Korkunun Yönü Kalbin Aynasıdır
- Abdulkadir Geylani

- 18 Haz
- 10 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 24 Haz
Bu yazı, Abdulkadir Geylani Hazretleri’nin kalp korkusu ve teslimiyet üzerine tasavvufi öğretilerini anlatmaktadır.
Korku, insanın kalbinde yer eden en güçlü duygulardan biridir. Fakat hakiki mü’min ile dünya ehli arasındaki fark, korkunun yönüdür. Mü’minin korkusu mahlûkata değil, Yaratana dönüktür. Kalbi Allah korkusuyla dolu olan kişi, mahlûkatın hükmü karşısında eğilmez. Çünkü bilir ki, yaratılmışın vereceği zarar da, sağlayacağı fayda da ancak O’nun izniyle mümkündür.
Başkalarından çekinip “Ben Allah’tan korkarım” demek, bir çelişkidir. Zira kişi neye teslimse, ondan korkar. Eğer bir insan insanların bakışından sakınıyor, dillerine göre davranıyorsa; onun korkusu halkadır, Hakk’a değil. Hak dostları bu farkı iyi bilir. Onlar, nefsin ve halkın eleştirisinden değil, Rablerinin razı olmamasından korkarlar. Bu nedenle sözleri az, amelleri derindir.
Allah dostları kırık kalpleri onaran tabiplerdir. Onlar sadece nasihat eden değil, yaşantısıyla şifa sunan kimselerdir. O hâlde ey gönlü yaralı olan kişi, o kimselerin yanına var. Zira onların huzurunda senin kırık yanların onarılır. Yalnız kalma, tek başına Rabbini suçlama. Kendi nefsine bak, kendi kusurunu bil. Zira kişi, başkasını kınamadan önce nefsini ıslah etmelidir.
“Mükâfat, itaat edene; sopa ise isyan edene verilir.” Bu ilahi dengeyi bilmek, insanı sabra ve kanaate yöneltir. Sabreden, rızaya kavuşur. Hakk’a sığınan, Hakk’ta fâni olur. Ve böyle bir kişi artık mahlûkların hükmüyle değil, Rabbinin lütfuyla yaşar.
Beyazıd-ı Bestamî Hazretleri’ne bir gün bir adam gelip ne aradığını sorduğunda verdiği cevap bu hâlin özeti gibidir:"Namaz kılacak temiz bir yer arıyorum."Bu, hem maddî hem manevî temizlik demektir. Kalbi kirlerden, dili yalandan, gözü haramdan, kulağı dedikodudan arındırılmış bir yer. Yani iç dünyası temizlenmiş bir kalp. Çünkü Hakk’ın nazargâhı, işte o kalptir. Ve orada Allah korkusu varsa, dünya korkusuna yer yoktur.
Akıllı ol ve yalan söyleme. Başkalarından korktuğun halde; “Ben Allah Teâlâ’dan korkarım” diyorsun. Ne cinlerden, ne insanlardan, ne de meleklerden kork. Konuşan ve konuşmayan hiçbir canlıdan korkma. Dünya azabından da ahiret azabından da korkma. Sen ancak azapla azap edenden korkarsın. Akıllı kişi Allah’ın yanında yer aldığı için kınayanın kınamasından korkmaz. Bütün mahlûkat onun yanında aciz, hasta ve fakirdirler. Böyle kişiler ve benzerleri ilminden faydalanılan âlimdirler. Dinin ve İslam’ın hakikatini bilen âlimler kırıkları onaran din tabipleridir.
Ey dini kırılan kişi!
Bu kişilerin yanına var ki; seninde kırıkların onarılsın.
Yaptıklarından dolayı Rabbini kınama.
Nefsini kınaman ve ayıplaman başkalarını kınamaktan daha evladır.
Nefsine şöyle de:
‘Mükafat, itaat edene, sopa, isyan edene vurulur.’
Allah (cc) bir kulun hayrını isterse; nimetleri çekip alır.
Sabrederse, onu yükseltir.
Onu hoşnut eder, ona verir ve onu kanaat sahibi kılar.
Allah’ım! Senden bizi belasız bir şekilde kendine yaklaştırmanı istiyoruz. Kaza ve kaderinde bize lütfetmeni istiyoruz. Şerlilerin şerrini, günahkârların tuzaklarını bizden uzaklaştır. Bizleri dilediğin halde ve dilediğin şekilde muhafaza et. Din ve dünya işlerimizde senden af ve afiyet istiyoruz. Bizleri salih amellere ve salih amellerde de ihlâsa erdirmeni istiyoruz. Âmin.
Beyazıd-i Bestâmî’nin –rahmetullahi aleyh- huzuruna bir adam girdi ve sağa sola bakmaya başladı, bunu gören büyük velî şöyle dedi: -Ne arıyorsun? O da:
- Namaz kılacak temiz bir mekan arıyorum.
Bestamî:
- Kalbini temizle ve dilediğin yerde namaz kıl, diye cevap verdi.
Riyayı ancak ihlas sahibi kişiler bilir. Çünkü daha önce onlar da riya içerisinde olmalarına rağmen daha sonra ondan kurtulmuşlardır.
Riya; Allah dostlarının yolunda bir engeldir. Onların bu yolu muhakkak geçmeleri gerekir.
Riya, kendini beğenmişlik ve münafıklık şeytanın gönüllere attığı oklardandır.
Şeyhlerin yolunu kabul edin. Onlardan Hakk’a götüren yolu öğreniniz. Bu yol onların geçtikleri yoldur. Onlara nefislerin, hevaların ve insan tabiatının afetlerini sorun. Çünkü onlar başlarına gelen musibeti iyi değerlendirip, zararlarına ve faydalarına olan şeyleri bildiler. Uzun süre bu hal üzere kaldıktan sonra şeytanı yenmişler ve onları hükümranlıkları altına almışlardır. Şeytanın sana olan nefhasına aldanma, nefsin oklarına yenilme, zira nefsin sana şeytanın oklarını fırlatır. Çünkü şeytan da sana ancak nefis aracılığıyla güç yetirebilir. Cinlerin şeytanları da sana ancak insanların şeytanlarıyla güç yetirebilir. İnsan şeytanı da nefistir, kötü arkadaştır. Allah Teala’dan yardım iste, düşmanlara karşı Allah Teala’dan yardım talep et. Çünkü O sana yardım eder. O’nu bulduğun, O’nun yanındakileri gördüğün, O’ndan haz aldığın zaman, O’nun yanından ailene, insanlara ve halka dön ve O’nları Hakk’a götür. Onlara şöyle söyle:
Yusuf saltanatı elde edince, ailesine şöyle dedi:
“Ve bütün ailenizi bana getiriniz.”
Gerçek mahrum Hakk’tan mahrum kalan kimsedir. Dünya ve ahirette O’na yakınlık fırsatını kaçırandır. Allah (cc) ilâhî kitaplarının birinde şöyle demiştir: ‘Ey insanoğlu ben senden uzaklaşırsam, her şey senden uzaklaşır.’
Sen O’ndan uzaklaşırken, O’nun mümin kullarından yüz çevirirken, sözlerinle davranışlarınla onlara eziyet ederken, zâhir ve bâtınınla onlardan yüz çevirirken, Hakk senden nasıl yüz çevirip uzaklaşmasın?
Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurdu:
“Mümine eziyet etmek; Kâbe ile Beytü’lMâ’muru on beş kere yıkmaktan daha büyük günahtır.”
Dinle!
Ey Allah dostlarını sürekli inciten!
Yazıklar olsun sana!
Allah dostları, Allah’a inanmış, salih zatlar ve arif kişilerdir.
Onlar Allah’a tevekkül etmişlerdir.
Yazıklar olsun sana!
Sen çok yakın bir zamanda ölecek ve evinden çıkarılacaksın.
Övünüp durduğun malın yağmalanacak, ve sana hiçbir fayda vermediği gibi sana gelen zararları da def edemeyecektir.
Resûlullah (sav)’e bir adam geldi ve şöyle dedi:
- Ya Resulallah! Ben seni Allah için çok seviyorum.” Bunun üzerine, Resulullah (sav) şöyle buyurdu:
“Öyleyse belaları ve fakirliği kendine örtü edin.”
Zira sen benim sıfatıma bürünmek ve bana benzemek istiyorsun, o halde sevginin şartı sevdiğine uymaktır. Hz. Ebu Bekir Sıddık (ra), Resûlullah’a olan sevgisinde sâdık olunca, bütün malını onun için harcadı ve onun sıfatlarına büründü, onun gibi fakir oldu, öyle ki aba giymeye başladı, dış ve iç görüntüsünde, gizli ve açık ona uyum gösterdi.
Sen ey yalancı! Salihleri sevdiğini iddia ediyorsun, dinarlarını ve dirhemlerini onlardan gizliyorsun, sonra da kalkıp onlara yakın olmak onların sohbetinde bulunmak istiyorsun. Akıllı ol, bu sevgi yalancı bir sevgidir. Seven kişi sevdiğinden hiçbir şeyi gizlemez. Aksine her şeyde onu tercih eder. Fakirlik Hz. Peygamber (sav)’ in ayrılmaz bir özelliğiydi. Bundan dolayı o şöyle buyurmuştu:
“Fakirlik, beni sevene sel suyunun yatağına varmasından daha çabuk varır.
Hz. Aişe (r.anha) şöyle demiştir: “Resûlullah (sav) aramızda yaşarken dünya bize sıkıntılı ve meşakkatli idi. Ruhunu teslim ettikten sonra da dünya üzerimize yıkıldı. Resûlullah (sav)’i sevmenin şartı fakirlik, Allah Teala’yı sevmenin şartı da belalara düçar olmaktır.
Allah dostlarından biri –rahmetullahi aleyh- şöyle demiştir: Allah dostlarının belalara düçar olmalarının nedeni; yalancıların, münafıkların ve riyakârların Allah Teala’yı sevdikleri iddiasında bulunmamaları içindir.
Sana gelince ey yalancı! İddiandan ve yalanlarından vazgeç, başını belaya sokma! Eğer bizim peşimizden geleceksen doğru ol, aksi takdirde bizi takip etmeyi bırak. Sahte altınları sarrafa yutturmaya kalkma, kabul etmez sonra da seni rezil eder. Yılan ve yırtıcı hayvanlarla uğ- raşma. Yoksa seni helak ederler. Eğer yılana karşı kendini koruyacak bir beceriye ve zihirine karşı korunmaya gücün varsa a zaman yılana git. Eğer gücün yetiyorsa yırtıcı hayvanlara git. Hakkın yolu doğruluk ve marifet nuruna ihtiyaç duyar. Marifet güneşi sâdıkların kalplerinde doğar ve gece gündüz batmaz.
Ey evladım!
Allah Teala’nın öfkesine kendini arz eden şu münafık kimselerden yüz çevir. Akıllı ol, şu zamanın insanlarının çoğuna da yaklaşma. Onlar üzerlerinde kuzu postları olan kurtlardır. Tefekkür aynasını al ve kendine bak. Allah Teala’dan iç yüzünü ve insanların iç yüzlerini sana göstermesini iste. Ben yaratılanın yanında yer almayı da tecrübe ettim, Yaratıcının yanında olmayı da. Neticede halkın yanında şerri, Hakk’ın yanında ise hayrı buldum.
Allah’ım! Bizleri nefislerimizin şerlerinden koru. Bize dünya ve ahiret hayırları ver. Ben kendim için istemiyorum, sizleri sizler için istiyorum, iplerinizi sizler için örüyorum, sizden aldıklarımı kendim için değil sizler için alıyorum. Benim yanımdakiler beni size muhtaç etmez. Ben kendim kazanırım ve Allah’a tevekkül ederim. Ben, Rabbini unutup size bel bağlayan şu münafık, riyakâr kimsenin beklediği gibi bana bir şey getirmenizi beklemiyorum.
Ben yeryüzü halkının ölçüldüğü mihenk taşıyım. Akıllı kimseler olunuz ve bana sahtekârlık yapmaya kalkmayınız. Allah Teala’nın inayetiyle ben sizin değerli olanınızı ve alçak olanlarınızı tanırım. Kurtuluşu istiyorsan çekicime örs ol ki nefsinin, arzularının, tabiatının, şeytanının, düşmanlarının ve kötü arkadaşlarının başına balyoz gibi ineyim. Bu düşmanlara karşı Rabbinizden yardım dileyin. Yardım edilen kişi düş- manlarına karşı sabırla sebat edendir. Yardımsız bırakılan da düşmanlarına işlerini teslim eden kişidir. Afetler çoktur, onları indiren ise tektir. Hastalıklar çoktur, doktorları ise tektir. Ey nefisleri hasta olanlar! Nefislerinizi doktora teslim ediniz. Sizin başınıza gelen şeylerden dolayı onları töhmet altında bırakmayınız.
O size sizlerden daha çok acıyandır. O’nun huzurunda dilsiz olun. O’na karşı gelmeyin. Bu sayede dünya ve ahirette olacak bütün hayırları görürsünüz.
Allah dostları tam bir suskunluk, tam bir sessizlik ve tam bir dehşet içerisindedirler. Onların bu durumu devam ettiği müddetçe, kıyamet günü cansızları konuşturacak olan Allah (cc) dünyada da onları konuşturur. Onlar artık sadece konuşturulduklarında konuşur, kendilerine bir şey verildiği zaman alır, sevindirildikleri zaman sevinirler. Onların kalpleri meleklerin kalplerine katılmıştır. Allah (cc) onlar hakkında şöyle buyurmaktadır: “Emrettikleri şeylerde Allah’a isyan etmeyen ve yalnız emredildiklerini yapan melekler katı ve sert vardır.”32
Allah dostları meleklere katıldılar, hatta derece yö- nünden melekleri de geçtiler. Marifetullah ve ilim yönüyle melekleri de aştılar. Melekler onların hizmetçileri ve tabileri konumunda kaldılar. Onlardan istifade ederler. Çünkü hikmetler onların kalplerine bol bol dökülmektedir. Onların kalpleri her türlü afetlere karşı koruma altına alınmıştır. Afetler onların uzuvlarına, bedenlerine ve nefislerine gelir, asla onların kalplerine sirayet etmez. Eğer sen de onların mertebelerine, derecelerine ulaşmak istersen; sırasıyla yapman gereken şunlardır:
1- İslâmı gerçek manasıyla, bütün detaylarıyla öğrenmen.
2- Gizli ve açık bütün günahları terk etmen.
3- Verâ sahibi olman.
4- Dünyanın helal ve mubahlarına karşı da zâhit olman.
5- Allah Teala’nın fazlı keremi ile yetinerek, hatta O’nun fazlı konusunda O’nun yakınlığı ile yetinmen. O’nun yakınlığı ile her şeyden müstağni olmayı başarabilirsen, O’nun nimetleri senin üzerine bol bol dökülmeye başlar. Sana kısmet kapılarını, lütuf, rahmet ve minnet kapılarını açar.
Önce dünyayı sana karşı tutar, seni dünya nimetlerinden mahrum eder, sonra da dünyayı önünde sonsuza kadar açar. Önünde dünyalıklar serilen bu veliler ve sıddıklar çok az sayıda kimselerdir. Çünkü Allah (cc) onların takvâ derecelerini bilir. Dünya nimetleri önlerine serilen kimseler Allah Teala’yı bırakıp da başka şeylerle meşgul olmayan kişilerdir. Allah dostlarından çoğu da dünyada darlık içinde bırakılmışlardır. Çünkü Allah (cc) onların zamanlarını kendisi için ayırmalarını, huzuruna girmelerini, kendisinden istemelerini arzular. Şayet Allah (cc) onlara dünyayı verseydi belki de onlar dünya ile meşgul olacak, Allah Teala’ya hizmetten geri kalacak ve dünya ile oturup kalkacaklardı. Bu genelde böyle olur. Önüne dünyevi nimetler serilen kişinin bunlarla meşgul olmaması pek nadirdir. Nadir olan şeye de hüküm bina edilmez. Peygamber efendimiz (sav) önlerine dünya serilen ve kendilerini o dünyaya kaptırmayıp Hakk’a hizmetten geri durmayan kimselerdendir. Allah Resulü kendisine sunulan dünyevi kısmetlere asla iltifat etmedi, züht ve takvâdan asla ayrılmadı. Yeryüzünün bütün hazineleri kendisine arz olundu da o bunları reddederek şöyle dedi:
“Rabbim! Beni miskin (senden başka hiçbir şeye gönül vermeyen) olarak yaşat, miskin olarak ruhumu al, ve beni miskinlerle beraber haşr eyle.”
Züht güzel bir nimettir. Eğer böyle olmasaydı; hiçbir kimse kısmeti karşısında zahitlik yapamazdı. Zahitliği sayesinde mümin hırs yükünden kurtulur; ne aç gözlülük yapar ne de aceleci olur. Eşyaya karşı kalbi ile zahitlik yapar, sırrı ile yüz çevirir ve kendisini emredildiği şeylere verir. Ezelde takdir edilen kısmetinin kendisinden geçmeyeceğini bildiğinden onun ardına düşmez. Kısmetlerinin peşine düşmez. Aksine kısmetler onun peşinden gelmeye başlar. Kısmetleri zelillik göstererek o kişiden kendisini kabul etmesini isterler
Ey evladım!
Seni Hakk’ın yolunda yürütecek bir imana, bu yolda sarsılmaz kesin bir inanca ihtiyacın var. Bu tasavvuf yoluna girdiğin zaman; ilk önce maddi güce, sonunda da imana ihtiyacın var. Mekke yoluna düşen kişinin ise bunun tam aksine ihtiyacı var.
Allah dostlarından biri –rahmetullâhi aleyh- şöyle demiştir: “Mekke’ye gitmek için önce iman sonra para lazımdır.” Benim işaret ettiğim bu yolun hem başlangıcında hem de sonunda, hem paraya hem de imana ihtiyaç vardır.
Süfyan-ı Sevri –rahmetullahi aleyh- ilim talep etmeye başladığı ilk zaman belinde beş yüz dinar bulunan bir para kesesi vardı. Bu para ile hem yoksullara infak ediyor, hem de eğitimini devam ettiriyordu. Bir eliyle de ara sıra para kesesine vurarak şöyle diyordu: “Şayet sen olmasaydın, bizi mendil gibi kullanırlardı.”
İlim tahsilini tamamlayıp, Allah Teala’yı da tanıyınca kalan parasını bir günde bütün fakirlere infak etti ve şöyle dedi: ‘Şayet gök demir olup yağdırmasa, yeryüzü kayalık olup da nebatat bitirmese ben rızkımı arama telaşına dü- şersem imandan çıkmış kâfir olmuş olurum.’
İmanın kuvvetleninceye kadar çalışman ve sebeplere sarılman gerekir. Önce rızka vesile olan sebeplere daha sonra da müsebbibe sarılman gerekir.
Allah’ın selamı üzerlerine olsun bütün peygamberler işin başında sebeplere dayanarak çalışıp, borçlanmışlar, sonra da Allah’a tevekkül etmişlerdir. Şeriat ve hakikat yönüyle hem başlangıçta hem de sonunda çalışma ile tevekkülü birleştirmişlerdir.
Ey mahrum kişi! İnsanların elindekine tevekkül ederek ve onlardan isteyerek çalışmayı elden bırakma. Yoksa kader nimetini inkâr etmiş olursun. O zaman da Allah (cc) sana gazap eder ve seni kendisinden uzaklaştırır. Çalışmayı bırakarak insanlara el açmak ve dilenmek Allah’ın insanlara bir cezasıdır.
Süleyman (as) saltanatını kaybedince Allah (cc) onu cezalandırmıştı. Cezalardan biri de insanlara el açtırmasıdır.
Tasavvuf ehli Allah Teala’ya kavuşuncaya kadar; ne kederlerine ferahlık, ne yüklerine hafiflik, ne gözlerine kararlılık, ne de sıkıntılarına çare bulunur. Onların Rablerine kavuşmaları iki çeşittir: Bunlardan biri onlar daha dünyada iken Rablerine, kalpleri ve sırlarıyla kavuşurlar ki bu durum çok nadirdir. Diğeri de ahirette kavuşmalarıdır. İşte bu kavuşmalarında kendilerine bir afiyet ve sevinç gelir. Bu durumdan önce ise sürekli musibetlerle karşılaşırlar.
(Abdulkadir Geylani –rahmetullahi aleyh- nefis konusunda bazı sözler söyledikten sonra şöyle dedi:)
Ey evladım!
Nefsini şehevî arzulardan ve lezzetlerden uzaklaştır. Nefsine necis (haram) olmayan temiz (helal) yiyecekler yedir. Nefsini helal gıda ile besle ki; azgınlık edip şımarmasın, kibirlenip edepsizlik yapmasın.
Allah’ım!
Bize kendini tanıt ki seni tanıyalım.
Âmin!
Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurdu:
“Kim ki bir zengine elindekine göz dikerek, sırf zenginliğinden dolayı itibar gösterirse dininin üçte ikisi gider.”
Ey münafıklar dinleyin!
Bu sırf zenginlere itibar edip saygı gösterenler içindir. Peki sırf zenginliğinden dolayı saygı gösterenlerin durumu bu olursa; peki zenginler için namaz kılan, oruç tutan, hacca giden ve onların kapılarının eşiklerini öpenlerin hali nasıl olacak?
Ey Allah’a ortak koşanlar!
Sizin ne Allah’tan ne de Resulünden haberiniz var. Gelin Müslüman olun ve tövbe edin. Tövbeniz de samimi olun ki; imanınız sağlam olsun. Kesin inancınız neşvü nema bulsun ve tevhidiniz yayılıp dalları ta arşa kadar yükselsin.
Ey evladım!
İmanın geliştiği ve dalları çıkmaya başladığı zaman; Hakk (cc) seni senden ve bütün insanlardan uzaklaştırır. Çalışmadan ve çalışma endişesinden müstağni kılar. Hak (cc) senin nefsini, kalbini ve sırrını doyurur. Seni kendi kapısında durdurarak, fâni varlıklara muhtaç olmaktan kurtarır. Bol bol dünyalık elde etmiş olanlara ve dünya ile meşgul olanlara aldırma. Böyle olanlara bakışın hem rahmet, hem külfet, hem de zulmet olur.
Ey ilim öğrenme iddiasında olup da, ehli dünyadan dünyalık isteyen ve bundan dolayı onların karşısında zelil olan kişi!
İlim sahibi olmana rağmen Allah (cc) seni saptırmıştır, ilminin bereketi gitmiştir. O ilmin özü gitmiş, geriye sadece kabuğu kalmıştır.
Sen, ey ibadet iddiasında bulunduğu halde kalbi halka kulluk eden, halktan korkan ve onlardan uman kişi!
İbadetinin zâhirî yönü Allah’a dönük, batınî yönü ise halka dönüktür. Senin bütün isteklerin, bütün gayretin insanların ellerindeki servetlere, dinar ve dirhemlere yöneliktir. Sen onların seni övmesini bekliyorsun. Onların seni yermesinden, senden yüz çevirmelerinden ve sana engel olmalarından korkuyorsun. Mütemadiyen onların kapılarına giderek, kendilerine temenni çekerek sana ihsanda bulunmalarını umuyorsun.
Yazıklar olsun sana! Sen müşrik, münafık, riyakâr, fesatçı ve zındığın birisin. Yazıklar olsun sana! Bunu kime yutturmaya kalkışıyorsun.
“Allah gözlerin hain bakışlarını ve kalplerde gizleneni bilir.”
Yazıklar olsun sana! Namaza duruyor ve “Allahu Ekber/Allah en büyüktür” diyorsun. Fakat kendi sözünü kendin yalanlıyorsun. Çünkü senin kalbinde mahlûkat Allah’tan daha büyüktür! Allah’a tevbe et. Ne başkası için, ne dünya ve ne de ahiret için iyilik yap. Yapacaksan Allah Teala’nın rızası için iyilik yap. Rabbinin hakkını ver. Övülmek, sena edilmek, bir şeyler elde etmek veya bir şeyleri kaybetmemek için ibadet yapma.
Yazıklar olsun sana! Rızkın ne artar ne de eksilir. Ezelde sana takdir edilen hayır ve şer ne ise; o sana muhakkak gelir. Öyleyse meydana gelmesi kesinleşmiş bir işle meş- gul olma. Aksine Allah’a itaat ile meşgul ol. Hırsını azalt, arzularını kıs. Gözünün önüne daima ölümü koy, işte o zaman kurtuluşa erersin. Bütün davranışlarında şeriata uygun hareket etmelisin.

$50
Product Title
Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button. Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button

$50
Product Title
Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button. Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button.

$50
Product Title
Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button. Product Details goes here with the simple product description and more information can be seen by clicking the see more button.




