top of page

ALANDAN SAKINMAK

ree

Bu satırlar, yalnızca okunmak için değil; ruhu arındırmak, kalbi sükûna erdirmek ve insanı kendi hakikatine çağırmak için yazılmıştır. Abdulkadir Geylani Hazretleri’nin gönül diliyle kurduğu bu hikmetli cümleler, zamanın ötesinden seslenir. Her kelimesi bir nasihat, her satırı bir secde, her paragrafı bir duadır adeta.

Bu bölümde okuyacağınız metin, yalnızca ilim değil; aynı zamanda teslimiyetin, tevbenin ve Allah’a sığınmanın özüdür. Korkulara karşı dirayet, aldanışlara karşı basiret kazandırır. Geylani Hazretleri’nin öğretileri, iç âlemini diriltmek isteyen herkes için bir kandil gibidir.

Okuyacağınız her satırda, bir mürşidin sessiz ama derin çağrısını hissedeceksiniz. Bu sadece bir kitap değil; kalbe dokunan bir yakarış, göğe yükselen bir teslimiyettir.

Şimdi sözü, o büyük Allah dostuna bırakalım.


Akıllı ol. Yalancı olma. Allah'tan korktuğunu söylüyorsun, fakat halktan biri seni tehdit etse korkuyorsun. Hiç kimseden korkma. İnsanlar sana bir şey yapamaz. Cin tayfasından çekinme, sana zararları dokunmaz. Dünya azabından korku duyma. Öbür âlemin sıkıntısından üzüntü çekme. Azabı yapacak kudret sahibinden kork. Silâhtan korkma, onu atacak elden kork.


Aklı başında olan, kulların dil uzatmasına üzüntü duymaz. Allah yolunda akıl sahibi, ondan gayri şeylerin sözünden üzülmez. O insan bilir ki, yaratılmışların cümlesi Hak katında aciz ve perişandır. Hepsi O’na muhtaçtır.


Bu anlatılan hâli bulan kul ve bilgisinden faydalanılan büyük insanlar, İslâm dininin hakikatine ermiş olanlar, din doktorlarıdır.


Ey İslâm dinini yıkmak isteyen, hastalığını onların vasıtası ile tedavi et ve Hakk'a koş. Bulunduğun hastalıktan seni o kurtarır. Senin bu yıkma hareketin hastalık doğurur. O zatlar ise, şifa yağdırır. O büyük insanlar, sana yarayacak olan şeyleri iyi bilirler.


Yaptığı işleri için Allah'a çıkışma. Çıkış yapacaksan nefsine yap. Kötülenecek biri varsa, o da nefsindir, ona söyle. İyilik, yumuşak başlı kimseye yapılır. Kötülük, dik kafa ve isyan eden kişiye olur.


Allah, hayır dilediği kulunu kendi yoluna bağlar. Sabra koşarsa yükseltir. Bağlarını çözer, semaya çıkarır. İyilik verir, imanı kuvvet bulur.


Allah'ım, belâsız olarak bize yakınlığını ver. Kaza ve kaderin hükmü anında, bize lütfeyle. Şerli kişiler ezmek isterken bize yetiş. Kötü kimseler, bizi yıkmaya gelirken yardım eyle. Nasıl istersen ve ne zaman dilersen bizi esirge. Din işlerinde yaptığımız hatalar için bizi affeyle. Dünya ve âhiret işlerinde bize afiyet ihsan eyle. İyi işleri başarmayı istiyoruz. Bütün işlerde bize ihlâsı nasib eyle. Âmin!


Bir gün Bayezid-i Bistamî oturuyordu. İçeri biri girdi. Sağa ve sola bakmaya koyuldu. Niçin baktığı soruldu, namaz kılmak için temiz bir yer aradığını söyledi. Bayezid ona döndü ve şöyle dedi:  - Pisliğin görülmediği her yer temizdir. Yalnız, kalbini temiz et. İstediğin yerde namaz kılmaya başla.


İhlas sahibi olanlar, riyadan korkarlar. Bu bir akabedir. Bu an geçtikten sonra riya ortadan kalkar. Çünkü her varlık Hakk'ın olur. Riya yapacak kimse kalmaz.


Gösteriş, için dışa uymaması hâli, kendini beğenmek, şeytanın oklarındandır; o bu okları kalbe atar ve yaralar.


Büyük insanları dinleyiniz. Hakk'a götüren yolu onlardan öğreniniz. Büyük yolun yolcuları onlardır. Onlara nefsinizin kötü hallerini sorunuz. Şahsî arzu ve tabiî isteklerin kötü durumlarını onlardan öğreniniz.


O büyükler, başlarına gelecek belâyı bildiler. Nefsin kötülüğünü anladılar. Bu yüzden etrafı bırakıp kendi hallerine düştüler. Hayli zaman öyle kaldılar. Nefis canibinden gelen arzuya yıllarca uzaklık duygusu beslediler. Böylece ona galip geldiler; nefislerine hâkim oldular.


Şeytanın üflemesine aldanma. Nefisten bir ok atılırsa yıkılma. O kendi oku ile atar. Ve ancak onun yoluna girersen ok sana değer. Nefsin yoluna girmeyene ok değmez. Malûm şeytan, ancak insan şeytanları vasıtası ile kötülük yapar. Nefis ve kötü arkadaştan Allah'a sığın; yardım iste. Bu kadar düşmanla baş edemezsin, ondan daima yardım talep et. O yardımını esirgemez. Hakk'ın yardımını varlığında sezer, manevî bir kuvvete sahip olursan, hemen çık; halka koş, nefse yanaş ve şöyle de: “Topunuz birden geliniz; bana zarar veremezsiniz.”


Yusuf (a.s) Peygamber, mülk sahibi olup kuvvet kazanınca bütün hane halkını yanına çağırdı.


Mahrum, Allah'tan yardım bulamayandır. Asıl zavallı, dünyada ve âhirette Allah'a yakınlık duygusunu kaybedendir.


Geçmişte, kullara gönderilen kitapların bazısında, şöyle buyrulmuştu: “Ey âdemoğlu, sana sahip olmasam her şey senden el çeker.”


Hak Teâlâ senden neden el çekmesin ki? O'nun her işine itiraz ediyorsun. O'ndan daima kaçıyorsun. İman sahiplerinden geri durduğun yetmiyormuş gibi, bir de eziyet ediyorsun. İşlerin, iman sahiplerini üzmekte, onları incitmekte. İçinle ve dışınla onları kırmaktasın. Yaptığın işin kötülüğünü Peygamber (s.a.v) Efendimiz’den dinle:


“İman sahibine eziyet etmek, Beytü’l-Mamur'u ve Kâbe’nin yapılmışını on beş defa yıkmaktan günah itibarı ile daha büyüktür.”


Yazık sana. Ey durmadan Allah adamlarına eziyet eden, yukarıdaki büyük sözü iyi dinle ve anla. Peygamber’in yüce kelâmını iyi dinle. Eziyet ettiğin kimseler, sâlih kimselerdir. Onlar, Allah'a iman etmiş insanlardır. O'nun varlığına iman sahibi olmuşlardır. O'na dayanan ve O'na itimat eden, onlardır. Yakında öleceksin. Malın geri kalacak, bulunduğun evden atacaklar, öğünmekte olduğun mal, seni hiçbir sıkıntıdan kurtaramayacak. 

Peygamber (s.a.v) Efendimiz’in bir hadîs-i şerifini şöyle anlatırlar:


Bir gün Peygamber Efendimiz’in huzuruna biri geldi ve “Seni Allah için seviyorum.” dedi. Şu cevabı aldı:


“O halde, fakri gömlek gibi giy. Belaya sarıl. Öbür âlemde beni bulmak, benimle olmak için yaptıklarımı yapmalısın. Sevginin baş şartı; uymaktır.”


Hz. Sıddîk, Peygamber (s.a.v) sevgisine sadık idi. Bütün malını Peygamber yoluna harcadı. Peygamber’in sıfatına büründü. Hak kapısında Peygamber'e eş oldu. Her şeyi dağıttığı zaman, kendisine sarınacak bir aba kalmıştı. Çocukları için, Allah ve Peygamberi’nden başka hiçbir şey ayırmadı. İçini ve dışını Peygamber'in hâline uydurmuştu.


Sana gelince, yalancısın. İyi insanların sevgisi para ile ölçülemez. Onların karşısına paranı, altınını çıkarmaktasın. Bu hâlinle onlara yakınlık iddia ediyorsun. Onlara yakın olmayı diliyorsun.


Aklını başına al. Bu sevgi yalandır. Seven sevdiğinden bir şey esirgemez. Sevilen her şeye tercih edilir. Fakr hâli Peygamber (s.a.v) Efendimiz’den ayrılmazdı. Bu sebeple şöyle buyurmuştu:


“Fakr hali, beni sevenlere, selden daha çabuk varır.”


Hz. Âişe'nin şu sözü önemlidir: “Peygamber hayatta iken dünya bize gülmedi. Daima darlık ve sıkıntılı oldu. Peygamber’in öbür âleme göçünden sonra üzerimize çöktü.”


Peygamberimiz ’in sevgisini kazanma şartı fakr hâlidir. Allah sevgisi için de bela şarttır. Bazı büyükler şöyle der: “Her velayet hâlini bela takip eder.”


Sebebi, boş yere Allah sevgisi iddia edilmeye. Öyle olmazsa, riyakâr ve münafıklar da Allah sevgisi iddia eder; belki de davalarını kazanabilirlerdi.


Boş davadan dön. Yalan işleri bırak. Kendi başına tehlikeler çıkarma. Şayet bir dava açmak istiyorsan, ispatlı, delilli olsun. Aksi hâlde ne bizden olursun ne de davayı kazanabilirsin.


Altın işlerinden anladığını iddia ederek övünme. Sonra pişman olursun. Utandırırlar; bir şey sorarlar, bilemezsin.


Yılan ve yırtıcı hayvanlarla uğraşma. Onlar seni perişan eder. Eğer Havva isen yılana yanaş. Kuvvetine güveniyorsan, yırtıcı hayvanlarla dalaş.


Allah kulda doğruluk ister. O'na varmak isteyene marifet nuru gerektir. İrfan sahiplerinin kalbine marifet güneşi doğmuştur. O güneş gece ve gündüz sönmez. O güneşe sahip olanlar doğru olurlar. 

Ey evlat! Münafıkları bırak. Allah'ın azabına kendini atmak isteyenlerden uzak ol. Aklını başına al. Zamane insanlarının çoğundan uzak dur. Onlar elbise giymiş kurtlara benzerler. İyi insanlar azdır.  Fakr aynasını al, hâline bir bak. O aynada sana ve diğerlerine ait ayıbı görme hassasını Allah'tan dile.


Sana her şeyi bildiriyorum. Halkı ve Halik’ı anlatıyorum. Şer, yaratılmışların yanındadır. Hayır, Allah katındadır. O'na göre şer yoktur.


Allah’ım, bizi yaratılmışların şerrinden koru. Dünya ve âhirette senin hayrını ver 

Her şeyi sizin için arıyorum. Bana bir şey gelmese de olur. İpimi kuyuya salarım; oradan çıkanı size veririm, ben almam. Beni zengin edecek şeyim var. Sizden hiçbir şey talep etmiyorum.


Bana göre çalışmak vardır. Çalışamayacak olursam, tevekkül ederim. Sizin getireceğinize bakmam. Getirmenizi zaten beklemem. Nifak sahipleri sizi bekler; Allah'a güvenmez, sizin vereceğinize dayanır. Allah'ı unutur. Yaratan’a itimat etmez.


Bana böbürlenmeyin, yeryüzünde olan bütün varlığı tecrübe edebilirim; buna gücüm yeter. İyinizi kötünüzü ayırt edebilirim. Allah'ın verdiği basar kuvveti ile bunu yapmaya güçlüyüm. Allah beni bu işlere ehil kılmıştır.


Kurtuluş istiyorsan, örsümün üstüne yat. Çekicimin vuruş sesleri ile nefsin, şeytanî duyguların ve sana tesir eden şeytanî kuvvetlerin beynine sesleneyim. Düşmanlarını korkutayım. Kötü arkadaşlarını kaçırayım.


Bu düşmanları yenmek için Allah'tan yardım isteyiniz. Onlara sabırla karşı koyan, yardım kazanır. Varlığını onlara teslim eden, rezil ve rüsva olur.


Afetler çoktur; fakat onu indiren bir tanedir. Hastalık sayılamayacak kadardır; ama onun doktoru bir tanedir. Ey nefisleri hasta olanlar. Varlığınızı doktora teslim ediniz. Sizi tedavi ederken onu itham etmeye kalkmayınız. Onun kadar şefkatli olamazsınız. Sizi incitmeden tedavi eder. Nefsinizi o doktor kadar korumanız kabil değildir. O Aziz tabibin önünde dilinizi tutunuz. Ona taarruz etmeyiniz.


O'na teslim olduğunuz takdirde dünya ve âhiretin hayrını bulursunuz.


Allah yolcuları tam bir dehşet, tam bir sükût ve tam bir sessizlik içindedirler. Bütün çabalamaları, bunlara ermek içindir. Aradıklarını bulduktan sonra, Mevlâ dilerse onları konuşturur. Bazen konuştuklarından haberleri bile olmaz. Allah kıyamet günü, kuru varlıkları konuşturduğu gibi onları da konuşturur. Hak konuşturursa onlar da konuşur. Hak tarafından verilirse onlar alır. Allah açarsa onlar da açılır. İç varlıkları meleklere kalp olur. Melekler hakkında buyrulan; “Allah'ın emrine isyan etmezler. Ne emir verilirse hemen yaparlar.” (Et-Tahrîm, 66/6) mealindeki âyet-i kerime, bir bakıma onların hâlini anlatan bir şahit... Meleklere katılmaları bu yüzdendir.


Öbür yüze bakılırsa, daha üstün oldukları gözükür. Çünkü ilâhî bilgileri daha çoktur. Marifet hâlleri daha yücedir. Melekler onlara hizmetçi olur. Onlara uyar ve onlardan faydalanırlar. Kalpleri hikmetle doludur. Kalpleri bekçilerle çevrilidir. Herhangi bir darlık gelecek olsa, dış duygularına tesir eder, bünyelerini yıkabilir; ama kalp âlemlerine asla varamaz.


Onların derecesine çıkmak arzusu besliyorsan, İslâm dininin hakikatine ermeye bak. Sonra günahları bırak, iç âlemde ve dış âlemde yapılan bütün suçlara pişman ol. Sonra, şifa verecek Vera (şüphelileri bırakma) hâline koş. Daha sonra dünyanın helâl ve mubah işlerine de gönül kaptırma. Sonra Allah'ın fazlı sayesinde zâtına yakın olmakla zengin olmaya bak. Zaten Hak zenginliğine erdiğin zaman fazl ve ihsan seni kuşatmış olur. Kısmet ve lütuf kapıları sana kendiliğinden açılır. Dünya bazen üzerine kapanır; bazen de bütün varlığı ile sana gelir. Bu hâl dünyada kaldığın müddetçe devam eder.


Velî kulların hepsinde bu hâller tecelli etmez. Pek azları bu hâle erer. Erenler, ilim ve takva yönünden doğru oldukları için ererler, Hakk'ın zâtından gayrisi ile uğraşmazlar. Bunların çoğuna dünya tamamen kapalıdır. Eğer onlara dünya verilmiş olsaydı, zaten eremezlerdi. Dünyaya kapılır, Hakk'a hizmetten geri dururlardı.


Allah, velî kulların, zâtından fariğ olmalarını istemez. Dünyalık kapışmayı ve dünya ehline karışmayı Allah onlara nasip etmemiştir.


Büyük velîlerin, dünyaya kapılıp azanı azdır. Onlara göre dünya diye bir şey yoktur. Dünyanın her şeyi ile uğraşırlar; ama onun hükmü altına girmezler.


Dünyanın, peşi sıra koşup gittiği nebiler arasında, Peygamber (s.a.v) Efendimiz de vardı. Dünya her şeyi ile ona koştu; ama o, hiçbirine iltifat etmedi. Hakk'ın hizmetinden geri durmadı. Dünyanın hiçbir şeyine bakmadı. Tam bir zühd ve çekinme hâli taşıdı. Yeryüzünün hazineleri emrine hazır olduğu zaman onu reddetti ve “Yâ Rabbi, beni Sen’den başka şeyi olmayan miskinlerle yaşat, onlarla öldür ve onlarla kıyamet günü dirilt!” diye duada bulundu.


Zühd sahibi olmak büyük bir iştir; onu yapmaya kolay kolay güç yetmez.


İman sahibi hırs ağırlığından kurtulmuştur; çünkü bir şeye hasret duyarak abanmaz. Aceleci de değildir. Kalbi her şeye karşı bir çekinme duygusu besler. İç âlemini dünyaya kaptırmaz. Allah'ın emrine girer. Bilir ki, kendisi için ayrılan başkasına gitmez; bu sebeple nefsin istekleri peşinde koşmaz. Dünyaya dair istekleri arkaya atar. Yaptığı tâat için Allah'tan kabul diler. 

Ey evlat! Allah yoluna girmek için iman sahibi olman lâzım. Orada sebat için de ikana sahip olmalısın.


Bu yola girmek istediğin zaman evvelâ dış varlığını korumak için örtüye, iç âlemini esirgemek için de imana muhtaçsın. Mekke (Hac) yoluna gitmek böyle değildir. Oraya gitmek için iman sahibi olmak, sonra para saklamak için çanta gerek. Anlatmak istediğim yol, dış varlık için örtü, iç varlık için de iman ister. Bu yolun hem önü hem de sonu vardır. Başka yollara benzemez.


Süfyan-ı Sevrî'yi anlatırlar: İlme başladığı sıralarda, cebinde bir para çantası taşırdı. İçinde beş yüz altını vardı. Bir taraftan ilme çalışır, bir taraftan da muhtaçlara dağıtırdı. Parayı severdi. Ara sıra elini para çantasının üzerine koyar, şöyle derdi: “Sen olmasaydın bizi ezmeye çalışırlardı.” İlmi bitirip irfan sahibi olduktan sonra, paraya kıymet vermedi. Elinde ne varsa hepsini muhtaçlara dağıttı, pişmanlık duymadı. Ve şunları söyledi: “Gökleri demir kaplasa da yağmur yağmasa, yer taş olsa da bitkisi bitmese, yine de rızık hususunda üzüntü duymam. Şayet bir talepte bulunursam, imanım yok olur.”


İmanın kuvvet buluncaya kadar çalış ve sebeplere yapış. Sonra sebepleri bırak, onları Yaratan'a koş. Peygamberler çalıştılar, borç ettiler, sebeplere yapıştılar. Bunları ilk zamanlarda yaptılar. Sonra tevekkül ettiler. Çalışmakla tevekkülü birleştirdiler. Her şeyin bir ilki, bir de sonu olur. Yolun bir dışı, bir de içi vardır.


Ey mahrum, çalışmayı bırakma. Tevekkülü de elde et. İnsanların elindekine göz dikersen iman sahibi olamazsın. Kudret sahibinin nimetlerini bilmemezlik olur. Allah sana darılır, öz varlığından uzaklara atar. Çalışmayı bırakıp halkın vereceği küçük şeyleri ummak âfet sayılır.


Süleyman Peygamber mülkünden uzaklara atıldığı zaman, Allah birçok şeyle onu iptilâ etmişti. Onlar arasında, kullardan bir şey talep etmek de vardı.


Süleyman Peygamber, kendi diyarında iken çalışır, yerdi. Uzaklara atılınca rızık yolları ceza olarak başka taraftan verilmeye başlandı.


Allah yolcularının darlığı geçmez. Sancıları dinmez. Gözleri aydın olmaz. Musibetleri eksik olmaz; ta Hak Teâlâ'ya kavuşuncaya kadar. Hak Teâlâ'ya kavuşmaları iki yönden olur: Biri dünyada, öbürü âhirette. Kalp ve sır âlemi ile dünyada Hakk'a vasıl olan azdır. Âhirette bütün varlıkları ile O'na kavuşurlar. Kavuşan rahat ve huzura erer. Ama önceleri, ağlamakla sızlamakla geçer.


Ey evlat! Nefsine helâl yedir. Temiz lokma aldır. Onun kibrine sebep olan haramı aldırma; sonra kibirli olur. Kendini beğenir, edebini bozar.


“Allah'ım, Zâtını bize bildir ki, seni öyle bilelim. Âmin!” 

Peygamber (s.a.v) Efendimiz şöyle buyurur:


“İslâm dinini kabul etmiş biri, herhangi bir şahsa zenginliği için saygı gösterirse dininin üçte ikisi gider.”


Ey münafıklar, bu yüce kelamı işitiniz. Bu hadîs-i şerifte belirtilen saygı, sadece önünden kalkmak mânasını taşır. Ya orucunu, namazını ve haccını zengin kişiler için yaparsa ne olur? Ya akşam sabah o zenginlerin eteğini öpen dindarlara (!) ne buyrulur?


Ey müşrikler, sizin ne Peygamber’den haberiniz var ne de onun kelamından. İslâm olunuz ve günahlarınıza tevbe ediniz. Ancak imanınızı hâlis tevbe kurtarır. İkan duygunuz, o zaman büyür. Tevhid haliniz gelişir; bütün varlığı ile sizi Arş'a çıkarır. 

Ey evlat! İman bahçene bakar, ağaçlarını büyütürsen, Hak seni maddî varlığından alır. Artık ne kendi dış varlığına ne de başkalarına ihtiyaç arz edersin. Ve çalışmanın, kazanmanın hakikî yollarını öğrenirsin; hiçbirinde hakikî tesir görmezsin.


Seni Hak doyurur. Kalbini ve sırrını da nurla doldurur. Kapısı önünde oturtur, zikir, ülfet hâlleri ile zengin kılar. Yakınlığı sayesinde kimseden bir şey talep etmez olursun.


Dünyadan bol nasip alıp onunla meşgul olana bakma. Elinde maddî varlık taşıyana göz atma. Senin bakışların onun içine ağırlık verir. Her bakışında elimde olanı alacak diye çekinir, ruh sıkıntısına düşer, ayrıca onu üzüntüye soktuğun için hata etmiş olursun.


Ey bilgi iddiasında olan, dünya ehlinden mal talep eden ve bilgisini paraya çeviren! Allah, seni bildiklerinle batırıyor, ilmin bereketi senden gitti. Özün çürüdü, kabuğu kaldı.


Ve sen ey Hakk'a kulluk eden, halbuki kalbin kullara bağlı. Onlardan bir şeyler bekliyor, herhangi bir isteğini vermezler diye korkuyorsun. Dıştan Allah içinmiş gibi görülen kulluğun, içten halk için oluyor. Her arzun ve çaban, kulların elindekine göre. Onların elinde bulunan saman çöpü kadar kıymetsiz şeylere tenezzül ediyorsun. Onların övmesini, yüceltmesini bekliyorsun. Onların kötülemesinden ve seni bırakıp gitmesinden çekiniyorsun. Elindekini alırlar diye titriyorsun. Onlardan alacağın bir şey için, sabahlara kadar uykunu kaçırıyorsun. Ümitlerini o kadar uzatıyorsun ki, hile yapmaya mecbur kalıyorsun. Kapılarına gittiğin zaman, içinden gelmediği hâlde ince ve yumuşak konuşuyorsun. Sebebi; sana bir şeyler versinler.


Yazık sana, için bozuk olmuş. Hep gösteriş peşindesin; din yoluna girişin babadan kalma gibi. Kendini İslâm'ın emirlerine veremiyorsun.


Kalplerde dönüp dolaşanı bilene karşı büyüklük satana yazıklar olsun. Hain göz taşıyana yazıklar olsun. Dilinde; “Allah, en büyüktür.”, kalbinde; “Hayır, yaratılmışlar daha büyüktür.” diyene yazıklar olsun.


Kalbinde böyle şeyler varsa dön. Tevbe et. İyi işleri sadece dünya için yapma. Halka gösterişe kalkma. Yalnız Allah'ın pâk vechini dileyenlerden ol.


Yaratıcılığın hakkını öde. Övülmek için iş yapma. Vermek, almak ümidini gönlünden at.


Rızkın azalmaz ve çoğalmaz. Hakkında hükmedilen, hayır ve şer gelecekse gelir. Bunları düşünüyorsan yazık.


Hırsını azalt. Ümitlerini kıs. Ölümü göz önüne al. Bunları yaparsan ıslâh olursun. Bütün hâlinle dinî emirleri yerine getirmeye çabala.


Ey cemaat! Yanımızda İslâm dinine uyan bir hâliniz kalmadı ki. Onu, zahirde elinizden bıraktınız. İç âleminize zaten geçemediniz. Nefsin hilesine kandınız. Allah'ın hilmine aldandınız. Her gün biraz daha dinden uzaklaştınız. Allah Teâlâ Hazretleri'nin hilmi sayesinde bu âlemde gazaba da uğramadınız. Bir gün burayı bırakır, öbür âleme göçerseniz. O gün Mevlâ her yanınızdan tutar, azaba atar.


Ölüm gelir, kabre inersin. Oranın sıkıcı darlığına uğrarsın; belânı bulursun. Oradan kolay kurtulmak yoktur. Kıyamet kopmayınca oradan çıkarılmazsın. Kıyamet oldukta sana haber gelir; kalkar, kör pişman gidersin. İğneden ipliğe hesaba çekilirsin. Saati ve dakikası ile her yaptığın işin hesabını verirsin.


Sen, boş bir put gibisin; kuru deriden ibaretsin. Ne mânan var ki? Kuvvetin de yok. Yalnız ateşe yararsın. Kulluğuna bakılsa ihlâs yok. Halbuki ihlâs ibadetin ruhudur. Ruhsuz olan şey Hakk'a yaramaz. Yaptığın kullukla birlikte ateşte yanacaksın. Yalnız yanmakla olsa neyse; ayrıca yapılan sitemli çıkışların verdiği sıkıntı da caba. İhlâsla yapılmayan hiçbir şeyin faydası olmaz; bunu iyice bil.


Sen çalışan ve istediğine erensin; ama neye? Dünyada bol bol çalışıp yorulan, boş yere kendini yorduğu için de öbür âlemde ateşe atılan. Ancak tevbe seni kurtarabilir, ölüm gelmeden, tevbe et, kurtul.


Tevbeni iyi yap. İhlâsa sarıl. İmanını tazele, Allah'a dön. Ölümün gelmesini bekleme, ölüm anında bütün kapılar yüzüne kapanır; tevbe etmeye gücün yetmez olur.


Allah'ın ihsan kapısı kapanmadan önce, kalp adımlarınla Allah'a açıl. Allah'ın ihsan kapısı kapanırsa, nefsin sana yük olur. Malın ağırlık verir. Kuvvet işe yaramaz bir yük olur. Elinde bulunan hiçbir şeyin yararını göremezsin.


Altınların sana put oldu. Bütün düşüncen paraların. Bunlara dalıp Hakk'ı unuttuğun için yakında fermanın verilir. Bu hâlinden utanmaz mısın, yazık sana?


Dükkanını ve malını, çocukların rızkı için çalışma vesilesi yap. Çalışırken din emirlerini unutma. Sakın, malın ve dükkânın tesirini görme. Kalbini Allah'a bağla. Tevekkül sahibi ol.


Senin ve çocukların rızkını Allah'tan dile. Çalışmanda da fazla bir tesir görme. Sen bir vesilesin. Kalbini Allah'a verirsen, yakınlık bulursun, Hak'la ülfet edersin. Kalbin zengin olur. Yavruların gözü tok olur. Her ümit kalbine verilir. Ve denir; “Şu sana, şu da çocuklarına.”


Bugün şirk içindesin. Anlattığımız makama bu hâlinle eremezsin. Dünyanın topunu verseler gene doymuyorsun.


Kalbini kilitle. Yabancı her şeyin ona girmesi ümidini kes. Oraya yalnız Hak Teâlâ'nın zikrini koy, yeter.


Yaptığın hatalar için tevbe üstüne tevbe et. Kötü işlere cesaret ettiğin ve kötü edebin için pişmanlık üstüne pişmanlık duy. Kötü işlerine ağlamayı arttır. Elinde mal varsa, biraz fakirlere dağıt. Yakında onları bırakıp gideceksin. Dünyadan göçeceğine inanan iman sahibi cimri olmaz.


İsa (a.s) Peygamber ve şeytan arasında geçen şöyle bir konuşma anlatırlar. İsa (a.s.) :


“Halktan en çok kimi seversin?” diye sorunca şeytandan şu cevabı almıştı:


“İmanlı olmakla beraber cimri olanı.” Bundan sonra sevmediği kimseyi sordu:


“Cömert olan fâsık kişiyi sevmem.” cevabını aldı. Bunun sebebini sordu. Şeytan onu da şöyle anlattı:


“İmanlı cimri, bir gün cimriliği sonunda imanını kaybedebilir; fâsık kişi ise, cömertliği yüzünden iyilere katılabilir.”


Dünya ile yalnız dünya için meşgul ol. Çalışmak, kazanmak iyidir. Çünkü Hakk'a kulluk için yardımcı olur. Ama sen, bu iyiliği unuttun. Bütün servetini günah işlemekte harcadın. Çalışmak için namazı ve diğer hayırlı işleri bıraktın. Malın zekâtını vermedin. Daima isyan bayrağı çektin. Kulluk yolunu tutmadın. Çalışman, yol kesicilik gibi bir şey. Yakında ölüm gelir. Onun gelişi iman sahibini sevindirir, küfür ehlini ürkütür, münafıkları korkutur.


Peygamber (s.a.v) Efendimiz şöyle buyurur:  “İman sahibi öldüğü zaman, Mevlâ’sının iyiliklerini görür; yaptığı iyi işlerin karşılığını seyre dalar. ‘Ah, dünyada biraz daha kalsaydım; hayır işlerimi artırsaydım’ der.”


Tevbe edip sebat eden nerede? Yaptığı hatalar yüzünden Yaratan'dan utanan nerede? Her hâlinde onu gözeten ne oldu? Yalnız kaldığı zaman ve herkesin yanında olduğu zaman, harama bakmayan nerede? Kalp ve kalıp gözünü günahtan ayıran nerede kaldı? 

Peygamber (s.a.v) Efendimiz; “Bu iki göz zina eder.” buyurur.


Gözün zinası harama bakmaktır. Gözlerin günde kaç defa zina ediyor, biliyor musun? Kadınlara ve çocuklara kötülükle bakıyorsun. Allah Teâlâ'nın şu kelâmını işitmedin mi: “İman sahiplerine söyle; gözlerini çevirsinler. (Harama bakmasınlar)” (En-Nûr, 24/30)


*


Ey çaresiz, sabırlı ol. Dünyanın çaresizliği çabuk geçer. Büyük Peygamberimiz (s.a.v), Hz. Âişe'ye şöyle buyurdu: “Yâ Âişe, dünyanın acılığını, âhiretin iyiliği için iç.”


Çalış, geçmişte verilen hükme güvenme; orada isminin hangi defterde yazıldığını bilemezsin. Şaki veya said olduğunu göremezsin. Bu sır, ilâhî bilgi hazinesinde saklıdır; karışma, karışacak olursan dinden çıkarsın.


Çalış, yapacağın işler acı gelse de yap. Geçmişte verilen hüküm, seni ilgilendirmesin. Yapacağın işlere bak. O derin bilgiyi ne sen ne de başkası bilir. Buna kader bahsi denir. Kader ilmini ne sen tam bilirsin ne de başkaları.


Allah yoluna baş koyanlar, dünya yatağını dürdüler ve Mevlâ'nın huzurunda durdular. Hep günlerini O’nun uğruna harcadılar. Dünyadan ancak geçim miktarı aldılar. Onlar, keyif için yemek yemezler. Zarurî ihtiyaçlarını alırlar. İbadetlerine iyi niyetle kuvvet verirler. Şeytan mekrinden, şehevî duygularını esirgerler. Her hususta olduğu gibi, şehvet duygularında da Yaratan'ın emrini gözetirler. Peygamber’e uymaktan geri durmazlar. Bütün meşgaleleri, emri tutmak, sünneti yerine getirmek. Onlar, gayretli kişilerin başında gelir, feragatleri tamdır.


“Allah'ım, bizi onlardan eyle, onların bereketini bizden uzak kılma. Âmin!” 

Ey evlat! Dünya sevgisi içini sardıkça, sâlih kulların hâlini göremezsin. Halktan bir şey umdukça kalp gözlerin açılmaz olur. Dünya ve âhireti kalbinden atmadıkça, manevî hâllerden sana söz düşmez.


Hak yolunda cihad ehli ol. Böylelikle başkalarının görmesine imkân olmayan şeyi görürsün. Âdet harici kerametler senden zuhur eder.


Küçük hesapları bırak, büyükleri kendiliğinden gelmeye başlar. Her hâlinde Allah'a dayanırsan, açık ve kapalı yerlerde O'na isyan etmekten çekinirsen, tahmin edemediğin yerden rızkın gelir.


Sen elindekini bırak, daha iyisini alırsın. Henüz olgun olmadığın için istiyorsun, sonra bunu da bırakırsın.  Dünyada bırakılanları öbür âlemde alırsın. Bu yola ilk girenler, şehvet duygularını ve diğer dünyalık işlerini zorla bırakırlar. Gayret sarf eder, kalplerini esirgerler. Sonra korkmadan nasiplerini alır yerler. Çekinmek, ittika sahiplerinin vasfıdır. Korkmadan ölmek ise Allah yolunda varlıklarını harcamış olanlara haktır. 

Ey gösterişçi, ey içi dışına uymayan, ey şirkçi, büyüklere zahmet verme. Elden kaçırdığınızı bulmak için onlara yanaşmayınız. Onların hâline ermeyi aklınıza getirmeyiniz. Elinizde bulunan yaramaz şeyler, sizi onlarla olmaktan uzak kılar. Onlar âdetleri ve resmî hâlleri bıraktılar. Sen onların bıraktığını kaptın. Şüphesiz onlar tarafından bırakıldığı hissini duyan şeyler, kendiliğinden ayrılıp gitmiştir. Çünkü onlarda, yoktan gayri şey kalmayacaktır.


Sen uyuduğunda onlar uyanıktı. Sen bol dünyalık içinde iken onlar oruçlu gezdiler. Sen emniyet içinde iken onlar korkarak ağladılar. Her şeyini saklarken onlar varlarını dağıttılar. Onlar işlerini Hak uğruna yaptılar, sen kullara gösteriş yaptın. Onlar Hakk'ı aradılar, sen başkasını. Onlar işlerini Allah'a ısmarlarken sen tek başına yapmaya kalktın. Hakk'a cephe aldın. Onlar dillerine sahip oldular; Hakk'ı kullara kesmediler. Sen onların yapmadığını neden yaptın? Acılara sabırla karşı koydular, tatlı oldu. Kudret bıçağı onları kesti, ama aldırmadılar. Etleri doğranırken hiçbir üzüntü duymadılar. Çünkü yapanı biliyorlardı. O'nun uğruna varlığını harcayan, yaptığı ufak darlığa dayanamaz mı? Halk, o büyüklerin dilinden emindir. Onlardan hiçbir kula eziyet gelmez.


Büyük insanlar, karıncayı dahi incitmezler. Bu sözü o büyüklerden biri demiştir. Çünkü o karınca ufacık hâli ile çalışmaya bakar. Büyük insan, o karıncanın halkla iyi geçim ettiğini görür. Kendi aralarında yine hoş geçim üzere olduklarını görür. Hâli böyle büyük olan küçük mahlûka eziyet edilebilir mi hiç?


Büyük insanlar her şeyle iyi geçinirler. Bu yüzden Hak yakınlığına ererler, hoş olurlar. Öbür âleme göçünce, cennetin güzel nimetlerini görürler. Allah Teâlâ'nın kelâm sıfatının tecellisini orada seyrederler. O'nun zâtına varır, verdiği armağanı kabul ederler.


Ey zavallı, anlattığımız büyüklerden sana bu hâlinde nasip gelmez. Tevbe ile uğraş. Günah kirlerini yıka. Rabbi’ne karşı seni rüsva edecek şeyi bırak. O’nun yasak ettiği şeyleri yapma. Kötülük etme, cüretini bir yana at.


Allah'tan utanılır; kullardan O’nun kadar utanılmaz. Her şeyden önce O'nun varlığı vardır. Bütün varlığın sahibi olandan utanmalısın. Varlığı sonsuz olan zâttan utanarak hatalarını bırakmalısın. O Kerimdir; zulmü sevmez. Zalimlik sıfatı başkalarına yüklenir. O'nun zenginliği sonsuzdur. Kâinatta olan her şey O'na muhtaçtır. O'nun âdeti vermek; başkalarınınki ise almak. Bütün ihtiyaçlarını O'na arz et. Başkasından istemek iyi olmaz. O, hepsinden yücedir. Yaptığı işler delilin olsun. Çizdiği yolları aşma. O'nun takva yoluna koş. Takva üzere olursan O'na varırsın. Yapılmış şeylere gönül kaptırma. O'na varmak için delil ara. Yalnız O'nu an; âhireti de bırak. Dünya ve âhiret metaından sana meyilli olan gelir; seni kaybetmez. Hakk'ın zâtından gayri şeyleri bir yana at. O'na güven; kalbini üzüntülerden temizle.


Kalbin, Yaratan'a götürecek delili sana göstermiyorsa akılsız bir yaratıksın. Bulunduğun karanlık âlemi bırak; akıllı olan kişileri ara. Onları, akılları Mevlâ'ya götürmüştür. Aklın ne olduğunu onlardan öğren. Onların gösterdiği akılla nefsini tanı. 

Ömrün sona eriyor, bundan haberin yok; yazık sana. Öbür âlemden ne zamana kadar yüz çevireceksin? Dünyaya daha ne kadar sarılacaksın? Sana yalnız acınır. Yiyeceğini başkası almaz. Yerin cennet ise ne âlâ, gidersin; cehennem ise ona da gidecek yine sensin. Gaflet seni tapuladı. Hevâya esir düştün. Bütün derdin yemek, içmek, evlenmek, uyumak ve kötü arzularına kavuşmak.


Çalışman, münafık ve müşriklerinkine benziyor. Tek karnın doysun ister helâl ister haram olsun; düşünmezsin. Sanki kalbini diriltecek bir dine sahip değilsin.


Zavallı, nefsinin perişanlığına ağla. Bir çocuğun ölse, kıyamet kopmuş gibi göz yaşı akıtırsın. Kalbindeki inancın ölürse hiç düşünmezsin ne ağlar ne de aldırış edersin. Aklın yok; olsaydı dinsizliğe ağlardın.


Sermayen var; fakat hiçbir zaman onunla iş tutmak aklına gelmedi. Kalbindeki haya duygusu ve başındaki akıl birer sermayedir. Sen, onları iyilik için kullanmaya hiçbir zaman kalkmadın.


Bilgi ile amel etmedin. Aklından fayda almadın. Yaşaman boş. O hâlde hikmet-i vücudun nedir? İçinde durulmayan eve benzersin. Yeri bilinmeyen hazine gibisin. Yenilmeyen iyi yemek neye yarar?


Sen kendi değerini bilmezsin; fakat ben bilirim. Din aynası bende vardır. O ayna ile zahire bakılır; hüküm verilir, ilim aynası da bende var. Onunla da iç âlemin hükmü verilir.


Gaflet uykusundan uyan. Ayıklık suyu ile yüzünü yıka. Hâline bak. İslâm mısın, yoksa, kâfir mi? İman sahibi misin, yoksa münafık mı? Allah'ı biliyor musun, yoksa O'na şirk mi koşuyorsun? İçinde gösteriş arzusu var mı? Yoksa ihlâsa sarılmış mısın?


Allah'ın emirlerine uyuyor musun, yoksa muhalefet mi ediyorsun? Mevlâ'dan razı mısın, yoksa O'na darılıyor musun?


Aziz ve Celil olan Hak, senin razı olmana ve darılmana bakmaz. İkisinin de faydası sana aittir.


Allah, Sübhane, Kerim ve Halim’dir; her şeyi lütfu ve rahmeti deryasına almıştır. Eğer bize O'nun lütfu ve keremi olmasaydı helak olurduk. Bizim yapmakta olduğumuz hatalara karşı tam mukabele etseydi, topumuz birden yıkılırdık. 

Ey evlat! Nifak, gösteriş ve unutkanlıkla ibadet edersin, bu ibadetinde iyilik umarsın. Hata ile işlediğin şeylere lütuf beklersin. O uygunsuz hâllerinle iyi kulların yanında kalmak dilersin. Sen nerede, onları anmak nerede? Onlar gibi marifet dâvasına girmek sana çok ırak.


Ey sahibinden kaçan, dağınık ve perişan adam, hâlin nice olur? Şu büyük ümmetin ihlâs sahiplerinden de ayrıldın.


Sana ağlanması için ağla. Musibet işlerine otur ağla. Onları gidermek için üzüntü duymazsan, yazık olur. Kötü işlerini öldür, sonra taziyeye otur. Başkaları da sana taziyeye gelir. Senin gözlerinde perde var; bundan haberin var mı? Bazı büyükler şöyle buyurmuşlar: “Hak nurundan perdelenmiş oldukları hâlde hâlini bilmeyenlere yazıklar olsun.”


Kalbin nerede? Aklın kime takıldı? Kime hâlini şekva ediyorsun? Kimden yardım istiyorsun? Kiminle bu kadar uyuyacaksın? Herhangi bir darlığa düştüğün zaman, kimedayanacaksın? Bu hâlinle hep yalnız kalacaksın. O büyükler, gafletin için, sana yardımcı olmayacaklar.


Ne dilersen söyle. Her sözünü bilirim. Onların yalanını, doğrusunu çıkarırım. Sen ve bütün yaratılmışlar, bana göre bir kurbağa kadar küçüktür.


Sizden doğru olanın, hizmetçisi ve kölesi olurum. O isterse, beni alır, çarşıda köle gibi satabilir. Beni kendine mal etmek isterse, çalışır kıymetini öderim. O doğru insan üzerimden elbisemi alsa, sesimi çıkarmam. Dilendirmek isterse yaparım. Tecrübesi kolay, arzu ediyorsa hemen yapsın.


Seni neylerim; doğruluğun yok. Sözünü tutmam kabil değildir.


Tevhid ve imana yanaştığın yok. Oluk kapatan ot kadar kıymetsizsin. Ayrık otuna benzersin. Kurumuşsun, yalnız yanmaya yararsın.

Ey cemaat! Dünya biter, ömür tükenir. Âhiret yakında gelir; ona karşı düşünceniz nedir? Ne gibi hazırlık yapmaktasınız? Onu düşünmediğinizi görüyorum; bütün gayretiniz dünyada.


Siz Allah'ın nimetine düşmansınız. O'ndan işinize gelmeyen bir iş gelirse, her tarafa yayarsınız. İyiliği gelecek olsa saklar kimseye göstermezsiniz. Allah'ın nimetini saklar kimseye vermez, şükrünü de edâ etmezseniz yakında elinizden alır. Peygamber (s.a.v) Efendimiz şöyle buyurur: “Allah, kullarına verdiği nimeti açıktan görmek diler.”


Allah yolcuları, bir gaye beslerler, kalplerine bir şey saklarlar, birçok şey değil. Onlar, ibadetlerini görsünler, işitsinler şüphesinden beri kılarlar. Siz nifakın kulu ve desinlerin kölesisiniz.


Onlar, yaptığı bütün kulluğu Rab’lerine verdiler. Kullara kulluk etmektesiniz, övülmek için iyilik yapmaktasınız. Tam kulluk yapacak kimse, içinizden çıkamaz. Ancak kul, Allah'ın dilediğini yapandır.


İnsanlara bakıyorum; sanki bana şöyle bir şeyler deniliyor: “Şuna bak: Dünyaya ibadet ediyor; dünyada kalmak istiyor. Kıyamet kopmasından ödü kopuyor. Şuna bak: Kullara kulluk ediyor, onlardan yardım diliyor. Bir de dön şuna bak: Ateşe tapıyor, cehennemden korkuyor. Şu da cennet için kulluk peşinde. O, ateşe taparken Yaratan'ı düşünmüyor. Bu da cenneti isterken sahibini aklına getirmiyor.”


Halk nedir ki? Cehennemin ne önemi var? Hakk'ın gayri neye yarar? Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Onlar, yalnız Hakk'a kulluk ve O'nun uğrunda pâk, temiz ve ihlâsla ibadet yoluna girmeye emrolunmuşlardır.” (el-Beyyine, 98/5)


İrfan sahibi bilgin kişiler, yalnız Hakk'a kulluk ederler. Başkasını bilmezler. Yaratan'ın hakkını verirler. Hakk'a yaptıkları kulluk, O'nu sevdikleri ve emrine uydukları içindir. Başka manaya gelmez. İbadet eder, O'ndan yardım isterler.


Siz suretten ibaretsiniz. Yalnız dış görünüşte varlık sahibisiniz. İç âleminiz boş; ama o büyüklerin iç zenginliği vardır. Siz binanın dışı olabilirsiniz, onlar binanın içi. İç yönü onlar istilâ etmişlerdir. Siz sadece bağırıp şamata edersiniz, onlar iç âlemlerine çekilir, dururlar. O yolcular, peygamberlerin sağında ve solunda yürürler. Peygamberlerin çevresini onlar sarmıştır. Peygamberlerin tattığı taamı onlar da tadar. İçtiği şarabı onlar da içer. Peygamberlerden öğrendikleri bilgi ile amel ederler; bu yüzden onlara vâris olurlar. Peygamber (s.a.v) Efendimiz bu mânaya işaret olarak şöyle buyurur: “Âlimler, peygamberlerin vârisleridir.” 

Bu veraset peygamberlerin yoluna giden ve ilmi ile âmil olan her iman sahibine nasip olur. Bu nasip sayesinde peygamberlerin vârisleri olabilirler. Bu hâle ermek yalnız dış ilimle olmaz. Ona bir iç eklemek lazım olur. Senetsiz dâva ispat edilemez. Amelsiz ilmin yararı olmaz.


Peygamber (s.a.v) Efendimiz şöyle buyurur: “İlim ameli çağırır; icabet ederse pekâlâ, aksi halde gider. Geriye yalnız ders zahmeti kalır.”


Yalnız kabuğu kalır, içi bozulur.


Ey ameli bırakanlar, hâlinize beliğ şairin süslü sözü ne fayda verebilir? Onun derin mânasına nüfuz etmedikten sonra neye yarar?


Kalbini temizlersen, bütün duyguların pâk olur. Kalp bütün duyguların şahıdır. Padişah iyi olursa, iyilik bütün halka geçer, ilim kabuk, amel onun özüdür. Kabuk özün saklanması için durur, iç de yağı alınması için saklanır, iç olmazsa kabuk neye yarar? Özün yağı olmayınca onu saklamak neden gerekli olsun ki?


İlim gitmiş sayılır. Amel olmadıktan sonra ilim de yok sayılır.


Bir şeyin varlığı ondan faydalanmaya bağlıdır. Faydası olmayan var, yok gibidir.


Ey bilgin kişi, bildiklerini iyiye kullan. Dünya ve âhirette hayır bekliyorsan, bilginin gereğini yapmaya bak. Bildiklerini insanlara belletmekten sakınma.


Ey zengin, dünya ve âhirette iyilik bekliyorsan, malından fakirlere dağıt. Peygamber (s.a.v) Efendimiz şöyle buyurur: “Hak katında insanlar bir aileden ibarettir; içlerinde hangisi fazla iyilik yapıyorsa o daha sevgilidir.”


İnsanların ihtiyacını insanlarla gören ve bu hususta hüküm veren Allah Sübhan’dır.


Ey zengin, benden kaçma, senden bir şey alıyorsam senin içindir. Ondan gelecek büyük hayır sanadır. Bana senin malından bir şey gelmez: Allah beni varlığı ile zengin kıldı ve sizin derdinizi görmek için gönderdi.


İbrahim Ethem, fakirlik hâli için nefsinde sabırsızlık sezer ve şöyle derdi: “Yâ Rabbi, bize bol dünyalık ver; ama kalbimizi koru. Bizi öte atıp dünyalığa rağbetimizi arttırma, onu ararken yıkılırız.”


*


Allah'ım, verdiğin hüküm ve kader işlerinde bize lütfunu bol eyle! 


 



 





 


$50

Product Title

Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button. Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button

$50

Product Title

Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button. Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button.

$50

Product Title

Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button. Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button.

Recommended Products For This Post
 
 
bottom of page