top of page

Nefsinle Değil, Ahiretinle Hesap Tut

Güncelleme tarihi: 24 Haz

Abdulkadir Geylani Hazretleri
Abdulkadir Geylani Hazretleri

Hayatının yönünü belirleyen her sabah bir imtihandır. Sabah erken kalkamıyorsan, belki sadece rızkı değil, rahmeti de kaçırıyorsundur. Her gecikme, kalbinde bir ağırlık bırakır. Uyandığında ilk bakışın saate değil de Hakk’a olmalı. Çünkü vaktin sahibi sensin sanırsan, hem dünyayı hem ahireti kaybedersin.

Bu nasihat, sana ahiret pazarında iflas etmeden önce uyarı gönderiyor. Dünyevî hesapların arasında kaybolmuşsan, gece geç yatıp sabah namazını kazaya bırakıyorsan, şunu bilmelisin: Nefsin senden önde gidiyor. Şeytan seni arkasından değil, önünden çekiyor. Kalbin uyurken, şeytan iş başında. Her gün biraz daha uzaklaşıyorsun o büyük huzurdan… Sabahları tembellik, gün içinde gaflet, geceye ise heva hâkim oluyor. Ve sen hâlâ “neden içimde bir boşluk var” diye soruyorsun.

Bu yazı sana sadece sabah vaktini değil, tüm hayatını yeniden düşünmeni hatırlatıyor. Çünkü rükûyu unutursan yönünü şaşırırsın. Secdeni geciktirirsen teslimiyetin eksilir. Ve bir sabah kalkamazsın… çünkü çoktan yıkılmışsındır içten içe. Bu nasihat seni korkutmaz; ama uyandırır. Çünkü artık zaman uyanma zamanı.

Sana verilen ömrü ahiret için sermaye yap. Dünya için değil, O’nun huzuru için yaşa. Çünkü o gün geldiğinde, “neden?” diye sorma şansın olmayacak. Ve belki de en çok pişman olduğun şey, sabahları uyanamadığın zamanlar olacak.


Ahiret sermayen olsun. Dünyayı ticaret yeri say. Zamanını sermayeni batırmamak için evvela ahiretine sarfet. Eğer fazla kalırsa onu da dünyaya harca, geçimini sağla. Sakın dünyayı sermaye, ahireti ticaret saymayasın. Bunu yapınca namazını vaktinde kılamazsın. Kılsan da erkanını yerine getiremezsin. Rukûu belli olmaz, sücûdu belli olmaz. Çünkü senin için maksat dünya olmuştur. Yorgunluk gelir, uyursun. Namazın kazaya kalır, kılamazsın. Gece cife gibi yatar, sabahları tenbel olarak kalkarsın. Nefis seni peşinden sürükler, heva seni takip eder. Şeytan artık sana hakimdir. Böylece ahiretini dünyaya satmış olursun. Sen bu durumda nefsin kulu ve onun uşağı olmuşsun. Halbuki sen onu emrine alacak, terbiye edecek, doğru yola getireceksin. Bu, onun ahiret tarafı idi. Yani iyilik yüzü idi. Ama sen böyle yapmadın, onu hakkıyla idare edemedin. Onun sözlerini kabul etmekle zulüm ettin. Onu kendi başına bıraktın, netice lezzete, zevke, sefaya daldı ve şeytana uydu. Sen de ona uydun. Daha sonra hem dünyan battı, hem de ahiretin.

Yarın kıyamet günü iflas halinle meydana çıkarsın. Orada ne din bakımından, ne dünya bakımından hiç karın olmaz. Ne kazandın nefse uymakla?.. Eğer onu doğru yola getirseydin, her iki cihanda da mesut olacaktın. Nefse uymadan ahireti sermaye kabul etseydin, her ikisini de kazanacaktın. Ayrıca dünyadaki nasibin, bol ve rahat gelecekti. Sen her kötülükten temiz ve her pislikten beri olacaktın. Peygamber (SAV) Efendimiz buyurdu:

- “Allah (CC), dünyayı ahiret niyetine göre verir. Ahireti, dünya niyetine göre vermez.”

Niçin aksi olmuyor? Olmaz, çünkü ahiret Allah’a (CC) kulluktur. Allah’a (CC) kulluk niyeti ile ibadet eden ahireti bulur. Niyet ibadetin ruhu ve özüdür. Kötülüklerden çekinerek ibadet edersen dünyan hoş olur. Dünya bir yana der, yalnız ahireti arzularsan Allah’ın (CC) öz kullarından ve O’na (CC) halis ibadet edenlerden olursun. Dolayısıyla ahiret nimeti senin için olur. O nimetlerin başında cennet ve Allah’a (CC) yakınlık gelir.

Dünya sana hizmet eder. Kısmetin kendiliğinden gelir. Çünkü her şey yaratanına bağlıdır. Eşyanın haliki ise Allah’tır (CC), sen de O’nun (CC) öz kulu olduğuna göre, her şey senin olur.


Ahireti bırakır dünyaya çalışırsın. Hakk (CC) sana gazabını karşı yapar. Ahireti kaybedersen, dünya sana isyankar olur. Her şeyini güçlükle alırsın, ufacık bir makam elde etmek için güçlük çekersin. Çünkü Allah’ın (CC) sevmediği bir insan oldun. Dünya ehli olup ötekini kaybetmeyi mi, yoksa ahiret ehli olup dünyada manevi bir huzur duymayı mı?

İnsanlar iki kısımdır. Biri dünya arar, diğeri ahiret. Bunlar kıyamet günü de böyle olacak. Bir kısmı cennet ehli, diğer kısmı da cehennem…

Yine o gün, bir kısım insanlar hesap çokluğundan korunurlar, bunlar ahiret ehlidir. O günün uzunluğunu anlatırken: 

- “O gün, dünya gününe göre bir günü ‘bin’ senedir.”


Buyuruldu. Yine o gün bir kısım insanlar Peygamber (SAV) Efendimizin buyurduğuna göre şöyle anlatılır:

- “O gün siz, arşın gölgesinde rahat edersiniz, lezzetli meyveleri yer, tatlı

yemekleri tadarsınız. Kardan daha beyaz, soğuk ballardan afiyetlenirsiniz…”

Diğer bir Hadis-i Şerifte ise şöyle buyuruldu:

- “Cennet ehli, o gün yerlerine bakarak görürler. Hesap bitince yerlerine giderler. Onlar yerlerini tanırlar. Dünyadaki evlerine gider gibi, cennetteki yerlerine varırlar.”

Bunlara verilen bu yüksek derece, dünyayı terkettikleri için oldu. Dünyayı attılar bir yana, Allah’a (CC) kul oldular. Diğer kısmın, şiddetli hesaba maruz kalması ise dünyaya tapmaları yüzünden oldu. Dünyaya tapmanın neticesi onları öbür alemde buldu.

Allah’ın (CC) emri hilafına gidiş felakettir. Bu hataların hepsi yarın senin önüne çıkar. Hata işleme, hata ettikçe batarsın. Kitap ve Peygamberin (SAV) emirlerinde bulun, yoksa ne iyilik, ne kötülük kaybolur.


Nefsine acı; ona rahmet ve şefkatle bak. Onu kötü yola atma. Ona hata işleme fırsatı verme. Onu birinci sınıftan yapmağa çalış, ikinci sınıftan koru. Nefsine kötü arkadaş seçme, insan ve cin şeytanlarından onu esirge. Kitap ve sünneti eline al. Her zaman onları gör, onlarla amel et. Oldum olası sözlerle uğraşma. Boş heveslerle kendini yorma. Allah-ü Teala (CC) şöyle buyurdu:

- “Peygamberlerin (AS) getirdiklerini alın, yasak ettiği şeyleri yapmayın.”

Allah’tan (CC) korkunuz. O’na (CC) muhalefet etmeyiniz. Ameli terkediyorsunuz.

Peygamberlerin (AS) getirdiği şey ile amel etmiyorsunuz.

Boş işle nefsini aldatma, amel ve ibadetini daima yap. Yeni icadlar çıkarmaya kalkışma. Allah-ü Teala (CC) icatçı bir kavim hakkında şöyle buyurdu:

- “Bir kısım dini kisve giyenler icat çıkardılar, halbuki biz onlara böyle şey yazmamıştık.”


Sakın icatçı olma, uyucu ol. Hakk’a (CC) uy, Peygamber (SAV) yolunu tut. Allah-ü Teala (CC) Hz. Peygamberi (SAV) kötülüklerden temiz kılmıştır. Peygamberimiz (SAV) hakkında şöyle buyurdu:

- “O (SAV) kendiliğinden konuşmaz. O’nun (SAV) konuştuğu vahiydir. O’na (SAV) vahyolunur.” 

Yani Peygamberin (SAV) getirdiği bendendir. Şahsî ve indî mütealası değildir. Dolayısıyla O’na (SAV) uyunuz. Sonra Peygamberimiz (SAV) şöyle buyurdu:

- “Allah’ı (CC) seviyorsanız bana uyun. Bana uyarsanız Allah da (CC) sizi sever.”

Anlaşılıyor ki; sevgi sevilene uymakla olur. Söz ve hareketle Peygambere (SAV) uymak gerekir.

Peygamber (SAV) Efendimiz bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurdu:

- “Çalışmak adetim, tevekkül halimdir.”

Zayıf iman sahipleri çalışmasına güvenir. Çalışmak, Peygamberin (SAV) sünnetidir. Kısmetli iman sahipleri tevekküle bağlanır. Çalışmaya devam edersen Peygamberin (SAV) sünnetini işlemiş olursun. Tevekkül yoluna kıymet verdikçe de Peygamber’in (SAV) ruhaniyeti seni sarar. Allah-ü Teala (CC) tevekkül üzerine şöyle buyurdu:

- “İnanıyorsanız Allah’a (CC) tevekkül ediniz. Allah’a (CC) tevekkül edene O (CC) yeter. Allah (CC) tevekkül edenleri sever.”


Bu ayetlerle sana tevekkül emri veriliyor. Bunu Hakk Teala (CC) Peygamberine de (SAV) emretti. Her halinde Allah’a (CC) tevekkül et. Allah’ın (CC) emri haricine gitme. Her halinle Allah (CC) ve Peygamberin (SAV) emrini rehber tut. Çünkü Peygamber (SAV) Efendimiz bir Hadis-i Şerifinde şöyle buyurdu:

- “Emrimiz haricinde işlenen hiçbir şey makbul değildir.”

Bu emir her şeye şamildir. İster dünya, ister ahiret, ister söz, ister iş hepsini işine alır.

Benim için Allah’tan (CC) başka Allah, Peygamberden (SAV) başka peygamber yoktur. Kur’an ve sünnet yolundan başka, her kapı kapalıdır. Biz onlara göre amel etmeliyiz. Aksi, şeytan ve nefsin yoludur. Allah- ü Teala (CC) bu manada şöyle diyor:

- “Hevaya tabi olma, seni yoldan alır.”Selamet kitap ve sünnettedir. Helak bunların haricindedir. Kul, bunlarla yükselir. Veli, bedel ve gavs makamlarına bunlarla erer. Velhasıl, insan-ı Kamil bu yolda yetişir. En doğrusunu Allah (CC) bilir. 

Ey iman sahibi, seni bir tuhaf görüyorum. Komşuna hasetli bir haldesin. Onun yemesini çekemiyorsun. İçmesinden hoşlanmıyorsun. Onun giydiği sana tuhaf geliyor. Evi gözünde büyüyor. Hanımı dahi senin için çekilmez bir dert oluyor. O Mevla (CC) nimeti içinde zengin olmuştur. Onun zenginliğinde bir türlü hoşluk bulamıyorsun. Bu hallerin neden oluyor?


Bilmiş olman gerekir ki, bu halin iman zafiyetinden ileri geliyor. Bu hal seni Allah’ın (CC) rahmet nazarından uzaklaştırır. İlahi gazabı üzerine çeker. Peygamber (SAV) Efendimiz kudsi hadisi ile hasedi şöyle anlatmıştır:

- “Hased eden nimetimin düşmanıdır.”

Ayrıca; Peygamberimiz (SAV) bir Hadis-i Şerifinde buyurdu:

- “Hased, iyilikleri yer. Ateş odunu yaktığı gibi iyilikleri bitirir.”


Zavallı!.. neye hased ediyorsun. Sen mi verdin o nimetleri? Onları sen değil, Allah (CC) verdi… Allah’ın (CC) verdiği nimete nasıl hased edersin. Allah-ü Teala (CC):

- “Onların dünya geçimlerini aralarında dağıttık..”

Diye haber vermiştir.

İlahi nimetlerle beslenen o adamı hor görme. Ona karşı hased etme. Onun nimeti için de kimse hak iddia edemez. Herkese Allah (CC) nasibince verir, herkes nasibini bulur.


Bu halinle o akılsız bir duruma düşmektesin ki, senden daha akılsız daha cahil, bahil ve cahil görülemez. Acaba o adamdakileri senin mi zannediyorsun. Bu o kadar cahilliktir ki, tarifi imkansız. Eğer sana gelecek bir şey varsa başkasına gidemez. “HAŞA” Allah’a (CC) mı kin tutuyorsun. Halbuki Allah-ü Teala (CC):

- “Emrim değiştirilemez. Ben kullara zulum etmem.”

Buyuruyor. Allah (CC) sana zulmetmez. Senin kısmetini başkasına vermez. Bunu böyle bil. Aksini düşünme, cahillik etme.

Allah’ın (CC) verdiği nimete karşı durmak hıyanettir. Kendine zulumdur. Sonra bir nevi yere hased etmektir. Çünki, o hased ettiğin insanın nimeti yerden çıkar. Altın, gümüş yerden gelir. Bunlar miras olarak gelir. Geçmiş ümmetlerden. Ad, Semud, Kisra, Kayser’lerin elinden geldi. Bir zamanlar bu mallar, bu mülkler onlarındı. Asıl onlara hased etmek lazım. Çünkü komşunun malı onların malının milyonda biri olur.


Senin bu hasedine bir misal vardır:

Bir insan koca bir sultanı askeri, mülkü, tacı, tahtı ve bütün saltanatı ile görüyor. 

Onun çeşitli nimetlerini her an seyrediyor. Buna hased etmiyor. Beri yanda padişahın köpeklerinde birine hizmet eden bir yabancı köpek görüyor. Yabancı köpek ile yerli köpek oturuyor, kalkıyor. Her türlü geçimini onun sayesinde sağlıyor. O zavallı adam bu hale tahammül edemiyor. O yabancı köpeğin ölmesini yerine kendinin geçmesini temenni ediyor.

Bu hal alçaklığın ve hasisliğin en büyüğüdür. Böyle düşünen bir adam için, zühd, inanç diye bir şey olmadığı gibi, ondan daha ahmak, daha bilgisiz kimse de olamaz.


Zavallı, eğer kıyamet gününde o hased ettiğin komşunun başına gelecekleri bir bilsen, hiç hased etmezsin. Eğer, o adam Allah’ın (CC) emrine uymuyorsa, nimetlerin hakkını ödemiyorsa onun başına gelecekleri yalnız Allah (CC) bilir. Allah (CC), nimetleri kendi yoluna sarf edilsin diye verir, aksi halde nimet felaket olur.

Peygamber (SAV) Efendimiz bir Hadis-i Şerifinde şöyle buyuruyor:

- “Kıyamet gününde bir takım insanlar etlerinin makasla kesilmiş olmasını isterler. Buna sebep, zavallı kimselerin dünyada çektikleri bela yüzünden orada aldıkları sevabı görüp, imrenmeleridir.”


O gün, senin zengin komşun bir fakir olmayı ister. Kıyamet günü bir sürü hesabın görülmesi ve münakaşası onu yorar. Güneşin sıcaklığı altında beyni pişer. Böyle günlerce bekler. Oranın bir günü, buraya nisbetle elli bin senedir. İşte o dünyadaki nimet hesabını böyle verir. Halbuki sen, eğer hased etmeden sabırlı durursun. Dünyada güçlüklere sabredenler orada rahat eder. Sıkıntılara göğüs gerenler, orada mesud olur. Sen de dünyada iken kazaya, kadere iman edip, kaderine razı olduğundan orada en büyük nimete mazhar oldun. Başkasının zenginliğine göz dikmediğin için, orada tam afiyet buldun.

İşte dünyada kendi hastalığını, başkasının iyiliğine, darlığını başkasının genişliğine, düşkünlüğünü başkasının iyiliğine tercih edenler öbür alemde arşın gölgesine sığınırlar..Sana en büyük tavsiye: Belaya sabret, nimetlere şükret ve her işini ulvi gök kubbesini yaradana ısmarla… 

Yaradanına (CC) karşı doğruluk gösteren, yabancıdan kaçar, sabah akşam Hakk’la (CC) olur. Gayrısına yüz vermez.

Ey cemaat!.. Size ait olmayanı istemeyin. Hakk’ı (CC) birleyin, şirk koşmayın.


Allah’a (CC) yemin olsun ki, kader okları sizi bulur. Bir defa yerinden çıkan kader oku, nerede olsanız sizi bulur. Kendini hak yola vermişler, Hakk’tan (CC) gayrisini yitirirler, fani varlıkları yok olur. Sonra Allah (CC) onlara kefildir. 

Her hangi bir şeyi ilahi emir olmadan nefse uyarak almak inattır. Kötülüktür. Nefse uymadan almak iyidir. Fakat pek iyi değildir.

Arzu etmeden geleni almak hoştur, yalnız ahlak nizamına uyması şarttır.

Allah’ın (CC) göndermiş olduğu rızkı kabul etmemek, almak için manevi bir emir beklemek yerinde bir iş değildir. Buna riyakarlık denir. Münafıklık olur. 

Bu günkü halinle ruhaniler zümresine girmeyi özleme. Bütün varlığın yok olmadıktan sonra erenlere katılamazsın. Bütün duyguların tek tek hak yola girmeli. Bir bir varlığın maddi alemden ayrılmalı.


Şöyle bir dünya aleminden silkinip varlığını kurtarmalısın. Tuttuğun hak için, hareket ve sükûnun O’nun (CC) için olmalı. O’nu (CC) gör ve O’ndan (CC) işit. Hakk’ı (CC) konuş, Hakk’a (CC) yapış, O’nun (CC) için çalış, aklın Hak işlere ersin.

Bir zamanlar yoktun. Sonradan sana bir varlık izafe edildi. İşte bu varlık, seni Hakk’tan (CC) ayırdı. Ruhaniler zümresine girmene mani oldu. Bu varlıkları terkedince ermiş olursun. Erince de, ruh olursun. Ruhaniler zümresine girersin.


Sır ol… Tek ol… Sırrın sırrı, gizlinin gizlisi, her şey sana düşman görünmeli: Seni Hakk’tan (CC) uzak tutan her şey… Bu düşmanları içinden seçmelisin.

İşte İbrahim (AS):

- “Bana Rabbülaleminden (CC) başka hepsi düşmandır.”

Buyurdu. İbrahim Halil (AS) putlara:

- “Düşman…”

Diyordu… Şimdi senin için put zahirde yoktur, ama gizlide çoktur… Hakk’tan (CC) başkalarıyla meşgul eden her şey sana düşmandır, sana puttur. Bu putları bırak. Halktan bir şey umma. Görürsün ki sır alemi sana açılmış, ruhaniler alemi sana açık olmuş…


Kimsenin bilmediğini bilmeye başlarsın. Yapılamayacak işler senden zuhur etmeye başlar. Adet dışı, tabiata uymayan işler görmeye başlarsın. Bu işler, gerçekte öbür aleme has ise de sana burada görmek nasib olur. Çünkü öldün dirildin. Varlığını Hakk (CC) yolunda yok ettin. Ölmeden evvel ölenlerin sırrına erdin. Kudret alemi sana kapı açtı. Her halinle oranın malı oldun. Artık kudret aleminde yaşayanlar gibi işitmen, konuşman, tutman, görmen, yapışman, yürümen, akıl etmen… Hasılı huzur ve sükunun Hakk’la (CC) olur, başkası sende yoktur. Hiçbir şeyi göremez olursun. Çünkü senin için, Hakk (CC) varlığından başkası yoktur.Yalnız bu alemin içine dalınca Allah’ın (CC) emirlerini bilmen gerek, yasaklarına katiyyen yakın olmamalısın. Eğer Peygamberin (SAV) yaptıklarının birini terk edersen şeytana oyuncak olduğunu bil. Hemen ilahi emirlere koş, şahsi arzulara düşme. Hangi iş; Allah (CC) ve Peygamberin (SAV) emrine uymazsa, o iş sapıklıktır. En doğrusunu Allah (CC) bilir…. 

Sana bir misal getireceğim. “Fena” üzerine olacak. Şunu demek isterim. Bir sultan, halk içinden seçeceği kimseyi bir beldeye tayin eder. Ona her türlü yetkiyi verir. Bir vali için lazım olan her çeşit nişanları takar. Borozan, bando, asker vs. Bu hal bir müddet devam eder.

Aradan zaman geçer. O vali kendini beğenmeye başlar. Padişahın nimetini unutur. Sanki o yer kendisine bakidir. Kendini beğenir,ilk halini unutur, eksiğini hatırlamaz, eski fakirliği aklına gelmez. Halbuki bir zamanlar bir köşede unutulmuştu.

Bu kibir o zavallıyı sarar. Kendini çok beğenir. Firavunlaşır. Bu hali çok iyi bilen şah onu azleder. Öyle bir hal alır ki, ilk devrini arar ama eline geçmez.


Padişah ondan yaptıklarının hesabını sorar. Bütün hatalarının cezasını çektirir. Emirlerin yapılmayışı, yasaklara tecavüz etmek o zavallıya pahalıya mal olur. Çok feci bir şekilde hapsolur. En dar yere tıkılır. Büyük sıkıntıya düşer. Devamlı bir ihtiyaç içinde kıvranır. Bu kıvranma onun için iyi olur. Böbürlenmesi ölür. Kibri gider. Haddini bilir. Nefsi körlenir. Şahsi arzusu söner. Benliğini eritir. Bunlar padişahın gözünden kaçmaz. O şahsın bilgisi bunları kaybetmez.

Bu durumda padişahın merhamet nazarı ona dokunur. Rahmet ve merhamet nazarına mazhar olur. Dolayısıyla, zindandan çıkarılma emrini verir. Bu arada bütün in’am ve ihsanını ona yağdırır. Eski devletini verir. Ayrıca o miktarın iki misli de mükafat verir. Artık bu iş böyle devam eder. Bundan sonra kötülüğe girmez. Kibri, gururu unutur. Saf ve temiz olarak vazifeye devam eder.

İşte bu misal bir iman sahibinin halidir. Bir kimse Allah’a (CC) yaklaşınca, Allah (CC) onu sever ve seçer. Kalb gözü açılır. Nimet, in’am ve ihsan kapıları ona açık olur.


Zaman olur, o kalb gözü ile kimsenin görmediğini görür, işitmediğini işitir, akla hayale gelmeyen garip işler seyreder. Yerin, göğün hikmetini anlar. Onlardaki esrarı çözmeye başlar. En güzel vaadi alır. Vaad olunduğu şey kendisine bol bol verilir.

Hakk’a (CC) yaklaşır. O’nun (CC) güzel sözlerini duyar. Bu duygu yalnız safiyetten ve manevi yükselmeden gelir. Bu hale fenaya ermiş kişi kavuşur.

O sözün hikmetini söyler. Çünkü kalbi temizdir. Safiyete ermiştir. O temizliğin nuru, kalbten dile gelir. O nurlu hal, o büyük insanın her halinde sezilir.


Fenaya ermiş olan kibirli değildir. Gönlü engin olur. Dışı mütevazi insanlar gibi olur. Aldığı helâldir. Her haliyle Allah’ın (CC) yasaklarına yanaşmaz. İşte bu halde o insan kendinden emin olur. Kendini huzur içinde görür. İşte bu hoşluk bir zaman devam eder, bunun bir daha gitmeyeceğini sanır aldanır. Aniden belaların kapısı açılır. Çocukları yok olur. Malı telef olur. Kalbindeki huzur bozulur. İlk zamanda verilmiş olan bütün nimetler yok olur. 

Bu haller bu zatı hayrette bırakır. Üzülür, kalbi kederle dolar. Zahirine baksa yalnız kötülük görür. Kalbine dönse, yalnız hüzün ve zulmet görür. Allah’a (CC) dua etse icabet bulmaz. Bir yandan vaad alsa verildiğini göremez. Birine bir şey vermek istese yerine getiremez. Bir rüya görse tabir etmek kolay olmaz. Halka karışmak istese yapamaz. Şayet bir kolaylık bulup halka gitmek istese derhal bela ile karşılaşır.


Halkın eli, bu durumda ona musallat olur. Neredeyse tırnaklarıyla vücudunu parçalarlar. Dilleri ırzına malına dokunur. İlk halinden bazı şeyler anlatmak isterse, diyemez. Evvelce gördüğü nimete karşı, şimdiki belayı hoş görse yapamaz. Bu halde, nefis onu böyle yok eder. Heva, şahsi arzu onu ilk halden alıkoyar. Manevi yolculuğu tükenir. Oluşlar durur. Manevi hal kapanır. Daimi bir telaş içinde kalır. Her gün sıkıntısı üzüntüsü çoğalır. Bu haller devam ederken haberi olmadan manen yükselir. Birden kapı açılır, bu açılış ani olur, açılışla beraber maddi ve manevi varlık yok olur, yalnız ruh kalır.

İşte bu halde işler başka olur. Batıni deruni sesler işitir. İlk söz; Hz. Eyyub’a (AS) olduğu gibi tecelli eder:

- “İşte sana, tatlı su, iç ve şifa olduğunu bil, yıkan!.. Ayağını vur, o çıkar…”

Kalbinde rahmet çeşmeleri akmaya başlar. İlahi rahmet ve şefkat onu diriltir, ona


hakikat kapıları açılır. Gönül yolları gösterilir. Her kuvvet karşısında söner. Her varlık hizmetine koşar. Diller onu över. Her canipten onun ziyaretine koşarlar. Şah diye geçinen, kendilerini yaratıcı olarak tanıtanlar, onun kapısında köleye benzerler.

O, insan olmuştur. Rahmet onun yüzünden okunur. İLAHİ NUR, gözlerinden çıkar. Kendisini de halinden memnun eder. Bu hali Hakk’a (CC) varıncaya kadar devam eder.

Sonra kavuşacağına kavuşur. Dünya gözü onu görmez, buranın duygusu o alemi sezemez. Allah-ü Teala (CC) onlara hazılanan nimetleri anlatırken şöyle buyuruyor.- “Onların mükafatı büyüktür. Buradaki ölçüler ve tartılı bilgi onları bilemez. O göz kamaştırıcı nimetleri hiçbir nefis bilemez.” 

Nefsin iki hali vardır. Üçüncüsü yoktur. Biri bela diğeri afiyet…


İnsanlar, başlarına bir bela geldiği zaman bağırır, çağırır, Allah’ı (CC) şikayet eder. Allah’a (CC) darılır. Her şeye itiraz eder. Hakk’ı (CC) töhmet altına almak ister. Ne sabır bilir, ne de bir nasihatçıya uyar. Yalnız kendi aklına göre Allah’a (CC) (haşa) eş bulma yoluna girer, bir uygunsuz hareket yolu bulur. Öylece gider.

Afiyet haline gelince; ondan daha iyisi yoktur, güler, oynar sevinir. Zaman kaybetmeden şehvet yollarına koşar. Hiç biriyle yetinmez. Biri eskiyicince yenisini aramaya koyulur. Yemek beğenmez. İçkilerin her çeşidini sofrada bulundurur. Evinde hanımını da hemen savar, onun da yenisini arar. Evini beğenmez, iyisini arar. Binek işi de çok önemlidir. Daima günün en iyisini ister. Elinde olan her şeye bir ayıp bulur, hemen yenisini tedarik etmeye koyulur. Böylece bütün rahatını kendi eliyle kaçırır. Bilmez ki, her şey kendisi için değildir. Buna akıl erdiremeden iyi şeylerin peşine düşer.


İşte bu haller insanı yorar. Elde mevcut şeylere razı olmamak, insanı her çeşit güçlüğe sürükler. Sonu gelmeyen eziyet, içinden çıkılması mümkün olmayan felaketler bundan sonra başlar. Dünyalığı var, rahat etmesi gerekirken, eliyle keyfini kaçırır.

Bundan sonra öbür alemin işi başlar. Ölür, sorguya çekilir, hesap veremez. Çünkü düzenli hiçbir iş tutmamıştır. Bazıları şöyle der:

- “Öbür alemin ve buranın en çok cefasını çekenler, kendilerine ait olmayanı isteyenlerdir. Ve yapamayacakları işin peşinden koşanlardır.”


Bir insan düşünelim: Bir zamanlar her türlü maddi sıkıntı onun manevi durumunu da bozmuştur. Bu halinde yalnız belanın gitmesini ister. Yalnız bunun için Allah’a (CC) yalvarır. Bir gün duası kabul olur, her çeşit darlık zail olur gider. Genişlik başlar. Bundan sonra o zat, evvelce çektiği bütün sıkıntıyı unutur. Allah’ı (CC) da unutur, kulluk etmez. Her çeşit günah yollarını seçer. Bu adamın hali nasıl olur? Elbette ki “iyi olur” denemez.

Tam tahmin edildiği gibi olur. Dünyada israfın yolunu tuttuğu için her şeyi az zamanda biter, yine darlığa düşer. Ve artık, eski halini de bulamaz, sürünerek ölür gider… Bununla bitse iyi, öbür alemde bir de hesabını vermek vardır.

Eğer bu insan beladan kurtulduğu zaman, derhal ibadet ve taat yolunu tutmuş olsaydı, bir daha eski haline düşmezdi. Elinde bulunanla yetinip gayrısını bulmak için onları bir yana itmemiş bulunsaydı, ömrü rahat içinde geçerdi. Dünyası hoş olurdu, Ahireti ise onun çok üstünde rahatlık verirdi. Öbür alemin en güzel şeylerine kavuşurdu.


Dünya ve ahiret selameti isteyen sabırlı olmalıdır, elinde bulunanla yetinmeyi adet eden rahattır. Daima Allah (CC) vergisine şükür edenin nimeti artar. 

İnsan fani varlıklara dayanmamalı. Onların elindekini unutmalı ve Hakk’a (CC), ihtiyacı için dua etmelidir. Ve Allah’ın (CC) emri üzerine çalışarak her şeyini kazanmalıdır. İşte böylece eğer darda ise dua ederek kurtuluşunu O’ndan (CC) beklemelidir. İnsanların kurtarması ne kadar sürer, birinden ne kadar iyilik görülürse görülsün, devamı beklenemez. Bir zaman gelir her iki taraf da bundan usanır. İyilik eden vermekten, kabul eden de mihnet altında kalmaktan bıkar. Ama Allah (CC) böyle mi? O (CC), usanmaz, daima iyilik eder. Kafir kullarının dahi rızkını kesmez.

Yeri gelmişken şunu da söylemek yerinde olur: Allah’ın (CC) verdiğini iyiye kullanmak şarttır. Bunun icabı budur. Mahzurları yukarıda belirtilmesine rağmen bir daha söylemek iyi olur. Bu sebeple helâlin hesabı, haramın azabı olduğunu hatırlatmak lazım gelir.


Her şeyin iyi tarafını görmek en iyisidir. Yoksullukta güzellik olabilir. Bazı zahmetli işlerin sonunda iyi olmaları muhtemel. Bazı hastalıklarda şifa vardır. Şunu da unutmamak iyi olur ki, Allah’ın (CC) emri kesindir, başka şeylere benzemez. Onun içindir ki bu yolda çok dikkat gerek. Onun her iradesi mutlak yerine gelir. İtiraz etmekle hikmet değişmez, emri geri alınmaz. “O (CC), her neye “ol”… Demeyi murad ederse… O olur…”

Hakk’ın (CC) her işi hikmettir. Her emrinde fayda vardır. Şu da var ki; Allah (CC), hiçbir zaman insanların zararını istemez.

Söz buraya gelmişken; bir daha ilk sözleri tekrar etmek iyi olur. Gerçi tekrar değildir ama, sözün baş tarafında belirtilenlere benzediği için böyle diyoruz. Söylemek istediğimiz şudur: En yerinde ve insana yakışan iş, razı olma melekesine sahip olmak ve teslim haline ermektir. Bundan sonra ibadet gelir ki, onun hakkında bir diyeceğimiz yoktur. Çünkü her müslüman onun ne demek olduğunu bilir.


İbadet sadece kulluk etmektir. Ötesi yine teslim halidir. Yani kader ne ise onu gözetmekten ve ona uymaktan başka kurtuluş yoktur. Bundan sonrası kader bahsi ile ilgilidir ki, incelemek iyi olmaz. Çünkü o bir ilâhi sırdır. Ona kolayca akıl ermez. Bu bapta tavsiyemiz, yalnız bir sükûttan ibarettir. Çünkü bu ince mesele ancak duygu ve halle sezilir, ilim yolu ile bilinmez.

- “Bu iş nasıl oluyor, neden ve ne zaman olacak?”

Gizli gözler yerinde olmaz. Kaderin iç nizamını kurcalamak bir nevi şirke benzer ve Allah’ı (CC) töhmet gibi olur. Bu sözümüz İbn-i Abbas’dan (RA) rivayet olunan bir Hadis-i Şerife istinad eder.

İbn-i Abbas (RA) şöyle diyor:

- “Birgün ben Resulallah’ın (SAV) ardındaydım, yürüyorduk. Bana döndü ve: ‘Ey Allah’ın (CC) kulu, Allah’a (CC) iyi sarıl, O’nu (CC) bırakma. Bu gayreti içinde saklarsan Hakk (CC) da seni esirger. Bu duyguyu taşıdığın müddet Allah’ı (CC) kendine yakın bulursun. Bir şey isteyecek olursan, O’ndan (CC) iste. Yazılan yazılmış ve kalem kurumuştur. Olacak şeyler de olur. Bütün insanlar bir araya gelse, ilahi bir hüküm yoksa, sana fayda sağlayamazlar. Ve eğer kaderinde yazılı değilse, bütün insanlar sana zarar vermeye gelseler yapamazlar. Eğer kendinde kuvvet görüyorsan, iyilik yap ve doğru çalış. Kötülüğe meylin varsa sabırlı olmaya çalış. Yapmamaya gayret et. Hayrın çoğu sabırdadır. Şunu da bil ki, yardım sabırlılara olur. Darda kalmışlar genişliğe çıkarlar. Her sıkıntının sonunda bir ferahlık vardır’.”İşte, her mümine lazım olan odur ki: Bu Hadis-i Şerifi kalbinde bir ayna gibi saklaya, işini gücünü buna göre ayarlıya ve böylece çalışa. İşte son nefesine kadar böyle gide… Allah’ın (CC) rahmet ve inayeti sayesinde dünya ve ahirette böylece güçlüklerden salim ola; vesselam… 

İnsan, kendisi gibi acizden bir şey isteyemez. Yalnız cahil olduğu için ister. İmanı zayıf olduğu için bu yolu tutar. Marifeti yoktur, yakin derecesine varmış imanı yoktur. Sabrı yok denecek kadar az olduğu için bu yola düşmüştür.


Dilencilik huyunu bırakan insanda şu yüksek vasıflar mevcuttur: Allah’ın (CC), kendi halini bildiğine inanır.

İlm-i İlahinin her şeyi kuşatmış olduğuna yakîni vardır. Her an iman yolunda ilerleme kaydeder.

Yaratanını (CC) hiçbir zaman unutmaz, her an onu tefekkür etmekten hoşlanır.

İşte bu hallerde o, kimseden bir şey istemeye ve rastgele herkese dert yanmaya utanır.

Ve daima huzurla:

- “Beni benden daha iyi bilen var.” Der, günlerini böyle bitirir… 


$50

Product Title

Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button. Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button

$50

Product Title

Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button. Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button.

$50

Product Title

Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button. Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button.

Recommended Products For This Post
 
 
bottom of page