Yorulma, Senin Olan Zaten Gelir. / Abdulkadir Geylani Hz.
- Sesli Terapi

- 18 Haz
- 10 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 26 Haz

Bazı insanlar hep dışarıda bir şeyler arar; nasibi oradadır zanneder. Oysa hakikat, içine dönmeyeni asla bulmaz. Abdulkadir Geylani Hazretleri bu bölümde, iç âleme yönelmeden ilim, ibadet ve ihlâsın kemale ermeyeceğini anlatır. Zira dışarıdaki çabanın bereketi, içerideki niyete bağlıdır.
Senin olan seni zaten bulur; olmayanı ise zorlayarak elde etmen ancak seni yorar. Bu yüzden Hazret, sebeplere değil, onları yaratan kudrete bağlanmayı öğütler. Kalbin halktan Hakk’a çevrilmedikçe, ilim de ibadet de seni taşımaz. Sadece yorar.
İhlâs, halkın görüşünden sıyrılma cesaretidir. Ve ilim, önce nefsini tanıma becerisidir. Bu bölüm, sadece doğruyu öğrenmeye değil; kalbini doğruya teslim etmeye çağırır.
Ey evlâd! Senin elinde bir şey olmadığına göre o, ülken dışında sayılır. Ve o dışarıda olan şey ya senindir ya başkasının... Yâni ya senin kısmetindir ya da başkasının... Şayet senin kısmetin ise, uykuda dahi olsan gelir, seni bulur. O hâlde ne bu çaba?.. Nedir bu boşa yorulmak?.. Bu hâlin, din bağlarını zayıflatır. Şayet ilim meclisinde oturup din, marifet ehli, iz’an ve fikir sahibi kimselerle sohbet etseydin, senin için dahi iyi olurdu. O gelecek daha kolay gelir ve sebeplere dayanmayı, maddî güç, kuvvetlere güvenmeyi daha er bırakırdın.
İhlasın ne demek olduğunu anladıktan sonra hangi sebeple olursa olsun bir işi halk için terk etmek riyadır, gösteriştir. Ama ihlâs yolunda zafer kazanmak için bir işi halkın görüşünden saklamak iyidir; kurtuluşu ümit edilir.
Mademki Hak yolculuğuna devam etmektesin, zahirde mevcut hükümlere uymalısın. Ve bunlara göre yapacağın işler, seni tam bilgiye ulaştırır. Daha sonra duyguların, kalbin ve iç âlemin, Hak yolunda çalışmaya başlar. İlim, sana hem emir verir hem de yasaklardan korunmana yardım eder.
Allah'ım, bizden Zâtını arzulayan çok, hemen her birimiz... Ancak çeşitli engeller, bize mâni olmakta... Önümüzü âfetler tıkamakta... Al onları...
İlâhî emirleri yerine getirmek borçtur. Güçlü olduğun hâlde onları bir yana atarsan zâlim olursun... Kasten terk ettiğin takdirde küfre gidersin.
Dünyalığa ne kadar ihtiyacın varsa o kadar al. Oyun etmek ve yığmak için dünyalık toplama.
Bu yolda tam teslim olarak İslâmiyeti kabul edersen, nefsini O'nun kudret eline ve kaderine terk etmiş olursun.
İslâmiyete girdikten sonra, dışın bir kisve giymiş olur. Ondan hâsıl olacak neticeye göre de için... Ve o hâlde bugün ölürsün, ölümün de şöyle şöyle olur, sonra dirilirsin... Sonsuz hayata geçersin. Sonra birçok şeyler olur. İçinden bütün kötülükler gider. Bütün iç hastalıklarından beri olursun...
Bu hâli bulan insan, her ne zaman halka karışsa, kendini ölü bilir; Hak Teâlâ’nın tecellisine dalınca da dirilir. O zât, halkı gördüğü zaman onları çaresiz, zelil, fakir bilir. Kötü hâlleri bırakması ile hâsıl olan iyi âdetleri, onu halka karşı öldürür. Bu hâl sonunda İlâhî tecelliyi bulursa onunla hayata kavuşur, canlanır, yükselir, halktan tamamen ayrılır. Yâni o kimse, daima Hakk’ın zâtı ile yaşar. Halk arasında kendisini ölü bilir.
Hak yolcularının kendilerine göre kitapları var. Ona, daima müracaat ederler. O kervana her ne zaman yeni bir yolcu katılmak isterse, ona önce mahviyet emrini verirler. O da bu emir gereğince, halkı ve nefsi bırakır, dünyadan, âhiretten geçer. Bu hâlde kemâle erince Hak Teâlâ’nın çevirici kuvveti, onu hâlden hâle istediği yöne ge- çirir.
Bu makama kadar terakki eder, yükselirsen şüpheli ve haram işlerden korunman gerek... Şüphelilere yanaşma. Bu makamı da aştıktan sonra helâlliği ile haramlığı belli olmayan şüphelileri de bırakırsın. Bu hâlleri kazandıktan sonra mutlak olan helâle sarılmalısın. Mutlak helâl: gerek hükmün icmâ ile ve gerekse ilmin (ki zahirî ve bâtınî delillerin birleşmesidir) helâl dediği şeylerdir. Bunlar da kimsenin mülkiyetinde olmayan, meselâ sahralarda, sahillerde, dağlarda olan şeylerdir ki, sen o kısmetin gelişini beklemezsin. Uykuda dahi olsan, o, seni gelip bulur.
Kalp gözünü açtığın zaman etrafını meleklerle çevrili bulursun. Nebilerin ruhlarını her yanını sarmış görürsün... Onlar sana yedirir. Gerçek ilim, o verilen şeylerin yenmesi için fetva verir. Selâmete ermene delil olur. Bu selâmet gerçekten Hak yakınlığıdır.
Halkı gönlünden at ve ayağa kalk. Onların övmesini, kötülemesini görme. Her şeyi bir yana devret, kendi hâline bak. Yanlışın varsa düzelt. Halkın sureti senin için bir mâna taşımasın. İç âlemlerini de karıştırma. Böyle yaparsan Hak tarafından iyilik gelir ve seni mânen diriltir. Sonra O’nun yakınlığını bulursun, O’nun varlığı ile zengin olursun. Ve Hak'la sohbetin devam eder. Halkın varlığını uzak bilirsen kendi mevhum varlığını bir yana atar, O'nunla olursun.
Hakk’ın varlığına kavuştuktan sonra mahva varmayı taleb ediniz. O varlığı bulunca ondan yok olmayı isteyiniz. Halkın, yakınlığını bir yana attıktan sonra Hak yakınlığını bulmaya gayret ediniz. Bir sürü kederden kurtulma hâlini bulduktan sonra kendinize safa âlemini açmaya bakınız. Maddî olan her şeyden kesilince vuslatı bekleyiniz. Hayli ayrı kaldıktan sonra sizi birden saracak yakınlığı bekleyiniz.
Kalbin sıhhati, Hakk'a uzanacak dilin bulunmaması ile olur. İç âlemin sağlığı, değişme ihtimali olmamasıdır. Ve iç âlemin sağlığı kendine varlık izafesinde bulunmamasındandır...
- «Orada bütün saltanat Allahü Teâlâ’nındır.» (Kehf/44) fermanı açıktır.
Böyle olunca Hak dilerse, onu irşad için yine halk arasına salar. Kullarını onun vasıtasiyle ıslâh eder ve Zâtına yaklaştırır.
Ey bâtıl adam, ey heveslerle beslenen, sebepleri gönlünden sil. Putları kır. Bunları yap, hemen vâsıl olursun. Terk edip gittiklerin orada seni karşılar. Kaybın olmaz, korkma. Orada arzu ettiğin taamlar tabak içinde önüne gelir. Gönlün yaralı ise, sevgiliye koş, tabip orada... Onun yakınlık evinde...
Bir şahıs kalktı, bir şey soracaktı. Geylânî Hazretleri cevap vermek istemedi, yerine oturttu ve sözlerine devam etti:
- Bana soracağın sual, nefsinden ve tabiî arzularından ileri geliyor. Böyle tehlikeli oyunu benimle oynamaya kalkma. Ben öldürücü bir kılıcım, Allah sizi zâtı ile uğraşmaktan alıkoymak ister.
Sana gelince ey cahil, azaba uğramaktan Allah koruyor.
Ey has kul, sen de Hakk’ın zâtı için dikkatli ol. Bu dikkat emri, O'nundur.
Ey hasın hası, sen de hâlinin değişmesinden emin olma.
Ey cahil, senin için tehlikeli bir iş var. Dikkatli ol, o hâl başına gelmesin. Hak Teâlâ, yanlış yol tuttuğun için elinden malını, mülkünü, gözünü, kulağını, gücünü, kuvvetini, ehlini, iyalini alır; bir kütük olarak öbür âleme gönderir. Burada bir şeyi olmadığı gibi öbür âlemde dahi olmaz. Sonra nimetleri yerinde kullanmadığın için, sorguya arz edilirsin. Hak Teâlâ, bu hâle düşmemen için şirk ehli kimselerden çekinmeni ister.
Ey hasın hası olan kul, sen de dikkat et, O’nun zâtından çekin. Dikkat ayağını kullan. Hattâ ve hattâ bir an dahi gaflete dalma; çünkü Hakk’ın tecellisi daima iç âleminde... Dikkat hâline devam et. Ve:
- Ben Allah'ım, korkma, çekinme, sözünü işitinceye kadar dikkati elden bırakma.
Bu sözü kalpten duyduktan sonra, üzülme. Her ne kadar korkuya yakın olsan O seni alır. Her ne şekilde korkuya dalmak istersen, O da senin iç âlemine hoşluk katar. Kalp sıhhatinin bozulmamasına dikkat et. Onun sağlığı tam olunca ne yerdeki ne gökteki melekler sana zarar verebilir.
Ama sanmayasın ki, bu hâller dış temizliği ve boş temenni ile elde edilir. Hattâ zorlama ile de olmaz. Bu bir ehliyet işidir ki, semâdan iner. Kalbini tam zühde alıştırdıktan sonra, yapacağın işler seni yücelere götürür. Senin sayende oturduğun meclise Allah'ın rahmeti iner. Sevimli olursun. Daha birçok iyi hâller çevreni sarar. İyi hâller seni peş peşe takip eder.
Bir Hak yolcusu, büyük bir zâtın yanına gider, önünde diz çöküp oturur. Ve şöyle der:
- Ben cennetten bir parça yer istiyorum, başka arzum yok.
O büyük, dinler ve şu cevabı verir:
- Ah ne olurdu, âhirete olan bu kanaatkârlığın, dünya için de olaydı...
Eğer senin için ölüm bir gerçekse ve ona inanıyorsan, şu anda iradenle öl. Maddeden soyun. Arzularından geç. Ölüm odur ki, onda Hakk'ın işine karışma olmaya... Almak, vermek olmaya... Ümit bulunmaya... Dostluk, düşmanlık araya girmeye... Orada sükût, orada sükûn ola... Ölü gibi ol. O iyiliği celb edemez, kötülüğü itemez. Sen de öyle ol.
Ölü konuşmaz. Allah dilerse konuşursun. Sen halktan kendi mevhum benliğinden geçersen, ölü sayılırsın.
Bu arada bir şey konuşursan doğru olur. Çünkü ölü, doğruyu söyler, çünkü onu Hak konuşturur.
Geylânî Hazretlerine bir kâğıt yazdım:
- Bir sofi zât, bir şey talep ediyor, dedim.
Bana şöyle buyurdu:
- Bir bâtıl içindedir. Sofi, halkı görmez. Onlardan ayrı olur, yalnız Hakk'ı bilir.
Bir şahıs, Geylânî Hazretlerine yanaştı ve şöyle sordu:
- Akıldan yana nasibi az olan bir zât, darda kalsa, bir yere sıkışsa ne yapar?
Cevabı şu oldu:
- Uyar bir hâlde sessizce oturur. Kader icabı eline bir şey tutuşursa, belki imkânı nispetinde faydalanır yahut bir hayır sahibi o hâlinden kurtarır.
Anahtarı yitirirsen, kapısının önünde uyu.
Sen halkın kulu, kölesi oldun. Sağlığın, halkın sana dönmesinde oluyor. Onlar senden yüz çevirince de perişan oluyorsun. Sen helak olmak üzeresin. Sen şirk ehli olmaktasın. Kalbin tevhid işi için nasipsiz. Sen hayır işlere karşı boşsun. Ve sen sayı dışındasın; ne ilim sahipleri arasında bir yerin var ne müritle ne muratla ne de iyilerle bir ilgin var. Bunların hiçbirinden değilsin.
Eğer Allah'tan utanmam olmasa her birinizin kapısına ayrı ayrı varacağım ve Hakk'ın sofrasına konuk olmaya çağıracağım. Eğilip kulağına ne olduğunu bağırıp anlatacağım. Terbiye edeceğim, ıslâh etmeye gayret edeceğim.
Ey, şu ne olduğu belirsiz paraya sahip çıkan ve seven, henüz sarraf onun doğruluğunu tasdik etmedi. O karışıktır, bağlanma.
Yazık sana, benden dünya talep edersin. Halbuki, o şarkta, ben ise garptayım. Ondan aldığım bir şey varsa tevhidle alırım. Benden âhireti talep et, Hak yakınlığını iste.
Muhammed Aleyhisselâm’ın kurduğu din, size emanet edildi. Siz ona yabancı kaldınız, ona yapışmadınız. Tutmakta olduğunuz dinin duvarları devrilmeye meyyal, temeli sarsılmak, çözülmek üzere.
Ey yer ehli geliniz, yıktığınızı yapalım, eğilmek üzere olanı doğrultalım. Bu işin tamamlanması gerek.
- Ey ay ve güneş, yardıma geliniz, dedim.
- Evet, deyip geldiler.
Fakat sizin gelmeniz gerek. Helâl şeylerden saklanan var. Onların açığa çıkması lâzım. Nedir bu hâliniz? Uyuşmuş ve uyumuş bir hâldeyiz. Perişan hâlde uyumuşuz ve bu kaderin gelmesini bekliyoruz.
Geylânî Hazretleri bu arada:
- Allah’ın adı ile... deyip kürsüye dayandı. Elini başına koydu. Gözlerini yumdu. Orada biraz sakin durdu. Sonra kalktı, sözlerine devam etti:
- Siz mecnunlar ve ebleh kimselersiniz. Beni bırakıp evinizdeki köşenize çekilerek oturmanız, sermayenin yitirilmesi demektir. Özür olursa, bir diyecek yok.
Boş hevese kapılma. Şirkin büyük şerri seni sarmasın. Şirk hâlin seni kibre itmesin, işlerini düzenle, yakında öleceksin.
Geylânî Hazretlerinin meclisine bir gün İmam İzzeddin b. Reisü’r-rüesa geldi. Yanında hizmetçileri ve köleleri vardı. Ondan önce hiç vaaz meclisine gelmemişti. Toplantılara katılmamıştı. Hazret, onları görünce şöyle hitaba başladı:
- Siz hepiniz, birbirinize hizmet etmektesiniz... İçinizde Allah'a hizmet eden kim?.. Hepiniz yaratılmışsınız. Asıl varlık O'dur...
Ey ölü ve ey toprak. Yakında toprak olacaksın. Kabrini cifenle kirleteceksin. Beşikten başlayan yolculuk, kabirde bitecek. Bu işler niçin olur, bilir misin? Sebebi ne?..
Sende sağırlık var. Sende noksanlık var, aklın kıt. Ölüm seni uyarır, ama ondan önce uyan. Nefsine öğüt ver, onu alt et.
Malını elinle dağıt. Sen bir yolcusun. Ne olursa olsun, bu yola gideceksin.
- «Onların eceli gelince, işleri tamamdır. O ecel ne öne alınır ne de sona bırakılır,» (A’raf/34) âyetindeki derin mânayı anlamaya çalış.
Her şey yok olacak. Sana sahip olan da ölecek. Sana büyüklük satan da ölecek. Kendini senden üstün tutup kabaran da yolcu olacak... Hepsi, hepsi gidecek.
Dostun, kötülüğü senden alandır. Düşmanın ise, aldatıp yolunu şaşırtandır.
“Allah'ım, bizi gafil kişilere has olan uykudan uyandır. Birimize, öbürümüzden manevî faydalar sağla. Bize yararımıza olan işleri yaptır. Zâtınla eyle. Tâ ki, nefsimiz ıslâh olsun ve doğru yoldan sana varsın. Biz de ömrümüzün şu son günlerini iyi geçirelim.”
Başkasına yapacağın öğüdün şartı, dediğine inanmış olmandır.
Kulun halkı Hakk'a çağırması, ancak O'na vâsıl olduktan sonra hâsıl olur. Buna inan, taklitçilik etme.
Hain kişiye yazıklar olsun. Nefsin, Allah’a ve Peygambere hiyanet ediyor. Emir verir, uymaz. Yasak eder, yasak ettiği şeyden çekinmez. Söz söyler, iş yapmaz.
Omuz büküp yol yol dönüp durmanda, rengini sarartmanda bugünkü hâlinle fayda yok.
İman şuradadır. (Bunu söylerken bir köşede kendi hâlinde duran büyük zâtları işaret ediyordu). Bu takındığın sıfat onlarındır. Onlar bu evin sahibi tarafından tecellilerle sarılmıştır.
Hak ehlinden her birinin kalbinde bir saha var. Orası bir harp otağıdır. Orada daima nefisle tabiat Hak'dan alıkoyan şeyler ve yol kesenlerle harp ederler.
Peygamber (S.A.) efendimiz, bir Hadîs-i Şerifinde şöyle buyurur:
- «Birtakım insanlar gördüm... Dudakları makasla kırpılıyordu. Kim olduklarını sordum, ümmetin sahte bilginleri, dediler.»
Allah'ım, hepsini ıslâh et. Allah'ım, bizi salihlerden eyle. Bizi yararlı hâle getir. Bütün ihtiyacımız sende bitsin. İkbalimiz sana olsun.
Kalk, el ele verelim, bu harap ülkeden Rabbimiza varalım. Malını, evlâdını ona bırak. Allah için inzivaya çek kalbini... İyi işlere gel. Yakında Hakk'a gideceksin. Yaptığın işleri soracak, ne diyeceksin? Seni tevhid için, zâtını birlemek için yarattı, yoksa, dünyayı tamir için yaratmadı; Âhiret için de yaratmadı.
Dünya seni doyurmaz, susuzluğunu gideremez. O aldatıcıdır, hilecidir. Başına gelen dert, nefsini görüp ona önem verdiğin için oluyor ve başına gelen felâket, nefsini, yaramaz arzularını tatmin için dünyaya yüz vermenden ve ona akıl danışmandan oluyor.
İman sahibinin bütün işleri Hak tarafından yapılır. O, Hakk'ın işine karışıp uygunsuz işleri düşünmez.
Nefsini bir yana atar, iç âlemini ondan temizlersen, kalbinle kelâma başlarsın. Sonra sır da söze karışır. Daha sonra Mevlâ Teâlâ sizi idaresine alır. Bu hâli bulduktan sonra ülkelerin ve kölelerin efendisi olursun.
Şu nefis var ya, onu, ne şekilde olursa olsun azlet, kötü yoldan al, iyiliğe harca.
Bir yaşlı zâtı gördüğün zaman ona saygı duy. İçinden şöyle söyle:
- Benden yaşlıdır, daha fazla ibâdet etmiştir.
Birçok yolunu sapanlara yol göstermiş ve birçok gençlere iyi yolu öğretmiş olduğunu nefsine anlat. Böylece nefsine bir pay çıkarmaktan kurtulur ve dünyalık şeyleri kalbinden atmayı başarırsın.
Bu hâli bulunca kalp gözünü âhiretten çekersin. Âhirete de göz atmayışın, seni Hakk'ın yakınlık kapısına, sultanlık kapısına, azamet, kibriyâ ve celâl kapısına kadar götürür. Ve Hakk'a kavuşmayı arzularsın, âhirete dair şeyler gözünde küçülür.
İman bakımından kemâle erdiğinde dünyaya bakar, onu Allah'ın yaratmış oldukları arasında en sevimsizi bilirsin. Böylece o da kalbinden çıkar. Sana göre ayıpları tam anlaşıldıktan sonra gözünde boşanmış bir kadın gibi olur. Bu hâllerle nefis ve dünyadan uzaklaşırken önüne öbür âlem gelir. O her ne kadar süslü gözükse de ezelden ayıpları açığa çıkar. Onun da sonradan yaratılmış olduğunu anlar ve bırakırsın...
Sen kendine bir başka âlem ara; Hak Teâlâ'nın zâtını... Yahudi ve Nasranî, Müslüman olunca seninle beraber cennete giderler. Aynı yerleri paylaşırsınız. Hiç kimsenin elinden alamayacağı bir âlem ara... Allah'ın zatî yakınlığını... O'na vusulü... O'nunla ülfet ve ünsiyet hâlini...
Şu gördüğün heves düşkünleri ile uğraşma. Onlar dünyayı tanımadıkları için ona yakın oldular.
Ey cemaatımız, kendinizi Hakk'ın öfkesinden koruyunuz.
Allah, bâzı peygamberlerine şöyle vahyetti:
- «Kendini koru; yokladığım zaman aldanmış olarak bulmayayım.»
Yakûb nebî (A S.) ilk zamanlarda oğlu Yusuf (A S.) için ağladı. Sonra bundan geçti, kendisi için ağlar oldu. Onun varlığına peygamberlik damgası vurulmuştu. Temiz hâlinin gitmesinden çekindi. Onda güzellik ve cemal vardı.
Yaratılmışların çoğu manevî yönden üç bölümün içindedir: Sağır, dilsiz ve âmâ... Sizin yalnız başınızda kulaklarınız var. Onu çalıştırır, kalp kulağınızı çalıştırmazsınız.
Ey ateş kütükleri ve ey avam, manen çökmüşler; siz, sadece bir heves içindesiniz.
- «Ayıkınız, işlerin sonu, hep Allah’a varır.» (Şura/53)
Ayık olunuz, ben sizin için bir çobanım, doğru yola sevk ederim, sizin bekçinizim.
Sizin için bir varlık bilseydim, bu makama çıkamazdım. Ne faydanızı görürüm ne de zararınızı. Bu hâli bulmak için her şeyi tevhid kılıcı ile kestim. Bu makamda sizden gelen övmeyi, kötülemeyi, saygı göstermenizi ve yüz çevirmenizi eşit bildim, bu hâli öyle buldum.
Sizden çoğu, beni hayli kötüledi, sonra döndü, iyi olduğumu söyledi. Her ikisi de Allah’tan... O kuldan değil...
Size bu şekilde alâka duymam, yakın olmam, Allah içindir. Sizden bir şey alıyorsam o da Allah için... Eğer imkân olsa, ölen her birinizle kabre girer, sorgu sual meleklerine, onun yerine cevap verirdim. Bunu size şefkat duyduğum için yapmak istiyorum.
Allah bir kulunu severse, onun kalbini zâtına âşık kılar ve şevk verir.
Bayezid-i Bistamî Hazretleri, hayatında yedi defa bir garip hâle kapıldı. Kendisinden, insana hayret veren hâller zuhur ederdi.
Onlar yüksek zâtlardır. Kalplerine Hakk'ın yakınlık kapıları açılır. Onlar beş vakit namaz dışında halka karışmazlar. İnsanlarla birleştikleri nokta, beşer kisvesidir. Onların sureti insan şeklindedir. Kalpleri kadere bağlıdır. İç âlemleri de şaha...
Senin ettiğin tâat, yüzündendir. Asıl elbisen, ileride yüze çıkacak hâlin ve iç âlemindedir. Küfrün de iç âleminde saklıdır. Kalbin, nifak, kendini beğenmek, halk için kötü düşünce ile doldu. Seni ancak kılıç temizler, bir de tevbekâr olmak...
İslâm dini bize susmayı âmirdir. Her hâli gizli tutmak ve sır sahibi olmak dinimizin emridir. Bu olmasaydı, senin yakalanmanı işaret ederdim. Yakandan tutar, şu meclisten dışarı atardım.
Sözlerimiz, dışını yapmaya yarar. Kalplerimiz, iç âlemlerinizi düzeltir.
Her kim beni itham eder, yalancı çıkarırsa, Allah onu yalancı olarak tanıtır. Ve o yalancının, elinden malını alır, çocuklarını alır. Doğduğu, büyüdüğü ülkeden de dışarı atar. Ancak, tevbe edip kötü huylarından döndüğü takdirde bağışlar.
Hiçbir namaz yoktur ki, onu insanlara imam olan zâtın ardında kılmak istemeyeyim... Ondan sonra, gelecek vakte kadar da ayrılmak istemem. Her zaman ve her vakit böyle istiyorum.
Allahım, gücümüzün yetmediğini bize yükleme.

$50
Product Title
Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button. Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button

$50
Product Title
Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button. Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button.

$50
Product Title
Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button. Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button.




