için de varsın.

Senin de sevilmeye, duyulmaya, anlaşılmaya hakkın var.

Senin de kalbinin sarılmaya ihtiyacı var.

Ve en önemlisi, senin de kendi iç sesine kulak vermen gerek.

Çünkü bu dünya seni sustursa bile,

Allah senin kalbini hep dinliyor.

O kalp ne zaman ağlasa,

O hep işitiyor.

Belki de bu yüzden Balık burcunun duası sessizdir.

Çünkü O, sessiz duaları daha çok sever.

Bağırmadan, yakarmadan…

Sadece içten bir niyetle yapılan dualar.

Bir bakışta edilen, bir gözyaşıyla taşınan…

Ve sen, bu duayı her gün yapıyorsun.

Farkında olmasan da, her şefkatinle dua ediyorsun.

Ve bu dualar, göğe yükseliyor.

Tıpkı denizden buharlaşan bir damlanın,

Buluta dönüşüp yeniden yeryüzüne rahmet olması gibi.

Bazen insanlar sana “fazla” der.

Fazla hissediyorsun…

Fazla düşünüyorsun…

Fazla veriyorsun…

Ama kimse bilmez o fazlalığın,

aslında içindeki İlahi kaynaktan geldiğini.

Balık burcunun kalbi,

bu dünyanın ölçülerine göre yaratılmamıştır.

Senin içinde ölçüsüz bir şefkat akar.

O şefkatle bir kediye eğildiğinde,

bir çocuğun başını okşadığında,

bir yabancının gözlerine sessizce baktığında,

sen görünmez bir rahmet akıtırsın.

Ve bazen bu akış seni yorabilir.

Çünkü bu çağda insanlar hızlıdır.

Koşarlar, geçerler, konuşurlar,

ama çoğu zaman hissetmezler.

Sen ise, bir anda durursun.

Bir anıya takılırsın,

bir rüyaya dalarsın,

bir yudum su gibi geçmişi hatırlarsın.

Ve işte o anda,

başkalarının geçip gittiği bir yerde,

sen kalırsın.

Ve kalışın, bu çağın hızına aykırıdır.

Ama o kalış, bir duruşa dönüşür.

Çünkü sen, İlahi olanın izini sürüyorsun.

Senin yolun, gözle değil, gönülle görülür.

Bu dünyada çoğu şey gözle ölçülür,

ama senin kalbin bir mizan gibidir.

Ve o mizan, adalet değil merhamet tartar.

Bir söz değil, bir niyetin ağırlığını hisseder.

Bir dokunuşun ne kadar samimi olduğunu fark eder.

İşte bu yüzden bazen insanlar seni yorabilir.

Çünkü sen samimi olmayan her şeyi hissedersin.

Ve bu his, seni içe çeker.

Yalnızlık bazen seni çağırır.

Ama o yalnızlık bir boşluk değil,

bir iç yolculuktur.

Balık burcu, yalnız kaldığında da doludur.

Kendiyle baş başa kaldığında eksilmez.

Aksine, içindeki derinliklerle karşılaşır.

Ve o derinlik, ilhamla doludur.

Çünkü onun ruhu,

yaratıcı olana her zaman açıktır.

Şiir yazabilir, resim yapabilir,

bir şarkıya gözyaşı bırakabilir.

Bu yaratıcılık, sadece sanatta değil,

hayatın içinde de ortaya çıkar.

Birine söylenen doğru bir söz,

bir gülüş, bir susuş bile

yaratıcı bir sevginin eseridir.

Ve sen, bu yaratıcı sevgiyi taşıyorsun.

Bu yüzden, senin hayatına girenler

kendilerini daha yumuşak hisseder.

Biraz daha insanca…

Biraz daha merhametle…

Biraz daha içten.

Ama sevgili ruh,

kendini ihmal etmemeyi öğrenmelisin.

Çünkü şefkat, sadece başkalarına değil,

önce sana yöneldiğinde güçlenir.

Kendini sevmek, seni bencil yapmaz.

Aksine, o iç sevgiyi tanımadan

kimseyi sahici bir şekilde sevemezsin.

Sen kendini anladıkça,

başkalarını da incelikle anlayabilirsin.

Ve kendine ne kadar yumuşak davranırsan,

hayat sana o kadar kolay yüzünü gösterir.

Sen, bu burcun çocuğuysan,

içindeki o kırılganlığı küçümseme.

Çünkü o kırılganlık,

ilahi olanın en açık aynalarındandır.

O aynada,

bazen başkalarının çirkinliği yansır ve seni incitir.

Ama sen o aynayı sakın kapatma.

Çünkü o ayna, yalnızca kırıkları göstermez.

Aynı zamanda güzelliği de çoğaltır.

Senin yansıttığın sevgi,

başkasında yankı bulduğunda,

o kişi dönüşür.

İşte Balık burcu böyle bir burçtur:

Sessizce insanları dönüştüren.

Göstermeden şifa veren.

Ağlamadan dua eden.

Ve bu dünya,

böyle ruhlara her zamankinden daha çok muhtaç.

Bazen kalbine bir huzursuzluk iner.

Sebepsiz gibi görünür.

Ama sen bilirsin…

Bu his, sadece seninle ilgili değildir.

Biri uzaklarda üzülüyordur.

Bir yerde bir can ağlıyordur.

Ve senin kalbin, o acıya anten olur.

Görmeden hissedersin.

Tanımadan bilirsin.

İşte bu, Balık burcunun sezgisel mirasıdır.

Kalbi, yalnızca kan pompalayan bir organ değil,

başka ruhlara açılan bir geçittir.

Sen, bir çağrı taşırsın içinde.

O çağrı, kelimelerle anlatılmaz.

Bazen bir rüyayla gelir sana.

Bazen bir çocuğun yüzünde beliren ışıkla.

Bazen bir kitabın sayfasında rastladığın bir cümlede...

Ve bazen hiçbir şey söylemez sana hayat.

Ama sen, o sessizlikte bir çağrı duyarsın.

O çağrı sana der ki:

"Git, sar, sev, affet, bırak…"

Ve sen gidersin.

Sararsın.

Seversin.

Affedersin.

Bırakırsın.

Ve kimse anlamaz, sen neden böyle yaptın.

Çünkü bu yaptıkların, bir hesapla değil,

içindeki İlahi yönlendirmeyle olur.

Balık burcunun sezgisi,

kutsal bir bağ gibidir.

Sözün ötesindeki hakikati duyar.

Dilin ardındaki sessizliği okur.

Ve insanları oldukları gibi kabul eder.

Bu kabul, ilahi olanın en yüksek yansımalarındandır.

Çünkü Allah da kullarını kusurlarıyla sever.

Sen de kusurları gördüğün halde sevmeyi sürdürürsün.

Bu, zayıflık değil, Allah’a en çok benzeyen özelliktir.

Ama bu özellik, seni bazen yalnız bırakır.

Çünkü insanlar o sevgiyi kaldıramaz.

Senin gösterdiğin anlayışı istismar edenler olur.

Sabrını sabırsızlıkla sınayanlar…

Merhametini hak etmeyenler…

Ama sevgili dostum,

sen yine de rahmeti eksiltme.

Sadece onun yönünü değiştir.

Kime ne kadar vereceğini öğren.

Ve en önemlisi, kendine de sevgi ver.

Kendine de anlayış göster.

Çünkü sen, tıpkı bir nehir gibisin.

Ve bir nehir, kendini kurutarak başkalarını sulayamaz.

Senin sezgin yalnızca insanları anlamak için değil,

aynı zamanda İlahi olanla irtibat kurman içindir.

Duaların bu yüzden farklı yankılanır göğe.

Sana gelen ilham, bir lütuf olarak dokunur kelimelere.

Kimi zaman bir satır yazar,

okuyanı ağlatırsın.

Kimi zaman bir bakış atar,

karşındakine umut olursun.

Ve kimi zaman, hiçbir şey yapmadan

sadece orada bulunursun…

Ve varlığın, bir çok kalbe "ben yalnız değilim" hissini verir.

Bu yüzden senin ruhun kalabalıklarda değil,

sessizlikte güç bulur.

Bazen bir deniz kenarında,

bazen yağmur sesinde,

bazen gece bir pencerede otururken…

Sen orada kendi Rabbine yakın hissedersin.

Çünkü senin kalbin, gökyüzüne açıktır.

Orada her yıldızla konuşabilirsin.

Ve her yıldızdan bir mesaj alırsın.

Bu mesajlar sana hayatta neyin kıymetli olduğunu öğretir:

İçtenlik, incelik, şefkat ve teslimiyet.

Balık burcu olan kişi,

çok az şeyle mutlu olabilir.

Bir çiçek, bir kitap, bir dua, bir tebessüm…

Büyük şeylere ihtiyaç duymaz.

Çünkü onun ruhu, küçük şeylerde büyüyen bir ışıktır.

Ve o ışık çoğaldığında,

sadece kendini değil, çevresini de aydınlatır.

Ama bu aydınlık gürültülü değil, yumuşaktır.

Göz almayan ama iç ısıtan bir nur gibi…

Ve bu nur, Balık’ın en kıymetli emaneti gibidir.

Bazı ruhlar dünyaya belirli görevlerle gelir.

Kimisi mücadele için,

kimisi inşa için…

Ama Balık burcu, dünyaya hatırlatmak için gelir.

Unutulmuş olanı…

İçtenliği, şefkati, sabrı, rahmeti…

Bir bakışla, bir susuşla, bir varoluşla hatırlatmak için.

Onun manevî görevi, kelimelere sığmaz.

Çünkü Balık, çoğu zaman konuşmaz…

Sadece “olur”.

Olduğu hâliyle öğretir,

Olduğu şekliyle şifalandırır.

Çünkü bazen bir ruhun huzuru,

onlarca cümleden daha çok iyileştirir.

İşte bu yüzden, Balık olan biri dua ederken,

dilinden çok kalbini kullanır.

Sözler sussa bile, içi konuşur.

Ve bazen sadece bir gözyaşıyla,

onlarca ayetin manası kalbine iner.

Çünkü onun duası ezberden değil, özdendir.

Ve o öz, İlahi olana açık bir kapıdır.

O kapıdan geçerken sessiz olur.

Çünkü bilir ki, Allah sessizliği de işitir.

Hatta en çok onu işitir.

Balık’ın en derin duası,

çoğu zaman kimsenin fark etmediği bir anın içindedir.

Birinin arkasından edilen içli bir temennide,

ya da gece herkes uyurken mırıldandığı bir “Allah’ım” fısıltısında.

Ve işte o fısıltılar, göklerin en güçlü yankılarıdır.

Çünkü içten gelen hiçbir şey kaybolmaz.

Bir gözyaşı gibi göğe yükselir,

ve bir rahmet gibi geri iner.

Sevgili dinleyen,

Sen Balık burcuysan,

senin en büyük gücün ilahi sevgiyle bütünleşmen.

Bu sevgi, bir kişiye bağlı değil.

Bir olaya, bir şeye ait değil.

Bu sevgi, Yaratıcı’ya ait bir akış.

Ve sen o akışa açıksın.

Yeter ki korkma.

Yeter ki kalbini kapatma.

Çünkü sen, sevdiğinde incinmiş olsan da

yine de sevmeye devam eden nadir ruhlardansın.

Ve işte bu devam edişin,

seni Allah’a en yakın kılan hâllerden biri.

İlahi sevgiyle bütünleşmek demek,

kayıtsız şartsız sevebilmek demektir.

Ama burada bir incelik var:

Kendini feda ederek değil,

kendini bilerek sevmek.

Çünkü kendini bilen,

Rabbi’ni de bilir.

Kendine değer veren,

Allah’ın onu nasıl kıymetli yarattığını fark eder.

Ve işte o fark ediş, seni özgürleştirir.

Artık sevgin kimseye bağlı olmaz.

Kırılmalara, ihanetlere, unutulmalara değil…

Sadece O’na yönelir.

Ve o yöneliş,

sana bu dünyanın veremediği bir huzur getirir.

Balık burcu olan biri,

bu huzura ulaşabildiğinde gerçek anlamda yükselir.

Artık başkalarının onu görmesine, onaylamasına ihtiyaç duymaz.

Çünkü o zaten Allah’ın onu her an gördüğünü bilir.

Ve bu bilgi,

kalpte bir sükûn doğurur.

O sükûnla,

dünya yansa bile içi sönmez.

İnsanlar gelse de gitse de,

kalbi hep dolu kalır.

Ve o dolulukla,

başka ruhlara damla damla umut akıtır.

İşte sevgili dostum,

senin varlığın bile bir teselli olabilir birine.

Senin yürüyüşün bile bir duadır.

Senin susuşun bile bir yön göstermedir.

Çünkü senin kalbin,

yeryüzünde nadir bulunan bir cevherdir.

Ve bu cevheri sen bile bazen unutursun.

Ama Allah unutmaz.

O seni her an bilir.

Senin içine attığın her “ah”ı duyar.

Ve senin sessizce ettiğin her duayı kabul eder.

Bazı insanlar yalnızca kendi yollarını arar…

Bazıları ise başkalarının yollarını da aydınlatır.

Balık burcu olan biri, çoğu zaman önce kendi karanlığından geçer.

Kendi içine düşer,

acıyla tanışır,

terk edilmeyi öğrenir,

ve en sonunda elleriyle kendi ruhunu kaldırır.

İşte o kaldırış, onu başkalarına rehber kılar.

Çünkü karanlığı tanıyan biri,

ışığın ne kadar kıymetli olduğunu bilir.

Sen de o ışıktan bir parçayı taşıyorsun.

Balık burcu, içsel olarak mürşit potansiyeli taşıyan bir burçtur.

Sen bir öğretmen gibi konuşmazsın.

Ama bir sözün, bir bakışın, bir duruşun

karşındakine içten içe bir yön gösterir.

Çünkü sen akıl ile değil, sezgiyle yol alırsın.

Ve sezgiyle yaşayan biri,

başkalarının çözemediği düğümleri bir hisle çözer.

O hissin adı rahmettir.

Ve o rahmet, Allah’ın El-Rahmân isminin

senin kalbinde sessizce çalışmasıdır.

Bu dünyada insanlar en çok neye açtır biliyor musun?

Anlaşılmaya…

Ve Balık olan biri,

en suskun ruhları bile duyabilme gücüne sahiptir.

Ama sevgili yolcu,

bu güç yalnızca başkaları için verilmedi.

Senin kendine dönmen için de verildi.

Bir ömrü başka kalpleri onarmaya adarken,

kendi kalbini ihmal etmemelisin.

Çünkü Balık, fedakârlıkla karışık bir unutkanlık yaşar.

Kendini yok sayar.

Kendi sınırlarını ihmal eder.

Ama ilahi sistem, sana önce kendini öğretmek ister.

Sen de bir can taşıyorsun.

Senin de gece boyu ağladığın,

kimseye anlatmadığın yorgunlukların var.

Ve onları da Allah duyar.

İşte bu farkındalık başladığında,

Balık burcunun ruhsal dönüşümü başlar.

Artık yalnızca başkaları için değil,

Rabbin nazarı için yaşamaya başlarsın.

İnsanları memnun etmeye değil,

Allah’ın razı olacağı bir kalp taşımaya odaklanırsın.

Bu dönüşüm seni içsel olarak büyütür.

Ve o büyüme, gözle görülmez.

Ama bir sabah uyanırsın,

ve eskisi gibi kırılmadığını fark edersin.

Ağlasan da tükenmediğini hissedersin.

Ve bir gün bakarsın,

bir zamanlar sığınmak istediğin o merhametli yüreğe

sen dönüşmüşsün.

Artık senin kalbin başkalarına sığınak olmuş.

Bu hâl, Balık burcunun en yüce tezahürüdür.

Yalnızca duygusal değil,

aynı zamanda derinlikli ve ruhsal bir varoluş…

İnsanlara dokunan ama Allah’a yönelen bir bilinç…

Ve bu bilinçle yürüdüğünde,

en sıradan günler bile

bir ibadete dönüşür.

Bir gülüş, bir yardım, bir sessizlik…

Hepsi sevaba dönüşür.

Çünkü sen, artık her hareketini

kalpten bir niyetle yapmaya başlamışsındır.

Sevgili dostum,

bu dünya seni anlamasa da,

senin anlayışın bu dünyaya yeter.

Birçok insan kendi duvarlarında boğulurken,

senin yumuşaklığın bir kapı açar.

O kapıdan geçen herkes,

biraz daha kendini hatırlar.

Ve işte senin misyonun da budur:

İnsanlara kendilerini hatırlatmak.

Ama önce, senin kendini hatırlaman gerekir.

O yüzden şimdi,

kalbinde yıllardır bekleyen o cümleyi söyle:

“Ben de önemliyim.”

“Benim de kalbim kıymetli.”

“Benim de gözyaşım İlahi huzura değiyor.”

İşte bu fark ediş,

senin yeniden doğuşundur.

Ruhunun sessizce büyüdüğü,

Allah’ın rahmetiyle yeniden şekillendiği bir an…

Senin tüm bu yaşadıkların boşuna değildi.

Hiçbir gözyaşı kaybolmadı.

Hiçbir yalnızlık karşılıksız kalmadı.

Sen sadece sabrettin.

Ve şimdi, o sabrın meyvesi

kalbinde çiçeklenmeye başladı.

O hâlde şimdi son defa içinin derinlerine doğru eğilelim.

Orada, yıllarca kimseye anlatmadığın bir çocukluk var belki.

Belki bir vedanın hâlâ kapanmamış izi…

Belki de bir umut, hâlâ solmamış.

İşte Balık burcu olmak,

bütün bunlarla yaşamayı öğrenmek demektir.

Yaralarınla barışmak,

eksik kaldığın yerlerde bile şefkatle ayakta durabilmek…

Ve kimse seni alkışlamasa bile,

Rabbin gözleri önünde sevgiyle yaşamaya devam edebilmek.

Sen, bu çağın hızlı nefeslerine ayak uyduramadın belki…

Ama senin nefesin, dua gibi sakindi.

Senin yürüyüşün, dua gibi ağırdı.

Ve senin içindeki sevgi,

dünyanın tüm çabasından daha büyüktü.

O yüzden, eksik hissettiğin her gün,

gözlerini kapat ve kendine şunu fısılda:

“Ben sevginin bir yansımasıyım.

Ben bir merhamet emanetçisiyim.

Ben Allah’ın yumuşaklığını taşıyanlardanım.”

Kimi zaman seni hafife alacaklar.

“Kırılgansın,” diyecekler.

“Fazla duygusalsın,”

“Bu dünyada bu kalple yaşayamazsın,” diyecekler.

Ama sen gülümse.

Çünkü onlar, senin ne kadar güçlü olduğunu anlayamaz.

Sen o gözyaşlarını gizlice silerken,

koca bir fırtınayı içinden geçiriyorsun.

Ama o fırtınayı Allah görüyor.

Ve sen, o sabrınla cennetin kapılarına biraz daha yaklaşıyorsun.

Bu dünya, sert olanları öne çıkarır.

Ama Allah, yumuşak olanlara rahmetini verir.

Sen bir seçim yaptın:

Kavgadan yana değil, şefkatten yana.

Ses yükseltmekten yana değil, dua etmekten yana.

Ve bu seçimin seni farklı kılıyor.

Ama işte o fark, seni seçilmiş biri yapıyor.

Sen sıradan kalabalığın bir parçası değilsin.

Sen göğsünde Allah’ın isimlerinden izler taşıyan,

ışığını içten yakan bir yıldızsın.

Ve gece ne kadar karanlık olursa olsun,

senin ışığın hep yol gösterecek.

Sevgili Balık ruhu,

kimse seni yüceltmese bile,

senin varlığın zaten yücelik taşıyor.

Kimse seni alkışlamasa da,

senin adımların meleklerin duasıyla çevrili.

O yüzden lütfen,

artık kendine sarıl.

Sakladığın o sevgiyi önce kendine ver.

Ve şunu hiç unutma:

Sen bu dünyaya,

yalnızca yaşamak için gelmedin.

Sen, bu dünyaya sevgi olmak için geldin.

Sen, bu dünyaya dua olmak için geldin.

Ve sen, zaten hep dua gibiydin.

Şimdi sadece hatırla…

Ve yürümeye devam et.

Çünkü dünya seni tanımasa bile,

gökyüzü seni tanıyor.


$50

Product Title

Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button. Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button

$50

Product Title

Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button. Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button.

$50

Product Title

Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button. Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button.

Recommended Products For This Post
 
 
bottom of page