top of page

ALLAH'IN NİMETLERİNİN VARLIĞINI KABUL ETMEK

ree

İnsana verilen her şeyin arkasında, görünmeyen bir elin lütfu vardır. O el, nimetleri dağıtırken yalnızca ihtiyaçları değil, kalpleri de terbiye eder. Abdulkadir Geylani Hazretleri bu bölümde, nimetlerin farkına varmayı, onları yalnızca zahirde değil bâtında da tanımayı öğütlüyor. Varlığı verenin, varlığın içinde gizli olan kudretini sezmeden yaşamak; nimeti gölge bilip aslı unutmaktır.

Bu satırlar, kendini Hakk’a adamak isteyen her kalbe bir hatırlatma gibidir. Zahidliğin ne olduğunu bilmeden yola çıkanları uyaran, kullukta mana arayanlara rehberlik eden bir çağrıdır bu.

Şimdi dil susar, kalp dinler.


Allah Teâlâ'nın nimetlerini görüp varlığını itiraf edene saadetler olsun. Her varlığı O'na bağlayana saadetler olsun. Nefsini bir yana atarak sebepleri, gücünü, kuvvetini Hak Teâlâ'ya verene saadetler olsun.


Aklı başında olan odur ki, yaptığı işin hesabını Yaratan'ına sormasın, O'ndan mükâfat istemesin. Her hâlini buna uyduran akıllı insandır.


Sen yaptığın ibadetin mânasını bilmeden ibadet edersin, zâhidlik yolunu anlamadan tutarsın. Dünyaya sarılırsın, fakat ne olduğunu bilmezsin. Bu hâl kalbine perde üstüne perdedir. Felâket üstüne felâkettir. Bu hâle gelen, hayırla şerri ayırt edemez. Sen de hayrını şerrini ayırt edemezsin; lehinde ve aleyhinde olanı çıkaramazsın, düşmanla dostunu fark etmen kabil olmaz. Bu başına gelenler, cehaletinden oluyor. Büyük önderlere hizmet etmediğinden çıkıyor.


Her şeyin bir önderi vardır. Bilginin önderi, yapılacak işlerin önderi ayrı ayrıdır. Onların her biri, kendi çapında Hakk'a delâlet ederler. Her kimi terbiye edecek olsalar önce sözle yola getirirler, sonra yaptıkları işle çağırırlar. Hakk'a vasıl olman, onların vasıtası ile olur. Hakk'a vasıl olan, bilgi ve zühd yolu ile olur. Bu zühd yolu hem kalp hem de kalıpla olur.


Kendini ilk defa zâhidlik yoluna verenler, dünyayı ellerinden çıkarırlar. Bir zâhid vardır, zâhidlik hâlini varlığına yerleştirdikten sonra dünyayı kalbine koymaz. Bunlar büyük kişilerdir. Kalpleri ile zâhid oldukları için zühd onlarda hâl olur. İçleri, dışları ona bürünür.


Tabiî hâllerinin ateşi söndü. Boş gururları kırıldı. Nefisleri itminan derecesini buldu; şerri gitti. 

Ey evlat! Bu zühd öyle şeydir ki, elle yapılmaz. Elini attığında tutabileceğin gibi de değildir. O birkaç adımdır. İlk adım, dünyaya olduğu gibi bakmaktır. Bu görüşte, peygamberlerin ve geçmişte yetişen velî kulların tutumu esas olmalıdır. Onların ibadetten yana boş zamanı olmamıştır.


Dünya görüşünün, onların görüşüne uyması şarttır; onlara uymak böyle olur. Sözde, işte, gizlide, aşikârede. Hasılı surette ve mânada onlara uymalısın. Onlar gibi oruç tutmalısın. Onlar gibi namaz kılmalısın. Dünyadan alacağını onlar gibi almalısın. Bir şeyi seversen onlar gibi sevmelisin ve bıraktığını onlar gibi bırakmalısın. Onlara, anlatıldığı gibi uyarsan, Allah Teâlâ sana bir nur ihsan eder.


Nefsinin ayıplarını onunla görürsün. Başkalarına da o nurla bakarsın. Hem senin hem de başkalarının ayıbını onunla görürsün.


Her şeyin değerini O verir, ama zâhid olursan. Bu ki sabit oldu, kalbine yakınlık nurları dolar; böylece iman sahibi, ikan sahibi, arif ve âlim olursun. Her şeyin asıl suretini ve manevî yolu görürsün. Dünyaya baktığın zaman görüşün, geçmiş büyüklerin görüşüne uyar. Onlar dünyadan kalplerini çekmişlerdi. Sebebi, dünyanın ihtiyar, porsumuş görünüşü ve çirkin bir hâlde oluşu. Bu, o Allah yolcularının görüşüdür. Onlara uyarsan, görüşün onlarınkine benzer. Onlar gibi olmayan mülk sahipleri, dünyayı yeni gelin gibi görürler. Hâlbuki bu hâl, Allah yolcularının katında olmaz, dünya onlara zelil ve hakir gelir. Onun üstünü başını yırtar, saçlarını yolarlar. Yüzünün etlerini diderler. Dünya onlara kısmet vermek istemez. Fakat onlar, inadına hisselerine  düşenleri alırlar. Dünyalık alırken öbür âlemi unutmazlar; zaten bütün hâlleri öbür âleme dönüktür.


Ey evlat! Dünya için yapacağın zühdü iyi yapmaya güçlü isen yap. Gönlünden kopan arzu ve istekle yap. Halka karşı da aynı duyguları besle. Onlardan alacağın herhangi bir şeyi Allah'ın emri ile al. Onlardan korkma, bir şey umma. Nefsini de zühd gözü ile gör, sözlerini ona göre tart. Bu yola koyulursan, ilham ve rüya âleminde sana, yaratılmışlardan kaçma duygusu aşılanır. Dikkatli ol. İlâhî duygularda kalbin sakin olması lazımdır. Elde edilmesi gereken en üstün şey, kalbin sakin olmasıdır. Kalbe sükûn hâli yerleşmesi için, nefsin sabırlı ve şahsî şeylerin yok olması lazımdır. Bu olunca kalp, Hak yakınlığı ile dirilir.


Bu yolda ölüm ve sonra dirilmek var. Allah dilerse seni diriltir. Kullara iyilik için gönderir. Sen de kullara döner, yararlı işlerini görürsün ve onları Hak Teâlâ'nın kapısına götürürsün. Artık dünya sana zarar vermediği için ondan kısmetini çekinmeden alırsın.


Sana kuvvet gelir. Halkın kalp karanlığını giderirsin; düştükleri dalâlet çukurundan çıkarırsın. Onlar arasında ilâhî emrin mümessili olursun. Bazen bu vazife arzuya bırakılır. Sen de böyle bir vazife istemezsen, Hak yakınlığı sana yeter. Bilcümle, Esma ve sıfat âlemlerini bırakır, zatî tecellinin yeterliği ile yetinmeye bakarsın.


Yaratıcıyı bulduktan sonra yaratılmışları neylersin ki? Her şeyden önce eşyayı Yaratan'a bakarsın. Zaten cümle yaratılmışlardan önce O vardı; kâinatta her ne ki var, O yarattı.


Yağmur gibi günahınız yağıyor; buna karşılık her anınız tevbe ile geçmeli.


Yazık sana, sadece göğsünü kabartıp gezmeyi biliyorsun. Şehevî arzunla çok hoşsun. Bakılıp ibret alınacak bir hâldesin. Kabirde yatıp kalanlara bak. İman dilinle onlara hâlini sor; perişan hâlini onlar sana bildirirler.

Ey evlat! Hakk'ın irade sahibi olduğunu iddia etmektesin. Bir taraftan böyle yaparken, öbür yandan velî kullara varlık vermektesin. Allah istediğini yapar. Ayrıca velî kullar da istediğini yapar diyorsun. Bu hâlin şirk olur. Seni davet ediyorum, yola gel! Tecrübe etmeme lüzum yok; bu hâlini anlıyorum.


Allah tarafından size âmir olarak gönderildim, içi dışına uymayanların sözünü keseceğim. Onların sözlerini, işlerini yüzlerine vuracağım. Âdeta bir zaptiye gibi başınızda bekleyeceğim, ey münafıklar! Ben vazifeyi bilhassa yaşlılar için yaptırmaktayım, işi yapmam için önce onlardan başlıyorum.


Ey yeryüzündekiler, işlerinizin hamuruna tuz katmadan yoğurunuz; sonra bana geliniz ve tuz alıp katınız. Ey tuz ektirmek sevdasında olan, bana yaklaş.


Ey münafıklar, hamurunuza tuz katılmamış; onunla ekmek olmaz. Ona bilgi unu katmalısınız, ihlâs tuzunu da ektikten sonra yoğurmalısınız, o zaman ekmeklik olur.


Ey münafık, sen ikiyüzlü olarak yoğruldun. Yakında bu hâlin ateş olacak. Kalbini o hâlden kurtar. Kalbini zorla temizlemeye bak. Onu temize çıkarırsan, diğer duyguların da onunla birlikte temizlenir. Kalp, diğer duyguların uyması gereken bir şahtır. O doğru olursa ona uyanlar da doğru olur. Kalbin iyi olması, diğer duyguların olgun olmasına sebep olur. Kemâle eren bir iman sahibi ise, ehline, komşularına ve ülkesinde bulunan halka örnek olur. Herkes ona uyar. Sağlam seciyeli iman sahibi yükselir. Kul, iman kuvveti arttıkça yükselir ve Hak yakınlığını bulur.


Ey cemaat! Allah Teâlâ ile hoş olunuz. O'nun verdiği emri yapmadığınız takdirde, kendinizi koruyunuz. Her hükmünü yerine getiriniz. O'nun verdiği hükümler, yapılacak işlere dayanır. Zahirde belirli işleri yapmak varken kaderinizin önce vermiş olduğu hükümle meşgul olmaktan korkunuz.


Şu anda elimizde ilâhî ahkâm mevcuttur. Onun hakkını ödeyiniz. Onunla iş tutarsanız elinizden tutar; kimin için iş yaptınızsa onun kapısına vardırır. O kapıda bilmediğinizi o dem öğrenirsiniz. O kapının sahibi bilgi yoluyla sizinle olur. Halk da onun vermiş olduğu hüküm sayesinde sizinle kalır. Sen: “Şu veya bu...” deme.


Önce iş tut. Sonra onu ara. Başka türlüsü yoktur, önce ayakların yer tutmalı; sonra başka işlere bakarsın. Tahsil çağındaki yavrular nasıl bilgi edinirler, hiç görmedin mi?


Şimdiye kadar boşa yol aldın; geriye dön. İlim tahsil et. Sonra amel sahibi ol. Daha sonra da ihlâs yolunu bul. Peygamber (s.a.v) Efendimiz şöyle buyurdu: “Başladığın işe dair bilgini derinleştir, bitir. Başka işlere sonra...”


İman sahibi, kendine gerekeni öğrenir; sonra kulları bırakır, Yaratan'ın hizmetine koşar. Halkın iyi olmayan taraflarını anlar, sevmez. Mevlâ'nın yüce yönünü bilir, sever. Her işinde ona talip olur. Halkı da O'nun yoluna vardırmak ister. Halkın zayıf tarafı o zâtı üzer ve kaçırır. İman sahibi, kullara ilk zaman sevgi duyar.

Aradan zaman geçer, ilâhî bilgiye yakınlık bulur; kullar gözünden düşer. İnsanları çok iyi anlar. Bilir ki, onların vasıtası ile gelse de ellerinde hiçbir kuvvet yoktur.

Ne yapıyorlarsa Allah tarafından oluyor. O hâlde kullara yaslanmanın ne faydası var; onlara yakın olmaktansa uzak durmak daha hayırlıdır.

Ve kaçar...

Her şeyin özünü seçer, öze döner. Teferruatı bırakır. Teferruatın çok olduğunu, aslın bir olduğunu anlar, ona yapışır.

Fikir aynasını karşısına alıp bakar. Bir kapıda beklemenin kapı kapı gezip dilenmekten daha hayırlı olduğunu görür. Bunu iyi bildiği için kulları bırakır. Hakk'ın kapısında durur.

İman sahibi, ikan ve ihlâs yollarını tutarsa, aklın özüne sahib olur. Bu akıl sayesinde fâni kulları bırakır. Onların birer zavallı olduklarını anlar; onlara yüz vermez. 

Yapılan öfke, Allah için olursa iyi sayılır. Başka sebeplerle duyulan öfke iyi sayılmaz.


İman sahibi, hiddetini Allah'ın emri olmadan göstermez. Nefsi için hiçbir hiddete kapılmaz. İslâm dininin zaferi için hiddet eder; fakat nefsin arzusunu yerine getirmek için sertleşmez. İman sahibi, dinî emirlerin biri zedelenecek olursa sonsuz hiddete kapılır; onun hiddeti şiddetlidir. Evi elinden alınan bir kaplan, belki onun kadar hiddete gelemez.


Şüphesiz, Allah Teâlâ da öfkelenir. İman sahibinin öfkesi, ilâhi öfkeye benzer. İmanı bütün olan Yaratan'ın darıldığı şeylere darılır, hoşlandığı şeylerden hoşlanır, sevinç duyar Aslında nefsin için olan, fakat dışta Allah için olduğu görülen hiddeti etme. Sonra münafık olursun. Münafık olmasan bile benzersin. Allah için olan şey devamlı, ömürlü olur. Başkası için yapılacak hiddet az zaman durur, sonra geçer.


Bir işi yapacağın zaman, nefsini bırak. Şeytanî ve uygunsuz duyguları at; yalnız Allah için yap. Ve Allah'ın emirlerine uy. Allah tarafından verilmiş bir emir olmadan hiçbir işe el atma. İlâhî emir, ya şeriat veya ilham yolu ile gelir. Hangi yoldan gelirse gelsin. Kalbine sahib olmalısın.


Kendi varlığına, halka ve dünyaya güvenme, rahat edersin. Hak'la ülfet etmeye rağbetli ol. Rahat yalnız O'nunla olmaktadır. Ülfet, yalnız O'nunla olur. Ruh serinliği, yalnız O'nun varlığı ile olmaktadır. O'nu bulma işi, nefsin hastalıkları geçince başlar. Onun safiyet hâline geçmesinden, şahsî varlık ve kötü arzuların kirini ondan giderdikten sonra olabilir.


Varlığını Hak yoluna vakfeden kimselerle ol. Onların kuvveti ile kuvvet bul. Görüşlerini onların görüşlerine uydur. Bunları yaparsan Yaratan, onları övdüğü gibi seni de över. Seni meleklere metheder. Daha başka tabirle, seninle övünür. Her şey zıddından ve sevmediği şeyden kaçar. Kuvvetler çeşitlidir. O zıtlar arasında kudsî kuvvetler ve onun karşısında kudsî olmayan kuvvetler vardır; sana düşen ilâhî kuvveti alıp aksini bir yana atmak. Varlığını Hak varlığı ile doldur. O kudsî varlığı yitirirsen, hiçbir şey bulman kabil değildir. Görürsün. Sonra yine O'nu görürsün. O'nun dışında varlık görmek mümkün olmaz. Yeter ki, varlığını temizlemen kabil ola. Neler görmezsin ki? Ancak temizlik şarttır. Bir padişahın katına dış pisliği ile girilmediği gibi mukaddes varlığa da derûnî kirle girmek mümkün değildir.


İçin boşalmış, orayı aç kurtlar doldurmuş. Seni neylerler? Ruhunda bir inkılâp yap, temizle. Ancak bundan sonra şahın katına girebilirsin.


Kalbin irfanla dolu olmalı; hâlbuki orada, halkın korkusu, onlardan gelecek şeylerin sevgisi yatıyor. Dünya ve içindeki varlığı seni manen çökertti; çünkü onların sevgisini kalbine koydun. Bunlar kalbin temiz olmadığına delildir.


Sözü bırak. Nefsini ıslâh etmedikten sonra sana söz hakkı vermezler. O nefsi yüklen; doğruluk teneşirine kadar götür. Oradan başka yere bırakma. Bu hâlde kalırsan dünyalık metalar seni yıkamaz; çünkü onlar elinde ve kesende kalır, kalbine girmez. Halkla oturmak da sana zarar vermez. Çünkü sen halk diye bir şey bilmezsin. Onların varlığını Hak'tan ibaret görürsün. Sakın ha sakın, onlara varlık vermek duygusu kalbine geldiği zaman yanlarına yanaşma. Hakk'ın kudretini görmedikçe onların verdiğini kabul etme. Onların vermesini Hakk'ın kudreti ile gör; sonra al.


Hak yakınlığı dehşet verir. Şayet bir dehşet duymuyorsan, sakın O'nun yakınlığından dem vurma, sonra yalancı olduğunu yüzüne vururlar. Kulların işiyle gönlünü eğlendirmektesin. Onların sana gelip el öpmelerini bekliyorsun. Onlar gelip bir şeyler versinler diye kapıda bekliyorsun. İstediğini yerine getirmedikleri zaman üzüntü duymaktasın. Övülünce yüzün gülüyor. Kötülüğünü söyleyen olursa yüzün buruşuyor.


İnsan, iyi tevbe ederse imanı sıhhat bulur ve artar. Ehl-i Sünnet kelâmına göre, artar ve eksilir. Hakk'a itaatla çoğalır, isyanla da zedelenir. Bu avama göredir. Havas tâbir olunan büyük insanlara göre imanın artıp eksilmesi başka yollardan olur. Onlar kalplerine halkı koyarlarsa, imanları zayıflar, azalır. Hak tecellisini yerleştirince de imanları tam olur, çoğalır.


O büyükler Hak varlığında sakin olurlarsa, imanları artar. Kullara güvenir, onların geçici metalarına koşarlarsa perişan olurlar, imanları kuvvetten düşer. Ama onlar hiçbir zaman yaratılmışlara dayanamazlar. Yaratan'larına güvenirler, O'na tevekkül ederler. İstinat noktaları Hak'tır. O'ndan korkarlar. Bir şey bekleyecek olurlarsa yine O'ndan beklerler. Çünkü er geç gidecekleri yer orasıdır. Tevhid ehlidirler. Şirk yolunu bilmezler bile. Düşkün oldukları hâl budur. Tevhidleri kalplerinde yer etmiştir. Halkla sohbet eder, iyi geçinirler. Kendilerine karşı bir cahillik eden olsa onunla bir olmazlar. Hak Teâlâ onların bu vasfını şöyle anlattı: “Cahiller onlara söz attıkları zaman, selâm derler.” (el-Furkân, 25/63)


Sus; cahillere yumuşak davran. Cahil kişinin yanlış hâli seni üzmesin. Onların tabiatında mevcut olan huysuzluk yüzünü buruşturmasın. Nefis ve şahsî arzularının sapık tezahürü seni üzmesin. Ama bir günah işledikleri zaman da susma, konuş. Hatalı işlere karşı susmak yasaktır. O zaman konuşmak ibadet sayılır. Gücün yeterse, iyiliği yaptır. Kötülüğe mâni ol. Bu babta kusurlu olma. O kapı bir hayır kapısıdır. Kendin için bir ganimet bil, içeri girmeye bak.

Hâlinizde ne var? İsâ (a.s) Peygamber sahra bitkilerini yer, onlardan sıkılan suyu içerdi. Mağaralara sığınır, harabelerde yatardı. Uyuduğu zaman ya bir taşa başını koyar ya da kolları üzerinde yatardı. İman sahibi böyle yapsa ne var? Ölüm gelince bu hâlde ölse, Yaratan'ına böyle kavuşsa ne çıkar? Sanki kısmeti kendine gelmeyecek mi? Dağlara, sahralara çıksa, dünyalıkları kaçırır mı? Yook... Hiçbir şey kaybolmaz. Giyeceği şeyleri giyer. Nefsine bol bol her şeyini verir. Kalbi de Hak'la olur. Ne gelirse gelsin, iman sahibi renk değiştirmez.


Zühd hâli iman sahibini kaplarsa dünyanın gelişi kalbini bozmaz. Onun getirdiği maddî gıda ve ruhî duruma tesir etmez.


İman sahibinin imanı olgun hâle geldikten sonra dünyayı sevse; içindekilere kapılsa da tatlarına dalsa, zaman olsa ondan bir an bile ayrılmasa, bu hâlde Allah'ı az hatırlayacak olsa, imanı olduğu için bu kötü hâlinden kurtulur. Allah kayıplarını ona gösterir. Kötü işlerde geçirdiği günleri ona hatırlatır; o da tevbe eder. Kitab’a koşar, Peygamber (s.a.v) Efendimiz’in sünnetini tutar. Zühd hâlini tam bulur. Her bir kötü işi sezer, fâni olduğunu bilir, bırakır. İmanı olan, pek kötülüğe giremez ya; neyse...


Dünyanın ömrü nedir? Nimeti ne kadar sürer? Bir gün mevcut olan güzel hâli, ikinci gün oluyor mu ki? İman sahibi bunları iç âleminde sezer. 

Dünya çirkin huyludur. Elinde karası bulunur. Her sözü zehir taşır. Tadı hemen gider. Ve bir daha dönmez. Hiçbir vaadinin aslı çıkmaz. Ahdine vefa etmez. Ona güvenip üstünde köşkler kurmak, su üstünde ev yapmaya benzer.


İman sahibi dünyayı tutmaz. Onda yerli olmayı aklına koymaz. Bu sebeple derecesini artırır. Hak irfanına sahib olur. Mahlûk şeyleri sevmez. Bu yüzden öbür âlemi de istemez. Kalbini ona da kaptırmaz. Yalnız Hak tecellisi öbür âlemde olacağı için âhireti ister.


İman sahibinin büyük işi kalbini yapmaktır. İç âlemi için binalar kurar. Kalbi sağlam olunca dünya binaları da kursa zarar etmez. Çünkü yaptığı işi kendisi için değil, başkaları için yapar. Allah'ın emrine uyarak kullara hizmet eder. Bu hâlde bin bina kursa kalbi bozulmaz, biri bile kalbine girmez.


İman sahibi, kader hükümlerine uymayı bilir. Yaratılmışların iyiliğini ve rahatını düşünür. Ona göre, bir iman kardeşinin huzur duyması, kendi huzurundan daha iyi ve daha önemlidir.


İman sahibi, karanlığa lamba ile girer. Mutfaktan alacağı ekmeği elinde tuttuğu ışık ile bulur. Yanına ortak almadan sofraya oturmaz. Kendi yemeği olursa yer; nereden alındığı bilinmeyen yabancıların sofrasında oruçlu olur.


Zâhid olan, yemek ve içmek arzusunda şiddetli duyguyu bırakır. İrfan sahibi Ma'rûf (Allah)’tan başkasına oruçludur. Doktorunun verdiğini yer, başkasını almaz. Hastalığı, O’ndan uzak olunca başlar, yakın olunca biter.


Zahidin orucu gündüz olur. Arif hem gece hem de gündüz oruçlu bulunur; Yaratan'ına kavuşuncaya kadar iftarını açmaz.

Arif, yılların orucunu tutar, her zaman ateşler içinde kalır. Orucu tutan kalbi olur. Sır âlemi hastalıklar içinde kalmıştır. Onun şifası, ancak Yaratan'ına kavuşmakla olur. İrfan sahibi için acaba, başka şifa ola mı ki? 

Ey evlat! Felah istiyorsan yaratıkları kalbinden at. Onlardan korkma; iyilik bekleme. Onlarla manen ülfet etme. Kalbini onlara bağlama. Her şeyden kalbini kaçır. Kalp yüzünü onlara buruşuk tut. Onları ölüler gibi gör. Bu söylenenleri iyi öğren. Bunları öğrenirsen Hak katında olmak kolay olur. Başkalarını andığın zaman sıkıntı duyar, Yaratan'ı andığın zaman ise huzura kavuşursun 

Emre uy, yasaklardan kaçın. Şu belalara sabırla karşı koy. Nafile -sünnet- ibadetleri yapmaya çalış; sünnet olan işleri yapmaya gayretli ol, ismin “Uyanıklar” defterine yazılır. Yaratıcı'dan sana başarı gelir. Yaptığın çalışma boşa gitmez. Zorla huzur bulunmaz; bu sevdayı bırak. Amel kapısına yapışırsan o da senin için sonuna kadar açık kalır.


İsteyeceklerini O'ndan iste. O'nun kudret eli önünde boynunu eğ. İbadet yollarının açılması için Hakk'a karşı boynu bükük olacaksın. Yaratan bir şeyi dilerse sebeplerini hazırlar. O, sana çabuk yürümeyi emretti. Hele adımlarını aç, başarıyı görürsün.


Dıştan emir verilir. Başarı kuvveti iç âlemden gelir. Açıktan, günah işlemek yasak edilir. O'nun hamiyetine sığın. O esirgerse, hataları bırakırsın. O'nun vereceği kuvvet sayesinde sabırlı olursun.


Yanımda akıllı durunuz. Bana sebatla bağlanınız. Niyetinizi tam tutunuz. Azimet sahibi olunuz. Beni töhmetle yâd etmeyiniz. Hakkımda iyi düşününüz. Böyle yaparsanız sözlerimin yararını bulursunuz; dediklerimin mânasını anlarsınız.


Ey beni töhmet altına almak isteyen, yarın her şey açığa çıkar. Hâlimi olduğu gibi anlarsın. Aman, beni zahmete sokmayınız. Hâlime bırakınız beni.


Kalp hâlin beni kahra uğratmak istiyor. Beni mağlûp etmek istiyor. Hâlbuki dünya işleri başımı aştı. Âhiret işleri kalbimi sardı. Allah Teâlâ'nın büyük tecellisi, sır âlemini kapladı. Sizlerle uğraşacak hâlim mi var?


Bana yardımcı yok mu? Bana iyilikle yanaşacak kişi nerede? Kendi öz düşüncesi ile hâlimi soracak kimse yok mu? Yardımcım olduğu için kim Allah'a hamd eder?


Herkes gibi benim de yardımcıya ihtiyacım olur. Hak Teâlâ'dan gayrı herkesin yardıma ihtiyacı vardır.


Akıllı olunuz. Allah yoluna girenlere karşı iyi edep tavrı takınınız. Onlar, aşiretlerin bölüşmesi imkânsız olan kişilerdir. Beldeler onların hürmetine durur. Kullar onlar için esirgenir. Yeryüzü onların şerefine muhafaza edilir. Onlar olmasa sizin gösterişli hâlinizi kim neyler? Nifak ve şer hâliniz bir günde bu ülkeyi yıkar, batırır.


Ey Allah'ın düşmanı münafıklar, Peygamber’in (s.a.v) sevmediği kimseler ve ateşe yanacak odunlar, sizin ne kıymetiniz var?


Allah’ım, tevbemi kabul et. Onlara da tevbe nasib eyle. Beni ve onları ayıktır. Hem bana hem de onlara acı; rahmet nazarınla bak.


Kalbimizi ve duygumuzu sana hasret. Başkalarına çalışacak tarafımız olacaksa, dış duygularımız ve çocuklarımız dünya için olsun. Özümüz âhirete, kalbimiz sır âlemine yönelsin, sana olsun.


Ey evlat! Senden hayır çıkmıyor. Hâlbuki hayır yapman lazım. Huzuru bulman gerekirken hiçbir iş yaptığın yok.


Ey evlat! İşe sarıl; bina yapılması için çalışmalısın. Çalışmaya devam edersen, başarı seninledir. Çalışma olduğu takdirde, başarı bulunur. Başarı arzulayan Allah için çalışmalı. Koşarak işleri bul. Başarı onun iyiliği olarak seni bulur.

Yazık, halkın korkusu ile nefsini bağladın. Onlardan beklediğin şeyle iş tutmaktan kaldın. Onların bağını nefsinin ayağından çöz. Onu Yaratıcı'nın hizmetine kaldır. O'nun katında itminan sahibi eyle. Nefsin itminan derecesine çıkarsa, dünyalık zevklerden elini çeker. Ancak geçmişte yazılı şeyleri alır. Onlar, beklenmeden gelen şeylerdir zaten.


Nefse verilen şeyde senin dahlin yoktur. Kadere senin hükmün geçmez. Sana düşen, duyguların kontrolüdür. Niyetin temiz tutulması, sana düşen vazifeler arasındadır. Bunu yaparsan, Hak tarafından iyi kimseler arasına yazılırsın. Kısmetler kaybolmaz.

Gücüne, kuvvetine ve elinde bulunan fâni mala güvendiğin zaman gayb âleminden bir şey bekleme.


Allah’ım, sebeplere dayanmaktan sana sığınırız. Heveslere dalmaktan bizi koru. Boş alışkanlıkla olmayı bize nasib etme. Bütün, hâllerde Sen’den Sana sığınırız.

“Rabb’imiz, bize dünyada iyilik ver. 

 

 


 



$50

Product Title

Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button. Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button

$50

Product Title

Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button. Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button.

$50

Product Title

Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button. Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button.

Recommended Products For This Post
 
 
bottom of page