top of page

Helâlin Bereketi, Haramın Gölgesini Aydınlatmaz. | Abdulkadir Geylani Hz.

Güncelleme tarihi: 26 Haz

ree

Bazen insan ruhunun neden daraldığını anlayamaz. Oysa sebepler çoğu zaman lokmadadır. Abdulkadir Geylani Hazretleri bu bölümde, helâl ve haram arasındaki farkı sadece fıkhî bir mesele olarak değil, doğrudan kalbin huzuru ve ilahi yakınlıkla ilişkilendirerek anlatır. Çünkü yenilen her şey yalnız bedene değil, ruha da siner.

Helâl olanla beslenen kalp genişler, hafifler. Şüpheli ve haramla karışan ise kararmaya başlar. Bu yüzden Hazret, yalnız haramı değil; şüpheli olanı da terk etmeyi öğütler. Çünkü ruh, bulanık olanla yakınlık kuramaz. Netlik ister, berraklıkla parlar.

Bu bölüm, yalnızca yemekten bahsetmiyor aslında. Gözle bakılan, kulakla duyulan, gönülle rağbet edilen her şeyde helâlin izini aramak gerektiğini fısıldıyor. Çünkü sadece mideyi korumak yetmez; kalbi de gözetmek gerekir. Neye niyet ettiysen, onunla şekillenirsin.

Hazret’in çağrısı çok açıktır: Helâl, Allah’ın davetidir; haram ise nefsin tuzağı. Şüpheli olan, ikisinin arasında kalıp kararsızlığı çoğaltır. Ve kalp en çok kararsızlıkta yara alır. Bu yüzden en büyük şifa, net olanda saklıdır. O da helâldir.


Biri kalktı ve hastalığının ilâcını sordu. Şu cevabı aldı: 

- Haram ve şüpheli şeyleri yememen... İkincisine gelince, nefsin emrettiği yasak işlerden kaçmak. Kul, yasaklardan kaçar ve helâl lokma yerse, ona Hak yardımcı olur. Bu kul, herhangi bir şeyden canı sıkılsa, o sıkıntının sonu İkincisi ile birleşse, bilmeli ki: Onların hepsi Hak Teâlâ’nın izni ile açılacaktır. Bunu bilince sıkıntısı azalır; bunların azalmasından ayrıca manevî bir neşe payı alır. Varlık ona gelir, hidayet, geçtiği yola çıkar. Önünde hiçbir güçlük kalmaz. Onu sebata erdirmek ve sükûna kavuşturmak için önüne çıkan taş toprak seslenir:

- Ey Allah’ın velîsi, arzuladığı ve kendine yakın kıldığı zât. 

Bir şahıs kalktı ve dedi ki: - Bana duâ et... Hazret şu duayı yaptı:

- Allah'ım, beni Zâtından ayıran yaratılmışlardan uzak kıl. Şu şahsı da aynı şekilde yap. Hem onu hem de beni halka dilencilik etmekten uzak eyle.

Bir kimse halka el açmaktan azat olursa Hakk'ın kapısına koşar. O’nun yakınlık duygusunu bilir ve zengin olur. O’nun yakınlığı ile varlığa kavuşan, daima zikreder. Hakk'a şükreder, Hak'dan gayri kimseden bir talepte bulunmaz.

Sahralarda ve dağlarda dolaşır, haddinden fazla taam işleri ile meşgul olmazsan, gönül evinden hikmet gözleri açılır.

Kalbini şeytandan koru. Onun en önemli silâhı halktır. Onların vasıtası ile seni yere serebilir.


Önce kalbini güzelleştir. Sonra da dış cepheni...

Uğraşılması gereken en önemli iş, halkın içine dalıp manevî hâl üzere sebata bakmaktır. Ayrıca onları da manevî yolda geliştirip sebat etmeye alıştırmaktır.

İnsanı, daima arzuları zindana atar. Yusuf (A S.) peygamber güzeldi. Kuyudan alındıktan sonra Yakup (A S.) peygamberi bulmak istedi. Bu taleb uğrunda kaçıp pederini bulmayı dilediği anda, onu gören âşık oldu. Bu olanlar ve onun zindana atılması şahsî talebi yüzünden oldu. Yâni, pederini kendi kasdı ile, İlâhî bir emir olmadan bulmayı arzu etmesi sonunda hâsıl oldu.

Tâyin ettim birini aramızı bulsun; Varsın âlemle benim aram harap olsan. 

Halkın nidacısı geldi, onu dinleyiniz. Halkın üzerimize yaptığı binaları yıkınız. Tâ, yazılan yerine gelinceye kadar bu hâlde devam ediniz.


Şimdilik konuşma. Su çekilsin ve kurbağa açıkta kalsın. Yer Hakk'ın ibâdeti için hâlî kalsın. Sırrın, O’nun katında kudret gemisine yüklensin. İç âlemine, o kudret gemisinde yürümenin ve yükselmenin Allah adı ile olacağını telkin et.

Allah'ın kulları ile sohbet ederken dikkatli ol. Onlarla sohbet etmek, arslanla olmaya benzer. O senin gayrınla doymaya bakar ve seninle meşgul olamaz. Ona gider, yakınına varır ve ona iltifat edersen seni sezer, gerekeni verir. Doğru zâtlar hep böyledir. Onlar, daima bir şahsın sohbetinde bulunmaktan hâlî kalmazlar.

Cüneyd'in arkadaşlarından bir zât vardı. Hatırına bir şeyler getirir ve kimseye demezdi; ama Cüneyd onu anlardı.


Aralarında şu konuşma geçti:

- Kalbinden konuş, dedi Cüneyd.

- Konuştum; söyle bakalım ne dedim? diye sordu arkadaşı.

- Şöyle, şöyle konuştun…

- Hayır, öyle değil.

- Bir daha konuş.

- Konuştum, söyle.

- Şunu, şunu söyledin.

Bu konuşma birkaç defa tekrar edildi. En sonunda Cüneyd Hazretlerinin arkadaşı şöyle dedi:

- Doğrusun; ben, kalbindeki safa âlemini denemek istedim. Haddizatında hepsini bilmiştin.

Onların kalbi, İlâhî iradenin mecraları ve İlâhî bilginin hâzinesidir. İlâhî sırlar oradan zuhur eder. Kader hâzineleri, yine kader vadisinde dolaşır gelir. O büyük zâtların iç âlemleri, kader tümseklerini aşıp uçtuğu zaman, İlâhî ilim ve esrarı bulur.


Bir kuru sopadan ibaret olan odunla ne iş edilir?.. Mâna âlemi olmayınca dış görünüş neye yarar?.. Bunlar, her bakımdan iflâs içinde oldukları gibi kör, sağır ve anlayışsızdır.

Bâzı insanları anlatırlar:

- Bir dileğinin yerine gelmesi için, zamanın şahına bir yıl durmadan her gün yazmak suretiyle üç yüz altmış hikâye yazmış ve sonunda da arzusu yerine gelmiş. O zât, bunları yazarken bir defa bile usanacak olmamış. Sen günün ve gecenin pek azını ibâdete harcarken usanır, yılarsın. Hakk’ın zâtını bırakır, halk ile uğraşırsın. Bu hâlinle yukarıda anlatılan zâtı hiç hatırlamaz mısın? Mademki halkı kalbinde taşırsın, felah bulacağını umma.


Halkı bırak, Hakk'a dön. Durağın, Hakk'ın yakınlık kapısının eşiği olsun. Orada devamlı duracak olursan sevgi ve yakınlık eli seni o canibe çeker ve oranın yerlisi olursun. Hattâ oradaki güzel basamakları ve yerleri görebilirsen, her yandan sana açıklık gelir; genişler ve ferah bulursun.

Kanatların kuvvet bulur, onlarla gördüğün güzel binaların şeref yerlerini gezersin. O şeref yerleri senin burcun olur. Oraya çıkarsın, düşecek olursan yine oranın avlusuna düşersin. O ev sahibinin eli üstünde döner durursun.


Her çağrısı makbul olan bir dal olursun. Halkın iyiliğini dilersen söylenen işleri yap. Aksi hâlde, boş hezeyanla uğraşma; onlara hiçbir faydan olmaz.

Namaz, halkı kalpden çıkarıp attıktan sonra kılınırsa, Hakk'a vuslat sayılır. O anda cisim ikiye ayrılmaz. O, ya Hak'la birleşir yahut halkla... Varlığını Hak yola harcayan zâtların namazı budur. Diğer kulların namazına gelince, onlar cenneti kalplerinin  sağına, cehennemi sollarına alırlar. Sırat köprüsünü önlerinde görür, Hakk'ı da bütün hâllerine vâkıf bilirler.


Sevgi ehlinin namazı ise, daha başkadır. Onlar halk âleminden tamamen ayrılır, Hakk'ın zâtı ile olurlar.

Her şeyin bir belirtisi olur; sonra ona göre iş yapılır. Nefsin açıkça onda bir eziklik sezer, hemen isteğini verirsin. Allahü Teâlâ Hazretleri şöyle buyurur:

- «Rabbin ona, kötülüklerini ve iyiliklerini ilham etti.» (Şems/8)

- «Güldüren O'dur, ağlatan O'dur.» (Necm/43)

Bu âyetlerin ahkâmı ile amel kolay olmaz. Ancak kalp, şahına vâsıl olunca ilhamını O'ndan almaya başlar. O kez, ilham ve fiil tecellisini görmeye başlarsın, hareketlerin onlara göre olmaya başlar.

Kalbinde sağduyu varsa, tam varlığa ermeden de kalbine gelen şeytanî iğva ile İlâhî duyguları ayırd edebilir, dolayısiyle her şeyin iyi tarafını içinden duyar ve ona göre işler tutarsın.


Allah için bir sohbet arkadaşı taleb ediyorsan, sakin hâlinin avdetini bekle. Gözlerinin uykuya daldığı saati ara. İyi bir abdest al, sonra namaza başla. Yapacağın iç temizliği ile namaz kapısını aç. Namazınla da Rabbin kapısına yanaş. İşte bundan sonra Hak'dan sohbet arkadaşını taleb et.

Yalvar ve şunları söyle:

- En iyi sohbet arkadaşı kim?.. Kimdir bana delil olacak?.. Senden bana kim haber verecek?.. Tek olan zamanın ferdi kim?.. Halife kim?.. Vekil kim?..


O'ndan ümit kesme, çünkü o, Kerîm'dir. Ümidini boşa çıkarmaz. Şüphe etme; kalbine ilhamlar yağdırır, sırrına ondan nidalar olur.: İstediğin yönü açar. Kapılar bir bir açılır. Yollar ışıklanır. Her kim ciddî olur, arar ve çalışırsa arzu ettiğini bulur. Hak Teâlâ, bir Âyet-i Kerimede şöyle ferman buyurur:

- «O kimseler ki, uğrumuzda çabalarlar, elbette onlara hidâyet yollarımızı açarız.» (Ankebut/69)

Bu kelâm gerçeğin ifadesidir. Hastalık senin, Hakk'ın kelâmında şüpheye kapılma. Kalbini tek yöne bağla. Bütün cihetleri birleştir. Hepsi Bir için olsun. Böyle yaparsan O'na yakınlık hâli bulursun. Gayen O olsun.

Nefsini düzelt, büyük zâta teslim ol. Onunla sohbet ederken pençeli bir arslanla sohbet eder gibi ol. Ondan sakın. Kalbini ona karşı temiz tut.


Onun fakir hâlini görüp kaçma. Şanlı bir sülâleye mensup olmadığına bakıp kalma. Razı hâllerinde muhtemel hatalara gözünü dikme. Dilinden iyi konuşma çıkmayabilir. Okuduğu ibarelerde tâbir hatası da belki mevcuttur. Bunlar seni meşgul etmesin. Asıl mâna onun derûnunda saklıdır. Dışındaki şeylerle eğlenme. Onun niyetini, zannına göre tevil edip mâna çıkarma. Onun yüzünde kusur arama. Onun karşısına çıktığın zaman hemen söz etmeye heveslenme. Onun karşısında, maneviyata dair hâl izhar etme. Onun hâllerine bak. Rabbinden neler alıyor, onu gör.

O, bir kâtiptir, emri başkası verir. O bir sefir, elçidir. O daima işarete bağlıdır. Uyma emri başka yönden gelir.


O, bir işin tâbirini yapar, esas ibare sahibi başkasıdır. Hak onun dilinden neler saçıyorsa kapmaya bak. Onun zevkini bozmaya kalkma. Onun çizdiği sınırı aşma Başın eğik olsun. Korku ve çekinme hâlini bırakma. Onu ithama kalkma. Sözünde ve işinde kusur arama. Akıllı geçinen zümrenin hepsinden üstün gör onu.

Hakk'ın sana nasip ettiği o zâta teslim ol. Kendine göre seni Hakk'a çeviren o olsun. Onun gayrından gelen hiçbir şeyi kabul etme. Başkaları meyve getirirlerse yeme, bir şey sorarlarsa cevabını verme.

Dış yaratılışımız hayvanların yaratılışına benzer Tabiatlarımız uyar. Ama, bizi bâzı önemli işler onlardan ayırır. Başta akıl, bizi o zümreden tamamen ayrı tutar. Sonra, meşru yola koyulmak, ilim sahibi olmak da onların zümresinden bizi ayrı tutar. Hak yakınlığı, marifet, tâat işleri, hayvanı zümreden bizi tamamen ayırd eder. Her şeye rağmen aslımız yine Bir'e çıkar.


Bâzı büyük zâtlar vardır. Onlar maddî olarak, halktan biri sayılır. Ama vasfında mevcut ilme sarıldığı zaman, ölünün dirilmesini isterse dirilir. Bir isyankâr, o zâtı candan anıp taam talebinde bulunsa, tabaklar dolusu gelir.

O büyük zât, bazen insanlar arasında gezer, dünyalık alır. Aldığını kendine sarf etmez. Sultanın hazînesine devreder. Onun bütün ihtiyacı Hak tarafından görülür. Vazifesi vardır, onu görür. Kendine has hiçbir iş görmez.

Allahü Teâlâ senin için hayır diliyorsa, ayıklık nasib eder. Nefsine ait kusurları bildirir. Hâliniz bir acaip. Âlim geçinenleriniz cahil. Cahiliniz bir şey öğrenmez; mağrur durur. Zâhid geçinen kimseleriniz verilen her şeyi alır.


Dinini dünyaya harcayıp bitirme, dini, âhiret için harca. Hak Teâlâ şöyle buyurur:

-«Rabbinize tazarru ve sessizlik içinde duâ ediniz; o haddi aşanları sevmez.» (Araf/55)

Şiddetle, ısrarla Hak'dan bir şey taleb eden zahire dalmış, işin içine nüfuz etmemiş sayılır. Haddi aşan Hakk'ın gayrına tâlibtir ve arzularını O'ndan gayrına arz eder bir duruma düşer.

Abdullah b. Mes'ud (Allah ondan razı olsun) arkadaşlarına şöyle derdi:

- Siz, kalbimin cilâsısınız.

Her kim dediklerimi Allah için dinler ve ondan faydalanırsa, kalbim hoş olur, açılır. Aksi hâlde onlar yanımda durmasın, çünkü kalbimi karartırlar.


İbrahim Peygamber ateşten halâs bulunca hayli zengin oldu. Malı mülkü çoğaldı. Şam'a gitti, orada büyük bir ev inşa etti. Orada bir münzevî hayatı yaşadı. Parayı bıraktı. Kendini ateşe atan kavmin çaresini aramadı. Onlar, o büyük peygamberin terbiyesini kabul etmediler. Onlar için Hak'la sohbetin, sevginin ve vuslatın bir değeri yoktu. 

Biri şöyle soruyordu:

- Hâle mi uyulur, yoksa kaale (söze) mi?..


Şu cevabı aldı:

- Söze aldanan ancak avam tabakasıdır. Hâle ise, havas tabakası uyar, o da ehli olanda bulunursa... 

Sen kimsin?.. Nabzını bana aç, hâlini bildireyim. Hastalığının neden ileri geldiğini teşhis edeyim, hastalık dereceni söyleyeyim ve ondan kurtulma çarelerini arayayım.

Peygamber (S.A.) efendimizin önemli bir sünneti vardı. Hastaları ziyaret ederdi. Biz sağlara koşuyoruz.

Gayretimize göre, ayaklarımız evlerinize gitmez. Ellerimiz, malınızdan alıp yemez. Bu emri biz hâlden ve kader canibinden aldık.


Bir zât vardı. On erkek evlâdı olmuştu. Ölüm geldi, onu götürdü. Peder, hepsini sevmesine rağmen servetinin, onlardan en çok sevdiği birine kalmasını arzuluyordu. Neticede kader hükmünü icra etti; on evlâdın dokuzu da birer birer öldü. En çok sevilen hayatta kaldı, cümle servet ona intikal etti. Bu kaderin bir hükmüydü. Olanda bir ayıp var mı? İşler yerini buldu vesselam...

“Allah'ım, halkın şerrini bizden uzak kıl. Nefsin şerrini bize uzlaştırma. Hevanın ve tabiatın şerrini bizden ırak eyle.”


Sen, korkar olduğunu söylersin, ama o korktuğun denizde yüzmektesin. Halbuki korku daha başka olur.

Allah’tan, ancak O’nun bilgi sahibi kulları korkar. Onlar tam bilgi sahibi oldukları için korkarlar.

Bir şeyin zarar vereceğini bilirsem ondan korkarım ve çekinirim. Ölüm sana mutlaka gelecek, işlerini ona göre yap.

Ey evi tavansız, ailesi unsuz, çocukları gömleksiz ve kaftansız, işte kış geldi. Kalk hazırlığını yap. İşte sultan geliyor, adımlarını hızlandır. Yırtıcı hayvan geliyor, ondan çekin, hele ölüm pençelisinden...


Her zamanda:

- «Sana ibâdet eder ve Senden yardım dileriz.» (Fatiha/5) dediğin kelâmın şu demektir:

Sana tâat eder ve seni tevhid ederiz.


Hakk’ı ne zaman tevhid edersen, amelinde ihlâs sahibi olur, halkın elindeki mala göz atmazsan o yüce kelâmın mânasını yerine getirmiş olursun. Riyayı, nifakı bırakıp kalben Hakk'a karşı zelil olduğunu gösterirsen onu tevhid etmiş olursun.

Nefsin kötü isteği seni sıkıştırdığı zaman o hâlini Allah gördüğü için utanarak bırakırsan o yüce kelâmın tecellisi seni sarmış olur.


Şiddetli hırs anında, Yakub (A S.) nebinin sabır parmaklarını ne zaman göreceksin? Saf, temiz ve masum hâlini ne zaman bulacaksın? Masumluk hâli, İlâhî gayretten doğar. Bu hâlleri bulunca:

- «Sana kulluk eder ve Senden yardım dileriz,» (Fatiha/5) âyetinin tam mânası sende tecelli eder.

Düşün o vakti, hani bir kadın, Yusuf (A S.) nebiyi arzulamıştı. Ama o istemedi, kaçtı. Bunu Hak Teâlâ şu Âyet-i Kerimesinde anlatır:


- «Böylece biz, ondan kötülüğü beri ettik; çünkü o, bizim muhlis kullarımızdandı.» (Yusuf/24) 

Senin hâlin, ne zaman o peygamberin hâline benzeyecek?

O, kendisine teklif edilen şeyi kabul etmedi, Hakk’ın varlık bucağında hapse razı oldu. O tam yalnızlık bulduğu zaman Hak ona masumluk hâlini nasip etti.

Ey Allah'ın" kulları, siz de onun gibi olunuz.

Ey müridler, doğruluk hâlini emaneten de olsa, benimsemeye bakınız ve ona sahip olabilmek için Allah'a yalvarınız, taleb ediniz.

Tevekkül, sebepleri bir yana atmak ve Hakk’ın zâtından başka her şeyi bırakmaktır. Kalp, İlâhî bir inkılâba uğrarsa melek derecesine yükselir ve onların duyup işittiğini duyar ve işitir, onların anladığını anlar. Sonra, ilerler, melekten de üstün olur. 

 




$50

Product Title

Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button. Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button

$50

Product Title

Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button. Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button.

$50

Product Title

Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button. Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button.

Recommended Products For This Post
 
 
bottom of page