top of page

Rabbine Giden Yol, Kalbini Temizlemekle Başlar

Güncelleme tarihi: 24 Haz

Abdulkadir Geylani Hazretleri
Abdulkadir Geylani Hazretleri

Bazı istekler vardır ki, insan onları içinden kovmadıkça Allah’a yaklaşamaz. Çünkü kalp, ya O’nun evidir ya da arzuların oyuncak kutusu. Bu bölümde Abdulkadir Geylani Hazretleri, bize arzu ve şehvetin nasıl şirk kapısını aralayabileceğini anlatıyor. Diyor ki: Allah’tan başka bir şeyi isteme! Çünkü istemek, kalpten başlar; kalpte olan da bir gün seni yöneten olur.

Hazret, yalnız putlara tapmanın değil, kendi arzu ve isteklerine itaat etmenin de bir tür şirk olduğunu söyler. Hakk’ın kapısına varmak isteyen, önce içindekileri boşaltmalı. Kalbinin bekçisi olmalı. Ne demişti ayet? “Rabbi için yaptığı ibadette şirk koşmasın.”

İnsan kendine ait sandığı her şeyi bırakmadıkça Allah’a ait olamaz. O yüzden bu metin, sadece bir nasihat değil; içsel bir devrim çağrısıdır.


Nefsini bırak! Ve ondan uzaklaş!.. Nisbî olarak kendine izafe ettiğin mülkten ayrıl!.. Hepsini Allah’a (CC) teslim et!.. Ve kalbin kapısında bekçi ol!.. Allah’ın (CC) “gönlüne sakla” dediklerini içeri al ve “alma” dediklerini kalbine sokma!.. Kötü istekleri kalbinden çıkardıktan sonra bir daha yaklaştırma!.. Bu şeytani arzuları kalbten çıkarmak, her halde ona uymamak ve daima muhalefet etmekle olur.

Allah’ın (CC) iradesi dışında bir şey isteme!.. O’ndan (CC) başka bir şey istemek boş bir temennidir. Akılsızlıktır. Sakın böyle bir hevese düşme!.. Telef olursun.. Helak olursun!.. Hakk’ın (CC) merhametinden uzak kalırsın.


Sonuna kadar Allah’ın (CC) emirlerini tut!.. Sonuna kadar yasak ettiği şeylerden kaç!.. Sonuna kadar O’nun (CC) kaderine teslim ol!.. Yarattığı şeylerden hiç birini O’na (CC) ortak yapma. Şirk koşma!..

İsteğin, arzun, şehvetin, hepsi O’nun (CC) yarattıklarıdır…

İsteme! Kötü arzularına kapılma! Şehvete düşkün olma!.. Ta ki müşrik olmayasın!..

Ayetten: “Bir kimse Rabbına (CC) kavuşmayı istiyorsa, yarar iş yapsın. Rabbı (CC) için yaptığı ibadetlere şirk katmasın.”


Şirk, yalnız putlara tapmak değildir. Kendi şahsi arzu ve isteklerinde tesir görerek, uyman da bir nevi şirk ve putperestliktir. Dünya ve onun metaından, ahiret ve onun nimetlerinden herhangi birine gönül kaptırarak, seni Yaratanın (CC) sevgisini değil, bunlardan her hangi birinin sevgisini üstün tutarsan, şirk etmiş olursun…


Bunlardan herhangi birine kapılman, gizli şirktir. Bunun için, daima sakın, onlara yanaşma, kork, emniyet etme. Gafil olma!…

Her şeyi iyice tahkik et! Ancak bu halle rahata kavuşursun. Kendini hiçbir hal ve makama sahip yapma. Ama bir makama sahip bulunuyorsan bırakıp da kaçma! Sana manevi bir vazife verilirse ve bir makama çıkarılırsan herhangi birini seçme! Çünkü Allah-ü Teala (CC) her an bir iş yapar! Tağyir eder, tebdil eder… Ayetten: “Kişi ile kalbi arasında gelip geçeni O (CC) idare eder.”


Uçsuz bucaksız bir varlık bul, kendini muayyen ölçülere kaptırma. Muayyen bir çerçeve içersinde kalırsan, doğruluğunu haber verdiğin yanlış olabilir. Kalacağını haber verdiğin nesne, bakarsın ki kaybolmuş… Hakk’ın (CC) iradesine tabi ol ve hiçbir şeye karışma!.. Keşif ve keramet nevinden sayarak, bir şeyler söylersin, ama aksi olunca utanır, rüsvay olursun… Sana bu halde yine bir vazife düşer; halini saklamak… Ve senden başkasına bunları duyurmamak… İşte bu, tam sebat ve beka halidir. Bunların Allah (CC) tarafından, sana bir hediye olarak verildiğini bil. Bu hale şükür etmek için O’ndan (CC) yardım iste. Başkasına göstermemek için ört. Eğer bu haller gider de, yerine başka bir hal gelirse, üzülme; onda da çeşitli bilmediğin nimetler gizlidir… İlim vardır… İrfan, marifet vardır; ayıklığını arttırır ve edep terbiye öğretir sana… Bir Ayet-i Kerime de şöyle buyurulur: 

- “Biz hiçbir ayeti, ondan daha iyisini veya benzerini getirmemek şartı ile değiştirmeyiz… Allah’ın (CC) her şeye kadir olduğunu bilmiyor musun?”


Allah’ın (CC) kudretini küçük görme!.. Takdir ve tedbirde, O’nu (CC) itham etme… O’nun (CC) vaadinin doğruluğunda şüpheye düşme… Hz. Peygamberi (SAV) kendine örnek al… O büyük insana (SAV) inen ve mushaflarda yazılan, dillerde okunan bazı ayetler kaldırıldı… Bazısı değişti, yerine başka ayet geldi… Biraz önce haber verdiğinin aksini az sonra söyledi. Ama bu hal zahirde böyle oldu. Öbür yönünü, ancak, Allah’la (CC) kendi arasında bir iş olarak kabul ederiz…

İşte yukarıda anlatılan hale işaret ederek Peygamber (SAV) Efendimiz şöyle buyurur:

- “Kalbimde değişik haller olur, bu yüzden her gün yetmiş defa istiğfar ederim.” Diğer rivayette “Yüz defa.”


Peygamber (SAV) Efendimiz, daima hal değiştirirdi. Bir halden diğer hale geçer ve olgunluğa doğru ilerlerdi. Gayb aleminin hazinelerine ererdi. Çeşitli manevi süslerle süslendi. İşte efendimiz böyle yükselirdi. Her yükseldikçe de evvelkinin noksanlığını anlar; mahdut bir halde kalmayı noksan sayar, istiğfar ederdi. Kendisi yaptığı gibi Ashabına (RA) da istiğfar telkin ederdi. Çünkü istiğfar ve tevbe halinde bulunmak kulun vazifesidir. İnsana en çok yakışan şey, istiğfar ve tevbe etmektir. Bütün kötülükleri, bir daha yapmamak şartı ile bırakmak babası Hz. Adem’den (AS), Hz. Rasulallah’a (SAV), O’ndan da (SAV) bizlere veraset yolu ile geldi… Ki Adem aleyhisselam’ın her yanını zulmet kaplamıştı; işte o zaman istiğfar etti, sonra karanlık açıldı, her yanı nur kapladı; kurtuldu. Çünkü O (AS) bir zamanlar ahdi unuttu. Dar-ı Selam’da daimi kalacağını, Rahmân ve Mennân olan Allah (CC), kendisini Cennetten çıkarmayacağını sandı… Melekler kendisini daima selamlar, övmelerle geleceğini tahmin etti. Böylece nefsine uydu ve her şeyi unuttu… İş değişti. O güzel süslerden soyundu, saltanat gitti. Derecesi düştü… O nurlu alem, aniden karanlığa gömüldü. Önceki safiyet bozuldu.

Böylece her şey elinden alındıktan sonra işin nereden geldiğini anladı. İçinde bulunduğu büyük safiyeti düşündü… İtiraf yolunu tuttu. Unuttuğunu, hata işlediğini itiraf etti. Kendi kendine istiğfar telkin etti:

- “Ya Rabbi (CC)! Biz nefsimizi kötüledik, kirlettik, bizden mağfiretini, merhametini esirgersen, sonumuz fena olur.”


Bu tevbe ve itirafa karşı kendisine hidayet yolları göründü. Nasıl işler yapacağı bildirildi. Ve O (AS), o tevbedeki gizli marifet nurları ve bundan evvel kendisine keşfolunmayan iyilikleri öğretildi. Ve neticede şuna kani oldu:

- “Bütün kaybettiğim haller bana tevbe yolu ile açılacaktır.”

Her şey değişti… İstek şimdi başka oldu. Hal başka hal oldu. Büyük bir saltanat geldi. İlk önce dünyada bir velayet-i Kübra; sonrası da ahirette… Dünya kendine ve evladına yer oldu. Ahiret ise ebedi bir yuva… Ve sonsuz bir sığınak…Ey mümin! Senin için Hz. Adem (AS) ve Hz. Muhammed de (SAV) dostluk ve muhabbet için iyi adetler var… Herhalde hatanı bil, tevbe et! 

Manevi bir hal içinde bulunduğun zaman başkasını isteme. İser daha altını, ister daha üstünü. Hiçbir makam arzu etme...


Padişahın kapısına geldiğinde hemen içeri girmeği isteme Zorla içeri alınıncaya kadar bekle. Kendi isteğinle değil zorla içeri alınmalısın. Tekrar, takrar istemelisin. Pek nazlı da olma...

İçeri girmek için mücerret izinle de yetinme. Seni tecrübe için olabilir, belki de padişah tarafından deneniyorsundur... Koşma; bekle. Ta ki seni zorla içeri alsınlar. Bu şekilde içeri alınman senin için bir fazilet olur. Saraya bu şekilde girdikten sonra, seni kimse tekdir etmez. Tekdir ancak yapacağın kusurdan sonra gelir. O, seni bizzat içeri aldıktan sonra, korku da olmaz. Padişahın yaptığından mes’ul olmazsın. Ancak kendi isteğinle yaptığın şey sonunda mes’ul duruma düşersin. Yaptığın hareket neticesi, sana taarruz vaki olur.


Bu makamda senin için iyi olmayan şey kendi arzunla hareket etmendir... Sabrın azlığı, edebe riayetsizliğin, bulunduğun hale rıza göstermemen senin için hiç de iyi olmayan hareketlerdir...

Saraya girmek sana nasib olunca; başını önüne eğ, gözlerini etrafta gezdirmekten sakın. Edepli terbiyeli olarak, verilen her hizmet ve vazifeyi yapmağa çalış. Daha fazla yükselmeği isteme...

Ayet: “ Olara verdiğimiz dünyalıklara gözlerini çevirme, onları tecrübe etmek için, dünya süsü olarak kadın verdik. Rabbın sana verdiği rızık, hem hayırlı hem de devamlıdır...”


Allah-ü Teala, bu ayetle seçkin Peygamberine edep öğretiyor, dolayısıyla bize...

- Halini muhafaza et, verilene razı ol...”

Buyrulmasındaki Murad:

- “Sana verdiğim pek çok hayır, peygamberlik, ilim kanaat, sabır, islam dini üzerindeki saltanat ve o yoldaki mücadele senin için en büyük nimettir... Ötekilere verdiklerimden daha iyi ve güzeldir.

Bütün hayır haddi bilmekte ve ona razı olmaktadır. Bununla beraber başkalarının hiçbir şeyine göz dikmemektedir. Başka bir şeye iltifat etmemektedir. Çünkü o baktığın ve arzu ettiğin şey üç kısma ayrılır. Birincisi, senin nasibin olmasıdır. İkincisi başkasının nasibi olma ihtimali. Üçüncüsü, ne senin ne de başkasınındır. İhtimal ki; Allah’ü Teala, onu bir tecrübe vasıtası olarak yaratmıştır...


Baktığın şey her ne ise... Eğer o, sana nasip olmuşsa ihtirasa düşüp ardından koşsan da gelir koşmasan da. İstesen de gelir, istemesen de Bu hale göre, mutlaka onu elde etmek için çırpınman ve edebe uymayan bazı hareketler yapman sana yakışmaz. Bu hal, ilim ve akıl ölçüsüne vurulursa hiç de sevilen bir şey olarak meydana çıkmaz.

Eğer o şey, başkasının nasibi ise.... çırpınman niçin?.. Çünkü o şey sana hiçbir zaman gelmez.

Yine o şey, ihtimal ki hiç kimsenin nasibi değildir, fitne ve tecrübe için yaratılmıştır. Böyle olduğuna göre, akıllı olan kimse nasıl nefsi için, böyle bir fitneyi ister. Ve kendine celb etmeği arzu eder?..


Bu izahlardan anlaşılıyor ki; bütün selamet ve iyilik, manevi hali muhafazada ve haddi tecavüz etmemededir...

Avuç içi kadar dar yerde de kalsan, geniş sahalara da çıksan, her ikisi de sana göre musavi olmalı... Ve yukarıda anlattığımız halini ve edebini muhafaza etmeğe çalışmalısın. Başını önüne eğ. Çok edepli ol... Daha da üstün vazife görmeğe çalış. Çünkü padişaha en çok sen yakınsın, senin kabahatin de çabuk görülür. Bu sebepten senin için tehlike daha fazladır.

Bulunduğun halin daha üstüne ve daha aşağısına geçmeği isteme. Orada sabit kalmayı, baki olmayı arzu etme. Bulunduğun vazifenin şeklini değiştirmeğe yeltenme... Böyle bir şey yapmağa senin bir selahiyetin yoktur. Böyle bir şey yaparsan nimetleri inkar yolunu tutmuş olursun; bu ise, dünya ahirette sahibini utandırır...


Sonuna kadar, anlattığımız şeyleri yapmağa çalış... Neticede öyle bir hale gelirsin ki, o halde senin için bir makam verilir. Seni ondan hiç ayırmazlar. Sen de onun, Allah tarafından bir vergi olduğunu anlarsın. Böyle oluşun delili ve beyanı meydandadır, bunu bilir ve o halin devamına çalışırsın...

Veliler için haller vardır. Ebdal için makamlar vardır. Ve sana hidayeti Allah nasip edecektir.... 

Allah sevgililerine ve bunlardan bir kısım olan Ebdale, akıllara durgunluk veren, adet ve resmiyeti ortadan kaldıran Ef’al-i İlahi’nin tecellisi açılır. Bu tecelli iki kısma ayrılmıştır: Cemal, Celal sıfatlarının tecellisidir. Celal, aynı zamanda azamet manasına da gelir. Bunların tecellisi kalbe çok giran gelir. İnsanı müthiş sarsar. Bu hal kalpde olur fakat zahiri duygulara da sirayet eder. Bazen görülür ve işitilir. Bu hali, bir ravi, Peygamber (S.A) efendimizden nakletmiştir:

Namazda, yemek kabının kaynamasına benzeyen bir ses işitilirdi. Bu ses kalbden gelmiş ve zahirde de işitilmiştir. Bu hale sebep, Allah’ın Celal sıfatının tecellisini görmesi ve azamet-i İlahi’nin keşfolmasıdır... Bu hale benzer şeyler Hz. İbrahim’den (A.S) keza, Hz. Ömer (R.A) rivayet edilmiştir...


Cemal sıfatının tecellisine gelince: Bu sıfatın tecellisinde kalb nurla dolar ve bununla boş olur. Bu halde kalb rahat eder. Lütuflara erer. Güzel konuşmaları burada duyar. Güzel sözleri bu halde işitir. Bununla beraber, kendisine yüksek hediye müjdeleri burada verilir. Ve yüksek derecelere çıktığı kendisine burada haber verilir. Bu öyle bir makamdır ki; bundan sonrasında kulun hiçbir dahli olmaz. Her şey ezeli nisbete bağlanır. Kalem kurur. Artık taksim ne ise o gelmeğe başlar. Allah fazlını ve rahmetini istidatlar nisbetinde verir, rahmet ve şevkatini onlara ispatlar. Bu hal ecel gelinceye kadar devam eder. Ki, bu malum olan ölüm zamanıdır. Bundan sonra daha fazla açılır. Perdeler kalkar. Yükseldikçe yükselir. Bunun dünyada verilmemesinin sebebi, Allah’ karşı olan sevgi ve muhabbetlerinin onları bir tehlikeye götürmemesi içindir. Sonra takatları kesilir. Helak olurlar, zayıf düşer, ibadetlerini yapamazlar. Halbuki onlar ölünceye kadar ibadet etmekle mükelleftirler. Bunlara, bu maddi hayatta tam tecelli etmemesi ve tam tecelliyi öteki aleme bırakması O’nun merhametinin eseridir. Böyle yapmakla sevdiklerinin kalplerini tedavi eder. Terbiye eder ve madde alemi ile manevi alemi bu şekilde idare eder. İncelikleri bilen ve hüküm veren O’dur. Kullarına lütfunu, merhametini esirgemeyen O’dur...


Bu halleri anlatan bir rivayet Hz. Rasulullah’tan şöyle nakledilmiştir:

Efendimiz, maddi alemle biraz meşgul olduğu zaman:

- “Ey Bilal, bizi biraz dinlendir. Ezan oku da namaza kalkalım...”

Buyurmuştur. Bunu, anlattığımız güzellikleri görmek için söylemiştir... Yine bu sebeple şöyle buyurmuştur:

Bu kadar külfetler içerisinde, varlığını gösteren yalnız Allah’ü Taala’dır. Bundan sonra nefsin gelir. Muhatap olarak meydanda da sen varsın.

Nefis; başta Allah’ın zıddıdır. Halbuki her şey sahiplidir. Böyle olduğu için nefis, hem yaradılış itibariyle, hem de mülk olarak Allah’ındır. Bu arada nefse boş iddia ve arzu, bir de kötülükleri ile sevinmesi kalır.


İş böyle olduğuna göre, sen, Hakka uyarak nefsine muhalefet edesen; Allah için nefsine hasım olmuş olursun... Allah-ü Taala, Davud’da (A.S) şöyle buyurdu:

- “Ya Davud, ben daimi kuvvetinim, bu kuvvetini nefsine düşman olarak ibadete vermeğe çalış. “

Ey mümin, eğer sen de böyle yapar ve bu halde kalırsan, kulluğun ve Allah’a karşı olan bağlılığın doğru olur. Rızkın ne ise... rahat,güzel, hoşolarak gelir; aziz ve mukerrem olursun. Ve her şey sana hizmet etmeğe başlar. Sana tazim ederler, hürmet ederler... Çünkü onlar yaratanına bağlıdır. Sen ise onun sevgili kulusun. Onları Hak yaratmıştır. Onlar da bunu ikrar etmektedirler. Nasıl ki; Allah-ü Taala bunu şu ayetlerde haber vermiştir.

- “Allah’ı tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur, lakin siz onların tesbihini

anlayamazsınız.”

- “ Göğe ve yere isteyerek veya zorla geliniz... diye buyurdu. Onlar da dediler:

- İsteyerek geldik...”

İbadetin başı nefse muhalefet etmektir. Allah-ü Taala buyurdu:

- “Nefsine uyma; nefs seni Allah yolundan ayırır.”

Davud’a da şöyle buyurmuştur:

- “Ey Davud, nefsini bırak, çünkü o, daima münazaa çıkarır. “


Beyazid-i Bestami’den (Rh.) bir rivayet vardır. Beyazid mana aleminde tecelli-i ilahiye nail olur ve sorar:

- “Yarabbi, sana nasıl gelinir?

Şu cevabı alır.... Nefsini bırak da gel... Beyazid der ki:  Nefsimi bıraktım, yılan soyunduğu gibi ben de nefsimden soyundum... Her hayrın ve her güzelliğin onu bırakmakta olduğunu gördüm...”

Eğer takva halinde isen, nefsine daima muhalefet et... Halkın varlığını kalbinden çıkar. Onlardan her hangi bir şey bekleme. Onlara minnet etme. Onlara güvenme, onların elindeki dünyalığa göz atma. Onların iyiliği seni sevindirmesin, kötülükleri de gücendirmesin. Onların hediyesini, sadakasını, zekatlarını, adaklarını bekleme. Şayet senin mal, mülk sahibi bir adamın varsa sakın mirasına konmak için ölümünü .isteme...


Halkı hakikaten kalbinden çıkar. Onları kah açılan, kah kapanan bir kapı bil. Onları, meyvesi bazen var, bazen de yok olan ağaçlar gör... Bu işlerin hepsini bir faile bağla ve bir müdebbirin tedbiri kabul et. Bu fail ve müdebbirin de Allah olduğuna inan ki, muvahhid olasın.

Bu anlattığımız şeyleri kabul etmekle beraber kulların çalışmasını da inkar etme... Sonra cebriye mezhebine girmiş olursun. Her ikisini birleştirirsen cebriye mezhebinden kurtulursun. Allah’ın yardımı olmadan onların işi tamam olmayacağını iyi bil. Allah’ı unutarak onlara tapma. Bunların yaptığı, Allah’ın işinden ayrıdır, deme. Hakkı inkar etmiş olursun. Kadriye mezhebine girmiş olursun. Allah, gücü kuvveti verir, kullar da yapar, de...


Bu hükümlerde Allah’ın emri ne ise ona bağlan. Bunlardan haddi aşmayarak kısmetin ne ise onu al. Allah’ın hükmü, sana ve bütün mahlukata kendi verdiği hükmü ile olur. Sakın sen hakim olmaya kalkmayasın. Sen de onlar gibi kader-i ilahinin çizgisi dahilindesin. Kader ise karanlıktır. Karanlığa lamba ile gir. Bu lamba da Allah’ın kitabı, Peygamberin sünnetidir. Sakın bu ikisinden ayrılma... Eğer bir hatıra kalbine gelirse ve sıkışık durumda kalırsan, onu derhal kitap ve sünnet ölçüsüne vur... Mesela, zina etmek, gösteriş yapmak gibi şeylerden olduğunu görürsen, facir (*) ve fasiklerle (**) birleşmek gibi şeyler olursa –ki bunlar haramdırsakın yapma... Derhal bu gibi düşünceleri bırak... Bunlardan başka haram şeyler olursa hemen ört... kaç... Kabul etme, amel etme... Bu gibi şeylerin şeytan tarafından sana hatırlatıldığını bil.


O sana gelen hatıranın, mübah olan arzulardan, evlenmek, yemek, içmek nev’inden bazı şeyler... yine yapma. İhtimal ki aklın ermediği bazı kötülükler onda gizlidir. Mesela bakarsın sana bir fikir gelir:

- Bu müşkülün için falan yere git; oradaki falan zata arz et...

Halbuki senin o zata ihtiyacın yoktur. Belki de senin ilmin, irfanın daha üstündür. Bunları da onunla anlıyorsun. Burada biraz dur. Hemen oraya koşma...


Bazen de kendi kendine dersin:

- Herhalde bu Allah tarafından ilhamdır, bununla amel edeyim...

Hayır bunu da yapma! Bu işte de hayırlısını bekle... Bunun Hak tarafından olduğunu 

anlamak için, o ilhamın sana tekerrür halinde gelmesi lazımdır... Yahut sana, o işi yapman için manevi bir emir verilir, o zaman yaparsın. Allah için bilgi sahibi olanlara bu gibi şeylerde bazı alametler zuhur eder; bunu da ancak akıllı veliler ve ebdal zümresi bilir.


Bu anlatılan şeyleri sakın yanlış anlama... Bunlar, emir ve yasakların haricindeki şeylere aittir. Şer’i hükümlere uyman ve tamamiyle tatbik etmen lazımdır. Aksi halde manevi alemden hiç nasib alamazsın...

Doğruyu bilen ve o yolda hidayet eden Allah’tır...





$50

Product Title

Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button. Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button

$50

Product Title

Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button. Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button.

$50

Product Title

Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button. Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button.

Recommended Products For This Post
 
 
bottom of page